HER YÖNÜYLE TERÖR VE TERÖRİZM

GÜVENLİK VE TERÖR

Devlet terörü denince akla gelen ilk devlet hiç kuşkusuz İsrail’dir. İsrail’in Filistinli bireyler üzerinde uyguladığı devlet zulmü insanlık sınırlarının çok ötesindedir. Kendisinden olmayana yaşama hakkı tanımayan bir anlayışla hareket eden İsrail devletinin uyguladığı devlet terörüne karşı uluslararası kamuoyu yeterli tepkiyi verememektedir.

Giriş

Terör, modern dönemin en çetrefilli kavramlarından biridir. Gerek tanımı gerekse kullanımı bakımından ciddi fikir ayrılıklarının odağında bulunan bu kavram, yalnızca şiddet eylemlerini değil; aynı zamanda bu eylemlere dair anlamlandırma mücadelelerini de temsil etmektedir. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artan silahlı örgüt faaliyetleri, devlet dışı aktörlerin yükselişi ve yerel çatışmaların küresel gündeme taşınmasıyla birlikte “terör” çok daha karmaşık bir içeriğe bürünmüştür.

Ortak Bir Terör Tanımı Yok!

Uluslararası hukuk sisteminde halen üzerinde uzlaşıya varılmış evrensel bir terör tanımı bulunmamaktadır. Birleşmiş Milletler çatısı altında yapılan uzun müzakerelere rağmen, birçok devletin kendi politik çıkarlarına ve tarihsel deneyimlerine göre farklı terör tanımlarına sahip olması, bu ortaklaşmayı güçleştirmiştir. Örneğin, bir ülke için “terörist” olarak tanımlanan bir grup, başka bir ülke tarafından “direnişçi” ya da “özgürlük savaşçısı” olarak görülebilmektedir. Bu çelişkili durum, sadece söylem düzeyinde kalmamakta; hukuki süreçler, siyasi tutumlar ve uluslararası ilişkiler üzerinde de doğrudan etkili olmaktadır.

11 Eylül Saldırıları ve Yeni Paradigma

2001 yılında gerçekleşen 11 Eylül saldırıları, uluslararası toplumun terörle mücadele algısını derinden etkilemiştir. Bu tarihten itibaren terör, sadece bir iç güvenlik meselesi olmaktan çıkıp, küresel bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Terörün uluslararası boyut kazanmasıyla birlikte, terörist faaliyetlerin tanımlanması ve önlenmesi konusundaki beklentiler de çeşitlenmiş; ancak aynı hızla çözüm üretilememiştir. ABD’nin başını çektiği güvenlik eksenli yaklaşımlar, terörle mücadelede askeri yöntemlerin öne çıkmasına neden olmuştur.

Eylem Göre Mi, Sebeplere Göre Mi Tanım Yapılmalı?

Çoğu terör tanımı, eylemin niteliğine ve kullanılan şiddet araçlarına odaklanmaktadır. Bu tanımlar genellikle “sivilleri hedef alan şiddet”, “korku yaratma amacı”, “yasa dışı yöntemlerle siyasi hedeflere ulaşma arzusu” gibi kriterlerle şekillenir. Ne var ki, bu yaklaşım çoğu zaman terörü sonuçları üzerinden değerlendirmekte; terörü doğuran sebepleri ikinci plana atmaktadır. Oysa birçok sosyal bilimciye göre, terör yalnızca bir güvenlik problemi değil; aynı zamanda bir sosyopolitik sonuçtur. Toplumsal adaletsizlikler, siyasal temsil eksiklikleri, temel hak ihlalleri ve dışlayıcı politikalar gibi yapısal sorunlar, şiddeti besleyen zeminleri oluşturabilir.

Bu nedenle, terörü yalnızca eylemsel bir şiddet biçimi olarak değil; belirli tarihsel ve toplumsal koşullarda ortaya çıkan tepkisel bir olgu olarak da değerlendirmek gerekir. Bu yaklaşım, terörün meşrulaştırılması anlamına gelmemekle birlikte, çözüm üretme noktasında daha derinlikli bir analiz imkânı sunar.

Devletin Rolü ve Devlet Kaynaklı Şiddet

Terör kavramı genellikle devlet dışı aktörlerle ilişkilendirilse de, bazı durumlarda devletlerin bizzat kendileri de sistematik şiddet uygulayıcısı olabilir. Bu tür durumlar literatürde “devlet terörü” veya “devlet şiddeti” olarak tanımlanır. Örneğin, sivil halk üzerinde sistematik baskı kurmak, temel hakları ihlal etmek veya keyfi gözaltı ve infazlara başvurmak gibi uygulamalar, devlet eliyle gerçekleştirilen ve uluslararası hukuk nezdinde ciddi ihlaller olarak değerlendirilen eylemlerdir. Bu tür devlet kaynaklı şiddet, kimi zaman terörün kendisini doğuran bir faktör hâline de gelebilir.

Uluslararası Çifte Standartlar

Bir başka önemli mesele de bazı devletlerin doğrudan veya dolaylı yollarla şiddet eylemlerine destek sağlamasıdır. Bu destek, askeri yardım, finansman, eğitim ya da siyasi himaye şeklinde olabilir. Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar birçok devlet, çıkarları doğrultusunda çeşitli silahlı grupları desteklemiş; bu da terörle mücadelede çifte standart tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Uluslararası ilişkilerde güvenin sarsılması, bu tür desteklerin uzun vadede bölgesel istikrarsızlığa yol açması muhtemeldir.

Devlet Terörü

Devlet terörü denince akla gelen ilk devlet hiç kuşkusuz İsrail’dir. İsrail’in Filistinli bireyler üzerinde uyguladığı devlet zulmü insanlık sınırlarının çok ötesindedir. Kendisinden olmayana yaşama hakkı tanımayan bir anlayışla hareket eden İsrail devletinin uyguladığı devlet terörüne karşı uluslararası kamuoyu yeterli tepkiyi verememektedir. Çıkarları doğrultusunda hareket eden süper güçler kendilerinin de yaptığı birçok illegal hareketin varlığından dolayı savunduğu değerlerden taviz vererek ilkeli bir duruş sergileyememektedir.

ABD’nin Afganistan’da ve Irak’ta gerçekleştirdiği insanlık dışı muameleler ve bir yönüyle sivil katliam ve işkenceler devlet terörünün ne denli boyutta olduğunu gözler önüne serdi. Vietnam’da yaptıklarına göz yuman ABD dünyaya demokrasi pazarlamak adına halen daha birçok ülkeye müdahale ederek terörist eylemlerine devam etmektedir. Ulusal çıkarlara halel gelmemesi adına Türkiye’nin bile kısık sesle eleştirdiği Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı soykırım ve zulüm devlet terörünün en büyük göstergelerinden bir tanesidir. Sistematik bir şekilde bölgede var olan Türk halkına yapılan baskılar, uluslararası toplumun terörist olarak kabul ettiği El-Kaide’nin, Taliban’ın yaptığı eylemlerden farksız değildir. Hatta birçok yönüyle daha ağırdır. Bu ve buna benzer örnekler devlet terörün ne boyutlara ulaştığını gözler önüne sermektedir.

Devlet Destekli Terör

Bir başka konu da terör unsurlarına karşı birtakım devletlerin el altından desteklediği terörist gruplardır. Bu yardım kimi zaman para yardımı, kimi zaman silah yardımı, kimi zaman da gıda yardımı şeklinde gerçekleşmektedir. Ermeni soykırımı iddialarının savunucusu olan Ermenistan ASALA terör örgütünü yıllarca desteklemiştir. PKK/PYD/YPG terör örgütleri varlıklarını Batılı devletlerin onlara yaptığı yardımlarla sürdürmektedir. Uluslararası kamuoyunda dünyayı kasıp kavuran DAEŞ terör örgütünün değil destek alması direkt kuruluşunun birtakım devletler tarafından yapıldığı Bherlin Gildo davasında ortaya çıkmıştır. Bherlin Gildo DAEŞ üyeliği suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılınca mahkemeye birtakım gizli belgeler sunarak masumiyeti ispat edeceğini söyler ve mahkeme heyetinin görüşlerini değiştirecek deliller sunar. Bunun sonucunda heyet Gildo’nun serbest bırakılmasına hükmeder. Müebbet hapis cezasını iptal ettirip cezasız bırakacak olan bu deliller elbette ki devlet destekli terörün açığa çıkmış en büyük kanıtıdır.

Sonuç

Terör kavramının tanımlanması, yalnızca dilsel bir sorun değil; aynı zamanda politik ve ahlaki bir meseledir. Uluslararası kamuoyunda farklı tanımların varlığı, mücadele yöntemlerinin ve önceliklerin de farklılaşmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, terörle mücadelede etkili çözümler üretilebilmesi için, sadece eylemlere değil, bu eylemleri doğuran nedenlere de dikkat kesilmek gerekmektedir. Hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve adaletli temsil mekanizmalarının inşası, terörle mücadelenin sadece güvenlik değil; aynı zamanda toplumsal barış inşası süreci olduğunun göstergesi olmalıdır.

M. Fatih Özmen

M. Fatih ÖZMEN
M. Fatih ÖZMEN

İstanbul Üsküdar doğumlu olan M. Fatih Özmen lisans eğitimini İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Artuk ...

Yorum Yaz