İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Mehmet Akif Koç Filistin İsrail ve İran
Mehmet Akif Koç Hoca 1982 doğumlu ve Odtü mezunudur. 15 yıldır Ortadoğu çalışmakta olan Koç Farsça, İngilizce ve Rusçayı ileri seviyelerde bilmektedir. Bölge dillerini bilmesinin yanı sıra bölgede hatırı sayılır derecede bulunmuştur. Kitabın tam ismi Filistin İsrail ve İran Süreç, Aktörler ve Ortadoğu’nun Geleceği’dir. Matbuat Yayınlarının çatısı altında İyidüşün Yayınlarından Ekim 2024’te kitap okuyucu ile buluşmuştur. 170 sayfa olan kitap genel okuyucu kitlesine uygundur. Uluslarası ilişkiler, tarih, toplum ve Ortadoğu çalışanlar için geçtiğimiz seneyi anlamak adına önemli bir kitaptır. Hocanın yazdığı bu yazılar öncesinde Fokus+, Yeni Arayış, ve Politik Yol gibi mecralarda yayınlandı. Kitabın sonunda ayrıca Koç Hoca 60’a yakın kitap önerisinde bulunuyor. Bu bağlamda ileri okumalar yapmak isteyenlere de tavsiyelerde bulunuyor. Bu kitap haricinde Koç Hocanın Ayetullah Humeyni gibi Farsçadan ve diğer dillerden çevirdiği 9 eseri bulunmaktadır. Ayrıca Rekabetten:Türkiye-İran İlişkilerinin Güvenlik Boyutu gibi 7 eser kaleme almıştır. Toplamda 16 eseri olan Koç Hoca Ortadoğu alanında tercüme ve telif kitaplar yazmaya devam etmektedir.
Yahudilerin Avrupa’da yaşama süreci oldukça sancılı geçmiştir. İstedikleri işte çalışamama, gettolarda yaşama, dinlerini belirten işaretler takma ve toplumdan ayrı ve “sefil” yaşama durumları söz konusudur. Avrupa’da Yahudiler “günah keçisi” ilan ediliyor. Veba gibi toplumsal hastalıklar bile Yahudilerden biliniyordu. Nazi Almanya’sında Hitler’in gerçekleştireceği soykırım Avrupa’daki Yahudi düşmanlığının tavan noktasıydı. Yahudiler buna Holokost veya İbranice adıyla Ha-Şoa (השואה) dediler. 6 Milyon Yahudinin öldürülmesi söz konusuydu. Lakin savaşta 60 milyon insanın hayatını kaybettiğini de belirtelim. Böylesi devasa bir savaştan sonra Yahudiler kurban rolünden adeta “zalim” rolüne evriliyorlar. [1] Dolayısıyla Akif Hoca şunu soruyor. Zulme uğramış bir halkın zulüm yapması doğru mudur? Kitapta şu şekilde geçmektedir: Geçmişte sürgüne gönderilmek ve soykırıma uğramış olmak, bir halka başka bir topluluğu sürgüne gönderme ve soykırıma tabi tutma hakkı verir mi?
Ayrıca Akif Hoca’nın cevap aradığı sorulardan birisi de şu: Bir başka halkın yaşadığı bir ülke, hangi hakla başka bir topluluğa ve silah zoruyla “tahsis” edilebilir? [2]İlk Yahudiler de bu meseleye sıcak bakmadılar. Filistin’e gelen Yahudi heyetler Filistin yani “Gelin çok güzel ama başkasıyla evli” diyorlardı. Yani Siyonistlerin iddia ettiği gibi “topraksız bir halka, halksız bir toprak” sloganı tamamen uydurmadan ibaretti. Akif Hoca farklı açılardan bu soruları temel alarak eserini oluşturuyor.
Akif Koç Hoca Ortadoğu’nun tarihsel sürecinden kısa ve veciz bir şekilde bahsederek eserine başlıyor. Ortadoğu’nun 3 aşamadan geçtiğini iddia eden Koç’a göre bu aşamalar şunlardır: Parçalanma, Ayrışma ve Dönüşme
1516’dan beri Osmanlı hâkimiyetinde yer alan Ortadoğu[3] 400 yıl sonra 1916’da Sykes-Picot ile parçalanma evresine geçiyor. Sınırları “cetvelle” çizilen bu bölgelerde daha sonra büyük güç mücadelesi söz konusudur. ABD ve Rusya’nın bölge ülkelerini Cumhuriyetçi ve Monarşi olmak üzere kutuplara ayırdığı bir dönemdir yani ayrışma dönemidir. Son olarakta Arap Baharı ile başlayan bir “dönüşme paradigması” söz konusudur. Bu dönemde “Filistinsiz Filistin” gibi “Yüzyılın antlaşmaları” söz konusudur. Bu da Arap baharı sonrası bölgeyi dizayn etme projesinin bir ürünüdür.
Hoca eserinde Aktörler olarak Halid Meşal, Mahmud Abbas, Netanyahu, İsmail Heniyye, Yahya Sinvar ve Hasan Nasrallah gibi isimlerin portrelerine yer veriyor. Bunlar yakın dönemin en etkili ve önemli kişileri. Yahya Sinvar’ın Diken ve Karanfil Romanı’na da değinen Koç Hoca Netanyahu’nun psikolojik analizine de yer veriyor. Netanyahu “… narsist bir kişiliğe, zaman zaman megalomaniye eğilimli bir bireye, güçlü ve hırslı, adanmış, zayıflıklarını göstermek istemeyen, hatasını kabul etmeyen, insanları kendi amaçları için kullanan, ikili ilişkilerinde hep “alan”, siyasette sadakatsiz, kişisel ve siyasi etikten yoksun, eleştiriye tahammülsüz, tümüyle kendi varlığı ve başarısına odaklanmış”[4] bir karakter profili çiziyor.
Ortadoğu’nun geleceği kısmı Hocanın en az değindiği kısımlardan biridir. Gelecek senaryolarında Hoca İran’ın doğal sınırlarına ulaştığını ve 2003’ten beri yükselişte olduğunu ifade ediyor. Caydırıcılığı zarar gören İran ve hassas dengeleri sonucu bu yaptıklarını ne kadar daha sürdürebilir diye soruyor Koç Hoca. Hoca Trump’ın seçilmesi durumunda İsrail saldırılarının daha da artacağı öngörüsünde bulunuyor. Bölgede Nasır ve Faysal gibi domine bir gücün yakın zamanda ortaya çıkamayacağı bildiriliyor. İran’ın Suriye ve Irak ile geliştirdiği stratejik ilişkilerinin Hoca devam edeceğini ama bir miktar azalma olabileceğini ve buna şaşırılmaması gerektiğini söylüyor. Ayrıca Koç Hoca şunları dile getiriyor “ Bu şartlar altında Türkiye açısından son derece hassas bir dönem başlıyor; İran’ın etki alanı bir miktar zayıflarken, onunla dikkatli bir rekabet içinde Suriye’yle normalleşme ve Irak’la bir adım ileriye gitmek olası. Ancak İran düşüşteyken İsrail’in yükselişi ve bölgesel süper güç haline gelmesi Ankara’nın tercih edeceği bir durum değil. Bu bağlamda Mısır’ın (ve bir ölçüde Arap kimliğiyle Suriye’nin) güçlendirilip Körfez Arapları karşısında denge faktörüne dönüşebilmesi orta vadede mümkün ve Türkiye’nin çıkarına…”[5] Ayrıca Türkiye’nin hassas dengelere sahip olmasından dolayı çok dikkatli davranması gerektiğini de ifade etmekten geri kalmıyor Koç Hoca.
Kitabın en önemli yanlarından biri de Duvardaki Silah metaforuna sıkça vurgu yapması, Türk Solunu duyarlı davranmaya davet etmesi ve Bedevî-Hadarî karşılaştırmasıdır Bunları izah edilerek yazı kemâle erecektir. Duvardaki Silah yaklaşımı Anton Çehov’a ait ve Putin’in geçtiğimiz senelerde bu ifadeyi kullanması sonrasında gündeme geldi. Çehov “ eğer birinci perde açıldığında duvarda bir silah asılı duruyorsa veya oyuncuların birinin belinde tabanca görülmekteyse, oyunun ilerleyen sahnelerinde veya finalde o silah patlar” Ortadoğu’da ise silah göründü ama henüz istenildiği gibi patlamadı. Koç Hoca “Deniz Gezmiş ve 68 kuşağı olmasaydı Türk solu İsrail’e bir tepki gösteremeyecek mi?” diye soruyor ve meseleye insani ve objektif bir şekilde yaklaşmaya çalışıyor. Bedevî-Hadarî dikotomisi ise yerleşik halk olan Hadarîler savaşma özelliklerini zamanla kaybediyorlar ve taze kuvvet olan Bedevîler karşısında yeniliyorlar. Bedevîler bölgeye geliyor, onlar da zaman içerisinde savaşçı özelliklerini kaybediyorlar ve Hadarî oluyorlar. Onları da yeni gelen Bedevîler yıkıyor. Bu şekilde süreç sürüp gidiyor ve bu dikotomiyi Hoca Filistin-İsrail meselesine uyarlıyor.
Ozan Dur
[1] Özellikle Aksa Tufan’ında yaşananları göz önünde bulundurarak bu ifadeyi kullandım. Akif Koç Hoca çok daha objektif bir şekilde meseleyi kitabında ele alıyor.
[2] Mehmet Akif Koç, Filistin, İsrail ve İran: (İyi Düşün Yayınları) 2024, s 11.
[3] Koç Hoca Osmanlının sanıldığı gibi Medinetü Fazıla yani ideal devlet olmadığını ama “kendi dengeleri içinde istikrarlı kalabildiğini” iddia ediyor.
[4] Mehmet Akif Koç, Filistin, İsrail ve İran: (İyi Düşün Yayınları) 2024, s. 168.
[5] Mehmet Akif Koç, Filistin, İsrail ve İran: (İyi Düşün Yayınları) 2024, s 121.
Yorum Yaz