- 29 mayıs üniversitesi
- alan chalmers
- alan chalmers bilim dedikleri kitap incelemesi
- alan chalmers bilim dedikleri özet
- alan chalmers bilim dedikleri pdf
- Althusser
- bilim dedikleri
- bilim dedikleri alan chalmers
- bilim dedikleri kitap özeti
- bilim dedikleri pdf
- bilim felsefesi
- BİLİM TARİHİ
- BOOK REVIEW
- dedüksiyon
- doğrulama
- düşünce tarihi
- EMİROĞLU
- endüksiyon dedüksiyon
- endüksiyon dedüksiyon farkı
- endüksiyon dedüksiyon farkları
- endüksiyon dedüksiyon nedir
- felsefe metinleri
- FELSEFİ
- Feyerabend
- fizik
- FURKAN EMİROĞLU
- husserl
- İBRAHİM EMİROĞLU
- İLEM
- İLEMBLOG
- İLİMVEMEDENİYET
- İLMET
- İSTANBUL
- İstanbul Medeniyet Üniversitesi
- karl popper
- khun
- khun paradigmaları
- KİTAP TAHLİLİ
- kolay felsefe
- lacatos
- logic
- mantık
- MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ NEREDE
- paradigma yayınları
- press
- science
- science of philosophy
- tahsin görgün
- tümevarım
- tümevarımcılık
- university press
- what is this thing called science
- what is this thing called science alan chalmers
- what is this thing called science summary
- yanlışlama
- yunan düşüncesi
Alan F. Chalmers, Bilim Dedikleri, Çev. Hüsamettin Arslan, İstanbul, Paradigma Yayınları, 2010, 246 s.
”Bilim günümüzde, büyük bir itibar görmekte. Açıkçası, bilim ve kullandığı yöntemlerde özel bir şey bulunduğu yaygın biçimde kabullenilmiş bir inanç. Söz gelimi; bir iddiaya, bir akıl yürütme şekline ya da bir araştırmaya ”bilimsel” ön nitelemesi, bir tür geçerlilik ima etmesi amacıyla kullanılmakta. Peki bilimi böylesine özel kılan, bu denli hürmete layık, itimada şayan yapan ne?”
Bu kitap değerlendirme yazısında, Alan Chalmers’ın bilimin doğası, statüsü ve yöntemlerini genel mahiyette ele aldığı kitabını değerlendireceğiz.
Yazar, 1939 yılında Bristol’de doğmuştur. Akademik çalışmalarına fizik bilimi ve tarihi alanında başlamasına rağmen, bilim felsefesi üzerine yaptığı çalışmalar ilgi görmüştür.
Yazarın ön söz bölümünde bahsettiği üzere bu kitap, bilim felsefesini öğrenmek yolunda çaba sarf eden, bu alanda çalışmaya başlamış yeni kişilere faydalı olması ve meselelerin kolayca anlaşılabilmesi için yazılmış bir eserdir. Yazar, literatürde bu kitabın yazıldığı zamana kadar bu türde/seviyede bir başlangıç türünde eserin bulunmadığını, bu sebeple kendinin bu eseri oluşturarak literatüre katkı sağladığını belirtmiştir. Yazar, bilim tarihi ve felsefesine olan mesleki ilgisini, Karl Popper’ın düşüncelerinin egemen olduğu bir dönemde edinmiştir.
Bu kitabın amacı, bilimin doğasıyla ilgili teorileri açık ve anlaşılır şekilde ele alarak son gelişmelerle birlikte kavramak ve onlar üzerinde düzeltmeler yapmaya çalışmaktır. İleri bölümlerde bahsedilen meselelerin bilimsel açıklama ve yorumlama hususundaki yetersizlikleri ve bu yetersizlikler durumlarında hangi yollara başvurulması gerektiği incelenmiştir. Ayrıca yazar; bilimin doğası, konumu ve yöntemleri üzerine Popper, Khun, Lacatos, Feyerabend ve Althusser’ın görüşleri kitapta aktarılmış, bunlar üzerine birtakım eleştiriler getirmiştir.
Tümevarım (inductivism) ve yanlışlama (falsification) bilimsel metotlarını kitabın ilk bölümünde tanımlamış, onlara 2. ve 3. bölümlerinde farklı boyutlardan eleştiriler getirmiştir. Özellikle kitabın 4. ve 5. bölümlerinde, indüktivizmi geliştirme teşebbüsü olarak yanlışlamacılık ele alınmıştır. Yanlışlamacılığın sınırlarına 6. bölümde de değinilmiş, yanlışlamacılığın doğduğu zamandaki yaygın/genel düşüncelerin aksine, yanlışlamacılığın olayları açıklamadaki yetersizliklerine vurgu yapılmıştır.
Ortodoks bilim görüşü üzerine temellendirilen tümevarımcı yönteme göre bilimsel bilgi, doğrulanmış/ispatlanmış bilgidir. Bilimsel teoriler deney ve gözlemler sonucu elde edilen olgular üzerine kurulurlar. Deney ve gözlemden, nesnellikten uzak fikirlere bilimde yer verilmemesi gerektiği savunulur. Tümevarım, tikelden tümele doğru taşınan akıl yürütme türüdür. Tümevarım, tikel önermelerin bir araya gelmesiyle, bağlamlandırılması elde edilir. Tikel önermeleri belirli bir zamanda ve mekanda, belirli bir olaya veya duruma (state of affairs) atıfta bulunurlar. Bu deneyci metot, duyuların kullanılmasıyla, ön yargılardan uzak bir şekilde doğrulamalarla gerçekleşir. Endüktivistlere göre doğruluğun kaynağı mantık değil, deneydir. Böylece yasa ve teoriler elde edeceğine inan kesime yazar, ‘’naif’’ sıfatı getirerek ‘’naif tümevarımcılık’’ (naive inductivism) adlandırmasında bulunur. Teorileri oluşturan çok genel, sınırlandırılmamış iddiaların doğruluğu, sınırlı sayıda birçok gözlem önermesini içeren sınırlı sayıda delile nasıl dayanılarak ispat edilebileceğini sorgulayan yazar, bu sebepten ‘’ötürü basit, saf, denenmemiş’’ anlamlarına gelen ‘’naif’’ sıfatını kullanmıştır.
Tümevarımcı, yapılan genellemeleri meşru sayabilmek için bazı şartların karşılanmış olması gerektiğini savunur. Bunlar:
- Bir genellemeye temel teşkil eden gözlem önermelerinin sayısının çok olması gerekir.
- Gözlemler çok değişik koşullar altında tekrarlanmalıdır.
- Kabul edilmiş gözlem önermeleri, onlardan elde edilen yasalarla çelişmemelidir.
Diğer bilgi formlarına kıyasla nesnelliğinden ve güvenirliğinden, açıklama ve tahmin gücünden ve bilimin karakteri hakkında yaygın/benimsenmiş izlenimlerin formel açıklamalarını sunmasından ötürü naif tümevarımcılığın cazibesi vardır. Ancak yazar, tümevarım metotunun bu cazibesinin yanıltıcı muhtevaya sahip olduğunu düşünerek, ‘’tümevarım problemi’’ adı altında bazı eleştiriler öne sürmüştür. Çok sayıda gözlemi gerektirmesi, çok değişik şartlar altında deneylerin gerçekleştirilmesi gerektiği ön şartı ve doğrulama teşebbüslerinin sahip olduğu döngüsellik birer kusur olarak görülmüştür. Çok sayıda gözlem yapılması gerekliliği, gerek olmayan birçok ayrıntının ele alınması gerektiği sorununu da beraberinde getirmektedir. Benzer olarak, ‘’değişken’’lerin belirlenemesi sorunu ve gereksiz değişkenlerin tümevarımlı çıkarımı kompleksif hale getirebilmesi problemi teoriye ulaşma yolunda engel unsurları olmaktadır. ‘’ihtimal’’lerin dahiliyeti veya yok sayılması arasındaki anlaşmazlık, başka bir belirsizlik unsurudur. Mantıkdışı (non-logical) bilginin tamamının deneyden çıkarılması gerektiği tümevarım ilkesi tepki çeken diğer unsurlardan biridir. Gözlemcilerin bilgi ve beklentileri doğrultusunda değişkenlik gösteren algılayışları, tümevarımcılığın gerektirdiği nesnellik faktörüne karşı kullanılabilecek en önemli argümanlardan biridir. Bireyden bireye değişkenlik gösteren tecrübeler, gözlemcilerin farklılık arz eden kültür tabanları; aynı şeye bakıp, farklı anlamlandırmaların elde edilmesi gerçeği tümevarımcı konuma getirilmiş en önemli eleştiridir.
Bazı algılama tecrübeleri gözlemciyle doğrudan ilişkili olsa da, bazı gözlem önermelerinin gözlemciyle kesinlikle doğrudan ilişkili olmadıklarını varsayabiliriz. Bunları sofistikasyon düzeyindeki teorileri içerir ve kamuya açık şeylerdir. Bu noktada gözlem önerilerinin, onları önceleyen teoriler kadar yanılabilir oldukları gerçeği yazar tarafından vurgulanmıştır.
Chalmers kitabında, tümevarımcılığın savunduğunun aksine, bilimde teorinin gözlemden önce geldiği düşüncesini vurgulamıştır. Gözlemlerin ve deneylerin rolünün, teori konusunda fikir vermek ve mevcut teorileri desteklemek olduğunu belirtmiştir. Kesin ve açıkça ifade edilmiş teoriler, kesin gözlem önermelerinin önşartıdırlar.
Aşırı tümevarımcılar, diğer adıyla mantıkçı pozitivistler, teorilerin yalnızca doğrudan gözlemle doğrulanabildikleri sürece anlam kazanacaklarını söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir. Chalmers, bu durumu kabul etmemiştir.
Kitabın 4. bölümünden itibaren ele alınan yanlışlama bölümünde, bir zamanlar öne sürülmüş bulunan soyut teorilerin gözlem ve deneyle tekrar kontrol edilmelerinin gerektiği savunulur. Bu testlere karşı koyamayan teoriler elenmelidir ve yerlerine yenileri eklenmelidir. Ve böylece, yanlışlamalar, yanılmalar sayesinde bilimin inkişafı sağlanmış olur. Yüksek derecede yanlışlanabilir teoriler, diğerlerine göre yanlışlanabilen daha çok önermeye sahip olduğundan ötürü daha kapsamlıdır ve bu diğer az kapsamlı önermelere tercih edilmelidir. Cüretkar, daha fazla bilgi verici, yanlışlanabilir teoriler; seçici, yalnızca doğru oldukları anlaşılan teorileri barındıran naif tümevarımcı tedbircilikle çelişmektedir. Yanlışlamacı, teorilerin yanlışlanma tehlikesini göze alacak şekilde açık şekilde ifade edilmelerini ister. Yanlışlamacılar ‘’Bilim problemlerle başlar.’’ tezini savunurlar. Daha fazla yanlışlanabilir bir hipotez daha iyi bir hipotezdir, ancak yine de iyi bir hipotez yanlışlanmamış olmalıdır. Sofistike yanlışlamacılara göre ise, yalnızca bu şartların yeterli olmadığını düşünürler. Bir başka şart, bir hipotezin, kendi yerine öne sürülen hipotezden daha fazla yanlışlanabilir olması gerektiğidir. Yanlışlarının sınırlanabilirliği ile ilgili görüşlere ve Karl Popper’ın yanlışlamacılıkla ilgili görüşlerine bu kitapta detaylıca yer verilmiştir.
Anlaşılır bir üslupla açıklanan meseleler, okuyucunun bu kitaptan istifade edebilme derecesini etkilemiştir. Kitapta bahsi geçen akımların detayları, kuramcıların görüşleri ek okumalarla desteklendiği takdirde, meselelerin idraki kolaylaşacaktır.
Furkan EMİROĞLU