İNSAN DOĞASI, BİREYSEL ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL İDEOLOJİLER | İlim ve Medeniyet

Giriş

Bu çalışma gerek bölüm derslerinde alınan notlardan gerekse sonrasında yapılan ek okumalardan oluşan bir makaledir ve içeriği ise ideolojiler ve onların kökenlerinin temel şekilde incelenmesinden ibarettir. İdeoloji kelimesi genel anlamda var olan “X”i korumak, sürdürmek, yıkmak üzerine kurgulara sahip olan düşünce ve hareket sistematiği olarak tanımlanmaktadır. Ancak ideolojilerin siyasal tutumlar bağlamında bir değerlendirmesi yapıldığında konunun yalnızca bununla sınırlı olmayıp bireysel özgürlükler ve insan doğası ile de yakından ilişkili olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu makalede ise ilk olarak ideolojiler hakkında kavramsal bir çerçeve oluşturacağım, ikinci olarak ideolojilerin ortaya çıkışını ve son olarak ise liberalizmin gelişimini inceleyeceğim.

Anahtar Kelimeler: siyasal ideolojiler, liberalizm, özgürlükler, devlet, insan doğası, bireysel özgürlükler

 

Siyasal Düşünceler Tarihi ve Siyasal İdeolojiler

Her şeyden önce siyasal ideolojilerin aslında tarih, sosyoloji, felsefe gibi pek çok alan ile bağlantılı olduğunu belirtmek gerekir. Bu anlamda siyasal düşüncelerin oluşumu ve gelişimi ile de doğrudan ilişkili olduğunun altı çizilmelidir.

Siyasal düşünceler tarihi ile bağlantılı olsa da ideolojilerin belirgin farkları olduğu söylenmelidir. Zira ideolojiler toplumsal düzeye hitap ederken siyasal düşünceler ise daha çok bireysel yorumlardan oluşmaktadır. Aynı şekilde siyasal ideolojiler daha çok aksiyon ve program içerikli bir hareket planı içermektedir. Ancak siyasal düşünceler tarihinde ise daha çok bireyler ve düşünceler ön plandadır. Bu bağlamda siyasal düşüncelerin çok daha karmaşık ve anlaşılması zor olabilecekken siyasal ideolojilerin toplumun her kesimine ulaşabilmesi bakımından çok daha açık ve anlaşılır olduğu söylenebilir. Son tahlilde ideolojilerin siyasal düşüncelerin daha yumuşak bir versiyonu olduğu söylenebilir.

Tarihte siyasal, toplumsal olarak pek çok olay meydana gelmiştir. Bu olaylar karşısında bireylerin tutumları aslında bu olayları anlamlandırma konusunda ve bir geri dönüt vermeleri konusunda onlara yardımcı olmaktadır. Dünyanın bir resim olduğu varsayılırsa içinde gerçekleşen olaylara ideolojilerin sunduğu değerlendirmeler, çözümler, tanımlamalar bu resmin farklı filtrelerle incelenmesinden ibarettir.

Bu anlamda gerek siyasal tutumlar konusunda gerek ideolojiler konusunda her bir düşünce sürecinin toplumun farklı bir kesimini merkez alarak açıklamalarda bulunduğu açıktır. Örneğin liberallere göre birey ve bireysel özgürlükler, muhafazakarlara göre aile, feministlere göre kadın, faşistlere göre kutsanmış ulus düşüncesi, sosyalistlere göre ise işçi sınıfı merkez alınmaktadır. Siyasal ideolojiler bu merkez olarak konumlandırdıkları kişi ya da topluluklar için çıkarlarını temel alarak siyasal programlar belirlemektedirler.

Tarih içinde zamanın gerekliliklerine ve toplumun ihtiyaçlarına göre ideolojilerin de kendi içinde değiştiği görülmüştür ancak onların temel değerlerini muhafaza ettikleri de tartışılmaz bir gerçektir.

 

İdeolojilerin Kavramsal Çerçevesi

Her ideolojinin bir perspektif sahibi olduğunu ve aslında tek olan X’i bu perspektife göre anlamlandırmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Bu X’i, olan ve olması gereken şeklinde iki parçaya ayırdığımızda ideolojilerin olan-mevcut hakkındaki açıklamaları ve olması gereken-normatif konular hakkındaki öngörüleri ve politik programları bakımından insan doğası ve bireyin özgürlüğü temelinde değerlendirilen dört temel fonksiyonu ortaya çıkmaktadır: Açıklama, değerlendirme, adaptasyon, politik program.

Açıklama fonksiyonu her ideolojinin “olan” hakkındaki anlamlandırma çabasını içerir. Değerlendirme, bu olanı anlama sürecinin perspektiflere göre süzgeçten geçirilmesini ifade eder. Adaptasyon ideolojilerin takipçilerine açıkladığı ve değerlendirdiği olaylar hakkında sunduğu bir oryantasyon olarak düşünülebilir. Son olarak ideolojiler olan hakkındaki açıklama, değerlendirme, adaptasyon süreçlerinin sonunda onu korumak, değiştirmek adına politik bir program sunarlar. Örneğin liberalizm olanı birey bakış açısıyla inceler ve bu temelde açıklama ve değerlendirmeler yapar. Takipçilerini birey oldukları ve bireysel özgürlükleri konusuna oryante eder. Son olarak da takipçilerine “mevcut olanı” bireyin ve bireysel özgürlük çıkarlarına uygun olarak reformist bir şekilde hukuk ile değiştirme şeklinde bir politik program sunar.

Siyasal ideolojilerin tarihte yaşanmış olayların ve günümüzde yaşanmakta olanların açıklanması ve değerlendirilmesi konusundaki mesaileri kitleleri sürükleyebilmek için yeterince güçlü olmalarını sağlamaktadır. Dolayısıyla siyasal ideolojiler ile kitleler siyasal tarih ve kült olaylar arasında çok boyutlu bir ilişki olduğu söylenebilir. Bu anlamda ideolojiler birey-birey, birey-toplum, birey-devlet, toplum-devlet gibi ilişki biçimlerini kendi anlayışları çerçevesinde tayin ederek insanların düşüncelerini kalıplar ekseninde şekillendirmektedir.

İdeolojilerin Batı aydınlanmasının bir ürünü olduğu söylenebilir. Kısaca daha önceden “şeylerin” anlamlandırılması için aşkın varlıklara (transcendent being) referans verilmesi Batı aydınlanması ile rasyonalite ve bireysel mantık (human reasoning and rationality) eksenine kaymıştır. Seküler bu dönüşüm süreci ile birlikte insan merkezli bir anlayış ortaya çıkmış ve klasik-çokça zikredilen teknik gelişmeler yaşanmıştır. Liberalizm ideolojisinin ortaya çıkan ilk ideoloji olduğunu ve diğer ideolojilerin ya bunun içinden ya da buna bir karşıt görüş olarak ortaya çıktığı söylenebilir.

Bu süreçler yaşanırken insan doğası ve bireysel özgürlükler (human nature and human freedom) ideolojilerin açıklanmasındaki temel değerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ideolojinin bu iki temele dair yaklaşımları mevcuttur ve fonksiyonlarını buna göre icra etmektedirler.

İdeolojilerin açıklanması konusunda bahsi geçen fonksiyonlar ve klasik tanımlar dışında çeşitli düşünürlerin açıklamaları mevcuttur. Alman sosyolog Karl Mannheim‘in ideoloji tanımında yöneticilerin olgusal düzlemdeki çöküşünün ifadesi şeklinde bir değerlendirme vardır. Zira ideolojiler kendi içinde başarı hikayeleri ve büyük anlatılara ev sahipliği yapsa da aslında ideolojiler iyi bir yönetim sağlayamayan yöneticilerin kitleleri manipülasyon aracından başka bir şey değildir. Daha çok psikolojik bir değerlendirme yapan Sigmund Freud ise ideolojilere insanların konfor alanında olmalarını-kalmalarını sağlayan pratik bir araç şeklinde yaklaşmaktadır. Burada Freud aslında psikoanaliz yaparak ideolojilerin bir illüzyon olduğunu iddia etmektedir.

Siyasal ideolojiler incelenirken metodoloji olarak insan doğasına ve bireyin özgürlüğüne değinmek yerinde olacaktır. Her ideolojinin bu iki temel konuda yaptığı açıklamalar aslında nasıl bir arka plana sahip olduklarını ve nasıl bir gelecek öngördüklerini az çok ortaya koymaktadır. Turnusol gibi düşünebiliriz.

Özgürlük anlayışında 3lü bir metot (triadic method of freedom) daha doğrusu bir formülasyon ortaya çıkmaktadır. Her ideoloji burada kendi bagajına göre argümanları ile bu formülasyondaki boşlukları doldurmaktadır. Son tahlilde ideolojilerin mevcut-olan ve olması gereken ile ilgili temel varsayımlarına bu metodoloji ile ulaşabilmek mümkündür. Bu formül üç parçadan oluşmaktadır:

  1. Temsilci (agent-temsil edilen grup vb.)
  2. Engeller (obstacles-engeller, bariyerler vb.)
  3. Amaç ve Hedefler (aim)

Her bir ideolojinin temsil ettiği ve çıkarlarını korumakla kendini sorumlu tuttuğu bir temsil kitlesi söz konusudur. Her ideoloji nihai olarak özgürlük ve mutluluk vaadiyle hareket etmektedir. Dolayısıyla bunun önünde bazı engeller bulunmaktadır. Son olarak ideolojilerin bu engelleri aşarak gerçekleştirmesi gereken hedefleri vardır.

Örneğin liberalizmde temsil edilen grup bireylerdir. Bireysel özgürlükler ve bireylerin çıkarları öncelenmektedir. Klasik ve sosyal refah liberalizminde farklı düşünceler ortaya çıksa da genel anlamda bunun önündeki büyük engellerden biri devlet ve devletin bireyin hayatına çeşitli şekillerde müdahil olmasıdır. Bu bireysel özgürlükler ve bireyin çıkarları için bir engeldir ve amaç da bu engelleri aşmak ve devletin rolünü buna göre dizayn etmektir.

Siyasal Tutumlar (Political Attitudes)

Siyasal ideolojilerin fonksiyonlar bağlamında sınıflandırılmasından, farklı açıklamaları olduğundan ve farklı politik programlar takip ettiklerinden bahsettik. Bu başlık altında da siyasal ideolojilerin sınıflandırılmasına yardım edecek olan siyasal tutumlar konusunu açıklayacağım. Zira bu siyasal ideolojilerin anlamlandırılması için gereklidir.

Her şeyden önce siyasal ideolojiler ile siyasal tutumlar olarak iki farklı konseptten bahsettiğimizin altı çizilmelidir. Zira bu iki tanım birbiri ile ilişkili olsa da aynı değildir. Siyasal tutumları incelerken beş başlık altında ve klasik bir sınıflandırma olan sol-sağ ekseninde bir açıklamada bulunacağım.

Mevcut statükodan memnuniyetsiz olan aşırı sol görüşünde olanlar sistemi devrim ile değiştirmek istemektedirler. Liberaller ise biraz daha merkeze yakın bir konumda yer almaktadırlar. Onlar ise mevcut olanı değiştirmek isterler ancak radikaller gibi bir devrim öngörmezler. Daha yavaş, tedrici ve hukuki bir yolla yani reformlar ile birlikte sistemin parçalarını değiştirmek istemektedirler. Merkezde yer alan ılımlılar ise mevcut sistemin değişmesi ve devam etmesi gereken kısımları olduğunu savunurlar. Muhafazakârlar benimsediği değerler bakımından değişimi ve yeniliği kötü olarak nitelendirdiği için geleneğin bilgeliğine sığınmanın ve statükoyu devam ettirmek gerektiğini savunurlar. Son olarak gerici bir siyasal tutuma sahip olan kitleler modern değerleri reddederler ve eski siyasi formların çok daha iyi olduğunu savunurlar. Örneğin ülkemizin mevcut başkanlık sisteminden vazgeçip tekrardan parlamenter sisteme geri dönmesi teorik ve pratik olarak bir reaksiyonist bir hamle olarak değerlendirilmektedir.

Bu bağlamda yukarıda geçtiği üzere her bir tutumun değerleri ve görüşleri mevcuttur. Merkezin solunda yer alanların değerleri daha çok bireysel haklar, insan hakları, sosyal değişim, eşitlik iken merkezin sağında yer alanların vurgu yaptığı değerler otoriteye itaat, gelenek, elitizm, mülkiyet hakları şeklindedir.

Burada her bir tutumun aslında bir aksiyonu olduğu açıktır. Liberallerin aksiyonu reformlar ile değişim gerçekleştirmekken muhafazakarların aksiyonu statükonun korunması için çalışmaktır. Siyasal tutumların değişim konseptine yönelik dört farklı başlıkta incelenmesi mümkündür:

  1. Yön (direction)
  2. Büyüklük (depth)
  3. Hız (speed)
  4. Metot (method)

Değişimin yönünü tayin eden birinci başlık ileriye yönelik mi yoksa geriye yönelik mi bir değişim-değişiklik olacak sorusunun cevabıdır. Değişimin büyüklüğü konusu ise majör bir beklenti olup olmamasıyla ilişkilidir. Nitekim radikaller kökten büyük bir devrim yoluyla bir değişimi savunurken liberaller küçük ve yasalarla olan reformları savunmaktadır. Değişimin hızı ve metodu konusunda her bir tutumun farklı açıklamaları mevcuttur. Örneğin kimisi hızlı, kökten ve kanlı-şiddet içeren bir değişimi savunurken kimisi de yasalarla hukuki olarak değişim gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.

Değerler ve değişim kavramının dışında siyasal tutumları belirleyen bazı diğer etkenler mevcuttur. Yaş, cinsiyet, ekonomik durum insanların siyasal tutumlarını etkilemektedir. Örneğin ekonomik durumu iyi olan ve refah içinde olan bir birey mevcut statükonun (current state of affairs) devam etmesinden yana olur. Diğer bir örnekle yaşı daha genç olan kimseler değişimden taraf olurken daha yaşlı olan insanlar kalan ömürlerinde daha az değişim görmek isterler ve “muhafaza etme” eğiliminde olurlar.

 

Bir İdeoloji Olarak Liberalizm

İdeolojileri değerlendirirken atıf yapmamız gereken iki öncülden bahsetmiştik. Bunlardan birincisi insan doğası, ikincisi ise özgürlüklerdir. Şimdi liberalizmin insan doğası ve özgürlüklere dair yaklaşımını inceleyeceğim.

Liberalizmde insanlar rasyonel birer varlık olarak kabul edilmektedir. İnsanın merkeze alınması sonrasında insanın öz mantığını ve sorgulama becerisini (human reasoning, rational individuals, self-interested) temel alarak kendisi için neyin iyi neyin kötü olacağını yine insanın tayin etmesi liberalizmin savunduğu en temel değerlerdendir. Bireyler tamamen özgür olmalıdır anlayışını savunan liberalizm ideolojisi bunun önündeki engelleri kaldırmayı hedefler.

Liberalizmde temsilciler (agent) bireylerdir, engeller (obstacles) genel anlamda devlet ve özel olarak da bireyin özgür olmasını engelleyen tüm kurumlar ya da olaylar-durumlardır. Amaç ve hedefler (aim) ise bu engelleri aşıp bireyin özgürlüğüne kavuşmasını sağlamaktır.

Bu genel çerçeveden sonra liberalizm ideolojisinin tarihsel arka planını incelemek gerekmektedir. Zira ideolojiler dünyasındaki her bir fenomen tarihi bir gerçekliğe ya da sürece atıfta bulunmak zorundadır.

Liberalizmin kökeni sadece “özgür adam” olarak tanımlanan soyluların haklarını korusa da Magna Carta’ya kadar götürülmektedir. Ancak genel anlamda çokça zikredilen Batı aydınlanmasının bir ürünü olduğu söylenebilir. Sosyal, kültürel ve dini anlamda değişikliklerin meydana geldiği Batı aydınlanmasında dini olarak yeni akımlar ortaya çıkmış ve İncil’in yorumu halk tarafından da yapılmaya başlanmış, matbaa-baskı ile bu süreçler hız kazanmıştır. Sosyal olarak soylular ve tanımlanmış statüler sorgulanmış ve bunun yerine “kazanılan statü” anlayışı yerleşmiştir (transformation from ascribed status to achieved status). Bu anlamda başta baskıcı kilise olmak üzere aristokrasi bundan nasibini almıştır. “Şeylerin anlamlandırılması” konusunda aşkın olan varlıklara yapılan atıflardan ziyade insan doğası ve mantığının kullanılmaya başlanması liberalizm için oldukça önemlidir. Bu genel girişten sonra liberalizmin tarihsel olarak incelenmesinde temelde 3 dönüşüm noktasının etkili olduğu söylenebilir:

  1. Batı Aydınlanması
  2. Protestan Reformasyonu
  3. Devrimler Tarihi (Şanlı Devrim, Amerikan Devrimi, Fransız İhtilali)

Protestan reformasyon olgusu Batı’nın siyasal ve toplumsal ve özellikle dini açıdan her şeyin olmasa da pek çok şeyin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Martin Luther kilise karşısında önemli tezler ortaya attı. Bunlar Batı’da matbaanın da etkisiyle hızlı bir şekilde yayıldı ve ana akım kilise anlayışının dışında yeni kiliseler kurulmaya başlandı. Roma, Yunan, Anglikan gibi yeni kilise formları ortaya çıktı. Bu tarihsel olgunun siyasal olarak sonuçları oldu ve aslında liberal ideolojinin temelleri sağlam bir şekilde atılmış ve yayılmış oldu.

On yedinci yüzyılda İngiltere’deki şanlı devrim bunun önemli devrimsel sonuçlarındandır. Thomas Hobbes ve John Locke bu anlamda düşünceleri ile yön veren kişilerdir. Liberal ideolojinin şekillenmesinde de etkili olan bu ikili tanımlanmış statüleri sorguladılar ve rıza-itaat ekseninde şekillenen yeni bir formdan bahsettiler. İkisinin düşüncesi arasındaki fark ise itaatin sınırlandırılması ile ilgilidir. Hobbes sınırsız bir itaat sürecini savunurken John Locke gerekli olduğu durumlarda devrim yapılması gerektiğini düşünür. Zira Amerikan Devriminin esas aldığı düşünürlerden biri de John Locke’nin devrim anlayışıdır.

Amerikan Devrimi bahsinde İngilizler tarafından atanan Amerikan yöneticileri gerçek bir temsil isteğinde bulunmaktadırlar ancak İngilizler onların çıkarlarının temsil edildiğine dair açıklama yaptılar. Amerikan tarafı bunun üzerine “temsil yoksa vergi de yok(no taxation without representation) mottosuyla ayaklandılar. Bu liberal anlayış ile demokrasinin iç içe geçmesini ve Amerikan tarzının oluşmasını sağladı ve katılımcı bir modeli şekillendirdi.

Benzer şekilde Fransız ihtilali de liberalizm ideolojisinin şekillenmesini ve Fransız devriminin de bir anlamda şekillenmesini sağlayan diğer bir tarihi gerçekliktir. Daha önceden dini olarak uygunluk (religious comformity), aristokrat öncelikleri (aristocratic privilages) ve siyasal mutlakiyet (political absolutism) konularında antik devirler yaşayan Fransa’da kilise fazla zengindi ve devletin de büyük bir rolü vardı. Devrimciler sınırlandırılmış bir yönetim ve kilise görmek ve bu engelleri ortadan kaldırmak istediler. Bu sayede Fransız vatandaşların haklarını koruma altında görmeyi hedeflediler. İnsan mantığının kullanılması ve rasyonalitesinin ortaya çıkmasının sonucu olarak gerçekleşen bu devrimler muhafazakarların değişimi eleştirirken kullandıkları argümanlardan biri olan Fransız devriminin kısa bir süre sonra askeri bir rejime dönüşmesi konusunda eleştirilmektedir. Zira muhafazakârlar yeni gelecek olanın mevcut olandan kötü olabileceği endişesini taşımaktadırlar.

 

Liberalizm ve Ekonomi İlişkisi, Merkantilizm ve Kapitalizm

Liberal ideolojinin 3lü özgürlük anlayışında devleti bir engel olarak gördüğünden bahsetmiştik. Ancak bireyin özgürlüğüne karşı müdahalede bulunan tek unsur devlet değildir. Ekonomik olarak da bazı etkenler bireysel özgürlüklere karşı bir bariyer mesabesindedir. On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda merkantilizm anlayışına geçiş yaşandı. Ticaretçilik olarak literatürde yer bulan bu anlayış aslında yüksek vergiler, ithalatın kısıtlanması ve monopol belli başlı kurumlar üzerinden ihracatçılık gerçekleştiren bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda monopol şirketlerin ve devletin avantajlı orta ve alt sınıfın ise dezavantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu sistemde ekonomik olarak tek bir kazanan taraf, kısıtlamalar, müdahaleler ve eşitsizlik, haksız rekabet gibi olgular karşımıza çıkmaktadır. Market içinde rekabet edebilmek için eşit şartlara ve fırsatlara sahip olamamak liberal ideolojinin bu sistemi bireyin özgürlükleri önündeki engellerden biri olarak görmeye yetti.

Bu bağlamda herkesin eşit şekilde rekabet edebilmesini öngören, eşit şartlar vaat eden, kısıtlamaların ve düzenlemelerin olmadığı pek çok partinin kazanan olabileceği rekabet temelli bir anlayış olarak kurgulanan kapitalizm ortaya çıktı. “Laisez Faire”, bırakınız yapsınlar anlayışının yerleşmesiyle insanları yapmak istedikleri ekonomik atılımlar konusunda yalnız bırakma düşüncesi ortaya çıktı. Bu bakımdan kapitalizmin kurucuları arasında olduğu söylenen Adam Smith ahlaki ve ekonomik olarak kapitalist anlayışın merkantilist bir gerçeklikten daha iyi olduğunu söylemektedir.

Adam Smith’e göre piyasa içindeki bireylerin çıkarlarının farkında olması ve buna yönelik hareket etme motivasyonları özgürlükler açısından da devletin müdahalesinden ve düzenlemelerinden daha adildir. Devlet ona göre yalnızca ülkenin dış tehditlerden emin kılınması, adaletin ve düzenin sağlanması ve altyapı faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi konularında varlık göstermelidir. Böylece herkes devletin sağladığı bu imkanlar içinde eşit şartlarda rekabet edebileceklerdir.

 

Pozitif ve Negatif Özgürlük Nosyonu Bağlamında Klasik Liberalizm ve Sosyal Refah Liberalizminin Değerlendirilmesi ve Yeni Engeller

Klasik liberalizm ve sosyal refah liberalizmi anlayışı yukarıda ayrıntılı biçimde ele aldığım temsilciler (agent) konusunda ortaktır ve bu bireydir. Amaç konusunda da bu iki anlayışın ortak olduğu söylenebilir. Ancak engeller konusunda toplumun ihtiyaçlarına ve zamanın gerekliliklerine göre bireyin özgürlüğü önünde yeni kısıtlamalar olduğu ve bu konuda bir ayrışma yaşandığı söylenebilir. Sanayileşme ve yeni toplum düzeni yeni sınıflar ve haklar ortaya çıkardı. Bu hakların korunması ve aslında herkesin bu haklardan ve fırsatlardan eşit şekilde yararlanması konusunda sosyal refah liberalleri devletin birey hayatı üzerindeki müdahalesine yönelik yeni bir anlayış geliştirdiler.

Klasik liberal anlayışta daha atomik bir birey algısıyla birlikte devlet kesin surette sınırlandırılması gereken bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Neo-klasik anlayışın da bundan farklı olduğu söylenemez. Onlar da devlete sadece onun gece bekçisi olduğuna ilişkin bir görev biçerler. Bu bağlamda klasik liberal anlayışta aslında her bir bireyin tamamen kendi haline bırakıldığı ve bu şekilde hayatta kalması gerektiği öngörülmüştür. Bu, neo-klasik anlayışta savunulan “sosyal darwinism” ile örtüşmektedir. Ayrıca bu çeşit bir birey anlayışı ve devletin rolüne dair açıklama negatif özgürlük kavramı ekseninde de düşünülebilir. Nitekim negatif özgürlük herhangi bir konuda hiçbir kısıtın bulunmaması anlamına ve her bakımdan bir özgürlük halinin olduğunu belirtir.

Sosyal refah liberalleri ise yoksulluk, cinsiyet, eğitim, fırsat eşitliği gibi konularda yeni engellerin ortaya çıktığını ve bireyin özgürlüğünü tesis edebilmek için bu gibi yeni bariyerlere karşı da önlem alınması gerektiğini savunur. Yani atomik bir birey anlayışından ziyade bir toplum içinde yaşandığını ve bu toplumda bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirebilmesi için herkesin eşit şartlarda ve fırsatlarda olmadığını iddia eder. Bu bakımdan sosyal refah liberalleri devletin rolüne ilişkin pozitif bir özgürlük anlayışını benimsemektedirler. Bunun anlamı devletin bahsi geçen yeni engeller konusunda herkesin eşit şartlarda rekabet edebilmesini sağlamak için sosyal ekonomik önlemler alması gerektiğidir.

 

Kaynakça

  • Terrence Ball, Richard Dagger, Daniel O’Neill * Political Ideologies and the Democratic Ideal – Part I, Ch. 3
  • Leon P. Baradat & John A. Phillips * Political Ideologies: Their Origins and Impact – Ch. 2
  • Terrence Ball, Richard Dagger, Daniel O’Neill * Political Ideologies and the Democratic Ideal – Part I, Ch. 1

 

Avatar photo

Enes Bera Koşar

Istanbul Medeniyet Univ. Political Sciences Balkan Studies eneskosar00[at]gmail.com


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul