İSLAMİ YENİDEN DOĞUŞUN SORUNLARI | İlim ve Medeniyet

1925’te Bosanski Šamac’da dünyaya gelen Aliya İzzetbegovic henüz 2 yaşındayken ailesi ile birlikte Bosna’nın başkenti Sarajevo’ya yerleşti. Öğrencilik yıllarında; Komünizm, Sosyalizm, Faşizm, Kapitalizm ve İslam düşünceleri arasında şiddetli çatışmaların yaşandığı dönemde içinde bulunduğu faaliyetlerle aktif ve üretken bir öğrenci olarak çevresindekilerin dikkatini çekti. Bosnalı Müslüman öğrencilerin 1939’da kurduğu Mladi Muslimani’nin (Genç Müslümanlar), dönemin resmi uleması ve devlet tekelindeki İslam yorumuna muhalif görüşlerinden etkilenen Aliya, 1941’de Yugoslavya Krallığı’nın düşmesinden birkaç ay önce Mladi Muslimani oluşumuyla temas kurdu. Mladi Muslimani, İslam’ın ritüellerden ibaret olmadığı fikriyle geleneksel ulemadan ayrışıyordu. İslam’ın mescitlere hapsedilmesine karşı duran, İslam’ın siyasal ve sosyal hayattaki iddiasını yüksek sesle dile getiren Mladi Muslimani kısa sürede toplumda yankı uyandırdı. Mladi Muslimani gerçekleştirdiği faaliyetlerle tüm beşeri ideolojilere mesafe koyarken İslam’ın toplumsal idealleri gerçekleştirebilecek bir inanç sistemi olduğunu savunuyordu. Toplumda yankı uyandıran bu hareket, dönemin Sosyalist Yugoslavya rejiminin de dikkatini çekti. 1946’da Aliya, Mladi Muslimani’ye üye olmaktan 3 yıl hapse mahkum edildi. 1949’da özgürlüğüne kavuşan Aliya sonraki süreçte üniversite eğitimini tamamladı. Müslümanların içinde bulunduğu uyku halinden uyanması için kaleme aldığı “İslam Deklarasyonu ve İslami Yeniden Doğuşun Sorunları” kitabını yayımlaması sebebiyle 1983’te tekrar 14 yıl hapse mahkum edildi. Yugoslavya’nın çöküşü sürecinde SDA Partisi’ni kurdu ve Bosna’nın bağımsızlığı için mücadele etti. Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte yapılan ilk seçimlerde Bosna-Hersek Cumhuriyeti Devlet Başkanı seçildi. Mücadelesi süresince birçok eser kaleme alan Aliya İzzetbegovic’in bu makalede değerlendireceğimiz “İslami Yeniden Doğuşun Sorunları” adlı kitabı farklı yıllarda kaleme aldığı makalelerinin derlenmesinden oluşmaktadır. Bu kitabında; İslam dünyasındaki birçok sorun, İslam’ın eksik/yanlış algılanması ve çıkış yolları üzerinde durmaktadır.

Aliya İzzetbegovic kitabında, İslam dünyasındaki genel sorunlara dikkat çekerek farklı başlıklar altında bu genel sorunlara çözümler aramıştır. Aliya’ya göre İslam’ın salt dini bir mesaj olarak algılanması ve İslam’ın dünyayı düzenleyen rolünün göz ardı edilmesi İslam toplumlarının İslam’dan uzaklaşmalarına ve İslam dünyasının uykuya dalmasına sebep olmuştur. İslam dünyası, Müslümanların yeniden uyanışı için doğru bir şekilde İslam’ı yeniden yorumlamalıdır. Aliya içinde bulunulan uyku halinden kurtuluşun yollarını “İslam, Çağdaşlık, Kadın, Aile” gibi başlıklar altında ele alarak incelemiştir.

Kitaba “Müslümanlar Neden Geri Kaldı?” sorusu ile başlayan Aliya’ya göre bu geri kalmışlığın iç ve dış olmak üzere iki sebebi vardır. Geri kalmışlığın dış sebebi İslam dünyasına ait tüm eser ve birikimleri yok eden ve Müslüman nüfusu katleden Moğol istilalarıdır. Geri kalmışlığın iç sebebi ise, İslam’ın yalnızca dini ritüellerden ibaret teolojik bir mesaj olarak yorumlanmasıdır. Aliya’ya göre İslam sosyal hayatın içinde olmalıdır. İslam’ın sosyal hayata dahil edilmesi Müslümanları geri kalmışlıktan kurtaracaktır. Aliya’nın yorumuna göre İslam inançtan daha fazlasıdır, zulmün karşısında cesareti ve direnişi emreder. Bu bölümde Şura Suresi 39. Ayet’e atıf yaparak Moğol istilasına karşı direnmeyen halkın artık Müslüman olmadıklarını söyler. Kısaca özetlemek gerekirse, Müslümanların bugünkü geri kalmışlığının sebebi İslam değil; aksine İslam’ın hayatın her alanında tatbik edilmemiş olmasıdır.

Bugün Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz mevcut aile yapımız da İslam’ın günlük hayatın her alanına tatbik edilmemesinin önemli bir örneğidir. Buna istinaden Aliya, “Müslüman Kadın” bölümünde kadının ve ailenin toplumlarımızdaki konumu ve bu konuda İslam’a yönelik eleştirileri tahlil etmektedir. Aliya, Avrupa düşüncesinin annelik vazifesini aşağıladığını ve önemsizleştirdiğini savunmakla birlikte annelik vazifesinin, yıllarca çalışıp emekli olan kadının vazifesinden daha üstün olduğunu savunmaktadır. Kadın ve erkek; inanç, ibadet, ahlaki sorumluluklarda eşittirler, fakat aile ve toplum içi sorumluluklarda Avrupalı düşüncenin aksine kadın ve erkek eşit değildir. Aliya’ya göre, İslam ülkelerindeki tüm uygulamaları Kur’an’a dayandırmak yanlıştır. Bazı İslam ülkelerinde kadının camiye girmesi tartışma konusu iken; diğer ülkelerde kadınlar devlet başkanı olabilmektedir. Aliya’ya göre bu değişimin sebebi şeriat değil; kültür, gelenek ve yorumlamadaki farklılıklardır. İslami yeniden doğuşun meydana gelebilmesi için Müslüman kadının eğitimli, bilgili ve kendini yetiştirmiş olması gerekmektedir. Anneler ancak bu şekilde yeniden doğuşu sağlayacak nesilleri yetiştirebilirler. Bu bölümde Aliya, İslam’da kadın ve annelik meselesinde oluşan yanlış algılara karşı çözüm üretmek istemiş ve ne mutaassıplar gibi kadını tamamen yok saymış ve toplumsal hayatın dışına itmiştir, ne de modernistler gibi İslam’ı olduğundan farklı gösterme/yorumlama çabası içine girmiştir.

Kitabın devam eden bölümünde Aliya, yine Müslümanların Batı ve İsrail karşısında geri kalmalarının sebeplerinden olan ayrılık ve tefrikaya değinmektedir. En’am Suresi 65. Ayet’te de bildirildiği gibi Müslümanlar parçalanmışlığın bedelini ödemektedirler; “O sizi bölümlere ayıracak ve birinizin şiddetini diğerine tattıracaktır”. “Müslümanlar ve İsrail” isimli bölümde Aliya, Yahudi diasporasının Müslümanlar ve Filistin karşısında nasıl başarılı olduğunu tartışmaktadır. Yahudi diasporasının dünya çapındaki maddi ve manevi dayanışması karşısına Müslümanlar ayılık ve tefrika içindedir. Aliya’ya göre tüm dünya Yahudileri haksız bir zulüm için birleşebilmişse dünya Müslümanları da kendilerine yapılan zulüm karşısında birlik olabilmelidir. Aynı zamanda Aliya, Yahudilerin tarihte hiçbir Müslüman beldesinde zulme uğramadığı ve Müslümanlar tarafından hiçbir zaman antisemitizm propagandasına maruz kalmadıklarına dikkat çekmektedir. Buna rağmen Yahudiler birlikte refah içinde yaşadıkları Arapların haklarını ve topraklarını gasp etmişlerdir. Dünya Müslümanları tüm bu olanlardan ders çıkartmalı ve birlik olmalıdırlar. 1970’de yazdığı bu yazı ile Müslümanların birliği meselesini Filistin için ele alan Aliya İzzetbegovic, ilerleyen yıllarda Yugoslavya’nın dağılmasıyla meydana gelen Bosna Savaşı’nda Müslüman dünyasındaki bölünmüşlüğün etkisini bizzat görmüş ve hem Müslümanlar hem de NATO ve BM tarafından yalnız bırakılmıştır. Sırp güçlerinin yapmış olduğu katliamlar karşısında ne Müslüman alemi ne de küresel örgütler Boşnaklara yeterli desteği vermemiştir. Ayrıca bu bölümde Aliya, Müslümanların birliğinin Kudüs’ü sadece Müslümanlara açmak için değil tüm dinler için özgür hale getirmek amacında olması gerektiğini savunmaktadır. Bosna’nın bağımsızlığını kazandıktan sonra dahi farklı dinlerden ve çok uluslu bir yapıya sahip olması Aliya’nın bu düşüncesinde etkili olduğu düşünülmektedir.

Kitabın devam eden kısmında, içinde bulunduğumuz uyku halinden kurtuluşun yollarını arayan Aliya, “İslam ve Çağdaşlık” bölümünde, çağdaşlık kavramının ne demek olduğunu tartışmaktadır. Ona göre çağdaşlık yanlış algılanan ve dayatılan bir kabuldür. Batılı düşünce çağdaşlığı teknolojik ve bilimsel ilerlemelere dayanarak zamana bağlı açıklar. Bu görüşe göre bugün insanlık tarihin en çağdaş dönemini yaşamakta ve gelecekte de ilerlemeye devam edecektir. Batılı düşüncenin İslam’ı “çağdışı” olarak nitelemesine Aliya karşı çıkmaktadır. Aliya’ya göre, İslam’ın çağdışı olup olmadığı zaman dilimine göre değil; günün sorunlarına çözüm olabildiğine göre değerlendirilmelidir. İslam zamanın ve mekanın üzerindedir ve hiçbir zaman ya da mekan ile sınırlandırılamaz. Bu sebepten İslam’ı zamana dayalı olarak “çağdaş/çağdışı” olarak tanımlamak yanlıştır. İslam bugünün “çağdaş” olarak tanımlanan kapitalist putlarla dolu dünyasının aksine; “la ilahe illallah” inancı ile insanı tüm sahte tanrılardan kurtarmıştır. İslam’da ruhbanların, hükümdarların hakimiyeti yoktur, tek tahakküm sahibi Allah’tır. İslam, insanı sahte tanrılar ve otoritelerin hakimiyetinden kurtararak insana özgürlüğünü vermiştir.

Müslümanların yeniden uyanmasında gençliğin ve gençliğe verilen eğitimin önemli olduğunu düşünen Aliya, “Müslüman mı Yoksa Tebaa mı Yetiştiriyoruz” bölümünü anne-babalar ve öğretmenler ile sohbet olarak kaleme almıştır. Aliya’ya göre gençleri tebaa olarak yetiştirmek İslami yeniden doğuşun önündeki en büyük engellerden biridir. Kuran teslimiyetçiliği yasaklamış ve yalnız Allah’a teslimiyeti emretmiştir. İktidarın her türlüsünün Allah’tan geldiği ve itaat etmenin gerektiği öğretisini reddeden Aliya, inandıkları yolda giderken hiçbir otoriteden izin istemeyecek cesur bir gençliğin yetiştirilmesi gerektiğini söylemektedir. İslam’ın ilerlemesini sakin ve teslimiyetçi kimseler değil, cesur ve isyankar ruhlu kimseler gerçekleştirecektir (1). Gencimize İslam’ın ne olması gerektiği değil, eskiden ne olduğu anlatılmaktadır. Geçmiş ne kadar önemli olsa da bugün, eski atalarımızın yaptığı mükemmel güzellikteki tüm camileri saymaktan çok, mahallemizdeki mütevazı camimizin eskimiş çatısını tamir etmek daha önemlidir (2). Aliya’nın bu sözlerini yazıldığı zaman ve mekanı göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekir. Aliya bu yazıyı 1971’de Komünist Yugoslavya döneminde ele almış, hatta bu yazı onun mahkum edilmesine sebep olan yazılarından birisi olmuştur. Bu dönemde Yugoslavya’da İslami faaliyetler fazlasıyla baskı altındadır ve bu baskılara tepki oluşturacak toplum bilinci yüksek değildir.

Devam eden kısımdaki “İslam Devrimi Hakkında” bölümünde Aliya, İslami devrimin nasıl olması gerektiği ve diğer devrimlerden farkına değinmiştir. Aliya’ya göre değişim için devrim yapabilecek iki grup vardır; Müslümanlar ve Komünistler. Fakat İslami devrimin Komünist devrime göre farklılıkları vardır. Komünizm geçmişi tamemen silip yıkarken, İslam geçmişi tamamen silmez. İslami devrim geçmişin olumsuz; adalete, ahlaka, dini ilkelere uymayan kısımlarını siler. İslami devrimi Komünist devrimden ayıran esas unsur yıkıcı değil yapıcı olmasıdır. Aliya’ya göre, böyle bir devrimin olabilmesi için evvela bu devrim insanların ruh ve kalplerinde gerçekleşmelidir. Aliya’nın bu fikri “nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz” hadisi ile örtüşmektedir. İktidarı ele geçirmek darbedir, devrimleri darbelerden ayıran ise insanların kalplerini fethederek gerçekleşmesidir.

Kur’an’ın yanlış okunması veya yorumlanması Aliya’nın bahsettiği problemlere yol açacak ve Müslümanların yeniden ilerleyişine engel teşkil edecektir. Bu sebeple Müslümanların yeniden uyanmaları için evvela Kur’an’ı doğru okumalı ve mesajını doğru yorumlamaları gerekmektedir. “Kur’an’ı Nasıl Okumalı” bölümünde Aliya, ayetlerin tek tek değil; bir bütün şeklinde okunması ve değerlendirilmesi gerektiğini söylemektedir. Hayatınızdaki değişimler ya da düşüncenizdeki gelişimler Kur’an’da yeni şeyler keşfetmeye yol açabilir, bu sebeple Kur’an tekrar tekrar okunmalıdır. Bununla birlikte Aliya, Kur’an’ın sadece mealinin ya da sadece orijinal metninin okunması tavsiyelerine karşıt her ikisinin birlikte okunmasının değerli olduğunu söylemektedir.

Aliya, özgün fikirleri ve eleştirel bakış açısı ile siyasi başarısının yanında önemli bir düşürür olarak da “Bilge Kral” lakabıyla tarihte yerini almıştır. Bosna Savaşı esnasında dahi adil, mutedil ve insani yönüyle bildiğimiz Aliya bu eserinde de adil bakış açısını okuyuculara göstermiştir. Her eserde olması gerektiği gibi bu eseri de yazıldığı zaman ve mekana göre değerlendirmek gerekir. Komünizm’in hakim olduğu ve İslam’a yönelik baskıların yoğun olduğu bir dönemde Aliya, Batı’da bir Müslüman olarak mücadele etmekten hiçbir zaman geri durmamış; hem yazıları hem eylemleriyle her zaman mücadelenin içinde bulunmuştur. Bulunduğu bölgede dini hassasiyet ve bilincin zayıf olması Aliya’yı muhakkak etkilemiştir.

Sonuç olarak, yazar bu yazılarında İslam aleminin temel problemlerini iyi bir şekilde tespit etmiş ve bu krizden çıkışın yollarını sunmuştur. Aliya, bir taraftan geleneğe ait yorumları sorgulamadan kabul eden mutaassıplara; diğer taraftan Batı’ya ait yorumları sorgulamadan kabul eden mutaassıplara karşı çıkmakta ve temelde bu iki tutumu İslam dünyasının önündeki problemler olarak görmektedir. Bahsettiği problemler bugün hala İslam aleminde var olan, hatta daha büyük problemler haline gelmiş olan meselelerdir. Bu sebeple kitap güncelliğini korumakta ve okunması/okutulması tavsiye edilmektedir.

Mahir Reha

KAYNAKÇA

  1. [kitap yaz.]Aliya İzzetbegovic. İslami Yeniden Doğuşun Sorunları. İstanbul : Fide Yayınları, 2010, s. 122.
  2. [kitap yaz.]Aliya İzzetbegovic. İslami Yeniden Doğuşun Sorunları. İstanbul : Fide Yayınları, 2010, s. 121.

 

 

 

 

 

 

 

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul