İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Çünkü eğitim, öğretimi kapsamakla birlikte ondan daha geniş bir süreçtir; bilgi ve değerlerin, bireyin yaşamına yansımasını sağlayan bir dönüşüm sürecidir.
Bu nedenle eğitim, birey, toplum ve devlet için yaşam boyu devam eden bir süreçtir ve geleceğe ilişkin birçok hassas konunun temelini oluşturur.
Bugün dünyanın pek çok ülkesi “ideal eğitim sistemi”ni aramaktadır.
Çağın gereklerine uygun, nitelikli bir eğitim modeli oluşturmak ve bunu kalıcı biçimde uygulamak oldukça zordur.
Bunun gerçekleşebilmesi için ortak bir anlayış, yüksek farkındalık ve güçlü bir adanmışlık gereklidir.
Nüfusu az ülkelerin başarılarını genellemek doğru değildir; çünkü kusursuz bir eğitim modeli hiçbir ülkede yoktur.
Zira eğitimin temel bileşenleri insana dayanır — ve insanın olduğu her yerde sorunlar kaçınılmazdır.
Eğitim alanında yaşanan temel sorunlar şu şekilde özetlenebilir:
Mevcut eğitim sistemimiz eksikliklerine rağmen işleyen bir çerçeveye sahiptir.
Ancak yeni bir eğitim sistemi geliştirmek için, mevcut yapıya müdahale edilmeden bağımsız bir çalışma grubu oluşturulmalıdır.
Bu grup, alanında uzman kişilerden oluşmalı ve çalışmalarını titizlikle yürütmelidir.
Yeni sistem, deneme uygulamalarıyla test edilmeli ve başarılı sonuçlar alındıkça ülke geneline yayılmalıdır.
Türkiye’de bu tür bir çalışmayı yürütebilecek yeterli sayıda araştırmacı, uygulayıcı ve uzman mevcuttur.
İlgili kurumlar ivedilikle harekete geçmeli,
Milli Eğitim Akademisi gibi kurumlar yeniden etkinleştirilmeli,
ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ile iş birliği yapılarak nitelikli eğitim yöneticileri ve öğretmenler yetiştirilmelidir.
Bu adımlar, çözüm yolunda atılması gereken en temel ve en önemli adımlardır.
Eğitimdeki başarısızlığın bir nedeni de öğrencilerdeki amaç eksikliğidir.
Mevcut sistem çoğu zaman yalnızca sınav başarısına odaklanmakta, öğrencilerin uzun vadeli hedefler belirlemesini engellemektedir.
Bu durum, öğrencilerin “sınavı geçmek” dışında bir amaç taşımamasına neden olur.
Oysa öğrencilerin hedefleri çok boyutlu ve bütüncül olmalıdır.
Bunun yanı sıra, bazı söylemler gençlerin özgüvenini zedelemektedir:
“Bizden bir şey olmaz.”
Bu tür ifadeler, gençlerde değersizlik duygusunu beslemekte; kendi kültürel değerlerini küçümseyen, yabancı ülkelere hayran bir nesil ortaya çıkarmaktadır.
Oysa bizim çocuklarımız son derece yeteneklidir.
Yapılması gereken, onların özgüvenini artırmak ve bu potansiyeli desteklemektir.
Ayrıca, üstün yetenekli çocuklar için farklı eğitim modelleri uygulanmalıdır.
Bu noktada, daha önce bahsedilen “ahlak okulları” nın içeriğiyle başlamak gerekir.
Çocuklar erken yaşta kendilerine örnek aldıkları kişiler belirler.
Bu nedenle en uygun rol modellerin peygamberler olduğu düşünülmelidir.
Peygamberlerin hayata bakışları, kararlılıkları ve ahlakları, insanlık için en yüksek örnektir.
Bu değerler, çocuklara hikâyeler, animasyon filmler ve oyunlar aracılığıyla aktarılmalıdır.
Dersler, haftada üç gün, günde iki saat olacak şekilde düzenlenmeli; yoğun bir tempo oluşturulmadan, çocukların okulu sevebileceği bir ortam sağlanmalıdır.
Okul, çocuklar için bir yük değil, bir nefes alma alanı olmalıdır.
Bu okullarda öğretilmesi gereken temel ahlaki ilkeler şunlardır:
Ancak bu ilkeler, İslami bir anlayışla, evrensel değerleri de kapsayacak biçimde verilmelidir.
Bu yaklaşım, söz konusu okulların temel misyonunu oluşturmalıdır.
Ahlak okullarından sonra, ilkokul döneminde temel derslerin yanı sıra müzik, resim, ebru, hat, çömlekçilik ve minyatür gibi geleneksel Türk sanatları öğretilmelidir.
Ahlak dersleri bu dönemde de devam etmelidir.
Üstün yetenekli öğrenciler ilkokulda tespit edilmeli, bu öğrenciler için özel sınıflar açılmalı ve sınıf atlama sistemi uygulanmalıdır.
Bu öğrencilere devlet tarafından burs, barınma ve iş imkânı gibi destekler sağlanmalıdır.
Dersler günde dört saat (her biri 30 dakika), teneffüsler 20 dakika olmalı; eğitim süresi dört yıl olarak düzenlenmelidir.
İlkokulda öğrenciler ders yüküyle bunaltılmamalı, okul daha çok spor ve sanatsal etkinliklerin merkezi olmalıdır.
Ortaokul eğitimi de dört yıl sürmelidir.
Bu dönemde öğrencilerin ilgi ve yetenekleri netleşmeye başlar.
Öğrenciler sözel veya sayısal zekâ yönünde eğilim gösterir; 6. sınıftan itibaren sınıflar bu ayrıma göre düzenlenmelidir.
Sahn-ı Seman Medresesi’nin girişinde yazan şu söz, bu anlayışın ilkesini yansıtır:
"Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz."
Ortaokulda ders süresi 45 dakika, teneffüs süresi 15 dakika olmalı;
sanat ve spor derslerinin yanı sıra, dikiş, yemek yapma, tamir gibi temel yaşam becerileri dersleri de verilmelidir.
Bu dersler ortaokulda başlatılıp lisede daha ileri seviyede devam ettirilmelidir.
Zorunlu eğitim süresi toplam dokuz yıl olmalıdır:
Ortaokuldan sonra karar öğrencinin ve ailesinin olmalıdır.
Eğer öğrenci devam etmek istemiyorsa veya buna yeterli kapasite ve başarısı yoksa , ailesi ve öğretmenleriyle birlikte ilgi ve yeteneğine uygun bir yönlendirme yapılmalıdır.
Örneğin:
Aynı şekilde ticaret yapmak isteyen bir öğrenci de 4 yıllık mesleki staj görebilmeli ve ardından devlet desteğiyle kendi işini kurabilmelidir.
Bu süreçte, Ahi Teşkilatı modeline benzer bir sistem kurulmalı ve devlet bu süreci denetlemelidir.
Lise eğitimi, öğrencinin sözel ya da sayısal alan tercihi doğrultusunda devam etmelidir.
Bu dönemde her öğrencinin günde 50–100 sayfa kitap okuma alışkanlığı kazanması hedeflenmelidir.
Dersler beş saat (her biri 45 dakika), teneffüsler 15 dakika olmalı;
liselere girişte değerlendirme şu oranlarda yapılmalıdır:
Liseye geçiş başarı eşiğini geçemeyen öğrenciler, sosyal hayatlarındaki özel durumlar göz önünde bulundurularak farklı yönlendirmelere tabi tutulmalıdır.
Eğitimde hedef, öğrenci sayısının fazlalığı değil, niteliğin yükseltilmesi olmalıdır.
Lisenin son yılında öğrenciler, belirlenen başarı eşiğini geçtikten sonra öğretmenlerinin rehberliğinde üniversite ve bölüm tercihi yapmalıdır.
Üniversiteye giriş için merkezi bir sınav olmamalı; ancak üniversiteler kendi sınavlarını düzenleme hakkına sahip olmalıdır.
Bir öğrenci üniversitede genel başarı eşiğini iki kez geçemezse, eğitimi sonlandırılmalıdır.
Müfredat içeriği, uygulanabilir, yaşanabilir, İslamî ilkelerle uyumlu olmalı; geçmişten ilham alırken bugünü ve geleceği de kapsamalıdır.
Eğitim sistemi reformu, bilindiği üzere çok yönlü ve karmaşık bir meseledir.
Bu nedenle yalnızca tek bir kişi tarafından belirlenip uygulanamaz; farklı görüşlerin, önerilerin ve akıl-vicdan ekseninde insani katkıların bir araya gelmesi gerekir.
Türk kamu yönetiminde yaşanan derin yapısal sorunların çözümü, yalnızca kurumsal düzenlemelerle değil; insanı yeniden eğitmekle mümkündür.
Bir toplumun devlet anlayışı, o toplumun insan tasavvurundan bağımsız değildir.
Dolayısıyla eğitim sistemi, bilgi aktarımının ötesinde, insanın zihnini, kalbini ve vicdanını aynı anda eğiten bir yapıya dönüşmelidir.
Bugün Türkiye’deki eğitim reformu tartışmalarının en büyük eksikliği, teknik müfredat değişikliğiyle yetinmesidir.
Oysa bir ülke, nasıl insan yetiştirmek istediğine karar vermeden eğitimde hiçbir ilerleme sağlayamaz.
Bu bölümde önerilen reform modeli, aklıyla düşünen, vicdanıyla hisseden, değerleriyle eyleme geçen bir nesil yetiştirmeyi amaçlar.
Eğitim, bireyin yalnızca zihnini değil, karakterini de inşa etmelidir. Ahlak eğitimi, bugünün dünyasında yalnızca dini bir kavram değil, toplumsal bir sigortadır.
Yolsuzluk, liyakatsizlik, rüşvet, şiddet, çevre tahribatı — hepsi aslında birer ahlaki iflastır.
Bu nedenle ahlak eğitimi, tüm kademelerde müfredatın omurgası haline getirilmelidir.
Ancak burada ahlak, sadece “iyi ol” demek değildir.
Gerçek ahlak eğitimi, insanın “neden iyi olması gerektiğini” anlamasıdır.
Bu da akıl, din ve vicdanın birlikte eğitilmesiyle mümkündür.
Bu kapsamda her kademede “Değerler Eğitimi Modülü” yer almalıdır:
Her öğrenci mezun olduğunda sadece bilgi değil, vicdani refleks kazanmış olmalıdır.
Yani bir memur rüşvet teklif edildiğinde, “yasak olduğu için değil, yanlış olduğu için” reddetmelidir.
İşte bu fark, eğitimle doğar.
Hiçbir reform, öğretmen dönüşmeden gerçekleşmez.
Eğitim sisteminde en stratejik unsur müfredat değil, öğretmendir.
Öğretmen, sadece bilgiyi aktaran değil; karakter, duruş ve ahlakı yansıtan bir aynadır.
Bu nedenle öğretmen yetiştiren fakültelere “Eğitim Ahlakı, Değer Felsefesi ve Rehberlik” dersi zorunlu olarak eklenmelidir.
Bir öğretmen, sınıfa sadece bilgiyle değil, erdemle girmelidir.
Çünkü öğrencinin kalbinde iz bırakan, anlatılan konu değil, onu anlatanın ahlakıdır.
Her okulda rehber öğretmenlerin yanında, manevi danışmanlar bulunmalıdır.
Bu kişiler imam değil, eğitim psikolojisi ve din pedagojisi eğitimi almış profesyonellerdir.
Görevleri, öğrencinin ruhsal yönünü desteklemek, değer çatışmalarında rehberlik yapmaktır.
Bu model, sadece dinî değil; insanî bir gerekliliktir.
Çünkü bir ülke öğretmenini kaybederse, geleceğini kaybeder.
Müfredat, insanı şekillendiren kültürel bir dildir.
Bugünkü eğitim dili ise soyut, ezberci ve mekaniktir.
Oysa bilgi, insanın kalbine dokunmuyorsa, bilgelik üretmez.
Yeni eğitim sistemi “Bilgi – Değer – Eylem” üçlüsü üzerine kurulmalıdır.
Her ders, yalnızca bilginin aktarımını değil, o bilginin hayatla bağını göstermelidir.
Örneğin:
Bu yaklaşım, öğrenciyi ezberleyen değil, düşünen bir özneye dönüştürür.
Ayrıca derslerin sonunda, her öğrenci “mini bir uygulama projesi”yle öğrendiklerini yaşama geçirmelidir:
örneğin yoksulluk, çevre, adalet veya medya konularında küçük toplumsal gözlemler.
Böylece ders, bilgiyle başlar ama vicdanla biter.
Yüzyılın yeni meydan okuması dijital dünyadır.
Eğitim artık sadece sınıfta değil, ekranın ardında da verilmektedir.
Ancak dijital bilgi çağında en çok kaybolan şey, hakikat duygusudur.
Bu nedenle eğitim sistemine “Dijital Ahlak ve Bilgi Sorumluluğu” dersi eklenmelidir.
Bu ders, yalnızca teknoloji kullanmayı değil; bilgiyle nasıl ahlaklı bir ilişki kurulacağını öğretmelidir.
Öğrenci, sosyal medyada paylaşım yaparken, “doğru mu?”, “yararlı mı?”, “zararlı mı?” sorularını sormayı öğrenmelidir.
Çünkü dijital dünyada her yanlış bilgi, bir kul hakkı ihlalidir.
Bu anlayış, İslam ahlakının modern uzantısıdır.
Ayrıca öğretmenlere dijital pedagojik formasyon verilmelidir;
çünkü dijital çağda eğitimin aracı değişti, ama amacı hâlâ “insanı olgunlaştırmak”tır.
Eğitim sisteminin bir diğer zayıflığı, herkesi aynı kalıba sokma eğilimidir.
Oysa Allah, her insanı farklı bir istidatla yaratmıştır.
Birine sayılar verilmiş, diğerine kelimeler; birine ellerin becerisi, diğerine kalbin sezgisi.
Eğitim bu çeşitliliği bastırmak yerine beslemelidir.
Bu amaçla “Ulusal Yetenek Haritası Programı (UYHP)” oluşturulmalıdır.
Bu sistem, öğrencilerin ilgi, beceri ve potansiyellerini bilimsel testlerle belirler.
Öğrenci yönlendirmesi “tahmin” değil, bilimsel veriyle yapılır.
Bu anlayışla "Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz." ilkesi, sadece güzel bir söz değil, bir devlet politikası haline gelir.
Osmanlı’nın asırlık Ahi Teşkilatı, bugün bile dünyaya örnek olabilecek bir “ahlaklı üretim modeli”dir.
Bu ruh yeniden canlandırılmalıdır.
Lise düzeyinde “Ahi Akademileri” kurulabilir.
Bu kurumlar hem mesleki eğitim hem ahlaki olgunlaşma merkezi olur.
Her mezun, sadece bir meslek erbabı değil, aynı zamanda toplumuna fayda sunmayı görev bilen bir “erdem ustası” olarak yetişir.
Örneğin:
Bu okullarda ahlak, bir ders değil; yaşam biçimi haline gelir.
Üniversiteler artık sadece bilgi değil, hikmet üretmelidir.
Her öğrenci mezun olmadan önce tez yazmaktansa topluma dokunan bir “sorumluluk projesi” yürütmelidir.
Bu proje, öğrencinin aldığı bilginin toplumsal faydaya dönüşmesini sağlar.
Ayrıca her bölümde “Etik, Toplum ve İnsanlık Değerleri” dersi zorunlu hale getirilmelidir.
Bir mühendis köprü yaparken adaleti, bir hukukçu karar verirken vicdanı, bir doktor tedavi ederken merhameti hatırlamalıdır.
Çünkü bilgi ahlaktan koptuğunda, ilerleme zulme dönüşür.
Eğitim sisteminde süreklilik ancak kurumsal vicdanla sağlanabilir.
Bu amaçla bağımsız bir üst kurum kurulmalıdır:
Milli Eğitim Kalite ve Ahlak Kurulu (MEKAK)
Bu kurulun görevleri:
Kurul; akademisyenler, pedagoglar, ilahiyatçılar, sosyologlar, sanatçılar ve kanaat önderlerinden oluşmalıdır.
Böylece eğitim politikası, sadece bürokratların değil, toplumun ortak bilincinin ürünü olur.
Gerçek bir eğitim reformu, içine kapanan değil; köklerinden güç alarak evrensele açılan bir sistemdir.
Öğrenciler hem Gazâlî’yi hem Descartes’ı hem İbn Sînâ’yı hem Newton’u öğrenebilmelidir.
Çünkü bilgi evrenseldir; onu yücelten, ahlaki niyettir.
Bu anlayış, gençlere iki ufuk kazandırır:
Birincisi, kendi medeniyetinin değerlerine kök salmak;
ikincisi, diğer medeniyetlerle insani bağ kurabilmek.
Bu model, üç temel sütun üzerine kuruludur:
Akıl (bilgi), Ahlak (vicdan) ve Aksiyon (sorumluluk).
Akılsız ahlak kör, ahlaksız akıl tehlikelidir.
Eğitim, bu ikisini eylemle buluşturan süreçtir.
Eğitimi yeniden inşa edersek, sadece okullar değil, kamu yönetimi, siyaset, hatta toplumun vicdanı da yeniden inşa olur.
O zaman, bu ülkenin her kurumu değil; her insanı devlete dönüşür — çünkü “adaletli insan” en güçlü yönetim biçimidir.
Eğitimde köklü dönüşüm yalnızca fikirlerle değil, planlı ve aşamalı bir eylem süreciyle mümkündür. Bu nedenle önerilen modelin sürdürülebilir biçimde hayata geçmesi için aşağıda üç aşamalı bir yol haritası sunulmaktadır.
Bu ilk dönem, reformun temellerini atma sürecidir.
Bu dönem, mevcut sistemi sarsmadan yeni anlayışın temellerini atar.
Bu dönem, pilot uygulamalardan elde edilen verilerle sistemin ülke geneline taşındığı süreçtir.
Bu aşamada reform artık soyut fikir olmaktan çıkar, kurumsal bir gerçekliğe dönüşür.
Son aşama, sistemin kalıcı bir kültüre dönüşmesini hedefler.
Bu süreç tamamlandığında, Türkiye’nin eğitim sistemi yalnızca bilgili değil, bilgeliğe ulaşmış bireyler yetiştiren bir yapıya kavuşacaktır.
Bu yol haritası, teknik bir plan olmanın ötesinde, bir medeniyet inşa süreci olarak görülmelidir.
Reformun başarısı, yalnızca yasa veya kurumlarla değil; toplumun her ferdinde yeniden uyanacak bir sorumluluk bilinciyle mümkündür.
Çünkü eğitim, yalnızca devletin değil, bir milletin vicdanıdır.
Her büyük dönüşüm gibi, eğitim reformu da sadece iyi niyetle değil, öngörüyle yürütülmelidir.
Reform sürecinin başarısı, potansiyel risklerin önceden fark edilip yönetilmesine bağlıdır. Bu bağlamda aşağıda öne çıkan temel risk alanları sıralanmıştır:
Eğitim sisteminde köklü değişiklikler, mevcut düzenin çıkarlarıyla çatışabilir.
Bazı yöneticiler, öğretmenler veya sendikalar statükoyu koruma eğiliminde olabilir.
Bu durum, reformun uygulanmasını yavaşlatabilir veya şeklen uygulanıp özünden uzaklaşmasına yol açabilir.
Çözüm olarak, reform süreci şeffaf biçimde yürütülmeli, karar alma mekanizmalarına öğretmenler, akademisyenler ve veliler de dahil edilmelidir.
Ahlak okulları, yeni kurumlar (MEKAK, Ahi Akademileri) ve öğretmen eğitimi için ciddi bütçeler gerekir.
Eğer bu süreç ekonomik planlamayla desteklenmezse reform, iyi bir niyet projesi olarak kalabilir.
Bu nedenle bütçe planlaması, eğitim yatırımlarını uzun vadeli kalkınma stratejisine entegre edecek şekilde yapılmalıdır.
Eğitim, her dönemde ideolojik tartışmaların merkezinde olmuştur.
Bu reform da bazı çevrelerce “dini”, bazılarınca “Batıcı” veya “muhafazakâr” olarak etiketlenebilir.
Oysa önerilen model, ideolojiler üstü bir hakikat, ahlak ve değer temelli yaklaşımdır.
Reformun toplumsal meşruiyeti için bu tarafsız duruş, her aşamada korunmalıdır.
Yeni değer ve ahlak merkezli müfredatın başarısı, öğretmenlerin niteliğine bağlıdır.
Ancak mevcut öğretmen kadrosunun büyük kısmı bu yaklaşımı uygulamaya hazır değildir.
Bu nedenle hizmet içi eğitimler zorunlu hale getirilmeli, öğretmen dönüşümü reformun ön koşulu olarak görülmelidir.
Ebeveynler ve öğrenciler yeni sistemi anlamadan sürece dâhil edilmezse reform toplumsal tabanda sahiplenilmez.
Bu nedenle medya, STK’lar ve üniversitelerle iş birliği yapılarak geniş bir “Eğitimde Ahlak Seferberliği” başlatılmalıdır.
Toplumsal katılım, reformun sigortası olacaktır
Genel Değerlendirme
Bu risklerin varlığı reformu engellemek için değil, daha sağlam temellere oturtmak için hatırlatılmalıdır.
Gerçek bir dönüşüm, sadece planla değil; öngörü, sabır ve kararlılıkla gerçekleşir.
Tarih boyunca hiçbir medeniyet, dirençle karşılaşmadan kendini yenileyememiştir.
O yüzden bu engeller, reformun düşmanı değil; olgunlaşma sürecinin kaçınılmaz sınavlarıdır.
Türk kamu yönetiminde uzun yıllardır süregelen sorunlar, sadece idari yapıların yetersizliğiyle veya kanunların eksikliğiyle açıklanamaz. Bu sorunların kökeni, insan unsurunun yetiştirilme biçiminde, yani eğitim sisteminin niteliğinde yatmaktadır. Çünkü bir toplumun eğitim anlayışı, doğrudan devlet anlayışına yansır; eğitimdeki yozlaşma, kamu yönetiminde de yolsuzluk, ehliyetsizlik ve adaletsizlik olarak tezahür eder.
Bu bağlamda, eğitim sisteminin yalnızca bilgi aktaran bir mekanizma olmaktan çıkarılıp, insanın aklını, vicdanını ve ahlakını birlikte eğiten bir yapıya dönüşmesi elzemdir. Türk eğitim tarihi bize göstermiştir ki, medeniyetlerin yükselişi de çöküşü de eğitimle başlamaktadır. Selçuklu’nun, Osmanlı’nın güçlü dönemleri; ilmin, adaletin ve ahlakın el ele yürüdüğü dönemlerdir. Dolayısıyla bugün yapılacak reformlar, teknik düzenlemelerle sınırlı kalmamalı, eğitimde köklü bir zihniyet dönüşümünü hedeflemelidir.
Gerçek bir reform, çocuğu erken yaşta vicdanla tanıştırmak, öğretmeni yeniden ahlakın rehberi haline getirmek, müfredatı ise bilginin hikmete dönüştüğü bir sisteme oturtmakla mümkündür. Bu dönüşüm, yalnızca yeni bir eğitim modeli değil; aynı zamanda yeni bir insan modelinin inşasıdır.
Türk kamu yönetimi, erdemli, liyakatli ve adalet merkezli bir yapıya ancak böyle bir eğitimle ulaşabilir. Çünkü eğitimde hakikate sadakat, kamu yönetiminde adaleti; adalet ise devlette huzuru doğurur.
Sonuç olarak, Türkiye’nin geleceği bir yasa değişikliğinde değil, sınıf sıralarında; bir kurumun logosunda değil, öğretmenin kalbinde şekillenecektir.
Gerçek reform, insanın kendisinden başlar.
ENES ÖZDEMİR
12.10.2025
Atay, H. (1983). Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Bircan, U. (2023, Ocak). PLATON’UN AHLAK ANLAYIŞINDA RUH VE ERDEM İLİŞKİSİ. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 22(85), s. 314-327.
Erdem, H. (2014). PLATON’UN DİN ANLAYIŞI. S.Ü.İlahiyat Fakültesi.
Güneş, Y. (2011, Güz). İSLÂM AHLÂKININ TEMEL ÖZELLİKLERİ. EKEV AKADEMİ DERGİSİ, 15(49), s. 93-104.
Hızlı, M. (1994). Osmanlı'da Medreselerde Bozulma. Bursa Uludağ Üniversitesi, 6(6).
ICES, T. . Dünya Eğitim Sıralaması 2023. https://www.icesturkey.com/dunyada-en-iyi-egitim-veren-ulkeler#:~:text=%C3%9Clkelerin%20e%C4%9Fitim%20seviyesinin%20ara%C5%9Ft%C4%B1r%C4%B1ld%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20World,99'uncu%20s%C4%B1rada%20yer%20al%C4%B1yor.
PSİKOLOJİ, Ç. (2015). Çocuk Gelişim Dönemleri.
Yaman, E. (2020, Nisan). Eğitim Süreçlerinde Güncel Sorunlar ve Çözüm Bütüncül Bakış. Eğitim- Öğretim - ve Bilim Araştırma Dergisi, 16(48), s. 47-58.
Yıldırım, S., & Kılıç, Ü. (2018, Nisan). Klasik Dönem Osmanlı Devleti’nde Eğitim ve Öğretim. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(22), s. 603-627.
Yorum Yaz