İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Gene yüzüme gözüme bulaştırdım.
Hiçbir işi düzgün yapmamaya yemin etmişim sanki
"Bu işin zaten en başından beri yürümeyeceğini biliyormuşçasına bir sesle..."
– İmkânın varken neden vazgeçmedin, Şef?
+ Kanatsız doğmuş kuş misali, Alfred... Fıtratıma tersim.
Aslında ben de biliyordum bu işin yürümeyeceğini ama kendime engel olamadım.
Belki de hayattaki en büyük hatamdır, kısmetim olmayacağını bildiğim şeyleri kaderim sanmam.
Galiba artık hayallerimi yontup ufaltmayı öğrenmeliyim.
Konuşmalarımdan sonra Alfred, çok üzüldüğümü anlamıştı.
Ve sıkıldığımı da... Çünkü o, yalnız kalmayı, tek başıma oturup hayaller kurmayı, tek başıma kitap okumayı ne kadar çok sevdiğimi biliyordu.
– Biraz yalnız kalman gerek, Şef. Şimdilik gidiyorum ama daha sonra tekrar uğrayacağım.
Alfred’i uğurladıktan sonra, mutfakta loş ışık altında duran sandalyeyi fark ettim ve oraya doğru gittim.
Üstündeki tozdan, uzun bir süredir kimsenin üzerine oturmadığı anlaşılıyordu.
Severim insan elinin değmediği şeyi...
İnsan elinin uzatıp da ulaşamadığı her şey benim için kutsaldır; cennetten bir parça gibidir.
İnsan elinin değdiği şeyler ise gözümde bir yığın çöpten ibarettir.
Sahi, işlediğim hangi günahın içinde insanoğlunun parmağı yoktu ki?
Bu nedenle insanlarla aramda hep bir mesafe bulunur.
Genellikle yalnızlığımda boğulmayı tercih ederim.
Geçenlerde Alfred, neden bu denli çok kitap okuduğumu, neden o kitap yığınlarının arasında yaşadığımı sormuştu.
Çünkü oradaki karakterler beni üzebilecek kadar gerçek değiller.
İnsanlar sadece çıkarları doğrultusunda bir arada bulunmaya meyilli canlılardır.
Bir anne bile sırf çıkarı için çocuğunu sever; çünkü onu sevdiğinde mutlu olur.
Doğanın kanunudur bu.
Şayet anne, çocuğunu her sevmeye kalktığında acı çekseydi, acaba gene sever miydi? (Muamma...)
Üstelik neden böylesine adaletsiz, eşit şartların sağlanmadığı bir dünyada, bu insanların arasında onlarla birlikte yaşamayı isteyeyim ki?
Yaşamak, saf altın misali...
Benim eşelemekten tırnaklarımın altı pas, kir; sırtımdan kemik sesleri gelirken...
Onların eline kazma kürek verildi.
Toprak ana bana çürük elma, onlara ise bakire bir bahçe sundu.
Üstelik artık gökyüzüne de dargınım...
Bana damlatırken, onlara oluk oluk akıtıyordu.
Kader Meşe
Yorum Yaz