Mütâlaʿât
Hikmet Programlarında
Tedrîsât-ı Dîniyye
Hikmet programlarımıza idhâl olunan tedrîsât-ı dîniyyeyi vehle muʿallimlerin seneviyesiyle tarz-ı tedrîslerini nazara alan bir adam kendi kendine şöyle bir suʾâlsormak mecbûriyeti hissediyor: ʿAcabâ dîn nedir? Ve bu programları yapanlar dînden ne anlıyorlar?
Kafkasya maʿârif idâresi müfettişlerinden bir Rus bir târîhde talebesinin mektebât-ı ʿilmiyyesini tedkîk etmek üzere tercümânını istishâben bir müslümân mektebine gitmiş. Muʿallime talebeye suʾâller sorması teklîf edilmiş. Muʿallim sinnleri 7, 10’u geçmeyen yalebeye bir insânın nasıl cünüb olacağını cenâbetin bütün tafsîlâtını sormuş ve pek mufassal cevâblar almış.
Artık müfettişin hayretini tasavvur etmeli. Hâlbûki biz de dahi tedrîsât-ı dîniyye bu şekilden ileri gitmiyor. Taşralardan ikinci derece mekteblerden sarf-ı nazar pây-i tahtın en mükemmel mekteblerine ve meselâ mekteb-i sultâniyye bir nazar-ı tedkîk atalım.
Bir şâkird sınıfı yükseltdikçe maʿlûmâtı vüsʿat peydâ ediyor, târîhî, tenkîdî birçok âsâr okuyor, eşkâl-i fikriyyenin hepsinden birer nümûne hedef mütâlaʿası oluyor. Muhâkemesi yükseldikçe her ferd mütefekkiri düşündürmek mâyiyetini hâʾiz olan mesâʾil felsefiyye ve ahlâkiyye hakkında bir fikir edinmek bir muhâkeme yürütmek ihtiyâcını hisseyliyor.
Bu seviye ve ihtiyâçda olan bir şâkirde tedrîs edilecek ʿulûm-ı dîniyye neden ʿibâret olmalı idi? Şüphesiz ki bir dînde esâs ve usûl olan efkâr-ı mühimmenin tahlîl ve teşrîhine ʿâʾid.
Böyle iken bütün tedrîsât-ı dîniyye ʿilm-i hâl dâʾiresine geçemedikden mâʿadâ ʿilm ü hâlin de yalnız ʿilmiyât aksâmını ihtivâ ediyor.
Böyle bir şâkird genç damağına hücûm eden genç muhâkemesini hırpalayan efkâr-ı mütezâdesilerine ne ile mukâvemet etsin hangi esâsla hangi hikmetle hangi kuvvetle? Sonra da gençlerimizi hiss-i dîniden mahrûmiyet mesâʾil-i hükmiyyeye karşı lâkaydlıkla ithâm eyliyoruz. Eyliyoruz ama tamâmıyla haksızız. Bizim ıtlâʿ ve muhâkememize göre mekâtib-i aʿdâdiyyemiz de tedrîsât-ı dîniyye yalnız programlarda birhâne doldurmakdan her hafta birçok sâʿatleri zâyiʿ etmekden başka bir işe yaramıyor. Şâkirdâne evlerinde öğrendikleri mebâdi-i usûl ʿibâretden başka bir şey öğredilmiyor. Yine taʿlîm ʿilmiyâtdan ileri geçmiyor.
Şâkirdân efkâr-ı mütezâdiyye mukâvemet edecek bir sipihrkemiye mâlik olmadığı için ekseriyâ hiss-i dîni ile berâber hissiyât-ı milliyyenin de yabancısı kalıyor. Birtakımları da hiss-i dîni ve ahlâk ile terdîfi kâbil olmayan efkârın zebûn ve mahkûmu oluyor. Eğer yek-diğerine hissen ve fikren zıdd iki sınıf yetişdirmek milleti birbirine yabancı iki kısma ayırmak istemiyorsak tedrîsât-ı dîniyyeye yeni bir şekil vermeğe birtakım zavallılarına mukaddeme-i fünûne vâkıf olanlara hitâb edebilecek muʿallimler taʿyînine çalışmalayız.
Mihr-i Dîn ʿArusi
PDF’si:
2.1-günlük hikmet – 29 Ağustos sene 1327-10 eylül efrenci sene 1911
LATİN ALFABESİNE AKTARAN:
MUSTAFA ÇAĞLAR & EROL TURUNÇ
Not:Bu metnin seçiminde ve latin alfabesine aktarılmasında emeği geçen değerli hocamız Yard.Doç.Dr. Ahmet KOÇAK’a teşekkür ederiz.
KAYNAKÇA:
2.1-günlük hikmet – 29 Ağustos sene 1327-10 eylül efrenci sene 1911