İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Atatürk Havalimanı, 9 Şubat 2016
Afrika’nın çekiciliği noktasında başlı başına bir kitap yazılması gerektiğini düşünüyorum. Evet bir çekiciliği var ve Türkiye’ye döndüğünüz zaman adapte olması da çok zor oluyor. Hatta her hal ve hareketinizde Afrika’daki yaşam standartları gelir aklınıza. Metroda, tramvayda, okulda, sokakta, yemekte, hatta abdest alırken bile.. Dostlarla muhabbet ederken özellikle.. Afrika’ya gitmişseniz ve az da olsa bir varlık içerisinde yaşam sürüyorsanız, yokluğu düşünmek sizin için kaçınılmazdır.
Burkina Faso’dan Türkiye’ye geleli iki ay olmuştu henüz. Hala Afrika’nın etkilerini üzerimden atabilmiş değildim. Atmak da istemiyordum zaten. O coğrafyayı görüp, havasını teneffüs ettikten sonra buraya gelip oturmak da insana zor geliyordu açıkçası. Şehadet getirip hidayete eren insanlar, su kuyusunun açılmasıyla mutluluk içerisinde oynayan, cıvıldayan çocuklar, yerel halkın üzerimizdeki mütebessim çehresi, günlük yaşamdaki her hal ve hareket beni Afrika’ya, mazlumların ve masumların coğrafyasına çağırıyordu.
Su güzel bir vesileydi. Afrika deyince insan aklına su kıtlığı geliyor. Su üzerinden proje yapmak en iyisi olacaktı. Peki nereye, nasıl, hangi şekilde gidecektik? Kendi çabalarımla ilk defa bir proje yapacaktım ve bu projenin sıhhatli olabilmesi için, en azından problemsiz, sorunsuz geçebilmesi için tanıdık birine ihtiyaç vardı.
Sinan Ağabey İstanbul’dayken tanıdığım, çok sevdiğim bir ağabeyimdi. Kendisi Türkiye’deyken Şahsiyet Akademisi’ni kurmuş, 2 sene de yöneticiliğini yapmıştı. 3 sene evvel Mali’ye hicret etmiş ve büyük bir fedakarlık yaparak, Afrika’da hizmet ediyordu. Sinan Ağabeyle bizim tanışıklığımız da evvellere dayanır. Sanırım böyle güzel bir meselede de danışılacak en güzel insandı.. Samimiyet ve ciddiyetin vücuda büründüğü ve yanındayken kendinizi her yönden huzurlu ve güvende hissettiğiniz çok nadir insan vardır. İşte o böyle bir insan. Sinan Ağabey duruşuyla, vakarıyla, hizmetiyle, projeleriyle tanınan, sevilen bir Ağabey. Ağabey kavramının benim şahsımda rehberliğe dönüştüğü bir timsaldi Sinan ağabey.
Hemen iletişime geçtim kendisiyle. O da çok sevindi. Su kuyusu vb. faaliyetler ile Afrika coğrafyasında varlık göstermemiz bir müslüman olarak kimin hoşuna gitmezdi ki! Sinan ağabeyden aldığımız onayla hemen su kuyusu ile ilgili bağış toplama faaliyetlerine başladım.
1 ay gibi kısa bir sürede olsa bir su kuyusu parası toplamıştık. Bu süreçte Talha ve Mahmud Sami gibi, lisede okuyan iki delikanlıyı da sürece dahil ettim. Talha’nın ağabeyi Burkina Faso’da Fosapa’da çalışıyor. Mahmud Sami’nin ise ailesi Mali’de. Aslında ikisi de Afrika’ya ilk defa gidiyor. Biri ağabeyinden sürekli olarak dinlediği Afrika’yı görmek için sabırsızlanıyor, diğeri de 5, 6 ay önce Afrika’ya hicret etmiş olan ailesiyle hasret gidermek için heyacanlanıyordu. Ben ise yükümün ağırlaştığını hissediyordum.
Nihayet yolculuk vakti gelmişti. Havaalanına vardığımızda uçağımızın kalkmasına 3,5 saat vardı. Şahsi eşyalarımızla birlikte yanımızda götüreceğimiz Kuran-ı Kerim kolileri ve malzemeler toplam 40 koli ediyordu. Yaklaşık olarak 650 kiloya tekabül ediyor. Mali’ye giderken elimiz boş gitmeyelim dedik. Türkiye’den kitap ve yardım malzemesi göndermek isteyen herkesin isteğini olumlu karşıladık. 40 koli bunun bir eseriydi. Son aşamada bu kadar yükümüzün olması gözümüzü korkutuyordu.
Havaalanına giriş yapar yapmaz eşyalarımızı bagaj kabul kısmına verdik. Sistemden kaynaklanan bir problemden ötürü ek bagaj hakkımız gözükmüyormuş. Elimiz ayağımız birbirine dolandı. Ordan oraya danıştık, görüştük derken uçağın kalkmasına 1,5 saat kala olumlu bir yanıt aldık ve eşyalarımızı hızlıca tartıp yükledik. Artık zaman kaybedemezdik. Biletlerimizi alıp hızlıca pasaport kontrole geçtik. Son işlemlerimizi yapıp, biletimizde belirtilen 312 numaralı kapıya koşar adımlarla ulaşmıştık. Kan ter içinde, havaalanını birbirine katarak, hatta ve hatta güvenlik noktasını bile takmadan, arkamızdaki bağrışmalara rağmen kapıya ulaşmıştık. Uçağımızın kalkmasına 5 dakika kalmıştı.
Bir de ne görelim! Biletimiz ile kapı üzerinde yazan yer uyuşmuyordu. Uçuş biletlerimizi tekrar kontrol ettik. Hiçbir problem gözükmüyordu. Uçuş tablosuna bakmamızla şok olduk. Mali Bamako uçağının kapı numarası değişmişti. Yeni kapı numarası 504 idi. Bir elimdeki bilete bir de tabloya baktım. Çocuklar ne yapacağız diye merakla beni izliyordu. Ümitsizlik şeytandandır diye geçiriyordum içimden. 504 numaralı kapı havaalanının diğer ucundaydı. Son bir ümitle, halsiz bitap bir şekilde havaalanının tamamını tavaf etmek durumunda idik. Kapıya doğru koştuk. Hem de ölümüne koştuk. Koştuk ama artık nefes darlığı çekerek gözlerimin karardığını hissediyordum.
En son güvenlik noktasına ulaşmıştığımızı hatırlıyorum. Sonrasında yere yığılıp kaldığımı söylediler. Ahh ahh... Afrika ile ilgili bütün hayallerim alt üst olmuştu.
Gözlerimi açtığımda Mahmut Sami ve Talha ile birlikte bir çok kişi başucumda beni izliyordu. Görevliler yeni gelmiş olsa gerek ki; parmağımdan kan alarak, şekerimin düşmüş olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Başımın arka kısmında inanılmaz bir ağrı vardı. Bayılmamın etkisiyle kafam yere çarpmış olmalıydı. Uçağı sordum. Ama artık çok geçti. Kapılar kapanmış uçak ise çoktan kalkışa hazırdı.
Elime yüzüme bulaştırmıştım. Üstelik yanımda götüreceğim çocuklara da ayıp etmiştim. Beni en çok üzen şey de Mahmud Sami’nin ağlayarak “Off ya ailemi görecektim, nasıl kaçırdık uçağı, göremeyecek miyim” diye söylediği sözlerdi. Benim bir ehemmiyetim yoktu ama onların mutsuzluğu üzerime sinmişti. Daha sonraki günlerde Mali’de de aynı havayı üzerimden atamayacaktım.
Bir sonraki uçak için gerekli işlemlerimizi yaptık. Ne yazık ki bu badire bize iki güne mal olmuştu. Bu süreçte hiç kimseye haber vermedim. Millet bizi Mali’de biliyordu. Telefonlarımızı da kapattık tedbir amaçlı. İki günlük süre zarfını böylece sonlandırdık.
Artık Afrika’ya gitmek için önümüzde hiçbir engel kalmıyordu. İki gün önce yaşadıklarımı gözümün önüne getirip gülüyordum. Çocuklar hele onları görmeniz lazım acayip gülme konusu oluyordum, ben de gülüyordum.
Bu sefer tedbirli bir şekilde uçuş için gerekli hazırlıklarımızı yapıp erken saatlerde havaalanında yerimizi aldık. Yaşadığımız iki günlük atraksiyon da yanımıza kâr kaldı. Olan Mali’de yaşayacağımız o iki günlük zamana olmuştu. Ama olsundu. Gecikmeli de olsa su kuyumuzu açmıştık.
M. Fatih Özmen
Yorum Yaz