İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Kan Kardeşliğinden Stratejik Müttefikliğe mi? Suriye’deki Dürziler ne istiyor?
Dürziler, Orta Doğu’nun birçok ülkesinde yaşamaktadırlar. Suriye, Filistin ve Lübnan’da Dürziler bulunmaktadır. Nüfus olarak en yoğun yaşadıkları yer ise Suriye’dir. Kendilerine el-Muvahhidun (tek Tanrıcılar) demektedirler. Dürzi ismini Dürziler arasında beğenmeyenler olabilmektedir. Bundan dolayı Muhavvid lafzını kullanmayı daha çok isterler ve kendilerini bu şekilde tanımlarlar. Mısır’da ortaya çıkıp, Bilad-ı Şam’a yayılan (yani dört ülkeye) ve Şiiliğin İsmailiye koluna bağlı olan Dürziler, dinin ezoterik/batıni yönünü benimsemişlerdir. 11. Yüzyılın ilk çeyreği biter bitmez Şiiliğin bir kolu olan İsmailiyye’den ayrılan ve Hamza B. Ali tarafından dinin inanç boyutu netleştirilen bir dini anlayıştır. İsmaililik özellikle 10. yüzyıldan itibaren Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya dai’ler vasıtasıyla yayılmaktaydı. Bu dönem Fatımilerin teşekkül dönemine tekabül etmektedir. Fatımiler, Şii mezhebinin İsmaili koluna bağlıydı ve 4. Halife Muiz Lidinillah döneminde önceden beri hedefledikleri Mısır’ı ele geçirebildiler. 6. Halife Hakim-biemrillah döneminde ise Hakim kendisine uluhiyet addederek Dürzi mezhebini kurdu. Bu mezhebin de başına Hamza bin Ali’yi getirdi. Daha sonra mezhep tekamül etti.
Dürzilerin tarih sahnesine çıkması Fransızların Orta Doğu’da etkili oldukları bir dönemde gelişen bir hadisedir. Birinci dünya savaşı sonrası 1921 yılında Selim Atraş’ın öncülüğünde Dürziler Fransız Mandası döneminde devlet kurmuşlardır ve bu ikinci dünya savaşına kadar sürmüştür. İkinci dünya savaşından sonra ise Suriye bağımsızlığını kazanınca Dürziler Suriye’ye dahil olmuşlardır. Baas döneminde kısa bir siyasi kazanımları olsa da 1966’dan beri siyaseti terk etmişler ve kendi içlerine çekilmişlerdir. Suriye’de halk ayaklanması olduğu dönemde de küçük protestolar dışında Dürziler sessiz kalmayı tercih etmişlerdir ve rejime açıktan muhalefeti göze almamışlardır. Esed döneminde Daeş tehlikesi nedeniyle zaman zaman rejim ile Dürzilerin arası açılmışsa da yıllarca sürecek bir mücadeleye dönüşmemiştir.
Görselde Esed karşıtı protestolar gözükmektedir
Dürziler inançlarını da korumayı düşünerek Suriye’de laik bir yönetim olmasını istemektedir. Daeş’in yaptığı baskıları da göz önünde tutarsak, Dürzilerin bir kısmı Şara’nın böyle bir baskı uygulayacağını düşünebilir. İslamın perspektifinden bakıldığında Dürziler azınlık sayılmakta ve ehli kitaptan addedilmemektedir. Bundan dolayı yeni yönetime bazıları fırsat vermek isterken bazıları da bu gibi endişelerden dolayı İsrail ile ilişkiler geliştirerek otonomi yolunda önemli adımlar atmaktadır. Özellikle anayasada azınlıkların hakları güvence altına alınabilirse, Dürzilerin de yeni Suriye’ye katılımı daha kolay olabilir.
Dürzilerin Önemli Özellikleri
Dürzilerin takiyyeci olduğu zikredilmektedir. Dürzilik etnik bir hale bürünerek dışarıdan kimsenin Dürzi olmasına izin vermemektedir. Sadece kendi içinde evlilik yapmakta ve adeta sırlar içinde yaşamaktadırlar. Namaz ve oruç gibi dinin Şer’i ve teknik kısımları uygulamazken manen tekamüle inanırlar. İslamın inanç esaslarına inanmadıklarından dolayı da büyük ihtimalle İslami bir mezhep sayılmamaktadır. Bununla birlikte İslam’da ezoterik akımlar hep var olagelmiştir. Ezoterik akımlar Peygamberimiz ve belki de ilk İnsan Hz. Adem’den beri var olageldiklerini söylerler. İslam dini teşekkül etmeye başladıktan kısa süre sonra diğer mezheplerin de ortaya çıkmasıyla İslamın esasları üzerinde netliğe çabaladılar. Bu bağlamda İslam’ın beş şartı belirlendi. Dürziler ise bu beş şartı uygulamadıklarından farklı bir inanç olarak kabul edilmelidir ortodoks inanca göre. Modern sistemlerde de bir azınlık olarak kabul edilmektedir. Gizlilik esas ve dinin Batıni yorumu da öz olduğundan Dürzilik hakkında uzun yıllar yeterli veri elde edilememişti. Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa Vâditteym’de Dürzileri yendi ve mabedlerindeki kitaplara el koydu. Bu tarihten sonra Dürzilik hakkında ciddi oranda malumat elde edilebilmeye başlandı. Özellikle Batınilikte ilham yolu güçlü olduğu için ve adeta bir sırlar dünyası olduğu için kolay kolay anlaşılabilmesi mümkün gözükmüyor.

Vâditteym bölgesi haritada net bir şekilde gözükmektedir.
İsrail’de Dürzilerin bir kısmı Golan tepelerinde yaşarken bir kısım Dürziler de Suriye’nin Süveyda bölgesinde yaşamaktadırlar. İsrail’deki Dürziler ile Suriye’deki Dürzilerin akrabalıkları bulunmaktadır. İsrail’deki Dürziler İDF’de de görev alırlarken, Suriye’deki Dürziler kendi silahlı milislerini kurmak istemektedir. Çatışmalar başladığında İsrail’deki Dürziler sınırı geçmeye çalışmış ve hükümete baskı yapmışlardır. İsrail de hava gücünü kullanarak Suriye’yi bombalaması Dürziler ve İsrailliler arasında “ortak kader” ve “milli birlik” düşüncelerini tekrardan güçlendirmiştir. Lakin şunu belirtmekte yarar vardır. Suriye’de üç farklı dini gruba mensup Dürziler bulunmaktadır. Bu dini gruplar farklı farklı görüşlere sahiptir. Bazıları yeni kurulan Şara yönetimine güvensizlik duyarken bazıları da Şara’ya bir fırsat sunmak istemektedir.
Dürzi liderlerinden Şeyh Yusuf, Şara ile uzlaşmak istemekte ve ona fırsat verilmesi gerektiğini düşünmektedir. Şeyh Hamud ise sağlık sorunları sebebiyle tavır belirlemekten çekiniyor. Bunlara muhalif olarak Şeyh Hikmet otonomi talep ediyor ve silahlanmayı reddediyor. İsrail için potansiyelm müttefik Şeyh Hikmet’tir. Şeyh Hikmet, Suriye rejiminin istikrarının önündeki belki de en büyük tehlikedir. Suriye’nin Kuzeyin’deki PKK ve PYD gibi oluşumlara Türkiye’nin müdahalesi kolay iken ve bunlar İsrail desteğini doğrudan hissedemezken, Güney’deki Dürziler öyle değildir. PKK ve PYD ABD’nin de desteğini azaltmasıyla silah bırakmaya doğru giderken, Süveyda’daki Dürzilerin lideri Şeyh Hikmet silah bırakmaya karşıdır.
İsrail yukarıdaki cümleyle de bağlantılı olarak, kuruluşu itibariyle azınlıklara karşı bir sempati beslemiştir. Bahailer, Kürtler, Maruniler, Dürziler ve diğer azınlıklar İsrail’in hedefinde olan gruplardır. Bu azınlıklar toplumun geneline hitap edemiyor ve önemli bir kısmı Batı ile iyi ilişkiler geliştirmek istiyor. Maruniler kendilerini Fenike Medeniyetinin devamı sayarlar. Bahailer ise hızlı bir şekilde Doğu’dan Batı’ya yayılmış ve ABD tarafından birçok övgülere mazhar olmuştur. Bunu söylememin sebebi İsrail ile iyi ilişkiler demek ABD ile iyi ilişkiler demektir. Ayrıca tam tersi de doğrudur. Ayrıca Bahailerin İsrail ile ilişkileri de oldukça iyidir. Dürziler 1957’den beri askerde görev yapıyorlar ve orduda üst düzey görevlere gelebiliyorlar. Bunun haricinde stratejik ve kilit noktalarda vazife alabiliyorlar. İsrail ile Dürzilerin “kan kardeşliği” söz konusudur.
İsrail’in gözünde Şara, Esed’den daha tehlikelidir. Ayrıca İsrail, Suriye’nin İbrahim anlaşmalarına dahil olmasını istiyor. Süveyda’daki krizin de bu şekilde bitebileceğini düşünüyor. Thomas Barrack, Şara’dan “cihatçı söylemi” yumuşatması direktifinde bulundu. Bu İsrail’in söylemiyle de uyuşuyor. İsrail kendisine karşı olan grupları radikal olmakla suçlamaktadır. Sol bir grup İsrail’e karşı olduğunda onu “radikal sol” diye tanımlamakta ve İslami bir grup ona karşı olduğunda “Radikal İslamcı” olarak onu etiketlemektedir.
13 Temmuz 2025’te Dürziler ve Bedeviler arasında çatışmalar çıktı. Bu çatışmanın sebepleri arasında Bedevilerin ve Dürzilerin seyahat esnasında karşı taraftan birini keyfi tutuklaması ve bazen de öldürmesi sebep oluyor. Birkaç münferit olay hızlıca büyüyerek çatışmaya dönüşebilmektedir. Bu çatışmayı başlatan olayda Dürzi bir gencin seyahat esnasında kaçırılması oldu. Çatışmanın fitilini bu olay ateşlemişti. Lakin iki grup arasındaki çatışmanın temeli birkaç 10 yıla uzanıyor. 20 yıldan beri Dürziler ve bedeviler uyuşturucu ticaret rotaları üzerinden tartışma yaşıyorlar. Bölge halkları yaşanan fakirlikten kurtuluş olarak uyuşturucu üretimine ve onun satılmasına başvurmuştu. Ayrıca doğal kaynaklar ve silah kaçakçılığı da iki güç arasındaki çatışmanın asli sebeplerindendir. Bu durum da iki grubu zaman zaman karşı karşıya getirmektedir.
Bunların haricinde Türkiye’den Suriye’ye tam destek verilmek istendi. Türkiye bölgenin parçalı halde olmasını istemiyor ve bölgede istikrarın olmasını istiyor. İsrail ise parçalı ve küçük devletlere bölünmüş bir Ortadoğu hayal ediyor. Bu Türkiye ve İsrail’i zaman zaman karşı karşıya getirmektedir. Çatışmalar başladıktan sonra Sayın dış işleri bakanı Hakan Fidan şu açıklamaları yapmıştı.
"Bunu yaparken de kendi milli güvenlik önceliklerini esas alıp, bölgedeki hiçbir kurala, kaideye, başka ülkelerin haklarına, egemenliklerine toprak bütünlüğüne dikkat etmeden ortaya koyduğu bir politika var." ifadelerini kullandı.
Ayrıca Fidan, "Bu istikrarsızlaştırma faaliyetlerini bölge ülkeleri çok yakından takip ediyor. Hep beraber bu konuda büyük bir koordinasyon ve çalışma içerisindeyiz." Bu ifadeleri kullandı.
Türkiye’de bölgedeki gelişmeleri güvenlik açısından değerlendirdi ve YPG’nin içerisinde bir hareketlenme olduğunu belirterek bu bağlamda üst perdeden bir dil kullandı. Fidan, “YPG’nin hareketlilik içerisinde olduğuna ilişkin duyumlar da alınıyor. Onlara da mesajımız buradaki karışıklığı fırsat bilip istenmeyen bir duruma girişmesinler.” Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere Suriye’de olan bir gelişme domino etkisi oluşturup bölgede bir kaos oluşturabilir. Türkiye’de bölgede istikrar istediğinden ve güvenlik perspektifi ülkeler için önemli olduğundan bölgeye yakın ilgi gösteriyor. Süveyda’daki Dürzilerin askeri gücü YPG’nin elindekiler kadar güçlü değil ama burada diğer ülkeler devreye giriyor. Tek başına bir terör grubu bir devlete birşey yapamaz normalde ama o terör grubuna başka bir ülke maddi ve silah desteği sağlarsa o terör grubu büyük bir tehdit oluşturur. Süveyda’daki Dürzileri de İsrail maddi ve silah olarak donatıp bölgede bir sorun çıkarmak isteyebilir. Bu bağlamda bu durumun hassas bir şekilde ele alınması gerekmektedir.
Arap Ülkeleri ve Rusya İsrail’i bu son olaylarda kınadı. BMGK’nın toplanılması gündemde ama İsrail’in exceptionalizm’i söz konusu olduğundan ABD, İsrail’i her durumda korumaktadır ve etkin kararların çıkması engellenmektedir. Bu çatışmada Suriye ve İsrail tarafları ilk defa doğrudan bir görüşme kanalı ayrıca kurdular. Bunu da İsrail olumlu karşıladı. Bu bölgede olan bir gelişme ayrıca Ürdün’ü de ilgilendiriyor ve Ürdün’de gelişmeleri endişe ile takip ediyor. Fidan ise Ürdün’ü de teskin edecek açıklamalar yaptı.
Haredi Yahudilerin hükümetten çekilmesiyle eş zamanlı olması bu çatışmaların birçok araştırmacıyı düşündürdü. Netanyahu daha önce de kendi kariyerini kurtarmak için Gazze’de savaşı uzatıyordu. Suriye meselesinde de bir kahramanlık arayışında olabilir. Netanyahu için çoğunlukla ikinci Ben Gurion ifadeleri kullanılsa da kendisi Ben Gurion gibi dokunulmaz bir konumda değil. Bütün bir siyasi hayatı hapiste sonlanma ihtimali olan bir isim olarak karşımızda duruyor. Muhalefet lideri Yair Lapid’in de Netanyahu’yu sıkıştıracak şekilde erken seçim istemesi Netanyahu’nun bu hamlesini anlamlı kılabiliyor.
İsrail ayrıca barış olarak Şara’nın Golan’dan vazgeçmesini, bir Dürzi özerk yönetiminin kurulmasını ve sınırda proxy grupların olmamasını talep ediyor. Golan tepeleri Suriye’nin milli hafızasında çok önemli bir yere sahiptir. Onun bu şekilde masaya getirilmesi ahlaki ve etik kurallara uymamaktadır. Golan tepeleri ayrıca stratejik bir yerde bulunması dolayısıyla İsrail burasını istemektedir. Yukarıdan aşağıdakileri gözetlemek ve “tehlike” anında hedef küçüleceğinden vurabilmek daha kolaydır. İsrail’in stratejik aklında Şara hiç iyi bir yerde değil. Çoğunlukla “kirli” bir geçmişi olduğu dile getirilir ve barış için halkı hazırlamaya çalışıyor İsrail. Barışın da düşmanla yapıldığını bir slogan olarak sıklıkla dile getirirler.
İsrail, Suriye’nin güneyinin ağır silahlardan arındırılmasını talep ediyor. Bu doğrudan bir devletin iç işlerine ve egemenliğine müdahale olarak okunabilir. İsrail, Şam’ı bombalamakla ne kadar kararlı olduğunu gösterdi. Olaya sadece güvenlik perspektifinden baktığını ve insani hiçbir meseleyi düşünmediği ortada. Dünyanın gözü önünde kameracıların kameralarından Şam’ın sarayı ve adeta devletlerin kutsal mekanı bombalandı. Yeterince savaş ve yıkım yaşayan Suriyelilerin güçler dengesinde İsrail’i dengelemesi mümkün değildir. Bu durumda başka bir güçlü devletten destek istenmesi isabetli olacaktır. Bu bağlamda Türkiye ve diğer Arap ülkeleriyle birlikte İsrail yayılmacılığına hep birlikte karşı koymak düşünülebilir. Suriye ise bu bağlamda tek ve bütün olarak umarım nesillerce istikrarlı bir şekilde yaşar...
Ozan Dur
Yorum Yaz