İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Ümran Hocam İle Farsça Öğrenmeye Yönelik Röportaj
Ozan Dur: 2014-2015 senelerinde İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi’nde Farsçayı seçmeli ders olarak Ümran Hocamdan almaya başlamam beni Ortadoğu’ya yönlendirdi. Bir yıl eğitimin ardından İran’a eğitim amaçlı seyahatte bulundum. Döndükten sonra YDS’ye girdim ve 2017’de Farsça öğrenmeye dair bir yazı kaleme aldım. Rehber niteliğinde bir yazıydı ve hala Google’da ilk sırada. Ümran Hocamın üzerimde emeği çoktur. Kendisine ne kadar teşekkür etsem az. Farsça öğrenmek bana çok güzel kapılar açtı. Birçok gencimize de yol gösterebilmek, İran’a dair malumat sahibi olabilmek nasip oldu. Bütün bu güzelliklerde Ümran Hocamın emeği var. Kendisiyle röportaj yapabilmek benim için manevi anlamda çok önemli. Umarım bu röportaj kıyamete kadar kalır ve okuyanlar hisse kaparlar. Sayın Ümran Hocam, okuyuculara kendinizi tanıtabilir misiniz?
Ümran Ay: Merhaba, Uşak’ta dünyaya geldim. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi orada tamamladım. Marmara Üniversitesi’nde Türk Dili ve edebiyatı alanında lisans, eski Türk edebiyatı alanında da Nihat Öztoprak hocamın danışmanlığında yüksek lisans ve doktora tezlerimi tamamladım. Halen aynı üniversitede 2012 yılından beri derslere devam ediyorum.
Ozan Dur: Hocam benim hocam sizdiniz ve biz çok şanslıydık. Siz kendi hocalarınızdan ve eğitim sürecinizden bizlere bahsedebilir misiniz?
Ümran Ay: Estağfurullah, asıl sizler gibi öğrencilerim ilgili dikkatli öğrencilerim olduğu için ben şanslıydım. Zira yabancı dil dersleri çok öğrenciyle başlıyor ama ikinci, üçüncü kurlarda sayı düşüyor. Siz dört yarıyıl bu dersi devam ettirme sabrını göstermiştiniz. Bu sebeple asıl sizleri kutlamak lazım. Lisede ve üniversitede çok güzel bir eğitim dönemi geçirdim. Çok kıymetli hocalarım oldu. Hocalarımızın kıymeti hem milletimizi, medeniyetimize, biz gençlere verdikleri değerden hem de bize öğrenme zevki aşılamasından geliyor. Zira bir talebeye merak duygusu ve okuma, öğrenme zevki aşılayan hocalar başarılı ve kıymetli hocalardır kanaatimce. Lisans eğitimi bitince bir taraftan MEB’de öğretmenlik devam etti diğer yandan akademisyenlik yolculuğumuz ilerledi. Edebiyatı çok sevdim bilhassa da eski Türk edebiyatını / divan edebiyatını sevdiğim için yolculuk oradan devam etti diyelim. Hocalarımızın samimi yaklaşımları, derslerini heyecanla anlatmaları her zaman bizim de şiarımız oldu. Ama daha Nurettin Topçu’nun dediği gibi “sınıfa ibadethaneye giriyormuş gibi bir şuurla girme, ibadet şuuruyla ders anlatma” haline henüz gelemedik, yolumuz da çok uzun bence.
Ozan Dur: Hocam ben sizden seçmeli ders olarak Farsça dersi aldım. Haftada ders saatimiz çok değildi diye hatırlıyorum. Dersten sonra sürekli okumalar yapmaya ve yeni kelimeler öğrenmeye çalışırdım. Bir yılda haftada 2-4 saat arasında bir ders süresinde Farsça olarak sizden çok şey öğrendim. Farsçanın seçmeli ders olarak, ders saati hakkında neler düşünürsünüz Sayın Hocam?
Ümran Ay: Sevgili Ozan sizin Farsça aldığınız yıl herhalde benim de Farsça eğitmenliğinde birinci ya da ikinci yılımdı. En hızlı ders anlattığım yıllar. Şimdi öğrenciler durduruyorlar, aman hocam çok hızlı gidiyorsunuz diye. Evet haftada 3 saat idi dersimiz. Bir dönemde 15 hafta dersek ortalama 45 saat dönem başına dersimiz varmış demek ki. Tabii ki yabancı dil öğrenmek için bu süre çok az. Farsçanın Türkçeye cümle kuruluşu bakımından benzerliği, kelime hazinesinin ortak olması bizim hızlı öğrenmemizi sağlıyordu. 45 saate rağmen bütün gramer konularını birinci dönemde bitirip ikinci dönem basit metinler okumaya geçiyorduk. Metin okuturken öğrencilerin daha iyi kavradığını görüyordum zira. Üniversitelerimizin sosyal bilimler alanlarındaki bölümlerinde başta Osmanlı Türkçesi olmak üzere özellikle kültürel ve siyasal bakımdan ilişki halinde olduğumuz milletlerin / coğrafyaların dilleri öğretilmeli, seçmeli olarak verilmeli diye düşünüyorum. Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih ve Coğrafya bölümlerinde seçmeli olarak Rumca, Ermenice, Farsça, Arapça, Rusça, Yunanca, Bulgarca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca gibi derslerin verilmesi öğrencilerimizin bu milletlerin arşivlerini de birinci elden okumalarına imkân sağlar.
Ozan Dur: Hocam Türkiye’de Farsça eğitiminin önceki dönemleri ile şu an ki dönemlerini kıyaslarsanız, bize neler söyleyebilirsiniz?
Ümran Ay: Bugün ülkemizde YÖK’ün sitesine bakarsanız 8 ayrı üniversitede lisans düzeyinde Fars Dili ve Edebiyatı eğitimi verildiğini görürsünüz. İran’da lisans seviyesinde bir tane bile doğru dürüst Türk Dili ve Edebiyatı eğitimi veren üniversite olmadığını dikkate alırsak bu rakam çok iyi bir rakam. İran’da bulunduğum 2010-2012 yılları arasında Tahran Üniversitesi’nde lisans seviyesinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümü kurulması için konsolosluğun desteğiyle bir rapor dosya hazırlamıştım hem Farsça hem Türkçe olarak yaklaşık 100 sayfa. Muhtemelen bize tamam dediler, ama rafa kaldırdılar. Akıbetini bilemiyorum. Onu takip etmek de üst mercilerin vazifesi. Sorunuzdaki “önceki dönem”den kastınız Osmanlı dönemi ise mukayese bile götürmez. Osmanlı dönemi sadece Farsçada değil hem Arapçada hem de 19. yüzyılda düzenli hale gelen Fransızca eğitiminde de çok iyi idi. Zira bu dillerdeki eğitimler mükemmel seviyede idi ki bu dillere ait bilimsel eserler, tercüme ve şerhler, Osmanlı medreselerinde ana dilinden okutuluyordu.
Ozan Dur: Hocam siz lisans ikinci sınıfta iken ben doğmuşum. Ben lisans ikinci sınıfta iken sizden Farsça dersi almaya başlamıştım. İlginç bir tevafuk olmuş Hocam. Sizin eğitim aldığınız dönemdeki üniversite ortamından bahsedebilir miyiz? Türk dili edebiyatı dersi alırken başka hangi diller vardı ve bu süreçten de bahsedebilir misiniz Hocam?
Ümran Ay: Bizim dönemimizde sadece Farsça vardı yabancı dil olarak. Biz de sadece bir dönem haftada 2 saat zorunlu seçmeli olarak Farsça aldık. Hocamız iyiydi ama tabi kalıcı olmadı maalesef. Dili kullanmadığınızda unutup gidiyorsunuz, bilgileriniz köreliyor zamanla.
Yüksek lisans ve doktorada Orhan Bilgin hocamızdan Farsça dersi aldık. O derslerimiz de oldukça verimli geçerdi. Farsçaya ilgimiz de aslında böyle böyle başladı.
Ozan Dur: Farsça ve Türkçe ortak bir tarihi geçmişe sahip Hocam. İran’da Türkçe yazanlar bulunurken, Osmanlıda Farsça yazanlar bulunuyor. Osmanlıyı besleyen üç tasavvuf şairi Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazıyorlar. Enderun’da da bu iki dil öğretiliyor. Edebiyat kısmında Türkçe ve Farsça ilişkilerine dair karşılaştığınız ilginç bilgiler var mıydı Hocam?
Ümran Ay: Söylediğin gibi her iki dilin geçmişi, kültürel ortaklığı çok uzun yıllara dayanıyor. İran’da Mevlânâ’nın Mesnevî’si, Hafız Divanı ve Sadî’nin Gülistan ve Bostan’ı bugünde çok alaka gösterilen kıymetli eserler. Bizim de Fars edebiyatından ilk üç eser nedir desek, eminim bu eserler ilk sırada yer alır. Osmanlıda Şehnamecilik geleneği, Mesnevîhanlık müessesesi, Mevlevilik, Sadî’nin eserleri, Attar’ın Pendname’si, Molla Cami’nin eserleri bizim özelde klasik edebiyatımızı genelde de bütün Türk edebiyatını bir şekilde besleyen eserler diye düşünüyorum. Orada Tahran Üniversitesi’nde Fars Dili ve Edebiyatı bölümünde misafir olarak bazı derslere katılma imkânı bulmuştum. Hafız’ı Bosnalı Sûdî Şerhi’nden (Türkçe bir eserdir), Mevlânâ’yı Reynold Nicholson (İngilizceden Farsçaya tercümedir) şerhinden okuduklarını görünce şaşırmıştım. Hiç tarafgirliğe düşmeden hocaların talebeye en iyiyi sunma çabaları takdire şayandı doğrusu.
Ozan Dur: Hocam klasik dönem Türk edebiyatçıları arasında Farsçanın kullanımı ve önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Ümran Ay: Klasik dönem Türk edebiyatçıları, şair ve yazarlarımız hatta şair ve yazar olmayan diğer meslek gruplarında olan kimseler dahi daha önce belirttiğim gibi çocuk yaşlardan itibaren iyi bir Farsça ve Arapça eğitimi aldıkları için eserlerinde zengin bir dil kullanabiliyorlardı. Artık Anadolu sahasına girmiş ve halkın diline yerleşmiş doğu ve batı kökenli kelimelere Türkçeleşmiş gözüyle bakılıyordu. Osmanlının dili çok geniş bir kültür coğrafyasını adeta çağlayan gibi besleyen bir dildi. İkram, davet, kervan, dolap, sevda, hürriyet, milliyet, akıl, fikir, gazete, iskele, menü, liste gibi kelimeler nereden gelmiş olursa olsun bizim dilimiz, zenginliğimiz sayılıyordu. Bundan daha doğal bir sonuç da olamazdı zaten.
Ozan Dur: Hocam Türkçe ve Osmanlıcayı anlamak için de Farsça bilmek gerekiyor. Günümüz Türkçesini daha iyi anlamak için Farsça öğrenmek güzel olur diye düşünüyorum. Farsçanın Türkçenin anlaşılmasındaki rolüne değinebilir misiniz?
Ümran Ay: Kısaca şöyle ifade edelim. Bugün Arapça, Farsça, İngilizce, Almanca vs. dillerini akademik düzeyde öğrenmeye, artık YDS sınavlarına hazırlanırken ömrümüzün birkaç yılını yabancı dil kitapları başında geçirmeye gerek yok diye düşünüyorum. Artık chat GPT denilen uygulama, yapay zekâ çözümleri ve çok yakın geleceğin teknolojisi kelimeler sizin ağzınızdan çıkmadan neredeyse telaffuzuyla birlikte karşı tarafa aktarıyor, yani iletişim için elzem değil. Ancak yabancı dil eğitimi, yabancı bir dili bilmek o dilde kitaplar okumak bundan sonra günlük zaruri ihtiyaçlar için değil de kişinin zevk için başka kültürlerle tanışmak, edebi eserlerini okumak, o kültürlerin sanatını, müziğini vs. tanımak için eğer isterse ilgileneceği bir alan haline geldi.
Farsçanın Türkçenin anlaşılmasındaki rolü demeyelim de Türkçenin zenginliğindeki rolü diyelim, daha isabetli olur. Zira yüzlerce yıldır aynı dinin mensuplarıyız. Bu çok önemli bir ortaklık. Diğer yandan Farslar Büyük Selçukluların ve Türkler de Büyük Selçuklular da dahil Türkistan’dan Anadolu’ya oradan Belgrad kapılarına kadar giden bir ırkın ahfadı. Bu coğrafyada ortaklığımız çok fazla. Karşılıklı etkileşim de o nispette fazla. Biz hiçbir zaman Farslaşmadık ama Türkçemizi bir imparatorluk bakiyesi olarak başta Arapça ve Farsça olmak üzere irtibat halinde olduğumuz bütün medeniyetlerin dilleriyle zenginleştirdik.
Ozan Dur: Hocam bu röportajın son sorusu olarak Gençlerimize neler tavsiye edersiniz. Farsça ve dil öğrenimi hakkındaki önerilerinizi dinlemek isteriz.
Ümran Ay: Hocalarımızın bize tavsiyelerini onlara tekrarlamak en iyisi olur sanırım. Samimiyetle, istikrarla hedefleri ve idealleri doğrultusunda ilerlemeye çalışmak yapabileceğimizin en iyisi. Dil öğrenmekten korkmasınlar. İngilizceden istediğim notu alamayınca o yıllarda hayal kırıklığı olmuştu bende, galiba hiçbir yabancı dili öğrenemeyeceğim diye. Çok şükür Farsça imdadıma yetişti, o korkumu yendim. Arkadaşlarımızın da muhakkak yaktın oldukları bir yabancı dil vardır. Arayıp bulmalarını tavsiye ederim. “Bulanlar sadece arayanlardır” diyor bir sufî sözü.
Bir de üç selim sahibi olmayı hiç unutmamalarını öneririm. Rahmetli Haluk Dursun Hocamızın dediği gibi akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim sahibi olmak/olabilmek mürüvvetlerin en güzeli. İnşallah bu mürüvvete ermiş olarak emaneti taşıyalım son nefesimize kadar.
Teşekkür ederim.
Prof. Dr. Ümran Ay & Ozan Dur
Ozan Dur
06.05.2025 / 19:55Ellerinizden öperim Aynur Abla. Sağolun, varolun. Allah Sizleri eksik etmesin.
Aynur Emer
04.05.2025 / 20:29Hocamızın her zamanki gibi keyifli, akıcı, efrâdını câmi ağyârını mâni bir röportaj olmuş. Emeğinize sağlık.