PREHİSTORİK DÖNEMDEN CUMHURİYET’E SİVAS | İlim ve Medeniyet

Şehir, insanoğlunun hayatını sürdürdüğü ve ihtiyaçlarını karşıladığı yerleşim yeridir. Bu yerleşim yerinde ibadethaneler, çarşılar, pazarlar, sağlık merkezleri, evler ve çalışma mekanları gibi insanların günlük hayatlarını sürdürdüğü yapılar bulunur. Şehirler insanların öncelikli ihtiyaçlarına göre şekillenir.  Bazı şehirler ise coğrafi konumundan dolayı önem arz eder. Bu şehirlerden biri de Anadolu’da yer alan Sivas şehridir.
İç Anadolu bölgesinin doğusunda yer alan Sivas şehri, Yukarı Kızılırmak Havzası’nda kurulmuş eski yerleşim alanlarından biridir. Şehir bünyesinde Kızılırmak, Yeşilırmak ve Fırat Havzası’nı barındırmaktadır. Günümüzdeki il sınırları 35 derece 50 dakika ve 38 derece 14 dakika doğu boylamları ile 38 derece 32 dakika ve 40 derece 16 dakika kuzey enlemleri arasındadır. Şehir ilk olarak Meraküm Yaylası eteklerinde deniz seviyesinden 1275 metre yükseklikteki alanda kurulmuştur. Şehrin gelişimini etkileyen doğal faktörler ise Mısmılırmak, Murdar Irmak ve Pünzürük Deresi’dir. Kuzey-güney ve doğu-batı yönlerini birbirine bağlayan şehir topraklarından tarihi İpek Yolu ve Kral Yolu geçmektedir. Bu önemli ticaret yollarının Sivas’tan geçmesi şehri siyasi, askeri ve ticari açıdan etkileyerek önemli konuma getirmiştir. Sivas şehri yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk ve kar yağışlı geçtiği karasal iklime sahiptir. Bitki örtüsü ise bozkırdır. Yöre toprakları tuzlu ve jipsli olduğundan tarıma elverişli değildir. Sivas şehrini merkeze aldığımızda kuzey kısmında Giresun, Ordu ve Tokat, doğu kısmında Erzincan ve Malatya, güney kısmında Kahramanmaraş ve Kayseri, batı kısmında ise Yozgat şehri ile komşudur.
Sivas şehrinin adı tarih boyunca yönetimi altına girdiği devletler tarafından farklı şekillerde anılmıştır. Fakat Roma döneminden itibaren kaynaklarda ittifakla ‘Sebasteia’ adı geçmektedir. Rivayete göre Pontus Kralı I. Polemon’un vefat etmesiyle yerine eşi Pythodoris geçmiştir. Pythodoris, Diospolis olarak anılan bu şehri onarmış ve mamur etmiştir. Roma Kralı Augustus’un sevgisini kazanmak ve ona olan sadakatini göstermek için Augustus’un şehri anlamına gelen ‘Sebasteia’ adını şehre vermiştir. Zaman içerisinde Sebateia adı Selçuklular döneminde Sevaste’ye, Anadolu Selçukluları döneminde ise Sivas’a dönüşmüştür.
Eski yerleşim yeri olan Sivas şehrinin tarihi Prehistorik Dönem’e kadar geri gitmektedir. Hafik Köyü’nün kuzey sahiline yakın bir yerde bulunan Pılır Höyük kazılarından çıkan buluntular Sivas’ta ilk yerleşimin Neolitik Döneme rastladığını göstermektedir. Şehrin ilk kuruluş yerini belirlemede ise topografya ve akarsular etkili olmuştur. Bundan dolayı ilk yerleşim yeri Topraktepe olarak adlandırılan 30 metre yükseklikteki alan seçilmiştir. Halk burada bir kale inşa ederek yerleşime geçmiştir. İlk yerleşim yeri günümüzde Dört Eylül Parkı’nın olduğu mevkiidir.
Asurlu tüccarlar Anadolu Şehir Krallıkları’nın izni ile Anadolu topraklarında 40’a yakın şehirde karum ve wabartum denilen ticaret kolonileri kurmuşlardır. Yazılı belgeler ve arkeolojik buluntular Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda kullanılan ticari rotaların Sivas ve yöresinden geçtiğini göstermektedir. Assur kentinden başlayan ticaret yolu Kuzey Suriye, Çukurova ve Kayseri’yi izleyerek Anadolu içlerine kadar gelmektedir. Bazı bilim adamları bu bilgiden yola çıkarak Kayseri Gemerek, Şarkışla, Kayadibi üzerinden Sivas’a buradan da Tokat Ovasına ve Yukarı Fırat Havzasına ulaşan yol güzergahları önermişlerdir. Kayadibi, Şarkışla ve Gemerek güzergahı günümüzde Sivas’ı Kayseri’ye bağlayan karayolunu oluşturmaktadır. Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın Sivas’taki en önemli merkezi Kayalıpınar köyüdür. Kaynaklara göre bu bölge M.Ö. 2.binyılında Anadolu ile Mezopotamya arasında gerçekleşen sistemli ticaretin içerisinde yer almıştır.
Sivas bölgesinde yapılan kazılar sonucunda elde edilen veriler bölgenin Hitit kültürü ve siyasi gücü altında kaldığını göstermektedir. Uzuntepe köylerinde bulunan höyük ile Gürün Suğul vadisindeki Hititçe yazılar buraların başlıca Hitit yerleşim alanları olduğunu göstermektedir.  Ayrıca Gürün ilçesi ticaret yollarının kesişim noktasında yer almasından dolayı önemli bir konumdadır, Orta Anadolu ile Mezopotamya’yı birbirine bağlayan noktada bulunmaktadır. Buluntular ve yazılı belgeler Kayalıpınar köyünün Hititler Döneminde de önemli bir merkez konumunda olduğunu göstermektedir.  Yüzey araştırmaları sonucu elde edilen bilgilere göre Asur Ticaret Kolonileri Dönemi’nde Yukarı Kızılırmak Havzasını Tokat, Kayseri ve Malatya ovalarına bağlayan yol güzergahının Hititler Dönemi’nde de kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Pers hükümdarı Darius ele geçirdiği Anadolu topraklarını İran’da olduğu gibi satraplıklara ayırmıştır ve Anadolu’yu dört büyük satraplığa bölmüştür. Bu büyük satraplıklardan sonuncusu ise Hitit Krallığını, Friglerin merkezini ve Kapadokya bölgesini içine alır. Sivas şehri ise bahsedilen Kapadokya Satraplığı sınırları içerisinde yer alıyordu. Pers şehri Susa’dan başlayarak Sardes’e kadar uzanan ve Kral Yolu olarak bilinen ticaret yolu yine Sivas şehrinden geçmekteydi. Romalılar Dönemi’nde de kullanılan bu ticari güzergâh askeri yol olarak da kullanılmıştır. Bizanslılar ise geleneği bozmamış ve bu yolu kullanıma açık tutmuşlardır.
Bir kale ile yerleşimin başladığı Sivas’ta şehirleşme Roma Dönemi’ne rastlamaktadır. Konumu itibarıyla dini, askeri ve sosyo-ekonomik açıdan stratejik konumda olan Sivas, doğu-batı yönlü gelişmeye de elverişlidir.  Yapılan yüzey araştırmalarında Sivas ve çevresinde Roma Dönemi’ne rastlayan yerleşim yerleri tespit edilmiştir. Yıldızeli, Kangal, Şarkışla, Zara ve İmranlı’da Roma Dönemi’ne ait kale yerleşimi ve höyük yerleşimlerine rastlanmıştır. İmranlı ilçesinde kaya mezarları, Beğendik köyünde kaya oyuğu mezarları bulunurken Doğanşar, Suşehri ve Zara ilçelerinde Roma Dönemi kale kalıntıları ve su kanalları bulunmuştur. Sivas şehrinin doğusu Doğu’nun Orta Anadolu’ya açılan kapısı niteliğini taşıdığı için Romalılar bu bölgedeki sarp dağlara irili ufaklı kaleler inşa etmişlerdir. Günümüzde ise bu kalelerin kalıntılarına rastlamaktayız. Yapılan araştırmalarda Sivas’ta Roma Dönemi’ne ait su kanalları tespit edilmiştir. Cevizli Su Kanalı ve Tilki Tepesi Su Kanalı bu kanallardan ikisidir. Bu su kanalları günümüze kadar ulaşmış ve halen kullanılmaktadır.  Sivas bölgesi Roma Dönemi’nde Küçük Armenia’da, Küçük Armenia ise Galatya-Kapadokya eyaleti sınırlarında yer almaktaydı.  Sivas şehri zaman zaman Sasanilerin ve Romalıların eline geçmiş sonraki yıllarda ise yerel prensliklerin yönetimi altında kalmıştır.  Roma İmparatorluğunun Hristiyanlığa geçişi ile beraber imparatorluktaki Hristiyan sayısında artış yaşanmıştır. Bu artış ve dinlerini yaşama özgürlüğü Hristiyan nüfusta kutsal mekanları ziyaret etme merakı uyandırmıştır. Bu durum ise doğuya yönelen yolların önemini artırmıştır. Çeşitli eklemeler yapılarak farklı amaçlar için kullanılan yollar zaman içinde Hacı Yolu olarak isimlendirilmiştir. Anadolu’ya gelen ve doğu-batı, kuzeydoğu yönlerinde hareket eden Hristiyan hacılar güneye inmek için Sebasteia’dan (Sivas) geçen yolları kullanmışlardır.
Bizans İmparatoru I. Justinianos döneminde de Sivas sınırlarında bulunun yollar önemini korumuş ve yol ağlarının tamamlanması gerçekleşmiştir. İznik, Eskişehir, Sivrihisar üzerinden Kızılırmak’ı aşan askeri yol burada ikiye ayrılarak bir kolu Sivas’a varırdı. Diğer kol ise Kırşehir ve Kayseri üzerinden Malatya’ya ulaşırdı. Justinianus ise bu önemli askeri yolu onarmış, Sivas’ın şehir duvarlarını yaptırmıştır. Surlarla tahkim edilen şehir Armenia II eyaletinin merkezi seçilmiştir. Konumu dolayısıyla önemli yolların üzerinde bulunan Sivas, askeri valilik olan tema merkezi olmuştur. I. Justinos tarafından tamamlanmış Kayseri-Sivas yolu ise 1071’e kadar Bizans’ın Doğu’ya açılan kapısı niteliğini taşımıştır. Sivas’ı Tokat’a bağlayan yol ise ticaret amaçlı kullanılmıştır. Yapılan araştırmalar Bizans Dönemi yerleşim yerlerinin daha ziyade Doğanşar ve Şarkışla mevkilerinde olduğunu göstermektedir. Bunlara ek olarak metropolit merkez olan Sivas, 100 bin kişilik nüfusuyla Anadolu’nun büyük şehirlerinden biridir.
613 yılında Sasani ordusu Antakya yakınlarında Bizans ordusunu mağlup ederek Anadolu içlerine doğru yayılmaya başlamıştı. Bu işgal Armenia bölgesine kadar yayılmış ve Sasanilerin eline geçmişti. Böylece Sivas kısa süreli de olsa Sasani yönetimi altına girmişti.
Sasani tehlikesini yeni atlatan Bizans Devleti bu sefer de İslam ordularıyla mücadele etmeye başlamıştı. İmparator II. Konstans döneminde Emevi orduları takriben 658’lerde Sivas’a akınlar düzenlemişti. Sivas, Malatya ve Amasya’yı fetheden Emeviler buraları komutanların yönetimine bırakmışlardır. Sivas’a ise komutan olarak Abdulvahab-ı Gazi bırakılmıştır. Sivas bölgesine sefer düzenleyen bir diğer İslam grubu ise Halep’teki Hamdaniler’dir. Emir Seyfu’d-Devle tarafından ele geçirilen şehir 936-939 yıllarında Hamdani yönetiminde kalmıştır. Müslümanlar Sivas’ı her ne kadar ele geçirseler de buradaki hakimiyetlerini uzun süre sağlayamamışlar ve Sivas tekrar Bizans hakimiyetine geçmiştir.
Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Tuğrul’un emriyle 1059 yılında Anadolu’ya Selçuklu akınları başlamıştı. Selçuklu emirleri kısa süre içerisinde Anadolu’ya girerek Sivas üzerine yürüdüler. Hiçbir direnişle karşılaşmayan Selçuklu ordusu 1059 yılında nüfusu 100 bin kişi olan Sivas şehrini ele geçirdi. Fakat Selçuklu kuvvetleri şehirde kısa süre kaldıktan sonra geri çekildiler ve Sivas tekrar Bizans hakimiyetine girdi. Bizans imparatoru X. Konstantin Dukas her ne kadar Sivas topraklarını geri almış olsa da şehri Türk akınlarına karşı korumak için sur ve kalelerinin onarılması için emir vermiştir.
Sivas’ın Türk hakimiyetine geçmesi 1071 Malazgirt zaferinden sonra olmuştur. Emir Danişmend Sivas, Amasya, Tokat, Kayseri, Kastamonu, Malatya ve Çorum topraklarını ele geçirmiş, Sivas’ı kendisine merkez belirlemiş ve Anadolu vilayetlerinde kendi hakimiyetini kuran İlk Türk devletlerinden biri olmuştur.
Sivas, 1175 yılında II. Kılıçarslan tarafından Selçuklu hakimiyeti altına alınmıştır. Tahrip olmuş ve yıkılmış surlar tekrar inşa edilmiştir. Bizans Dönemi’nde yaşam alanı sur dışına taşmış ve şehir açık kent konumuna gelmişti. Fakat Selçuklular tarafından surların tekrar inşa edilmesiyle şehir, kapalı kent konumuna gelmiştir.
Anadolu coğrafyası konumu dolayısıyla kıtalararası ticaretin geçiş noktasında bulunmaktadır. Bu avantajlı durumu kullanan Selçuklu sultanları Anadolu’daki kuzey-güney, doğu-batı ticaret yollarının geçtiği bölgelerde kervansaray, han ve köprü inşa ederek kaliteli ulaşım sistemi kurmuşlardır.  1200-1240 yılları arasında inşa edilmiş 120 kervansarayın olduğu bilinmektedir.  Kervansarayların Konya’dan başlayarak Aksaray, Kayseri ve Sivas hattında yoğunluk kazandığı görülmektedir.
Haçlı seferleri sonrası Selçuklu Türkiye’si doğu-batı ticaretinde önemli bir konuma gelmiştir. Çin’den başlayan tarihi İpek Yolu bu dönemde Erzurum-Erzincan-Sivas üzerinden Anadolu’ya bağlanmıştır. Böylece Asya-Avrupa ticareti Anadolu üzerinden gerçekleşmeye başlamıştır.  Anadolu’ya ulaşan İpek Yolu Erzurum, Erzincan, Gümüşhane üzerinden Trabzon’a ulaşarak Karadeniz kıyısına; Erzincan üzerinden Sivas, Tokat, Amasya, Bolu, Bilecik, Sakarya, İstanbul ve Edirne yoluyla Balkan coğrafyasına; Sivas üzerinden Kayseri, Aksaray, Isparta ve Antalya yoluyla Akdeniz kıyısına ulaşır.
Sivas şehri doğu-batı ticaretinde olduğu gibi kuzey-güney ticaretinde de önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Güney’de yer alan Mısır, Suriye ve Irak ülkeleri kürk, köle ve cariye ihtiyaçlarını artık Orta Asya içlerini dolaşmadan Anadolu üzerinden karşılamaya başlamışlardı. Halep’ten yola çıkan kervan Elbistan ve Kayseri’ye uğrayarak Sivas’a ulaşır buradan da Sinop ve Samsun limanlarıyla Kırım’a varırdı. Böylece Sivas şehri kuzey-güney ticaretinin mübadele merkezi olmuş ve kuzey ülkelerinin ürünleri İslam topraklarına buradan ulaşmıştır. Ayrıca Sivas şehri 13-14.yüzyıllarda Anadolu’nun en büyük Pazar yeri haline gelmiştir. Müslüman tüccarların, Cenevizli ve Venedikli tüccarların buluşma noktası olan kentte Cenevizliler konsolosluk dahi kurmuşlardır.
Sivas, Alaaddin Keykubad döneminde adeta yeniden imar edilmiştir. Bizans’tan kalma surlar tekrar yapılmış fakat iskân sur dışına taşarak ilk yerleşim yeri olan Topraktepe ile Mısmıl Irmak çevresine kadar yayılmıştır.  Bu dönemde Sivas kozmopolit bir şehir haline gelerek her dinden ve ırktan tüccara, sanatkarlara ev sahipliği yapmıştır. Ticaret yapmak isteyen herkesin Sivas’a geldiği bilinmektedir. Sivas milletlerarası transit şehir konumunda olduğu için Türkiye’nin dışarı çıkardığı malların pazarı konumundadır. Ayrıca Sivas buğday üretim sahasının merkezinde bulunmaktadır.  Selçuklu hakimiyetindeki Sivas’ta bezzazlar (giyim işinde), terziler, dokumacılar, yüncüler, halıcılar, dericiler, eczacılar, hamamcılar, çiniciler, neccarlar, sarraflar, köle tüccarları ve dahi birçok alanda esnaf, sanatkâr ve zanaat ehli kişiler mesleklerini icra etmekteydiler.  Sanatkârlar ve tüccarlar kendilerine ait çarşılarda oturmuşlardır. Buğday Pazarı, Bakkallar Çarşısı, Attarlar Çarşısı, Bıçakçılar Çarşısı isimleri bilinen çarşılardan bazılarıdır.
Selçuklular Sivas’a ayrı bir önem vermiş ve şehri kültür merkezi haline getirmişlerdir. Şehirde hayır müesseseleri, hangahlar, zaviyeler, camiler, mescidler, mektepler inşa edilmiştir.  Dar’ül Ala unvanını alan şehir ilim bakımından Konya ile rekabet edecek seviyeye erişmiştir. Sivas’ı önemli kılan bir diğer faktör ise bugünkü anlamda üniversitelere karşılık gelen medreselerdir. Sivas’ta pek çok medrese inşa edilmiş olsa da günümüze sadece Gök Medrese, Buruciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese ulaşmıştır.
Doğu’dan gelerek Anadolu sınırlarına kadar ilerleyen Moğollar 1232 yılından itibaren Sivas’ın dış mahallelerine saldırılarda bulunuyordu. Bu saldırılar 1243 yılına kadar devam etti. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev bu saldırıları sonlandırmak için harekete geçmiş ve Moğollar üzerine yürüme kararı almıştır. Neticede Moğol ve Selçuklu ordusu Zara-Suşehri arasında bulunan Kösedağ mevkiinde karşı karşıya gelmişti. 3 Temmuz 1243 yılında meydana gelen savaşta Selçuklu ordusu ağır bir yenilgi almış ve Sivas Moğollar tarafından üç gün yağma edilmiştir. Selçuklular Kösedağ’da bozguna uğrasalar da Moğollarla anlaşma yaparak memleket işlerini düzene koymaya devam etmişlerdir.  Fakat Selçukluların 1308 yılında tarih sahnesinden ayrılmasıyla Sivas şehri tekrar Moğol hakimiyeti altına girmiş, şehir Moğolların atadıkları valiler ile yönetilmeye başlamıştır. Moğolların şehre en büyük katkısı su dağıtımı için yaptıkları yeraltı su kanallarıdır. Bu kanallarla mahalle içlerine kadar su taşınmış ve Sivas’ın su sorunu çözülmüştür. Ne yazık ki şehirdeki Selçuklu eserleri büyük ölçüde tahrip edilmiştir.
İlhanlı İmparatorluğu 14.yüzyılın ilk yarısında gücünü kaybetmeye başlamıştı. Bunu fırsat bilen ve aynı zamanda İlhanlıların halefi olan Emir Eretna Anadolu’da büyük bir bölgenin hâkimi olmuştur. Böylece Eretnalılar Devleti’nin temelleri atılmış ve idare merkezi olarak Sivas seçilmiştir. Ahilere iyi davranan, mesleki faaliyetlerinde fırsat ve imkân veren Eretna, aynı zamanda şehrin her yönden gelişmesini de sağlamıştır.  Çok geçmeden 1381 yılında Sivas bu sefer Kadı Burhaneddin’in yönetimi altına girmiştir. Sivas bu beylik döneminde de başkent ilan edilmiştir.  Kadı Burhaneddin zamanında devlet içerisindeki taht mücadeleleri Sivas şehrinde imar faaliyetlerinin gerçekleştirilmesini engellemiştir.
Sivas tarih boyunca farklı devletlerin yönetimi altına girmiştir. 1398 yılında ise Osmanlı idaresi tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Fakat kısa süre sonra Timur istilasına uğrayan şehir nüfus kaybı yaşamış, cami, mescid ve zaviye gibi birçok mimari yapının tahrip edilmesine şahit olmuştur. Osmanlı döneminde yeniden mamur edilen şehrin merkezini Ulu Cami ve çevresi oluşturmuştur. Bu döneme dair Evliya Çelebi’nin seyahat notlarına bakıldığında 4000’den fazla evin, 40’a yakın mahallenin, çarşıların, camilerin, hanların ve birçok yapının sur içinde yer aldığını görülür. Hanların varlığı şehrin bu dönemde de ticaret açısından güçlü konumda olduğunu göstermektedir.
Osmanlı yönetimindeki Sivas’ta imar faaliyetleri gerçekleştirilmeye çalışılsa da 17.yüzyıldaki Celali İsyanlar bu gelişmeye engel teşkil etmiştir. Uzun süren isyanlarda şehrin demografik yapısı ve ekonomisi olumuz etkilenmiş, imar faaliyetleri ise önceki dönemlere göre azalmıştır. 18.yüzyılda ise Ayanların başlattığı isyanda Sivas da nasibine düşeni almış ve Zaralızadeler ile Çaparzadeler arasındaki mücadeleye şahit olmuştur. İsyanlar neticesinde büyük çöküş yaşayan şehri ayakta tutan tek şey ise ticarettir.
Osmanlı ordusu sefere çıkacağı zaman farklı bölgelerdeki askeri kuvvetlerinin ana toplanma merkezlerine ulaşabilmeleri için kapsamlı bir ulaşım sisteminden yararlanırdılar. Anadolu’ya veya Rumeli’ye ulaşan güzergahlardaki şehirler için sağ kol, sol kol ve orta kol ayrımı yaparlardı. Sivas ise orta kolda yer alırdı. Bu kol ile Üsküdar’dan başlayarak Gebze, İzmit, Sapanca, Geyve, Göynük, Bolu, Gerede, Tosya, Hacı Hamza’ya gelinir buradan da Amasya, Tokat, Sivas, Malatya, Harput, Diyarbakır’a varılarak Musul üzerinden Bağdat’a ulaşılırdı.
Osmanlı hakimiyetindeki Sivas’ta çorap, kılıç, bıçak, kilim gibi ürünlerin üretimi yapılırken yöre çeşitli ülkelerden gelen ürünlerin de pazarı haline gelmiştir. Sivas ve çevresinde iklim tipinden dolayı hayvancılık ve tahıl üretimi yapılırdı.  Sivas, Anadolu Selçuklularından itibaren pamuklu ve yünlü dokumaların yapıldığı önemli bir merkez haline gelmiştir. Basmacı, bezzaz ve terzi dükkanlarının olması şehrin dokuma sektöründe başarılı olduğunu göstermektedir.
16.yüzyıl başlarında Sivas eyaletine Eyalet-i Rum da denmekteydi. Bu eyaletin merkezi Sivas olmakla birlikte Amasya, Çorum, Canik, Tokat, Divriği, Karahiarışarki ve Bozok bölgelerini bünyesinde barındırmaktaydı. 1864 vilayet nizamnamesi ile Sivas vilayeti Sivas, Tokat, Karahisarışarki ve Amasya sancaklarına ayrılmıştır.  1922 yılında ise sancakların kaldırılmasıyla Sivas il statüsünü almıştır.
İl haline gelen Sivas şehri sınırlarında 10 ilçe, 26 belediye, 14 kasaba ve 1281 köyü barındırmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Sivas şehrinde görünümünde değişiklik yaşanmamış, ticari açıdan gelişme yaşanmamıştır. Şehrin gelişmesi 1940 sonrasına rastlamaktadır. 1943’te çimento fabrikası, 1966’da havaalanı yapılmıştır.  Vagon yapım fabrikasının yapımıyla da şehir halkına iş imkânı sağlanmıştır.
Sivas bölgesinde günümüzde halen kullanılan ana yol güzergahları vardır. Bu yollardan Tokat-Sivas güzergahı, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda kullanıldığı gibi günümüzde de kullanılan güzergahlardan biridir. Kayseri-Sivas-Erzincan yolu Asur Ticaret Kolonileri Çağı ve Hitit dönemlerinde kullanılmış güzergahtır. Hititlerin yıkılışından sonra da kullanılan yol güzergahından Kral Yolu da geçmektedir. Tokat-Şarkışla-Malatya rotası Orta Anadolu bölgesini Yukarı Fırat Havzası’na bağlar ve günümüzde de kullanılmaktadır. Sivas-Malatya güzergahı da kullanılan bir diğer yol güzergahıdır.
Sonuç
Sivas, tarihi Prehistorik Devirlere kadar geriye uzanan bir Anadolu şehridir. Şehir tarihin her döneminde farklı devletlerin hakimiyeti altına girse de önemini kaybetmemiş ve transit ticaretin gerçekleşmesinde önemli yer edinmiştir. Kuzey-güney, doğu-batı ticaretinde kervanların uğrak yeri olan şehirden tarihi ticaret yolları olan Kral Yolu ve İpek Yolu geçmektedir.
Sivas şehri kozmopolit bir şehir olduğundan dolayı bünyesinde farklı toplulukları barındırmıştır. Venedikli ve Cenevizli tüccarların mesken tuttuğu şehirde Cenevizlilerin konsolosluk kurdukları bilinmektedir.
Sivas şehri her ne kadar ticari yönden öne çıksa da askerî açıdan da önemli bir şehirdir. Nitekim Osmanlılar, Orta Kol’dan sefere çıktıklarında Sivas şehrine uğrar ve buradan asker ihtiyaçlarını karşılarlardı.
Ebrar Hatice Gören
Kaynakça
Akbulut, Gülnur. “Sivas Şehri’nin Tarihi Coğrafyası”. Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt 35/Sayı 2 (Aralık 2009), 212-222.
Demirel, Ömer. “Sivas”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Cilt 37/Sayfa 278-282. İstanbul: TDV Yayınları, 2009.
Deniz, Taşkın. “Yeni Umutların Işığında Tarihi İpek Yolu Coğrafyası”. Marmara Coğrafya Dergisi sayı 34 (Temmuz 2016), 195-202.
Hasdemir, Hülya Kaya. “Sivas’ın Tarihi Yolları: Tacir, Rahip Ve Komutanın Ayak İzleri”. Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt 40/Sayı 69 (2021), 1-27.
Kalender, Sevgi Ölmez-Demiroğlu, Demet. “Tarihi Süreç İçerisinde Sivas Kent Meydanı’nın İrdelenmesi”. İnönü Üniversitesi Sanat Ve Tasarım Dergisi Cilt 1/Sayı 3 (2011), 355-365.
Konargöçer, Mehmet. Prehistorik Devirlerden Eskiçağ’ın Sonuna Kadar Sivas. Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2017.
Kartal, Kazım. Sivas Şehri’nin Sosyal Ve Ekonomik Tarihi (1740-1780). Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2019.
Milli, Burhan. Osmanlı Öncesi Sivas Ve Yöresi Tarihi. Elâzığ: Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2007.
Okuyan, Abdurrahman. “Şehir Tarihi Açısından Anadolu Selçuklu Şehirlerinin Sosyal Ve Fiziki Yapısı”. Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı 9 (Haziran 2019), 40-64.
Turan, Osman. “Selçuklular Zamanında Sivas Şehri”. DTCF Dergisi. Erişim 16 Mayıs 2021. http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/4090
Yüksel, Ahmet. Osmanlı Sefer Organizasyonlarına Taşradan Bir Bakış: Sivas Şehrinde Sefer Hazırlıkları (1787-1850). Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2009.
Haritalar
http://cografyaharita.com/turkiye_mulki_idare_haritalari4.html

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul