NEDENDİR BU OKUMAK-II | İlim ve Medeniyet

Neden okumak fiilinin bu kadar üzerinde durduğum garipsenebilir. Ancak bir ülkede kültürel ve entelektüel seviye okunanlar ve yazanlar tarafından belirleniyorsa bu fiilin nasıl gerçekleştiği veyahut nasıl karşılık bulduğu da bir o kadar önemlidir. Geçen bölümde belirli bir pratik alana dair okuma hususunda, bu okumanın ardından okuyan failin tepkisiz kalmaması gerektiği ve ardına nasıl bir tepki oluşturabileceğini konuştuk. Aynı başlıkla ikinci parçasını sunduğumuz konunun, bu sefer bizleri bilinçli bir hareket planıyla hangi tehlikelerden koruduğu hususunu açımlayacağım.

Dünyada mevcut olan hakim yaşam tarzı Batı tarafından icat edilmiş dünya merkezli yaşam tarzıdır. Tabii bu kuruluşla meydana gelmiş ve dünyayı çepeçevre saran anlayış, insanı manevi plandan soyutlamıştır. Bu soyutlama hadisesi onun eşyaya dair fikrinden varoluşsal konulardaki düşüncelerine kadar etkilemiştir. Manevi alana dair herhangi bir fikri, eylemi, tefekkürü kalmamış insanoğlu yöneltildiği dünya sahnesinde madde planında sıkışıp kalmıştır. Artık bir benliği ve yararlanmayı arzu ettiği dünyası vardır. Ancak mesele bundan ibaret değildi. Ruhuna dair bir şeyleri gündeme getireceği bir alana ihtiyacı vardı insanoğlunun. Çünkü en basitinden ağlaması, hüzünlenmesi, iç geçirmesi ve aşk insanı modernitenin oluşturduğu dünyadan soyutluyordu.

Ve tam da bu noktada çağrısına kadim dostundan yanıt geldi. Dostu şiirinden başkası değildi. Şiir ona dedi ki istediğin kadar modernleşsen de manevi anlamda kendini bir hiç sayamazsın. Sen gözyaşınla sevmenle üzülmenle koskoca bir ruha sahipsin. Tabii şiirin bu müthiş cevabına karşın da saçmalayanlar oldu nihilistler gibi. Yine de şiir okuyabilecek ve insana seslenebilecek sesler vardı yeryüzü sahnesinde.

Şiir pekte bilinçle alaka kurulabilecek bir kavram gibi gözükmüyor ilk başta. Ancak ilk paragrafta bir bilinç hamlesinden söz ettik. Genel olarak bir coşkunluğun,  gür sesin meydana çıkması gibi harekete geçer şiir. Vurgulamak istediğim nokta burası değil. Şiiri akla indirgeyerek bir cinayetin peşinde değilim. Onun özellikle ön plana çıkması ve insanların okuma yaptığı vakitlerde, modernizmin def’i ve manevi alana bir açılım olarak savaşacağı meydana gözümü dikiyorum. Bu meydan yiğidini bekliyor. Ve o yiğit şiirdir. Bu denli bir yıkıma maruz kalan insanın sığınağı ve dayanak noktası olarak hesaba katılmasını zaruri görüyorum.

Bilincimiz yani modern dünyanın başımıza açtığı belaları, maddi plana mahkum edilişimizle şiirin birinci dereceden bağlantıları var. Bu bağlantıları sezip bir şuurun tezahürü niteliğinde şiire bir temayül geliştirilmesi kanaatindeyim. Bu şekilde en azından birilerinin bizden ne aldığına ve daha neler alabileceğine dair önsezimiz güçlenir. Bu bize çıkacağımız meydanda savaş tekniklerimiz bağlamında güç verir. Bir taraftan köşeye sıkıştırılmamıza rağmen diğer taraftan hem nefes alabileceğimiz hem de kuvvetimizi arttırabileceğimiz bir alan açılmış olur. Şiir yok mu var. Ancak bir bilincin tezahürü şeklinde meydana gelmesi şartı bu çağda çoktan doğmuş ve geçmiştir. Şiire ve kavgasına, hep beraber bizim vesilemizle merhaba deme vaktidir.

SERÇENİZ

‘’ Kara bir leke olarak kaldı aşk

   Aklını kaybetmek üzere deliler

   Bunca sene sonra

   Delirmesine az kaldı şairlerin.’’

Sessizlik damarlarında dolaşıyor

Minik serçenin.

Hava zindan oldu ona

Seneler sonra

Gökyüzü, yeryüzü

Baltalar ellerinde baltaların

Kuru gürültü

Çorak toprak

İnsansız uçak,

Ve insansız dünya

Koleraya kapılmış milyonlar

Veremi dört gözle bekleyen milyarlar

Sessiz serçe bağırmak üzere dünyaya

 Sesleniyor yatsı vaktinden sonra

Yazıya soldan başlayan elleriniz

Geriye gitmekten aciz takviminiz

Hüviyeti esaretine kurban gitmiş yürekleriniz

Bu kadar açık dememeliydim diyeceklerimi

Ancak pörsümüş zihinleriniz

Zora sokuyor şiirimi

Minik ve garip serçe

Boyundan büyük konuştu

Saatlerce dinledi ahali

Sonra, sonra ne oldu minik serçeye

Ne olacak

Dinleyenlerden biri çıkardı

Sıktı minik gövdesine

Kara bir leke olarak kaldı

Yüreğinde aşk

Delirmesine de saatler vardı

Sayıklarken veda etti gökyüzüne

Delirmeyen haindir yalan dünyada

Sevdiği duymuş vedasını

İnanamamış ilk başta

Sonra alışması kolay olmuş

Bir ömür geçer mi o deliyle demiş

Ayak uyduramazdı zaten dünya haline

Sürüklerdi beni peşinden

Babası halen sayıklıyor

Diyor ki yakınlarına

Gitti bacaksız niyazinin yoluna

Ardına düşmüş

Omuzdaşı, yoldaşı olmuş

Yoktu zaten koca yürekli serçenin

Ya deliler koğuşuna

Ya da toprağa girecekti

Yavuz, kökten

Asil cümleleriyle

Hüseyin ŞİŞMAN

Hüseyin Nuri ŞİŞMAN


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul