İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Bir şehirde iki şey sabit kalır: ezan ve bilgi. Diğeri değişir. Sokaklar değişir, yönetimler, diller, bayraklar... Ama camiden yükselen ses ile medresede yankılanan soru, eğer gerçekten kök salmışsa, şehri ayakta tutar. Kahire'deki El-Ezher Camii, bu iki kökten birini değil, ikisini birden taşır. O hem secde edilen bir mekân hem de kelamın filizlendiği bir çatı olmuştur. Ve bu birleşim öyle rastgele değil, niyetli bir mimari kurgunun sonucudur.
Fatımîler, Şii inancını Mısır’a taşırken yalnızca bir devlet değil, bir düşünce mekânı kurmak istediler. El-Ezher Camii, bu düşüncenin ilk taşlaşmış biçimidir. 970 yılında kurulan bu cami, daha başından itibaren sadece ibadet değil, öğretim için inşa edildi. Bu özelliğiyle İslam tarihinde bir kırılmadır: İlk kez bir cami, sistemli ve süreğen bir eğitim faaliyetinin kalıcı mekânı olmuştur1.
Mimari olarak bakıldığında El-Ezher, ilk yıllarında oldukça sade bir yapıdır. Düz duvarlar, açık bir avlu, sınırlı bir mihrap alanı... Ama bu sadelik, henüz konuşmaya başlayan bir düşüncenin alçak gönüllülüğüdür. Cami, her yeni dönemde yeni bir ekle büyüdü. Her ilave, bir sultanın ya da bir ulemanın niyetini taşıdı. Bu yüzden El-Ezher'in mimarisi, kronolojik değil; katmanlı bir hafızadır. Her sütun bir dönemdir, her kemer bir tercih. Ve her ek, öncekiyle çatışmaz; onunla konuşur. Bu diyalog, yalnızca mimarîde değil, caminin ruhunda da sürer: Çünkü El-Ezher, hiçbir zaman tek bir mezhebin, tek bir fikrin değil; münazaranın mekânı olmuştur.
Burada taş sadece duvar örmez; düşünceyi taşır. El-Ezher’in kıblesi yalnızca Kâbe’ye değil; aynı zamanda ilme, istikrara ve tevazuya dönüktür. Onlarca hükümdar geçti bu şehrin içinden. Kimi camiyi kendi ideolojisiyle örtmek istedi, kimi onu sadece bir sembol olarak kullanmaya yeltendi. Ama El-Ezher, her dönemde kendisini ilme tutunarak korudu. Kimi zaman Sünnîliğe evrildi, kimi zaman politikaya mesafe aldı; ama her seferinde merkezini kitapla sabitledi. Bu kitap, sadece mushaf değildi; aynı zamanda yazılan, sorulan, reddedilen, savunulan tüm düşüncelerdi.
Caminin avlusunda yürüyen biri, aynı anda birçok zamanı görür. Fatımîlerden Memlûklere, Osmanlılardan günümüze… Her biri orada bir şey bırakmış, ama hiçbiri diğerini silmemiştir. Çünkü bu caminin taşı silmek değil; katmak üzere şekillenmiştir. Her mimari unsur, bir fikir gibi yerleştirilmiştir: bazen bir sütun gibi dik, bazen bir mihrap gibi derin, bazen bir minare gibi çağıran.
Ve belki de bu yüzden El-Ezher, sadece Mısır’ın değil, bütün İslam dünyasının zihinsel haritasında sabit bir noktadır. O, bir merkezdir; çünkü hem yön gösterir hem de etrafını sabit tutar. Bu sabitlik, durağanlık değil; istikamet sabrıdır. Çünkü bilgi, tıpkı inanç gibi, sabırla kök salan bir şeydir. El-Ezher’in taşları, sabırla örülmüştür. Her taş, bir öğrencinin sorusu, bir hocanın cümlesi, bir metnin kenarına düşülen not kadar anlam taşır.
Bugün El-Ezher Camii hâlâ ayakta. Üstelik artık sadece bir cami değil, bir üniversite, bir gelenek, bir ses, bir sükût. Ezher, sadece yazılanları değil; susarak korunanları da temsil eder. Çünkü bazen en büyük direniş, taşla değil; kalmakla olur. Ve El-Ezher, o sabit kalışın en zarif örneğidir.
Belki de bir gün şehirler yıkılır, kitaplar tükenir, fikirler savrulur. Ama El-Ezher gibi yapılar, o harabelerin içinde hâlâ bir düşüncenin yerini gösterebilir. Çünkü o, harita değil; pusuladır.
Alıntı
Davut Ufuk Erdoğan
Yorum Yaz