MEMÊ ALAN DESTANI- BOZÊ REWAN BAHSİ | İlim ve Medeniyet

Bextê min û te

Rastê hev hatin

Li ser bozê rewan*

Bozê Rewan Bahsi

Rivayet edilir ki;

Günlerden bir gün gençler arasında suda yaşayan acayip bir canavarın lafıdır aldı başını gitti. Kimisi devlere, kimisi yılanlara benzetiyordu.  Bazısı diyordu ki suyun altında ata benzeyen kocaman bir hayvan yaşıyor. Bazısı boynunun kalınlığına kucak yetiştiremiyordu. Bir ihtiyar yüksek bir nidayla,  ona binebilecek olan süvarinin birçok sırra mazhar olacağını, bir diğeri onun süvarisinin günler süren yolculuğu o binekle saniyeler içinde, yıllar süreni ise dakikalar içinde alacağını söylüyordu.  Öte taraftan söze karışan bir diğer ihtiyar daha da bir heyecanla o bineğin ne suya ne yeme ihtiyacı olmadığını, hiç yorulmadığını, dinlenmesine gerek olmadığını ilan ediyordu. Tek seferde aylar yıllar boyu dinlenmeden hareket edebileceğini söylüyorlardı. Bunu dinleyen çocuklar, gözaltından gülerek elleriyle yaptıkları işaretle birbirlerine “ Hele şu bir karıştan fazla sakalı olan ihtiyarların dediklerine bakın, atın ne işi var su altında. Bu nasıl bir kuvvettir ki hiç yemeden içmeden seneler boyu yol alıyor.  Bu kocaman bir yalandır ki ancak böyle dünyadan ümidini kesmiş kaçık ihtiyarlar söyleyebilir.” Çocukların bu söylemi üzerine canavarı öve öve bitiremeyen cemaat yavaş yavaş dağılmaya başladı. O sıralar Memê  Alan’ın yaşı on beşlere değmişti. Mağrip Diyarının yeni şahı olmuştu.

Bir vakit Memê Alan etrafında 1500 tane yiğitle oturuyordu ki hepsinin onun hizmetini kollayan bey çocuklarıydı. O gençlerin arasında Memê Alan’in teyzesinin çocuğu Emer Beg’in yeğeni vardı ki Memê Alan onu diğerlerine önder kılmıştı. Onun adı Bêgli ve dahi o yiğitlerin en serkeşi idi. Memê Alan onu kendine bu dünyada dost, ahirette kardeş ilan etmişti.

Bêgli bir gün gördü ki Mağrip şehri içinde garip bir hal var.   Denize doğru olan kısımda herkes bir heyecanla ve çığırtkanlıkla telaş içinde bir sağa bir sola kaçışıyor. Bêgli emrindeki yiğitlerden birisine; – Hele git, bak bakalım, nedir bu insanları davası? O yiğit olayı öğrenip dönünce, bir heyecanla ayaküstü Bêgli’ye bir şeyler anlattı. O sıra Bêgli Memê Alan’a doğru koşarak ona –Ey ahiret kardeşim! Derler ki denizde avlanan balıkçılarımızın başına bir tuhaf hal gelmiş. Memê Alan ona dönerek, -Nedir? Olan tuhaflık ne? Bêgli dedi ki; – Bugün balıkçılar her zaman ki gibi torlarını denize salladılar, Allah adıyla. Fakat torlarına ağır bir şey takılmış.

Umum Mağrip halkı deniz kenarına indi. Hep beraber toru denizden çıkarmaya niyetlendiler de ne gençlerin emeği, ne yiğitlerin efeliği toru kurtarmaya, tora takılanı denizden dışarıya çıkarmaya, yetmedi.

Memê Alan ayaklandı. Ayaklarına çizmelerini geçirdi. Yanında 1500 yiğidi ile denizin kenarına vardı. Gördü ki balıkçılarla beraber, çok gençler torların ipinden yakalamışlar ve çekiyorlar. Ancak güçleri yetmeyince ellerini kesmekten öteye varamıyorlar. Balıkçıların gözleri Memê Alan’a değince hep beraber dediler ki; -Padişahımız nasıl yapsak? Bu gençlerin hepsi yoruldular,  çıkmıyor bu meret tor, ne de ipler yırtılıyor da umudumuzu kesip evimize varalım. Senden arzumuz şudur ki Sultanımız, bize yardım et belki senin nüfuzun ve şerefin hürmetine kurtulur torumuz.

Memê Alan, Bêgli’ye emir verdi de dayısı Emer Beg’i çağırtırdı.  Yanında çokça aksakallı ile Emer Beg belirdi.  İstişareden sonra Bêgli ve 1500 yiğit beraberce toru çekmeye başladılar.  İplerin şeritlerinin kopma sesi ve omuzlara yüklenen halatın kırdığı kemik sesleri birbirine karıştı. Tor dışarı doğru sürüklenmeye başladığında ne gözlerine ne kulaklarına inanamadılar.  Denizin içinden, sahile doğru, ata benzeyen bir canavar peyda oldu ki görenlerin çoğu cansız şekilde yere kapaklandı.  Tıpkı ihtiyarların anlattığı gibi heybetli ve asaletli idi. O sıra, Memê Alan dedi ki, – İhtiyarların sözleri kulak ardı edilmemesi gereken hazine değerinde sözler imiş. Bize denizde bir canavar yaşar da atlara benzer dedikleri vakit, onlara itibar etmez yalanla itham ederdik. Ancak gördük ki hazine değerindeki sözleri kendi ayaklarımızla itmişiz.

Denizin kenarında mermerden yapılma bir yapı inşa ettiler ki içine girmek için on ayrı kapının fethedilmesi gerekiyordu. Memê Alan, Bêgli’ye emir verdi  -Bu hayvanı o yapının içinde on kapının arkasında muhafaza edin. Altı ay boyunca on ayrı kapının arkasında muhafaza edildi de Mağrip Diyarının Hükümdarı Memê Alan bütün halkına haber salıp şöyle duyurdu; – Kim ki bu hayvanı Sultan için terbiye edip ehlîleştirirse onu altınlar deryasında yüzdüreceğim.

Şehirlerde çoluk çocuğuna bakamayacak derecede bulunan garip guraba çokça idi. Ya ölmek yahut çoluk çocuğuna rızık temin etmek isterlerdi. Pek çoğu gelip Sultanlarının konaklarında hazır vaziyette beklediler. Memê Alan onlara canavara ulaşacak odaya açılan 10 ayrı kapının anahtarı verdi ve onlar denizin atı Bozê Rewan’ı ( O hayvana bu ismi vermişlerdi) ehlileştirmek için yola koyuldular.  Cümle kadınlar, erkekler, ihtiyarlar ve çocuklar temaşa etmek üzere toplandılar.  Onlar içinde bir esir bir öfke ve cesaretle anahtarları kapıp altıncı kapıya kadar geldi ki yedinci kapıya gelince denizden çıkan koca at ağzıyla o garibi yakaladı. Duvardan duvara vurup dışarı doğru fırlatıverdi. Esir ölünce gerisinde çocukları mahzun ve yetim kaldılar.  Onun izinden bayası gitti, öfkelendi, cesaretlendi ama onların da akıbeti aynı oldu.  Nihayetinde Memê Alan, dayısı Emer Beg’e gitti,  –  Ey hikmet sahibi dayım! Bu hayvanı ancak sen ehlileştirebilirsin. Gel ve yeğenine yardım et. Dedi.

Emer Beg, kapıları açtı yedinci kapıya geldiğinde hayvan kafasını ona doğru uzatıp onun elinde koyun gibi uysallaştı. Yeğenine selendi; -Yeğenim gel ve Allah’ın izni ve bahşettiği hikmetin neticesi olarak süvari ol bu bineğe. Memê Alan Bozê Rewan’ın sırtına bindi, meydana sürdü. Hayvan sırtında Memê Alan ile koşturdu ve bir at gibi feraha kavuştu.

Memê Alan hizmetinde bulunan saraçlara emir verdi. Yirmi beş saraç emir almaya amade bir şekilde huzura dizildiler. Memê Alan onlara dönüp; – Sizlerden isteğim şudur ki; beraberce çalışıp Bozê Rewan için bir eyer ve koşum takımı yapınız. Eğer bir kusur ve eksiklik görürsem, hepinizi darağacına çekeceğimden şüpheniz olmasın. Saraçlar dediler ki; – Padişahım emrin başımız ve gözümüz üzeredir. Böylelikle eyer ve koşum takımı için pahada ağır ne kadar mücevher ve değerli maden var ise edinip çalışmaya başladılar.  Altı ay boyunca hiç aralık vermeden çalıştılar. Altı ayın sonunda Begli, -Sultanım Bozê Rewan’ın takımı hazırdır. Diye haber verdi. Memê Alan aşağıya vardı da bineğin üzerine eyerlerin ve koşumların hazır edildiğini ve yirmi beş saracın el pençe divan durduğunu gördü.  Saraçların korkudan beti benzi atmıştı da sanki tipiye yakalanmışlar gibi tir tir titriyorlardı. Sultan takımları incelemeye koyuldu. Saraçların çok değerli madenlerle ilmek ilmek işlediğini, süslediğini gördü.

Üst kısmında çakır cevher. Üzengileri altın. Kayışları gün ışığı gibi parlayan sim. Kafeslerin arasında alevli tespih koru gibi parlayan elmas. Gem ve kantarma gümüş idi…


*Seninle

 Bahtlarımız karşılaştı

 Boze rewan’ın sırtında                                  

Oktay KAYMAK


Devamı Gelecek Yazımızda

Avatar photo

Oktay KAYMAK

PSIR Doctrine, Practice and Theory oktaykaymak02[at]gmail.com


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul