İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Burada yer alanlar tarihi tespittir. Gündelik siyasette sık sık doğru olarak kabul edilen alıntıların aslında "Mandela Etkisi" olduğunu ortaya çıkartarak, okuyucunun hafızasını sorgulamaya iterek, şaşırma ve merak duygusunu körüklemek yazının ana amacıdır. Metin kronolojik bir şekilde hazırlanmıştır, belki ufak kaymalar söz konusu olabilir. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ediyorum, keyifli okumalar.
Mandela Etkisi, büyük bir insan grubunun geçmişteki bir olay ya da bilginin gerçekte olduğundan farklı bir şekilde hatırlaması durumudur. Adı nereden geliyor diye soracak olursanız; Birçok insan, Güney Afrika lideri Nelson Mandela’nın 1980’lerde hapisteyken öldüğünü hatırladığını hatta cenazesine bile katıldıklarını söylemiştir. Oysa Mandela 2013’te vefat etmiştir. Bu toplu yanlış hatırlama nedeniyle bu olguya “Mandela Etkisi” adı verilmiştir. Okunan, dinlenen, izlenen unsurların genelde olduğundan farklı hatırlanmasıyla bu durum gerçekleşir. Pokemon'un kuyruğunun siyah olduğunu hatırlıyorsanız aslında Mandela etkisiyle yanlış hatırladığınız söylenebilir. Zira Pokemon'un kuyruğu her zaman sarıydı. Çoğu zaman espri konusu olsa da "Çaycı Hüseyin (Alparslan Özmol) Öldü!" gibi aslında halen yaşayan bir sanatçının öldüğünü düşünenler var.
İstiklal Marşı'nın sadece Mehmet Akif Ersoy tarafından tek bir gecede "İlahi İlham" yoluyla duvarlara kazınarak yazıldığı akıllardadır. Ancak Mehmet Akif Ersoy on günlük sıkı bir çalışma sonucunda şiiri tamamlamıştır. Bu sürede kağıda bulamadığı zaman duvara kanla şiiri devam ettiği söylensede rivayetten öte değildir. Türk tarihimizin belki de en güçlü şairi olmasından kaynaklı hayatıyla alakalı bazı yanılsamalar yaşanılabiliyor.
Harf İnkılabı sonrası okuma yazma oranı sıfırlanmadı; eski yazıyı bilenler hatta eserlerini eski alfabeyle vermeye devam edenler vardı ve yeni nesil Latin harfleriyle eğitildi. Bununla beraber ülkedeki okuma yazmanın "latin harfleri" sayesinde kısa sürede yükseldiğini sanılsa da asıl sebep ülkedeki okul sayılarının ve "zorunlu" eğitimin artmasıdır. Bunlardan dolayı “Bir gecede cahil kaldık” söylemi duygusal ve abartılıdır.
Bazen 1920-1940'lar Türkiyesindeki milliyetçilik anlayışının "Turancı" ve Orta Asya'yı dahi kapladığı hatırlanılır. Ancak bu dönemde tarihsel kimlik Orta Asya'ya bağlanmaktan ziyade doğrudan Anadolu ve çevresinde hüküm süren antik toplumlara dayandırılmaya çalışılmıştır. Sümerler, Hititler gibi Anadolu'nun ilk medeniyetlerinin Orta Asya'dan göç eden Türkler olduğu iddia edilmiştir [1]. Bundan ötürü Türk kimliği ile Anadolu arasında bir bağlantı kurmaya başlanmıştır. Bu bakış açısı arkeolojik çalışmalara verilen önemi arttırmıştır.
Bunlara ilaveten Türk milliyetçiliğinine büyük katkılar sunan Ziya Gökalp'in millet anlayışı ırk esasına dayanmaktan ziyade kültürel yaşamı esas almaktadır. "Ne mutlu Türk'üm diyene!" ifadesi bu ilkeden doğmuştur. Kendisi de "Turan" fikrinin Türkçülük için uzak bir ideal olduğunu belirtir.
Anıtkabir Atatürk’ün ölümünden hemen sonra yapıldı sanılır ancak Anıtkabir 1953'te tamamlanmıştır.
Andımız Atatürk tarafından yazılmış sayılır ancak gerçekte 1933 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından kaleme alınmıştır
Gerçekte ilk çok partili gerçek seçim 1946’dadır. 1950’de iktidar değişmiştir. Bu radikal değişimden ötürü "Çok Partili" hayatın 1950 yılında gerçekleştiği sanılır. Ancak 1946 yılı Türkiye'nin çok partili hayata kalıcı dönüşüdür. Hatta 1945 yılında kurulan "Milli Kalkınma Partisi" tarihi esas alınırsa çok partili hayata geri dönüşün tarihi 1945 olarak alınabilir. Öncesinde 1930 yılında varoluşu 100 günü geçmeyen Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimi vardır. Bunlarında çok daha öncesinde 1924 yılında "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası" her ne kadar siyasette güç elde edemese de tarihi açıdan deneyim olarak kabul edilebilir.
Gerçekte: 1960–80 arası sinema sektörü sıkı sansür uygulamalarına maruz kalmıştır (örneğin öpüşme sahneleri kesilir, dini eleştiriler yasaklanırdı). Bundan ötürü bir çok yönetmen dizilerinde bireysel konuları seçmeyi tercih edebiliyordu. Bunun aksini yapmak istiyorsa da vermek istediği mesajları oldukça ince bir zekayla iletmesi gerekiyordu.
Mandela Etkisi: Duygusal hafızada Yeşilçam daha “özgür ve güzel” olarak yer ettiğinden gerçek unutulur. Özellikle toplumsal düzenin bozulması adı altında "Komünist" ve diğer modern ideoloji unsurları içeren filmler yasaktı. Ancak bu süreçte "toplumun manevi yapısı" bozulsun amacıyla hükümetlerin ve devlet mekanizmalarının Yeşilçam'a dokunmadığını hatta yönlendirildiği genelde iddia edilir. Bu iddia asılsız ve rivayetten öte değildir.
Ekonomik ve dolayısıyla siyasi istikrarsızlığın tüm suçunun Kıbrıs Harekatına bağlanması söz konusudur ancak bu eksik ve göz ardı edilmiş bir okumadır. Gerçekte ambargo uygulanmıştır ama ekonomik krizin ana nedenleri arasında 1970 petrol krizi, yapısal ekonomik sorunlar, iç istikrarsızlıklar da söz konusuydu.
Ecevit'in başarısı dünyada büyük etkiye neden olunca, genelde etkiye tepki olarak ambargo uygulanmıştı diye hatırlanıyor.
Genelde darbenin sabahında yayınlanan Kenan Evren'in yaptığı konuşmanın canlı yayın olduğu sanılır. Ancak önceden kaydedilen görüntünün yayınlanması söz konusudur. Belki arada farkın olmadığı düşünülebilir ancak izleyici psikolojisinde Kenan Evren portresi daha samimi ve "Doğal Lider" olarak pozisyonunu meşrulaştırmıştır.
Gerçek: 12 Eylül darbesinden sonra hem sol görüşlü hem de sağ görüşlü kişiler tutuklanmış, işkence görmüş ve idam edilmiştir. İdam edilen 50 kişiden 18’i sol görüşlü, 15’i sağ görüşlü, 5'i adli suçlu, 2'si ASELA (Ermeni terör örgütü) üyesi
Mandela Etkisi: Toplumun büyük bir kısmı sadece "solcuların" cezalandırıldığını hatırlamakta ya da öyle sanmaktadır. Bu yanımsamanın önemli çıkarımları olabilir. Öncelikle ülkemizde 1960-70 aralığında halkın muhafazkar kesiminden seküler kesmine kadar solculuk havası esmekteydi. Bunların karşısında en güçlü kuvvet genellikle ordu olacaktı. Ordu ise dünyanın her yerinde çoğu zaman olduğu gibi "sağ" ideolojiyi temsil eden bir aktör sayılmaktadır. Bunlara ilaveten ülkemizde ki ilk seçimlerden itibaren muhafazakar partilerin üstünlük kazanmasıda söz konusudur. Bu süreç boyunca sürekli "sol" kimliği ezilmiş, perdelenmiş, bastırılmış olarak akıllarda yer almaktadır.
Turgut Özal'ın ölümünün canlı yayında fenalaşıp bayılmasıyla gerçekleştiği sanılır ancak böyle bir durum söz konusu değildir. Özal, 1993 yılında Çankaya Köşkü'nde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Buna ilaveten Özal'ın ölümünün resmi raporlarında doğal nedenleden olduğu yer almaktadır. Ancak daha sonra yapılan otopside bazı bulgular zehirlenme ihtimalini düşündürmüştür ama şüpheyi ortadan kaldıracak düzeyde bir belirti görülmemiştir.
Tansu Çiller'in Türkiye'nin ilk kadın cumhurbaşkanı olduğu sanılır ama aslında başbakanlık yapmıştı. Kendisi Türkiye siyasetinde şuana dek en yüksek mevkide bulunmuş kadın olduğu kabul edilebilir. Bununla beraber uzunca süre başbakanlık yaptığı sanılsa da sadece 2 yıl başbakanlık yapmıştır.
Genelde "başörtü" yasağı olarak bilinen 28 Şubat 1997 tarihli MGK 406 Sayılı Karara Ek-A içinde yer alan "Kılık Kıyafet Yasasının Ödünsüz Uygulanması" vurgusu, özellikle üniversite rektörlerinin bu kararı vicdansızlığa çevirerek uygulamalarıyla sonuçlanmıştır. Gerçekte Refah Partisi döneminde başörtüsü yasağı sorun olmaya devam etmiştir. Ancak mandela etkisi olarak Erbakan'ın dini söylemleri ve haksızlığa karşı söylemlerinden ötürü yasağı kaldırdığı veya hafiflettiği zannedilir. İşin esasında böyle bir değişiklik gerçekleşmemiştir.
Gerçek: Erdoğan Siirt’te okuduğu şiir nedeniyle "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçundan yargılandı ve kısa bir hapis cezası aldı. Ancak şiirin içeriği kadar o dönemki siyasi atmosfer ve belediye başkanlığı konumu da etkiliydi.
Mandela Etkisi: Sadece “şiir okuduğu için hapis yattı” şeklindeki sadeleştirme, olayın bağlamını yitirmiştir. Siyasi bir figürün haksızlığa uğramışlığı düşünülüyorsa diğer etmenlerin ele alınmaması hakkaniyetten uzak olur.
Gerçek: Türkiye’nin AB’ye tam üyelik başvurusu 1987’de Turgut Özal döneminde yapıldı. 1995 yılında AB ile "Gümrük Birliği" anlaşması yapılmıştır. 1999’da aday ülke statüsü kazanıldı (DSP-MHP-ANAP hükümeti). Müzakereler 3 Ekim 2005 yılında AK Parti döneminde başladı. Bu süreç özellikle 2016 yılının sonrasında özellikle insan hakları ihlali başlığı nedeniyle yavaşlamıştır.
Mandela Etkisi: Süreç sadece AK Parti’nin başarısı gibi hatırlanır; önceki hükümetlerin katkısı genelde unutulur veya referans olarak kabul edilmez.
Gerçek: FETÖ, 1980’lerden itibaren eğitim kurumları ve devlet içinde örgütlenmeye başladı. 1990’larda da devletle yakın ilişkiler kurdu.
Mandela Etkisi: Bazı kesimler örgütün 2010 sonrası var olduğunu sanır, oysa geçmişi çok daha geriye gider. Bu algının en büyük sebeplerinden bir tanesi de FETÖ'ye ait referanslarının 2000'li yıllarda oldukça yükselmesi ve 2010'ların başında sanatçılardan etkinliklere kadar büyük bir etki alanının oluşmasındandır.
Söylemin gerçeğe dönüştüğü modern dünyada geçmişimizi yanılsamalardan uzak, hakikate yakın bir biçimde ele almak en uygunu olacaktır. Yazıktır ki bilinçli bir biçimde okuma yazma eyleminden uzak olduğumuz için zihinsel anlamda çok çabuk maşaya dönüştürülebiliyoruz. Eğitimimizde ezberci anlatımın olması, popüler kültürün belleğe dövme gibi işlenmesi, milliyetçi ya da manevi bakış açısıyla geçmişin idealize edilmesi gibi topluma temayüz eden unsurlar naçizane görüşlerimce büyük hasarlara yol açmaktadır. Tüm bunların üstüne diziler, filmler ve sosyal medyada doğruluğu kontrol edilmeden paylaşılan bilgiler tabiri caizse bizi aptallıkta birleştirmeyi umarım başarmaz.
[1] Ünüvar (2023). Remzi Oğuz Arık. Ketebe Yayınları
Yorum Yaz