TÜRKÇEDEN YABANCI KELİMELERİ ATMAK ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

YABANCI DİL

Türkçenin sadeleştirilmesine yönelik düşüncelere bir bakış...

Dilimizden Yabancı Kelimeleri Atmak

Osmanlı aydınlarının gözü doğuda idi. Devlet kademesinde ise Batı hedef olarak belirlenmişti. Fatih Sultan Mehmet kendisini Roma kayzeri olarak görüyordu. Bizans ve Sasani devlet yönetme geleneği miras alınmıştı. Rumeli Beylerbeyi ise Anadolu Beylerbeyi’nden daha üstün bir konumdaydı. Balkanlarda Kıpçaklar ve Peçenekler ve Türk kavimleri eskiden beri söz sahibi idi. Bugün Avrupa’da az da olsa Müslüman nüfus bulunmaktadır. Bununla birlikte İspanya’da Müslümanlara yapılan reqonquista hareketi Milliyetçilik hareketleriyle birlikte Türklere de yapıldı. Türkler bölgeden sadece fiziki olarak kovulmadılar, kültürel olarakta kovulmak istendiler. Bunun en önemli göstergesi Yunanca’dan Osmanlı dönemindeki Türkçe kelimelerin kovulması örnek olarak gösterilebilir. Aynısını Ermeniler ve İranlılar yapmaya çalışacaktı. Dilde sadeleşme hareketi Türkçenin de irtifa kaybetmesine sebep oldu.

Osmanlı döneminde ve ulus devletlerin kurulduğu dönemlerde dilleri bir yandan korumacı bir tavır geliştirildi. Bir yandan da teknik gelişmelerin olması ve bilim-ilim alanlarının ilerlemesi bazı kelimelerin uluslararasılaşmasına sebep oldu. Telefon ve radyo gibi kelimeler her dilin kelimelerinin arasına girerken bu kelimeler de yaygınlaştı. Bu iki zıt durum ilerleme kaydediyordu. (Stepanyan, 2022, s. 2) Bir dilde de en çok yeni kelimeler şu dört alandan kaynaklanıyordu: Ekonomi, Siyaset, Teknoloji ve Kültür. Örneğin;

  • Teknoloji gelişince “internet”, “selfie”, “hashtag” gibi kelimeler dilimize girdi.

  • Ekonomik değişimler olunca “enflasyon”, “resesyon” gibi kelimeler öne çıktı.

  • Siyasi olaylarda “ambargo”, “yaptırım”, “demokrasi” gibi terimler yaygınlaştı.

Milliyetçi hareketler Osmanlı’nın dağılmasına sebep oldu. Osmanlı’dan önce Osmanlı’ya hasta adam diyen İmparatorluklar zaten yıkılmıştı. Osmanlının son dönemlerinde Gazete ve matbuat aleminde bir canlanma göze çarpıyor. Gazete toplumu bilinçlendirmek amacıyla kullanılmak isteniyor. Bu gazeteleri ve dergileri okuyan belirli bir aydın kesimi veya Farsça tabir ile dûrendişlerimiz mevcuttu. Bir de bu dergileri okuyan halktan insanlar vardı. Yeni alfabe ile yayınlar çıkınca bu dergilerin okurları hemen hazır değildi ve daimi okuyucuların da alfabe bariyeri vardı. Dolayısıyla ilk başlarda ve bir süre bu yeni matbuat kendisine okuyucu bulamadı.

Alfabe değişikliği başlı başına bir sorun iken Türkçedeki Arapça ve Farsça ibareler de atıldı. Diller aslında bir anda büyümezler ve yüzyıllar içerisinde gelişirler. Bugün İspanyolca ve Portekizce diller hem coğrafya olarak yakın alanlarda konuşuluyor ve hem de ikisini birden öğrendiğinizde ikisini birbirine karıştırma ihtimali yüksek. O derece yakınlık bulunmaktadır. Lakin Türkçe ile Arapça ve Farsçanın böyle bir yakınlığı da söz konusu değildir. Sadece kelimeler alınmış ve bu kelimeler Türkçeye uyarlanmıştır. Diğer diller neredeyse birbirinin aynısıdır ve onlar da dilde milliyetçilik yapılmış mıdır bilemiyorum doğrusu!

Dilde sadeleşme Milliyetçilik hareketlerinden ve ulus devletlerden bağımsız değildi. Yunanlar, dillerinden Osmanlıca kelimeleri atmak istediler. Ermeniler keza Türkçe kelimeler kullananları utandırdılar ve eleştirdiler. İran, Türkiye’den görerek Türkçe kelimeleri dillerinden atmaya çalıştı. Bu iş Türkçemizi ve Türkçe kelimeleri de zayıflattı haliyle. Arapça gibi bir dilin dilimizi bu denli etkilemesini İslami bakış açısıyla bakarsak rahmet olarak görmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü nasıl Yunanca ve latince dilleri Batı’yı beslediyse Arapça da Müslüman Doğu’yu beslemiştir. Batı köklerinden kurtulmaya çabalamazsa bir neden bu işe kalkışalım! İran’da işler o raddeye vardı ki memurlar gelen yazıları okuyamaz hale geldiler. Pehlevice bilmedikleri birçok kelime kullanılıyordu. Bu işe el atmak istediler ve dil akademisi kurdular.

Dilde saflık üzerine en çok kafa yoranlarlardan birisi Ermeniler idi. Çocukları ve nesilleri saf ve fasih Ermenice konuşmak üzere yetiştirdiler. Yurt dışından gelenlerin konuştuğu dili dahi düzelttiler. Dilde saflaşmaya çok yaklaştılar. Konuşma ve yazı dili farklı idi. Eski kelimeleri kullanalım dediler ama eski kelimelerde Yunanca ve Farsçadan müteşekkil idi. Dolayısıyla dilde sadelik ve saflık bir ideoloji ve mit olmaktan öte gidemiyordu. Bu gibi durumların halk üzerinde de olumsuz tesirleri olabilmekte idi. 

Bununla birlikte dilde sadeleşme olabilir ama şöyle bir düşünelim. Bir akademik dil olmalı. ABD’de olmak üzere dünyada akademisyenler basit bir İngilizce ile makalelerini kaleme almaya başladılar. Halklarımızın da yazılanları anlaması veya ağır kitapların halk için basitleştirilmiş halleri bence mutlaka olmalı. Bugün en önemli bazı meşhur yazarlar teknik konuları araştırıp basit bir dille yazıyorlar.  Bunu popülizm olarak düşünmemek gerekmektedir. Dünyada belki akademisyenlerin bin katı kadar okumaya aç nüfus bulunmaktadır. Ayrıca akademisyenler mevcut bilgi üretimin önemli bir kısmını karşılamaktadır. Öğrenci nasıl yetiştiriyorlarsa halkımızı da öğrenci kabul etmeleri gerekir diye düşünmekteyim. Halkını eğitemeyen bir akademi yarın öğrenci bulamayacak ve kapısına kilit vurulma ihtimali de artacaktır. Doğrusunu Rabbim bilir.

  • Stepanyan, E. (2022). A survey on loanwords and borrowings and their role in the reflection of cultural values and democracy development: The Armenian paradigm. European Journal of Marketing and Economics, 5(2), 77–86. https://doi.org/10.26417/ejme.v1i2.p77-86

Ozan Dur

Ozan DUR
Ozan DUR

Ozan Dur, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun olup, İngilizce, Osmanlıca, Farsça, Arapça ve İbranice öğrenerek dil alanında uzmanlaştı. Humboldt Üniversitesi, İmam Humeyni Üniversit ...

Yorum Yaz