İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Müslümanlar Neden Birleşemiyor?
Tarihte milletleri ayakta tutan iki temel şey söz konusudur. Bunlardan birisi dil, diğeri ise dindir. Dinî inanç, insanların kimliklerini korumalarını sağlamanın yanında onlara dünya ve ahiret hayatında da yardımcı olmaktadır. Batı insanı inanç bunalımı yaşamakta, maddî ve manevî bir kriz içerisinde bulunmaktadır. Eskiden hiç olmadığı kadar insanlık ruhsal problemlerle boğuşmakta ve insanlar âlemdeki yerlerini bulamamaktadır. Dünyaya bakış açısı değişmiş, karamsar bir bakış bütün dünyayı kaplamıştır. İdeolojiler birer birer çökmüş, Batı ideolojisi de uzun ömürlü olamamıştır. Batı’ya karşı hizalanan komünizm ise insanlığı felakete sürüklemiş ve sebep olduğu sorunlar on yıllardır devam etmiştir. Batı ve Doğu’nun felsefeleri insanlara sanıldığı gibi refah sunamamıştır. Batı’da görece daha liberal politikalar yürütülmüş ancak inanç bunalımı aşılamamıştır. Maddî hazlara kısa sürede alışan insanoğlu hep daha fazlasını istemiş, zenginler hayattaki her şeyi elde ettikten sonra dahi hayatlarına son vermişlerdir. Para, makam, kadın-erkek ilişkileri ve aklı uyuşturan kötü içecekler insana yeterli gelmemiş, insanlar sürekli daha fazlasını talep etmiştir. Aileler arasında üstünlük maddî ölçütlerle kabul edilmiş, akrabalar arasında nifak tohumları ekilmiştir. Sevgi, aşk ve sadakat gibi kavramların içi boşaltılmıştır.
Batı, insanlara güzel bir dünya kuramamıştır. Ancak bu yazımızda daha çok Doğu’ya bakacağız. Doğu’dan Rusya, Çin ve İsrail’in İslam politikalarını ele alacağız. Rusya, komünizmi bir ideoloji ve inanç olarak benimsemiştir. Yazılı olarak komünizm insanlara cazip gelebilmekte ve güçlü bir ideoloji gibi durabilmektedir; ancak eylem boyutuna bakıldığında insanlık büyük felaketlerle karşılaşmıştır ve karşılaşmaya devam etmektedir. İslam inancı, Hristiyanlık ve Yahudiliği kabul edip onlara zimmî statüsü verse de bu iki din İslam’ı tanımamaktadır. Ruslar Hristiyandır; ancak aynı zamanda komünizm de virüs gibi yayılmıştır.
Orta Asya cumhuriyetlerinin dillerini ve Doğu medeniyetini besleyen dil Arapça olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Birçok dinî ve dünyevî terminoloji dillerimize Arapçadan geçmiştir. Ruslar, Orta Asya cumhuriyetlerinin alfabelerini önce Latin alfabesine geçirmiştir. Halk arasında Latin alfabesi teşvik edilmiştir. Türkiye, İslam’ın temsilcisi olarak telakki edildiğinden yakından takip edilmekteydi. Türkiye de alfabesini Latin alfabesine çevirmiştir. Bunun üzerine Ruslar, Türkî cumhuriyetlerin dillerini Kiril alfabesine çevirmiştir. Bu alfabe değişikliğini başlatan ilk milletlerden biri, belki de ilki İngilizlerdir. Afrika’da ve birçok bölgede yerel dilleri Latin alfabesine geçirmişlerdir. Böylece İngilizcenin yaygınlaşması da kolaylaşmıştır. Rusların ideolojisi olan komünizm, Türkî cumhuriyetlerdeki halkların inançsız ve laik bir hayat sürmelerini beraberinde getirmiştir. Ne kadar uzun süre komünizm idaresinde kalırlarsa, o kadar dinden uzaklaşmışlardır. Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelen Azeri Türkleri gözlemlendiğinde dinî bilgilerinin neredeyse sıfıra yakın olduğu görülmektedir. Azeri Türkleri de on yıllarca Rus komünizmi altında kalmış, Müslümanlarla iletişim kurmaları yasaklanmıştır. Türkiye’nin Türkî cumhuriyetlere açılabilmesi ancak yakın zamanlarda mümkün olabilmiştir. Hamdolsun ki ülkemiz, İslam dünyası ve Türk dünyasına yönelik açılımlarında din, mezhep, meşrep vb. alanlarda ayrım yapmamaktadır.
Doğu’dan sorun çıkaran diğer bir ülke ise Çin’dir. Çin’den sonra İsrail’den bahsedeceğiz. İsrail ve Çin, İslam’ı iki ana akım olarak görmektedir. Birinci akım “radikal İslam”, diğeri ise “ılımlı İslam”dır. Nedense bu ayrımı yapan ülkelerin içindeki Müslümanlar “radikal Müslümanlar” olarak nitelendirilmektedir. Çin, komünist bir yönetime sahiptir ve dine karşı mesafelidir. Ancak dine karşı mesafeleri gruptan gruba değişiklik göstermektedir. Müslüman Han Çinlilerini desteklemekte ve Uygurların arasına, onları asimile etmeleri için göndermektedir. Ülke içinde Çin devlet kolonyalizmi söz konusudur. Camilerin çoğu çeşitli bahanelerle önce cemaatsiz bırakılmakta, ardından yıkılmaktadır. Ülkeye giriş ve seyahat çok zor olduğundan Çin kolay kolay gündem edilmemektedir. Batı ile iyi ilişkiler kurma gibi bir dertleri de yoktur. Eğer böyle bir kaygıları olsaydı Batı, Çin’e insan hakları gibi değerleri ve Batılılaşmayı dayatabilirdi. Batı gücünün ülkede bu alanda hissedilmemesi nedeniyle Çin, içeride istediğini özgürce yapabilmektedir. Camileri dahi Çinlileştirmektedir. Şu resme bakmanızı şiddetle rica ediyoruz. Taha Kılınç Hoca’nın Doğu Türkistan Seyahatnamesi isimli kitabından alıntılıyoruz.

Yine Taha Hoca’dan öğrendiğimiz bir durumu da İsrail yapmaktadır. Filistin’deki Müslümanlar birbirinden kopuk ve bazen birbirlerine karşı öfkelidir. Üç farklı Müslüman bölgesi vardır: Gazze, Batı Şeria ve Filistin’dekiler. En büyük zorluğu Gazze çekmektedir. Sonra Batı Şeria, ardından Filistin’dekiler gelmektedir. Bu üç bölgenin arasına İsrail duvarlar örmeye çalışmakta ve fikir ayrılığı tohumları ekmektedir. Hatta ellerinden gelse Batı Şeria’nın A, B ve C bölgelerini de fikrî olarak paramparça edeceklerdir diye düşünmekteyiz. Önce fiziksel olarak ayırmakta, sonra da fikrî olarak bölmektedirler. Filistinliler de aralarında ortak hareket edememekte ve bölünmektedir. Böylece fikir ayrılıkları İsrail’in işine gelmektedir. Güçlü bir cephe kurulabilmesinin önüne geçilmektedir.
Bu yazıyı nihayete erdirirken şunlara değinmek istiyoruz:
Burada anlatılanların bütünü, Müslümanların neden birleşemediği sorusuna aslında bir cevaptır. Çünkü birçok devlet, Müslümanların birleşmemesi için yapay ya da gerçek engeller oluşturmaktadır. Sorun tamamen Müslümanların çalışmamasından veya tembelliğinden de kaynaklanmamaktadır. Çünkü Müslümanlar çalışmasa evlerini nasıl geçindirecek, nasıl yuva kuracaklardır? Bazı şeyler çalışmanın da ötesinde Allah’ın takdiriyle olur. Bizlere düşen, Müslümanlara öncelikle ayrım yapmadan hoşgörüyle yaklaşmaktır. Mezhepçilik fitnesini ateşlememektir. Nebimiz “Müslümanlar kardeştir.” dedi; fakat falan cemaatler kardeşimiz değildir demedi. Dolayısıyla iyisiyle kötüsüyle İslam kardeşiyiz.
Ama bir adamın Osmanlı sultanına dediği gibi kardeşiz. Bir adam Osmanlı sultanına “Senin bana borcun var.” der. Sultan “Bu borç nereden oluyor?” deyince, adam “Kardeşiz.” der. Sultan da ona yüklü bir miktar verir ve bunu başka kimseye söylememesini ister. Sultan ile adam öz kardeş değildi; ama daha da ötesi İslam kardeşiydiler. Bugün yakınlarımızı kayırmamız, “uzaktakileri” kardeş olarak görmememizle alakalıdır. Afrika’daki bir Müslüman kardeşimizin başarısına da sevinebilmeli ve hak ediyorsa yakınımızdan daha iyi yerlere getirebilme erdemliliğini gösterebilmeliyiz. İslam’ı doğru anlarsak, neden köle Bilal’in âlemlere Efendi olduğunu da anlarız.
Ozan Dur
Yorum Yaz