İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Giriş
Gazze; yeryüzünde bir arş misali durur, insanlık ise onun gölgesinde ya arınır ya da kaybolur.
Günümüzde insanlık hâlâ bir anlam taşıyorsa, Gazze bunu bizlere hatırlatan yerdir. Öyleyse Gazzeli olmak bir ayrıcalık değil de nedir?
Orada acı, bir istatistik değildir. Sayıların ve haber başlıklarının çok ötesindedir. Ve ne yazıkki İnsan hakları, sınır kapılarında askıda kalmış vaziyettedir.
Siyonizmin salgıladığı bu vahşet, Gazze halkının sistematik ve kurumsallaşmış biçimde yok edilmesi demektir. Bu vahşetin en tehlikeli yönü ise
n o r m a l l e ş t i r i l m e s i d i r
Ölüm sayıları haber bandına, yıkım görüntüleri sıradan bir akışa dönüşüyor ve dünya gittikçe bu duruma alışıyor, alışıyoruz.
İşte alışmak
Alışmak ise suçun devamına zemin hazırlıyor.
Şahid Olduğumuz Bela
İnsanlığın yüz karası siyonizm, çirkef ve saldırgan yüzünü her fırsatta göstermeye devam ediyor.
Sumud Filosu aktivistlerine yönelik yapılan hakaretler bunun en yakın örneklerinden biriydi. İnsani yardım niyetiyle yola çıkan aktivistler yalnızca engellenmekle kalmadı, sistematik bir aşağılamaya, itibarsızlaştırmaya ve nefret diline maruz bırakıldı.
Tabi bu yalnızca bizlerin şahid olduğu kısımdı.
Onların bu tutumları, yaşananların güvenlik yada savunma ile ilgisi olmadığını, tahammülsüz baskıcı ve insanlık onurunu hedef alan bir zihniyetin ürünü olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Hakaret, bu alçak ideolojinin dilidir. Çünkü karşısında duran her vicdan onun için bir tehdittir.
Sumud Filosu’na yönelttikleri bu saldırgan dil, Gazze’de bombayla yapılanın başka bir yüzüdür. İnsanı susturmak, küçültmek ve iradesini kırmak. Ama tarih defalarca göstermiştir ki, hakaretle bastırılmaya çalışılan her hakikat, daha gür bir sesle geri döner.
Tarafsızlık Diye Bir Şey Var Mıdır?
Gazze’de çocuklar, kadınlar ve yaşlılar acımasızca katledilirken, yinede dillerinden tek bir cümle dökülüyor; Hasbunallahi ve nimel vekil, "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir… Açlık susuzluk ve korku, kalplerindeki tevekkülü eritemiyor. Anne, evladını kefensiz toprağa verirken bile Rabbine yaslanıyor. Çocuk, korkunun ortasında semaya bakıp dua ediyor. Yaşlı, yıkıntıların arasında hâlâ “Allah var” diyebiliyor. Sen, teslimiyetin ve imanın en güzel örneklerinden birisin Ey Gazze…
Sonra hastaneler, okullar ve camiler bazen “yanlışlıkla”, bazen kasten vuruluyor, ve yine bu yanlışlıklar tekrar ediliyor…
Devam eden abluka, gıdayı, suyu, ilacı ve umudu da kesiyor.
Böylece açlık bir silaha daha ve susuzluk bir cezaya daha dönüştürülüyor. Bütün bunlara rağmen insanlık, oldukça nötr biçimde yaşamına devam ediyor. Bir markayı terk etmek veya bir konforu bırakmak, bir suskunluğu bozmak ağır geliyor. Boykot edemiyoruz çünkü bedeli bize dokunuyor. Peki onların ödediği bedel ?
Onlar açlıkla sınanıyor,
Biz “şartlar zor” diyoruz.
Onlar çocuklarını toprağa veriyor,
Biz “tek başıma ne değişecek ki” diye kendimizi teselli ediyoruz.
“Ne değişecek ki?” cümlesini vicdanımızı rahatlatacak bir sığınak olarak görüyoruz. Oysa tarih, büyük zulümlerin küçük vazgeçişlerle durdurulduğunu çoğu kez göstermiştir bizlere.
“Devletler çözsün”
"büyük kurumlar durdursun”
“Benim aldığım bir ürünle ne değişir?”
Bu cümleler yükümüzü hafifletir gibi görünür ama zulmün ömrünü uzatır.
Çünkü zulüm tam da herkesin payını başkasına bıraktığı yerde güçlenir.
Elindeki Güç
İmtihan sadece bombanın altında olanlara değil, güven içinde yaşayanlara da veriliyor.
Allah bize zulme razı olmamayı öğütlerken,
kimilerimiz tarafsızlığı seçiyor.
Oysa zulümle aramıza mesafe koymak, onu masumlaştırmaz. Sadece bizi daha az rahatsız eder.
Bu yüzden asıl mesele “elimden ne gelir?” değil, “neyi feda etmeye razıyım?” sorusu olmalıdır.
Gazze uzakta diye acı soyutlanmamalıdır.
Boykot sadece bir ürün almamak değil, tarafını somutlaştırmaktır.
Çünkü insan zulme karşı olduğunu söylerken,
zulmü besleyen düzenle bağını koparmakta zorlanıyorsa orada durup bir düşünmesi gerekir. İnsan neyi dert ediniyorsa,
orada fedakarlık yapmayı da göze alır.
Ahlaki ve fiili bir duruş sergilemek bunu gerektirir.
Bu imtihan bazen cephede değil, markette, tercihte, vazgeçişte gelir.
Allah niyetimizi lafta değil, yönelişimizde görür.
Ve yine insan, “karşıyım” dediği bir zulmü, hayatındaki küçük ama sürekli tercihlerle beslemeye devam ediyorsa, orada bir çelişki doğar. İşte Boykot, tamda bu çelişkiyle yüzleşmektir. Vazgeçmek zayıflık gibi sunuluyor, fakat bu bazen en güçlü irade biçimidir.
Şehadetin Şahitliği
Gazzeliler bu izzetli dava uğrunda direniş gösteriyor olsalar da, bu hakikat onların çektiği acıyı da küçültmez, zulmü de meşrulaştırmaz. Sabırları yücedir ama yükleri çok ağırdır. Onlar hayatı, onuru ve hürriyeti savunuyorlar.
Ölümü kutsamıyorlar.
Kurşunlara karşı göğüslerini değil, tam anlamıyla imanlarını siper ediyorlar. Dünyanın çoğu susarken, onlar böylece insan kalmanın bedelini ödüyorlar.
Gazze bize tekrar tekrar hatırlatıyor ki
İzzet, hayatta kalmak kadar zulme boyun eğmemektir.
Gazze’de şehadet var,
burada ise erteleme
Orada sabır ve teslimiyet,
burada ise mazeret ve suskunluk.
Gazze’nin şehitleri diridir. Asıl sınanan, hayatta kalan bizleriz.
Bu bir vicdan ve şahitlik yazısıdır…
Rabia Nur Karabağ
Yorum Yaz