CÓRDOBA ULU CAMİİ: SÜTUNLAR ARASINDA KAYBOLAN ZAMAN

MİMARİ

Batı’ya doğru yürüyen bir medeniyet, beraberinde taşıdığı ne varsa, dilini, inancını, sanatını, kılıcını ve sabrını, bir yerde bırakmak zorundaydı: o yer Endülüs’tü. Ve bu bırakışın en derin, en sessiz, en görkemli izi, Córdoba Ulu Camii’nin taşlarında yankılanır.

Batı’ya doğru yürüyen bir medeniyet, beraberinde taşıdığı ne varsa — dilini, inancını, sanatını, kılıcını ve sabrını — bir yerde bırakmak zorundaydı: o yer Endülüs’tü. Ve bu bırakışın en derin, en sessiz, en görkemli izi, Córdoba Ulu Camii’nin taşlarında yankılanır. Bu cami, yalnızca bir ibadet mekânı değil; İslam’ın Avrupa’ya fısıldadığı son cümledir. Ve bu cümle, yüksek sesle değil, taş taş örülmüş bir sabırla kurulmuştur.

8. yüzyılın sonlarında Emir Abdurrahman tarafından inşasına başlanan bu yapı, aslında bir hatırlatmadır: Emevîler, Abbâsîler karşısında doğudan sürülmüş, batıya kaçarken taşıdıkları her şeyi bu topraklarda yeniden kurmaya çalışmışlardı. Córdoba, bu yüzden bir şehirden çok bir yeniden doğma alanıdır. Ve cami, bu yeniden doğuşun kalbidir. Her sütunu, sadece bir yapısal taşıyıcı değil; aynı zamanda bir hafıza taşıyıcısıdır1.

İlk bakışta en dikkat çeken şey, tekrarlanan sütunlardır. Sayılamayacak kadar çok. Aralarında yürürken zaman duygusu kaybolur; başı sonu belli olmayan bir orman gibi. Bu orman, sıradan değildir. Her sütun çifti, iki renkli kemerlerle birbirine bağlanır: kırmızı ve beyaz. Bu çizgiler yalnızca bir süsleme değil, bir ritimdir. Ve bu ritim, gözle görülenden çok içte duyulur. İslam mimarisi burada bir denge, bir uyum, bir tekrar estetiği inşa eder. Ama bu tekrar sıkıcılığın değil, sonsuzluğun tecellisidir.

Córdoba Ulu Camii, sadece taşın estetiğiyle değil, ışığın yönetimiyle de bir mucizedir. Avludan içeri süzülen gün ışığı, kemerlerin arasından kırılarak ilerler. Işık, burada her daim dikkatle seçilmiştir. Ne doğrudan, ne karanlıkta. Bu ışık dili, tefekküre davettir. Caminin içi, ne bir gösteri alanı ne de bir meydandır; o, sükûnun ve içe dönüşün mekânıdır. Endülüs’te inşa edilen bir cami, bu kadar dingin olabilir çünkü sabırla kurulmuştur. Ve sabır, bu toprakların tek gerçek servetidir.

Zamanla yapı genişletildi, mihraplar çoğaldı, kubbeler eklendi. Ama caminin ruhu hep yerinde kaldı. Zira bu yapı, bir planın ürünü değil; bir duanın mekâna dönüşmüş hâlidir. Emir Abdurrahman’dan sonra gelenler, onun niyetine ihanet etmeden genişlettiler. Her ekleme, bir taş değil; bir dua katmanı gibi işlendi.

Caminin mihrap kısmı, İslam dünyasının en zarif süslemelerinden birine ev sahipliği yapar. Altın mozaikler Bizans’tan getirilmiş, zarif yazılarla çevrelenmiştir. Ama bu süsleme, hiçbir zaman kibire dönüşmez. Aksine, şükürle süslenmiş bir sadeliktir bu. Bu mihrap, yalnızca kıbleyi değil; yönelişin estetiğini gösterir. Hangi tarafa dönerse dönsün göz, sonunda orada toplanır. Ve kalp, bir yapının bu kadar az sesle nasıl bu kadar çok şey söylediğini fark eder.

Zamanla her şey değişti. Endülüs düştü, şehirler yandı, diller unutuldu, kitaplar yakıldı. Ama cami yerinde kaldı. Hristiyanlar camiyi yıkmadılar. Çünkü onu yıkmak, sadece bir yapıyı değil; bir hafızayı yok etmek olurdu. Onun içine bir katedral yerleştirdiler. Bu, iki inancın çatışması değil; aynı mekânda iki çağın, iki bakışın yan yana gelişi oldu. Bugün içeri giren biri, bu karşılaşmanın sessizliğini hisseder. Müslüman ve Hristiyan mimarinin iç içe geçtiği tek yapı değildir belki; ama bu kadar derin bir saygı ve çatışma duygusunu bir arada yaşatan başka bir mekân yoktur.

Córdoba Ulu Camii, İslam’ın Batı’daki en zarif duruşudur. O duruş ne kılıçla ne siyasetle; sadece taşla, sabırla ve dua ile olmuştur. Bugün hâlâ sütunları arasında yürüyen biri, tarih değil, bir hayal görür. Çünkü o yapı, artık olmayan bir şeyin hatırasını taşır. Ve bazı yapılar vardır ki, varlığı değil, hatırlattığı şeyle yaşar.

Belki de bu yüzden, Córdoba Ulu Camii yıkılmadı. Çünkü bazı yapılar, yıkılamayacak kadar çok şeyi temsil eder. Ve temsil ettikleri sürece, orada durmaya devam ederler.

Alıntı

  1. Nuha N. N. Khoury, “The Meaning of the Great Mosque of Córdoba in the Tenth Century,” Muqarnas, Vol. 13 (1996).

Davut Ufuk Erdoğan

Davut Ufuk Erdoğan
Davut Ufuk Erdoğan

Mimarlık / Tarih / Sanat Felsefesi / Kamu Yönetimi

Yorum Yaz