İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
İdeoloji yüzyılı olarak adlandırılan 20. yüzyıl, bizlere pek çok mesele, sorun ve çatışma miras bırakmıştır.
Su sorunu, Çin-Tayvan gerilimi, nükleer silah ve caydırıcılık, Ukrayna sorunu, çevre kirliliği…
Fakat bu sorun ve meselelerin pek azı bir dava olarak nitelendirilebilir.
Dava; doğruluğuna inanılıp gerçekleşmesine uğraşılan görüş, ülkü, ideal.
Siyonizm, Megali İdea, Büyük Ermenistan, Doğu Türkistan…
Bir davaya sahip olmak, insana; yaşayışta, kavrayışta ve harekete geçişte müessir bir kuvvettir. Dava sahibi artık diğerlerinden farklıdır, farklı olmak zorundadır.
Her dava kendi bünyesinde birtakım gereklilikler bulundurur.
Eğer Tayvan’ın Çin’e ait olduğu sizin için bir davaysa, Tayvan’ı ülke olarak tanımamanız gerekir. Yahut kutupların erimesi sizin için bir davaysa ve sorunun kaynağı olarak fosil yakıtları görüyorsanız petrol şirketlerine karşı olmanız gerekmektedir.
Her dava kendi bünyesinde birtakım bedelleri barındırır.
Eğer Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu düşünüyorsanız, Ermenistan’la savaşmanız ve ölmeniz gerekir. Küresel şirketlerin mahremiyetinizi ihlal etmesini bir dava haline getirmişseniz, onlarla çarpışmanız, hesaplaşmanız beklenir.
Pek çok insan bir dava sahibi olduğunu iddia eder. Peki ya insanların kaçı davasının gerekliliklerine sahip ve bedelini ödemiş haldedir?
“Ben bir sosyalistim ve Küresel Sermayeyle mücadele ediyorum.” diyen bir kimse küresel borsalarda para bulundurması komiktir. “Biz Özgürlükler ülkesiyiz!” diyen ABD’nin, Julian Assange’yi hapsa atması ikiyüzlülük değil midir? “Ben bağımsız bir Kürdistan devleti için mücadele ediyorum.” diyen bir kimsenin, zararın en büyüğünü Kürtlere vermesi durumda; o kişinin samimiyetinden ne kadar emin olabiliriz?
Samimiyet; samimi olma, içten, candan ve riyasız olma durumu.
Bir kimse ancak ve ancak davasında samimiyse ona dava adamı denilebilir.
Filistin, Müslümanlar için sorunlardan bir sorun; meselelerden bir mesele değildir. O bir davadır.
Bu mübarek dava da kendi bünyesinde birtakım gereklilikleri ve bedelleri barındırmaktadır.
Fakat, bir sorun var. Son zamanlarda herkes Filistin’i davası olarak gördüğünü iddia ediyor.
İspanyol bir Katolik de Amerikalı bir Protestan da Sudanlı bir Müslüman da Japonyalı bir Budist de Fransız bir ateist de. Farklı kimliklerden, farklı kültürlerden, farklı dinlerden milyonlarca insan; Filistin’i bir dava olarak gördüğünü iddia ediyor.
Peki ya bu müddeilerin ne kadarı iddiasını ispat kuvvetine haizidir? Bu insanların yüzde kaçı davalarında samimidir? Bu insanların kaç tanesi dava adamıdır?
Allahualem.
“İnsanların samimiyetlerini ölçmek veya sorgulamak kimseye düşmez.” liberal tavrını umursuyorsanız bu yazının kalanını okumanıza gerek yoktur.
Evet, samimiyet ölçülmesi zor hatta imkânsız bir şeydir. Fakat sorgulanabilir.
Bizce “Nehirden denize kadar özgür Filistin!” diyenlerin samimiyeti sorgulanmalıdır. Sorgulanmalıdır ki aynı delikten defalarca sokulan Müslümanlar, tekrardan sokulmasınlar. Sorgulanmalı ki savunulması bir konfor alanı ve trend haline gelen Filistin davasının, samimi dava adamlarını bulup ayırt edebilelim. Bu ayrım yapılmadığı takdirde acıları, öfkeleri, nefretleri kullanmak isteyenler; pişmiş armudu ağzında değil direkt olarak midesinde bulacaktır.
Algıların, olguları belirlediği, şekillendirdiği çağımızda samimiyeti sorgulanmayan her bir ferdin, sizi manipüle etme ihtimali bulunmaktadır. Hele ki delilerin yığınla taş attığı sosyal medya kuyusundan her gün su çekiyorsanız.
Samimiyetler sorgulanmalıdır ki kimler taş atıyor kimler taş atmıyor belli olsun. Samimiyet, soruşturulmalıdır ki kimlerin attığı taş, kurbağaları ürkütüyor; ürkütülen kurbağaya değiyor, açığa çıksın.
Atılan her taşın samimi bulunduğu, ürkütülen her kurbağanın değerli bulunduğu bir mücadelenin neticesi; havanda su dövmekten başka ne olabilir? Kurbağaları ürkütmeyen taşları atmak, değerli ve gerekli bir şey midir?
Elbette atılan her taş, her slogan, her mermi kıymetlidir. Bununla birlikte kaş yaparken göz çıkarmanın ya da eldeki bulgurdan olmanın anlamı yoktur.
Bizce bir kimsenin Filistin davasındaki samimiyeti şu üç turnusol kağıdıyla belli olur:
Bu turnusol kağıtlarının şahsi olarak pek faydasını gördüm. Sizlerin de göreceğini ümit ederim.
Unutulmamalıdır ki insan herkesi kendisi gibi bilebilmekte, herkesin aynı samimiyete sahip olduğunu düşünebilmektedir. Tarih böyle yaşayan ve düşünen insanların hayal kırıklıklarıyla doludur.
Müslümanların yeni bir hayal kırıklığına tahammülü yoktur, olmamalıdır. Çünkü her hayal kırıklığının bize kaybettireceği zaman, Özgür Filistin’i geciktirmekte akan kanı durduramamaktadır.
Minallahi’t-tevfîk
Yorum Yaz