İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Sivas/Gürün, 7 Haziran 2024
Her zaman olmasa da bazı durumlarda yolda olmak, varmaktan daha değerli hissettiriyor insana kendini. Yol ve yolculuk da varılacak yer kadar değer kazanıyor bu noktada. Bazen de varılacak yeri ehemmiyetli kılan yolun bizzat kendisi olabiliyor. Seyahat mefhumu üç denklemli bir bilmeceye dönüşüyor; yol, yolcu ve menzil arasında..
Tebdil-i mekânda ferahlık vardır, derler. En çok da daraldığımız anlarda hissediyoruz bu yola çıkma, mekândan uzaklaşma isteğini. Peki bu yer değişikliği gerçekten de beynimizdeki yoğunluklardan, kalbimizin yorgunluklarından arındırıyor, uzaklaştırabiliyor mu bizi? Teskin edebiliyor mu? Ferahlık dediğimiz şey anlık yanılsama olarak kalıyor sanki.
İnsan, nereye giderse gitsin kafasının içindekileri de ister istemez yanında taşıyor. Bir valiz gibi elle tutulur, gözle görülebilir değil belki ama yükte hafif pahada ağır bir şey gibi, bir gölge gibi mesela. Her adımda, her durakta, her kaçışta onunla birlikte sürüklenen sessiz bir yüktür bu. Bu yüzden insanın kendinden gerçekten uzaklaşması mümkün değildir. Çünkü kaçtığı şey, sırtını döndüğü anda bile içten içe konuşmaya, yüzleşmekten kaçındığı şeyleri karşısına çıkarmaya devam eder.
Kendine doğru atılmamış her adım, ne kadar uzun olursa olsun, sadece yer değiştirmekten ibarettir. Sürekli, sürekli aynı şeyler etrafında dönüp dolaşırcasına bir yer değiştirme... Yürürsün, yorulursun, terlersin, belki biraz ferahlarsın ama yine başladığın yerdesindir. İnsanın kendi içine yönelmediği hiçbir yolculuk, gerçek manada bir yolculuk sayılmaz. Çünkü aşılacak yollar, kafamızdaki dünyanın sadece yüzeyini aşındırmakla kalır, derinlerdeki tortulara sirayet edemez. Nereye gidilirse gidilsin kafamızın içindekiler de ister istemez bizimle birlikte yer değiştirir.
Böyle olunca ne yol hakiki anlamda yoldur, ne de yolcu kendine doğru ilerleyen bir öznedir. Kaçış da diyebileceğimiz bu değişim tamamlanmayı değil, daha da bölünüp bulanıklaşmayı getirir. İnsan, sürekli olarak başka manzaraların ardına saklanmaya çalıştıkça, aslında kendi yarım kalınmışlıklarını büyütür. Yarım kalmış bir cümlenin insanda bıraktığı ukde gibi, nereye giderse gitsin peşinden sürüklenen bir noksanlık taşır içinde.
Ve tüm bunların sonunda insan, bütün kaçış yollarını tükettiğinde, dönüp dolaşıp varacağı yer yine kendi içidir, yani evidir. Kendinden uzaklaştığını sandığı onca adımın ardından, en başında durduğu eşiğe geri döndüğünde, yaşın sadece sayılardan ibaret olmadığını, ayna karşısına geçtiğinde bedeni yüzüne vuracaktır. Yaşlanmak da yola dahil..
M. Fatih Özmen
Yorum Yaz