İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Sur/Diyarbakır, 2 Temmuz 2025
Saat 15.56. İç devinimler taze ve ritmik.
Diyarbakır’a geldiğimden beri önünden her geçtiğimde içeriye girmek istediğim ama uzun süren restorasyon çalışmalarından dolayı bir türlü görme fırsatı bulamadığım bir yerdi Cahit Sıtkı’nın evi. Klasik doğu mimarisinin tüm özelliklerini barındıran bir yer diye çokça işitmiştim. Aynı, komşusu Ahmet Arif’in evinde olduğu gibi.
Avlusundaki geniş, hacimli ağaçlar uzun yıllardır burada olduklarını vurgularmışçasına tüm ihtişamıyla gelen ziyaretçilerini karşılıyor. Sessiz bir karşılama da olsa bahçedeki süs havuzundan yükselen su sesi odalardan odalara raks ediyor. Avlu suyun verdiği huzurlu atmosferi biz misafirlerine sergilemekten kaçınmıyor adeta.
Saat 16.37. İç devinimler suskun ve tutuk.
Nerede kalmıştık? Susmanın çok sesli bir eylem oluğundaydı sanırsam. İnsanoğlu ancak sustuklarını duyabilenlerle, sessizliğin dilini çözebilmişlerle bir ömür geçirebilir, desem bilmem hangi filozofun hangi sözüne isabet etmiştir bu diye düşünürüm. Ağız yek olmasa da hakikat birdir. Dil susunca konuşmaya başlayan ruhun ta kendisidir. Ruhumuz, dilde olmayan kelimelerle konuşmaya başlar. Yalnızca muhatabının anlayabileceği bir dildir bu.
Kırıldığını belli edemeyen insanlar genellikle susarlar. Bu susmalar arttırkça da insanoğlu zaten heyecanını yavaş yavaş kaybeden bu dünya hayatında daha da sessizleşmeye başlar. Kırılganlık karşısında sessiz kalmak bir aptallık değil, muhatabını kaybetme korkusunun vermiş olduğu bir mecburiyettir. Ayrıca insan sustuklarını duyamayan birine neyi nasıl anlatabilir ki, değil mi?
Saat 18.41
Saat 18.53
Hayır hayır saat 18.58. İç devinimler kırgın ve bitik.
Kamil insan nasıl olunur? Veya daha modern bir tabirle insan ne zaman gerçek anlamda olgunlaşır? Diyorum ki kimsenin ilgisine ihtiyacı olmayan biri veya kimseden yana bir beklentisi olmayan kişi dünyevi anlamda kemale ermiş demektir. Çünkü ancak bir başkasına gerek duymadığın gün yaralanmazsın veya hiç kimseye göre hareket etmediğin gün olmuşsun, demektir.
Olmak ya da olmamak. Hakikaten tüm mesele bundan ibaret. Klişe bir söz olduğunun farkındayım ama bazen hayatın en gizil ve mühim sırrını günlük sıradan bir cümle, bir klişe size fısıldayabilir.
Saat 19.24. İç devinimler diri.
Küçe diyorlar Sur’un dar sokaklarına. Cahit Sıtkı’nın evi de böyle bir küçeye çıkıyor. Vasıta giremeyecek kadar dar ve içerisinde kaybolacak kadar da karışık. Adeta bir labirentin içinde yolunu bulmaya çalışanlar gibi oradan oradan savruluyorsunuz, her sokak birbirine benziyor. Bunca yıl anca alışabildim.
Taşların tarihi dokusuyla biraz büyülendim desem yanlış olmaz. İlk geldiğimde bana denilenin aksine modern bir apartman dairesinde yaşamak yerine surların içerisinde iki katlı konakvari avlulu bir evde yaşamayı tercih etmiştim. Bu tercihimden dolayı sanırım kolay kolay kopamıyorum bu şehirden. Başka bir tür rabıta, bu şehre ve tarihi dokuya bağlı tutuyor beni. Şikayetçi değilim.
Saat 19.39. İç devinimler hayal kırıklığı.
En büyük korkum bir gün uyandığımda yapmayı çok isteyip de yapamadığım bir dizi heves ve istekler için zamanımın kalmaması. Nice yıl yaşayıp da bir kovalamacanın peşinden sürekli sürüklenmek, ev, araba, makam, geçim diyerek. Değer mi? Bunların çok ötesinde..
Bir insan değerlerini, diğerlerinden ayırmakta güçlük çekiyorsa elinde keşkelerden başka bir şey kalmıyor, demektir.
M. Fatih Özmen
Yorum Yaz