İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Afrika Sineması
Dünya sinema tarihini göz önüne aldığımızda Afrika sinemasının çok farklı bir yerde olduğunu görürüz. Bu farklılığın temel sebebi 1960’larda birçok Afrika devletinin sömürgecilikten kurtulmasıyla ilişkilendirilir.
O yıllar Afrika’ya geç de olsa gelen ulusalcılığın ve devrimci halk hareketlerinin kendini tüm dünyada hissetirmesiyle üretilen sanat eserleri de tıpkı bir manifesto gibi anti-sömürgeci ve anti-emperyalist mücadeleyi üretmeye başlamıştır. Amerika kıtasındaki siyahilerin uyanışı ile başlayan süreç, dünya genelindeki silahlı hak ve özgürlük çabaları, o kuşağın kendine has gençlik ayaklanmaları Afrika kıtasındaki birçok ulusun tam bağımsızlık yolundaki mücadelesine katkı sunmuştur.
Afrika sinemasının toplumsal tabanlı bir sinema olduğunu söylemek mümkün. “Afrika Talanı” ile sömürülen tarihi, zorla ellerinden alınan yeraltı ve yerüstü zengin kaynakları, iç savaşlar ve göç, geri kalmışlık ve az gelişmişlik, bağımsızlık mücadeleleri, dikta rejimleri ve totaliter baskılar gibi toplumsal yaşamı etkileyen faktörler Afrika sinemasının mihenk taşlarını oluşturmaktadır.
Bu sinema, hem Afrika’da bulunan yerli yönetmenlerin, hem de kıta dışındaki Afrikalı sanatçıların eserleriyle kendine özgü yeni bir dil meydana getirmiştir. Afrika sinemasını; emperyalizm, sömüren - sömürülen mücadelesi, toplumsal uyanış, Müslüman kültür, sözlü ananeler ve kimlik arayışı gibi kavramlardan bağımsız bir şekilde ele almak olanaksızdır.
Mısır'ı dışarıda tutarsak, kendi sinemalarına 1960'lar gibi geç bir tarihte sahip olan Afrikalı ülkeler için film üretimi günümüze kadar zor şartlar altında gelmiştir. Ki kıta gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda sinema lükse kaçan bir eylemdir. Nitelik olarak zayıf da olsa kıtada sinema sektörünün var olduğunu ve endüstri oluşturma yolunda ciddi adımların atıldığını gözlemlemekteyiz.
Afrikalı sinemacılar birçok eğitim olanaklarından yoksun olarak yetiştiği için sinemanın teknik altyapısı nitelik olarak dünya sinemasının çok gerisinde kalmıştır. Çoğu filmde teknik kalitenin düşüklüğü göze çarpmakta ve bunlar eserin vermek istediği mesajın veya olay örgüsünün önüne geçerek filmi örselemektedir.
Afrikalı Sinemacılar
Afrikalıların Afrika filmi çekme yönündeki ilk çabası Senegalli belgeselci ve araştırmacı Paulin Soumanou Vieyra’nın girişimiyle olmuştur. İlk yıllarda çok da başarılı olmayan naif, düşük kaliteli filmler çekilmiştir. 1960’lı yılların başında o zamana kadar ünlü bir Senegalli romancı olarak tanınan Ousmane Sembene’nin öncülüğünde güvenilir bir film endüstrisi oluşturma yönünde adımlar atılmaya başlanmıştır.
Ousmane Sembene Rus sinemacılardan aldığı bir yıllık eğitimle daha elle tutulur ve kayda değer çalışmalar yapmıştır. 1966 senesinde Sahra Altı Afrika’da çekilen ilk uzun metrajlı film olan “La Noire de…” yani Türkçe ismiyle “Kara Kız” onun bu alanda yapmış olduğu en önemli çalışmadır. Bu film, Fransız bir ailenin hizmetçisi olan siyahi genç bir kadının maruz kaldığı ırkçılıktan dolayı intihar etmesini konu edinir. 1968 yılında çıkarmış olduğu “Mandabi” yani “Para Düzeni” adlı filminde yeğeni tarafından kendisine para gönderilen ama kimliği olmadığı için parasını çekemeyen bir adamın hikayesini anlatır. Görüldüğü üzere filmlerdeki konular Afrikadaki toplumsal gerçeklerden kaynaklanmaktadır.
Sembene “Xala” filminde Senegal’de Fransızların ülkeyi perde arkasından nasıl yönettiğini, “Ceddo” filminde siyasal sistemde yaşanan çürümeleri, “Camp De Thiaroye” filminde Fransız hükümetinin Afrikalı askerlere yönelik eşitlikçi olmayan muamelesini, “Moolade” filminde kadın sünnetiyle ilgili var olan geleneksel inanışlara bir başkaldırıyı anlatmıştır.
Sembene dışında Senegalli Djibril Diop Mambety ve Safi Faye, Moritanyalı Med Hando, Burkina Fasolu İdrissa Ouadraogo, Malili Süleyman Cisse de önemli Afrikalı sinemacılar arasında yer almaktadır. Safi Faye ayrıca Afrikalı ilk kadın yönetmen ünvanına sahiptir.
Görüldüğü üzere ilk filmler ve yönetmenler “Frankofoni” diyebileceğimiz yani geçmişte Fransız sömürgesi olan ve fransızca konuşan ülkelerden çıkmıştır. Bunun sebebi Fransızların sinema sektörünü elinde bulundurma çabasından kaynaklanmaktadır. Aykırı sinema hareketlerinin verdiği toplumsal rahatsızlık ve imaj kaygısı Fransızları, kendi okullarında sinema eğitimini vermeye, sektörü kendi kontrollerinde tutmaya, kendi stüdyolarını açma ve ücretsiz kullandırma gibi önlemler almaya itmiştir. Fransız Kooperasyon Bakanlığı yönetmenler için fon ayırmakta ve çekilen filmlere müdahale ederek özgün içerikli filmler çekilmesinin önüne büyük bir engel koymaktaydılar.
Fransızların da sinemaya etkisiyle ilk dönem Afrika filmlerinde işlenen konular o döneme kadar süregelen gelenek ve göreneklere de aykırı bir tavır barındırıyordu. Mesela çok eşlilik, büyücü ve geleneksel tıp tedavileri, batılı görünme arzusu, kadın sünneti geleneği, kara büyü ve cadı avları, gericilik ve hurafe, geleneksel Afrika fetişizmi gibi konular eleştirel anlamda filmlerde işlenmiştir.
Sinema sektörünün yaygınlaşması ile birlikte Nijerya’da Nollywood ve Kannywood, Kenya’da Riverwood, Sierra Leone’de Sollywood, Tanzanya’da Swahiliwood, Uganda’da Ugawood ve Wakaliwood, Zimbabwe’de Zollywood, Gana’da Ghollywood, Ruanda’da Hillywood gibi yapımlar varlık göstermiştir. Bunlar arasında öncü olması ve kıta genelinde yaygın olması bakımından Nollywood’un yeri ayrıdır.
Nollywood
Dünyanın en büyük üçüncü sinema endüstrisi hâline gelen Nijerya sineması “Nollywood” başta Afrika olmak üzere dünyada siyahların yaşadığı her yerde varlık gösteren bir sinema durumuna geldi. Nollywood'da günümüzde haftada 50'ye yakın film çekilebiliyor ve bu sektörün yıllık film üretimi 1500 ile 2000 arasında değişiyor. Bu anlamda elinde bir dünya rekoru bulunduran Nijerya sineması, yıllık üretilen film sayısında Hollywood'u dahi geçerek Bollywood'dan sonra dünyada ikinci sıraya oturmuş durumda. Her ne kadar yurt dışından "yetersiz alt yapı ve senaryo, düşük kaliteli, hızlı çekim" gibi eleştiriler alsa da Nollywood, kendi imkânlarıyla varlık bulmaya devam ediyor.
Nollywood’un hikayesi 1992 yılında Nijeryalı bir tacirin Tayvan’dan getirdiği videokasetleri kendi ülkesinde pazarlamaya çalışmasıyla başlar. Boş kasetler satış konusunda halkta karşılık bulmaz. Elinde kalan kasetlere göstermelik de olsa videolar yüklemeyi düşünen tacir arkadaşlarını toplar ve bir video kamera alarak basit de olsa bir film çeker. Karısını öldürerek güç ve servet elde eden bir adamın cinayet hikayesini anlatan “Esarette Yaşamak” adlı film, böylece Nollywood sinemasının da ilk filmini oluşturur.
Çekimi bir ay süren film sinema salonlarında gösterime bile giremedi ama seyyar satıcılar tarafından videokasetler şeklinde satışa sunuldu. Gösterime gireli henüz bir ay gibi bir zaman bile geçmeden bir milyon alıcı bulan bu basit film, dev bir sinema furyasının da ateşleyicisi oldu aynı zamanda.
Nollywood ismini ilk kez dile getiren kişi 2002 yılında bir New York Times gazetesi yazarıydı. Bu isim, Nijeryalıların hoşuna gitmiş olsa gerek ki bu ismi kısa sürede benimsediler.
Senelik cirosu 250 milyon euro olan Nollywood zamanla dünyanın en büyük üçüncü sinema endüstrisi haline geldi. Bunda, yapılan düşük bütçeli filmlerin kıtadaki ortak gelenek ve kültürleri ön plana çıkartması ve insanları aynı kültür ve inanç paydasında buluşturması yatar. Filmlerin büyük çoğunluğunun İngilizce dilinde çekiliyor olması da Nollywood’un geniş kitlelere hitap etmesine olanak sağlıyor.
M. Fatih Özmen
Yorum Yaz