İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Bismillahirrahmanirrahim
İnsanlarımız İçin Hayat Önerileri
İlber Ortaylı, kendinizden önceki nesille arkadaşlık kurun diyor. Yani 20-30 yaşlarında iseniz 40-50 yaşlarındaki insanlarla irtibatta olursanız güzel olur. Sadece irtibatta kalmak yetmez, onların nasihatlerini de dinlemek lazım. Doğru bir şey söylüyorlarsa mutlaka hayata adapte etmek gerekir. Peygamberimiz (sav) “nasihat almayanda hayır yoktur” buyuruyor. Dolayısıyla nasihat dinleyen gençlik, hayırlı ve bereketli bir gençliktir Allah’ın izniyle. Büyüklerimizin ve büyüklerinizin nasihatlerini dinlemenizi yazının ilk başında temenni ederek başlamak istedim.

Yavuz Bülent Bakiler Hocamız çok güzel bir şeye öncülük etti. “Kızlarımızın çeyizlerinde kitaplar olsun” dedi. Kitap olmayan ev kalmasın dedi. Kızlar da bu sözleri dinlediler hamdolsun. Şimdi bu kitapları okuma vakti geldi. Kitapları okuduktan sonra oradaki bilgileri hayata uygulama vakti de geldi. Kitapların bizi iyiye doğru değiştirmesine izin vermeliyiz. Kitaplardan öğrendiğimiz bilgileri hayatımıza adapte etmeliyiz. Bu iki aşamayı da geçmenizi umuyorum değerli kâriler.
Büyük hocaları büyük yapan, okuduklarını hayata adapte etmeleridir. Örneğin kitapta jimnastiğin ilim ve sağlık için çok önemli olduğunu okudunuz. Jimnastiğin faydalarını öğrendiniz. Bu saatten sonra yapmanız gereken, hayatınızda jimnastiğe yer ayırmaktır ve bunu uygulamaktır. Bunu yaparsanız daha sağlıklı yaşarsınız. Ama bu bilgi eyleme dönüşmezse ne size ne de yazana bir fayda vermez. Dolayısıyla hayata adapte edilmeyen kişisel gelişim ile ilgili bilgilerin ne faydası olabilir kişi için? Doktorlar örneğin “yemekten hemen sonra uyumayın” derler. Yemekten hemen sonra sıklıkla uyuyorsanız gastrit ve ülser gibi hastalıklara yakalanmanız mukadderdir. Dolayısıyla bilgi, eyleme geçtiği anda ve hayatınıza adapte ettiğinizde bir anlam taşıyor.
İnsan hayatını manalı yaşamalı bence değerli kâriler. Koskoca Doğu’nun büyüklerinden Sâdi-i Şirazi şöyle diyor: “Bugün ne yiyeceğiz, yarın ne giyeceğiz diye ömür geçti.” Mehmet Akif Ersoy bu söze çok şaşırır. “Üstad bildiğim Sâdi-i Şirazi bile böyle söylüyorsa” der ve “halimiz nice olur” diye düşünür. İnsan elbette bunları düşünebilir. Lakin bir de bunların edebiyatı yapılmaktadır. Edebiyat kelimesini de bu bağlamda kullanmamak tabii ki en hayırlısı. Yemeğin ve giyimin edebiyatı yapılmakta yani üzerine gereksiz sözler sarf edilmektedir. İnsan ise ölümsüz olanın peşinde koşarsa çok manalı bir hayat yaşamış olur. Eski tabirle muhalled (ölümsüz) eserler bırakabilmek her insana nasip olmuyor. Dedikodular, TikTok ve eğlence ile günlerimiz geçiyor. Fuat Sezgin maddi durumu olmasına rağmen evden sadece ekmeğinin arasına peynir ve domates koyup öğlen hızlıca yiyip ders çalışmaya devam ediyordu.

Vakit ve zamana saygı göstermek ve onu bir nimet bilmek başarıya götürür. Rabbimiz Asr’a yemin etmedi mi? Kalem ile ilgili ayetin varlığından haberim olduğundan dolayı kalemleri yerde olsalar da hemen kaldırmaya çalışırdım. Rabbime saygımdan böyle yapardım. Lakin bunu tavsiye etmiyorum, bu bidat olabilir. Lakin Rabbimiz zamana yemin ediyorsa bizim en çok saygı duymamız gereken şeylerin başında zaman gelir diye âcizane düşünüyorum. Zamana saygılı yaşamak, saliseyi dahi verimli geçirmekle olur âcizane. Dünyaya gelmiş insanların milyarlarcası zaman nimetinden mahrum. Binlerce yıldır dünyanın üzerinde insanlar yaşıyor. Bugüne kadar yaşayanların en az yüzde 90’ı vefat etti. Onların sahip olmadığı zaman nimetine sahipsiniz. Dolayısıyla bunu en iyi şekilde değerlendirmek harika olacaktır. Ölümsüz eserler için zamanı en iyi şekilde kullanmalıyız.
Ölümsüz eserler bırakabilmek en yüksek dağlara çıkmaya benzer. Sezai Karakoç “Müslüman alpinisttir” der. Yani Alplere tırmanan kişidir der. Yani en yüksek yeri ve en yüksek mertebeyi Müslüman hedefler demektedir. Bu yüzden kısa mesafe koşucusu olmamak lazım. Maratonlara kişinin kendisini hazırlaması lazım veya olimpiyatlara. Olimpiyatlara bazen sporcular yıllarca hazırlanırlar, oraya çıkabilmek bile büyük bir başarıdır. Dolayısıyla en yükseği hedeflenmelidir. “Bir öğrenci, ‘sınavdan geçer notu alsam bana yeter’ dese” ve çok çalışmasa, geçer notu dahi alamayabilir. Ama 100 almayı hedefleyen öğrenci ona uygun çalışıyorsa 90 civarında mutlaka Allah’ın izniyle alacaktır. Japon hocalar öğrencilere “Sizin başarınız ülkemizin başarısıdır” diyorlarmış. Dolayısıyla bir gencin başarısı sadece genç ile sınırlı kalmıyor. Çok büyük faydalar hasıl olabiliyor.
İlimde yüksek mertebe için Rabbimizin buyurduğu “râsihûne fi’l-ilm” (ilimde derinleşenler) olabilmek duasını etmek lazım. Yani ilimde derinleşenlerden olmak gerekiyor. İslam medeniyeti bir ilim medeniyetidir. Peygamberimiz “İlim Çin’de bile olsa alınız” buyurmuştur. Geçmişte ilmi rıhleler (yolculuklar) yapılırdı. Bu yolculuklar çok tehlikeli idi. Ama buna rağmen o yolculuğa birçok âlim çıkmıştır. Bizlere güzel bilgilerin ulaşmasını sağlamışlardır hamdolsun. Peygamberimiz bir diğer hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Ya ilim öğreten, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol! Sakın beşincisi olma; yoksa helak olursun.” Aslında bu dördünü birden ömür boyu olabilmeyi hedeflemek bence çok güzel olur. Öğretmek de öğrenmek de dinlemek de sevmek de çok güzel. Veya bunları desteklemek harika olur. Ama belki bazı Müslümanlar bunların hepsini yapabilir.
Cemil Meriç “Hayatım öğrenmek ve öğretmek” diyor. “Öğretmen” lafını pek sevmese de kendisine bu görevi uygun görmüştür. Öğretmek ve toplum için güzel hizmet yapmak da iç huzuru beraberinde umarım getirecektir. Bir özlü sözde “Eğer planınız yüz yıllıksa çocukları eğitin” denilmektedir. Bir nesil 25 yılda inkişaf edebiliyor. Lakin günümüzde belki bu süre daha da kısalmış olabilir.

Aydınlatmak için de önce aydınlanmak gerek. Başarı da bedel istiyor. Varlıkta olgunlaşmak zor iken yoklukta olgunlaşmak daha kolay. O yüzden “Zor zamanlar güçlü insanlar meydana getirir” denilmektedir. Güçlü insanlar, rahat ortamlar oluşturur denilmektedir. Çobanlar neden üniversite sınavında birinci oluyor? Bunun sebeplerinden birisi mevcut durumdan kurtulmak istemeleri. Yani sabah erken kalkıyor, akşam eve geç dönüyor ve büyük bir sorumluluk altında. Koyunların atıklarını da temizlemesi gerekiyor. Dolayısıyla iş gerçekten zor ve sadece bir koyunla da uğraşmıyorsunuz. Bu şekilde hayatın zorluklarını görenler daha çok ilim ile iştigal ediyorlar.
Zorluk yaşayan ve bu zorluğun hayırlı olduğunu düşündüğüm bir isim var: Mehmet Akif Ersoy. Mehmet Akif Ersoy’un babası vefat ediyor ve evleri yanıyor. Akif de hızlı iş bulabileceği bir işe yöneliyor ve okulda birinci oluyor. Çünkü birinci olmak zorunda ve ailesinin geçimini sağlaması gerekiyor. Belki orada kazandığı disiplin ömür boyu devam ediyordur. Baktığımızda üzücü bir durum ama belki Akif’i Çanakkale’ye ve Birinci Dünya Savaşı’na hazırlıyordu. Atmaca korkusu kuşların refleks kazanmalarını sağlar. Atmacadan kurtulmak için kuşlar hızlı ve çeviktirler. Dolayısıyla zor bir durum bazen kişiyi geliştirir ve burada olgunlaşmak daha kolaydır.
“Zorluklara tahammül başarıya götürür” diyor Nevzat Tarhan Hocam, “Başarı tahammül edenlere verilir” demektedir. “Dağlara, çiçekli yollardan çıkılmaz” demektedir. Bir dağa gide gele belki biz patikalar açabiliriz. Beynimizin işleyişi de bu şekilde. Yeni bir bilgi öğrendiğinde sinaptik bağlantılar kurulamıyor. Ama tekrar ile bu bağlantılar kuruluyor. Dil öğrenirken “çok zorlandım, bırakayım” denilirse bağlantılar kurulamıyor ve dağa çıkılamıyor. Zorlandığımız ve şaşırdığımız bilgiler daha çok akılda kalıyorlar. Bir bilgiyi şaşırma, utanma gibi bir duyguyla birleşik tecrübe ettiğinizde asla unutmuyorsunuz. Biz ise dağa da çıkmalıyız ve ayrıca Alplere de çıkmalıyız bence. Bir Müslüman ve insanımız “filan konuda dünyada en iyi ben olacağım” demelidir diye bir vizyon çizmek isterim. Dağa çıkarken de patikalar olmaz. Her zaman hayat düz yolda ilerlemez ve bazen inişli çıkışlıdır yollar. Bütün bunlara tahammül ederseniz başarıya ulaşırsınız demektedir Nevzat Hocam.
Tahammül ederken, toprakları fetheden bir Fatih gibi kendimizi düşünmeliyiz. Fatihler fethederler. Fethedene kadar aylarca hazırlık, aylarca mücadele, risk alma ve plan yapar Fatihler. Bütün bunlar ilim adamında da bence olmalıdır. Bizler de ilimleri fethetmeliyiz. Napolyon şöyle der: “Askerî deha Tanrı’dan bir armağandır, fakat bir general için en temel özellik karakter sağlamlığı ve her ne pahasına olursa olsun fethetme kararlılığıdır.” Napolyon askerî alandaki başarılarıyla tanınan bir isimdir ve çoğumuz biliriz. Şimdi bunu ilim ile alakalı yeniden yazmak istiyorum:
“İlimde deha Tanrı’dan bir armağandır ama bir ilim yolcusu için en temel özellik karakter sağlamlığı, sabır, istikrar ve ilmi fethetme kararlılığıdır.” Namazlarımızı nasıl asker gibi kılıyorsak ilmimizi de asker disipliniyle öğrenmeliyiz. Deha Allah’tan geliyor ve deha aranmaz ilimde. Herkesin yeterince bir zekâsı var hamdolsun. Öğrenme güçlüğü olan Down sendromlular dahi yabancı dil ve ilim öğrenebiliyor. Bu haldeyken öğrenmeye başlamak çok güzel olur. Herkes aynı zekâda değil ama herkes yeterince zeki Allah’ın izniyle.
Dağa çıkabilmek için de aletlerimizin yanımızda olması lazımdır. Örneğin ip, bıçak ve ayaklık gibi aletler mutlaka olmalıdır. Bunların ilimdeki adı alet ilmidir. Örneğin Osmanlı tarihi çalışmak için Osmanlıca aletine yani bilgisine ihtiyacınız vardır. Bunlarla birlikte vaktimizin yüzde 10’unu metod önerisine ayırmalıyız. Bir meseleyi nasıl daha iyi yapabilirim diye bir düşüncemiz olmalı. Örneğin pazarlamacıyız ve pazarlama üzerine de kitaplar okursak güzel olur. Yabancı dil öğretiyorsak örneğin dil öğrenme metotları üzerine de kafa yormak harika olur.
Bütün bu gerekli şeyleri zamanında yapanlar huzura kavuşurlar. Sinan Canan Hocamızın da dediği gibi “Huzur ve ‘hazır’ kelimeleri arasında bağlantı vardır.” Hazır olanlar huzurludurlar. Örneğin yabancı dil sınavındasınız, hazırlandıysanız sınav esnasında huzurlu olursunuz. Dersleri tekrar ediyorsanız bilginiz artar ve okul bitince mülakatlarda huzurlu hissedersiniz. Hayat fırsatları hazır olanlara veriyor. “Şans, doğru zamanda doğru yerde donanımlı bir şekilde bulunmak” demek belki de.
Huzur yolunda ilerlerken de Ömer Lekesiz Hocanın bir sözünü hatırlatayım: “Bir (güzel) şeyi yapabilmek için binlerce (faydasız) şeyi yapmamak gerekiyor.” Örneğin ders çalışmak için yalnız kalmaya (tecride) ihtiyacınız var. Kitap ile tek başınıza sakin bir ortamda çalışmalısınız. Bunu yapmak yerine ailenizle televizyon izlemeyi tercih ederseniz nasıl başarılı olacaksınız? Ders çalışmak için arkadaşlarla çok vakit geçirmek eylemini yapmamak gerekir mesela. İstikrar gösterebilmek için ders dışı işleri azaltmak gerekir mesela. Bütün bunlara dikkat eden inşallah başarılı olacaktır.
Sevdiğim ve olmasını istediğim iki insan tipinden bahsetmek istiyorum.
1-) Birçok insanımızın aslında vakti var. Bu insanlarımızın ellerinden tutulsa ve doğru yol gösterilse inanıyorum ki güzel şeyler olacaktır. Çiğ köfte dükkânları görüyorum bazen şehirlerde. Öğlen açılıyor ve müşteri değişik saatlerde geliyor. Bütün çiğ köfte yapma ve ücreti alma sürelerini toplasak dört saate ulaşmaz ve geçmez bence. Peki kalan saatlerde ne yapıyoruz? TikTok ve Insta’da vakit öldürüyoruz. Böyle bir yaşam beyhude bir yaşam olmuş oluyor. 4 saat çalışıyorsak 10 saate yakın da vakit öldürüyoruz. Aslında rızık için harcadığımız saat 4 saat sadece. Bütün günü “rızık peşindeydim” dese biri, Allah belki bu söylediğini kabul etmeyebilir. Çünkü gençliğimizi nerede geçirdiğimizden hesaba çekileceğiz diye âcizane düşünüyorum. Araba satan dükkânlar, kiralayanlar vakitlerini neden goftegu ile (sohbet) veya dedikodu ile geçirsinler? Kendimizi ilim ile meşgul etmezsek bu sefer dedikodu ve iftira gibi günahlara da meylediyoruz. Güzel şey olmazsa çirkin şey bizi esir alabiliyor.
İkinci ricam ise şu: teknik bilgileri halka ulaştırmak. Tıpta veya belli başlı ilimlerde teknik terimler var. Örneğin nörobilim çalışan biri birçok terim ile karşılaşır. Eğer bunu halkın anlayacağı şekilde yazar ve çizerse halk bundan faydalanır ve kitapları çok satar, kişi de kazanç sağlar. Atomik Alışkanlıklar böyle bir kitap ve 25 milyondan fazla sattı. Yazarın yaptığı bilgileri toplamak, örneklendirmek ve basit bir dille açıklamaktı. Bu şekilde halk merkezli çalışmalar da yapmak lazım.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, sağ olun var olun. Gözlerinizi yormamışımdır umarım ve yazılarımdan göz hakkınızı unutmayın :))) Pınarın başında susuz kalmayalım inşallah. :))
Ozan Dur
Yorum Yaz