HAKKINI HELAL ETMEYEN ŞEHİT | İlim ve Medeniyet

Mustafa, Fatih ve Murat Anadolu’nun bağrından kopan üç delikanlıdır.Anadolu’da bulunan bir çok genç hem vatan sevgisinden hem de maddi imkanlar el vermediğinden askerlik mesleğini seçmişlerdir. Mustafa ve Fatih’e asker olmak Murat’a da İstanbul’a gelip okumak nasip olmuştur. Mustafa ve Fatih er olduklarından en zor görevleri yapmaya başlamışlardır. Onların vatan sevgisi o kadar büyüktür ki haksız yere komutanlarının hakaretlerine bile katlanırlar.

Görev süreleri çok uzundur ve günler zor geçmektedir. İkisi de şehadeti arzulamakta, günlerce hem şehitlik ve hem de sonrası için konuşmaktadırlar. Zaman zaman Murat’ı ararlar ve bilmedikleri bazı konuları ona sorarlar. Murat üniversitede okuduğundan onlara cevap vermektedir.

Fatih Murat’ı arar ve ona Suriye’ye neden girdiklerini sorar. Murat ise hem okulda hocalarından duyduklarını ve hem de takip ettiği insanların düşüncesini aktarır. Murat’a göre “Türkiye Müslüman olduğu için onun güçlenmesini hiç istemiyorlar. Ayrıca İsrail’in güvenliği ve arz-ı mevud söz konusu olmuştur. Türkiye ise bölgede akan kanun durması ve barışın hakim olması için Suriye’ye girmiştir. Allah insaAllah Türkiye’ye zafer nasip edecek ve yeniden Müslümanlar izzet ve şereflerine kavuşacaklardır. İmanın getirdiği çok şey vardır. Bunlardan birisi de Allahın yardımıdır. Fatih Murat’ın sözlerini dinleyince şevke gelmekte ve Murat’ı takdir etmektedir. Fatih sonra bunları Mustafa’ya anlatmakta uzun süren sohbetleri başlatmaktadır.

Fatih ile Mustafa bir çok konu hakında konuşurlar. Her ikisinin de hayalleri vardır. Mesela Fatih’in sevdiği bir kız vardır. Askerlik bitince onunla evlenmeyi hayal etmekte ve mutlu bir yuva kurmayı hedeflemektedir. Ama bilmektedir ki vatan olmazsa hiçbir hayal gerçekleşmeyecektir. Ayrıca kendisinin bir kişi olduğunu bilmekte ve bir kişinin bazen birçok kişinin hayalinin gerçekleşebilmesi için kendisini feda etmesi gerektiğini düşünmektedir. Fatih kendi hayallerini ertelemekte, tanımadığı insanların hayallerinin gerçekleşmesi için ve vatanın savunulması amacıyla gönüllü olarak askere yazılmıştır. Kısa sürede samimi ve iyi bir asker olmuştur.

Fatih’in hayali ilk başta şehit olmak ve eğer şehitlik gibi yüce makam nasip olmazsa, savaş bitince memleketine dönüp sevdiği kızı ailesinden isteyecektir. Yaşı daha 20 olan bu yiğit ve genç kahraman şehitlikten boş bulduğu vakitlerde sıcak bir yuva hayal etmekte, evine ekmek getirip eşi ve çocukları ile birlikte yemek yediğini, onlar ile sakalastığını, eşini sinemaya götürdüğünü, çocuğunu okula yazdırdığını, çocuğunun üniversiteye gittiğini, oradan mezun olup vatana millete hizmet ettiğini, eşiyle birlikte yaşlandığını hayal etmekte ve duygulanmaktadır. Lakin şehit  olma ihtimalli yüzünden evlenmekten kaçınan Fatih, evliliği ertelemekte ve sevdiği kıza dahi açılamamaktadır. Günler bu hengamede geçer. Fatih’in en yakın arkadaşı olan Mustafa ise kendi halinde Fatih’i sürekli güldüren şakacı bir kişidir.

Lakin tevafuk buya fatihin sevdiği kızın da Fatih’te gönlü vardır. Hoş Fatih huy gereği kendisini sevmeyecek birine aşık olamaz. O da sevdiği kızın gözlerini gördüğünde karşılık hissetmekte, ama bazı tedirginliklerinden dolayı açılamamaktadır. Fatih bazen düşüncelere dalıp gider. Fatih içinden  “Şu hayatta şu kısacık ömründe, 20 yıllık fani hayatımda beni sevmek ve sevilmek kadar mutlu eden başka bir şey olmadı. Sadece sevdiğim kıza olan sevgim değil, en derini ve en samimi sevgim Allah’a ve onun Resulünedir. Bu sevgi denen şey ne kadar kutsal ve ne kadar yücedir. Lakin ondan daha yüce olan şey ise birilerinin sevebilmesi ve sevdiği ile kavuşabilmesi için kendi hayallerinden vazgeçerek kişinin kendisini gerektiğinde feda etmesidir. Evet tüm mesele bu. Yaşım 20 olabilir ömrümün baharında olabilirim ama vatan için şehadet şerbetini birileri içmezse kimsenin ne ömrü be de baharı olabilir. Sevgi, sevmek, sevilmek, sev ve sevil bunlar ne kadar güzel kelimeler. Ne kadar anlamlı kelimeler. Onları çıkardığımızda hayatımızda ne kalır geriye. Evet çıkarsız, samimi seven ve sevilebilenler işte asıl mesut ve bahtiyar olanlar onlardır. Ins. Hem insanlar ve hem de Allah bizleri sever.”

Fatih duygusal olduğu kadar açık sözlüdür. Ülkesinin kalkınmasını gerçekten isteyen, bunun için varını yoğunu veren ve kendi canını ortaya koymuşken ülkesi için bir şeyler yapmayan insanlara sinirlenen bir tiptir.

Mustafa ve Fatih aralarında konuşmaya dalarlar özellikle akşamları.

Mustafa :  Fatih, Fatıma’ya  artık onu sevdiğini söylemelisin. Bak elinden kaçıracaksın.

Fatih: Hiç kimse ne elden kaçar ne de yakalanabilir. Her şey kader ve takdir-i ilahi.

Mustafa: Biliyorum öyle ama Rabbimiz bizden çalışmamızı ve mücadele etmemizi istiyor. Hem sen askerlik bittikten sonra onu gidip isteyeceksin. Söyle kıza gönlün ve için rahatlasın.

Fatih: Biliyor musun Mustafa bazen bazı şeyler anlaşılır. Hele birini sevdin mi ona istemeden de belli edersin. Ama söylemek çok zor. Hem ona ne diyebilirim. Vatanıma olan görevimi bitirmeden dönemem ve şehadet şerbeti nasip olabilir ondan çekinirim.

Mustafa: Sen diyorsun işte. Allah istese her şey olur. Burada şehit olmasan bile başka bir şey olur yine kavuşamayabilirsin. Bence bunları düşünme sevdiğine sevdiğini söyle ve sonrası içinde hazırlığa başla. Allah merhametlilerin en merhametlisidir. O hakkımızda en güzel şekliyle muamele edecektir

Fatih: Mustafa ben şuna inanıyorum. Sevgi öyle mukaddes bir şey ki bazen kavuşamamak kavuşmaktır. Bazen de kavuşmak kavuşamamaktır. Gönüllerde kurulan bağları ölüm koparamaz. Hem şehadet ise ebeden diri, canlı ve izzetli olmaktır evelAllah.

Mustafa: Ne de güzel söyledin Fatih. Yaz işte Fatıma’ya bir mektup. Hem belki oda seni seviyordur ha.

Fatih: Nasıl karşılar bilmem ki. Uyuyalım artık geç oldu. Sabah erken kalkacağız.

Mustafa’nın sözleri Fatih’i çok etkilemiştir ve bir şeyler içini kemirmeye başlar. Herkes uyuduktan sonra kalkar abdest alır ve yazmaya başlar.

Sevgili Fatıma

Fatıma beni tanırsın yan komşunuzun oğlu Fatih. Bu mektubu şuan askerden yazıyorum. Bunu yazıp yazmamak için çok düşündüm. Sonunda yazmaya karar verdim. Acizane sana olan sevgim çok derin. Bugüne kadar dillendiremediğim bir gerçeği bugün sana yazmaya karar verdim. Fatıma eğer olurda askerlik biter ve memleketime dönebilirsem, seni babandan istemek isterim. Asker olduktan sonra çok şey öğrendim. Burada birçok arkadaşım oldu. Ama yine de insan sıcak bir yuvanın, tatlı bir dilin hayalini kuruveriyor.  Ne güzel demiş Peygamberimiz evlilik hakkında. Demiş ki evlenen dininin yarısını kurtardı ve hem benim sünnetimdir de demiş. Tabi geçen gün bizimle birlikte bulunan ve şimdi şehit olmuş olan bir arkadaşım vardı. Onun da nişanlısı varmış ve söylediğine göre birbirlerini çok seviyorlarmış. Geçen gün ise o arkadaşımız şehit oldu ve onu toprağın altına koyduk, hayalleri ve sevgisiyle birlikte. Hepimizi çok üzdü ve bizi çok ağlattı bu olay. Ben, keşke ben şehit olsaydım nişanlım yok, evli değilim diye düşündüm. Buradaki bazı abilerimde benim gibi düşündü. Burada bu nevi olaylar çok oluyor. Kavuşamayan nice hayaller, umutlar var. Ama biliyormusun Fatıma bazen kavuşamamak kavuşmaktır. Ins. O arkadaşım sevdiği ile birlikte cennette ebedi bir hayatı kazandı. Hem şefaat edebilir. Onun nişanlısı bizim koğuşa geldi ve hepimizi ağlattı. Biliyor musun bizlere onu çok sevdiğini, şehitliğin yüce bir makam olduğunu, onları ayirmayacagini hatırasını ve gönlündeki  sevgiyi hiçbir şeyin unutturamayacagini söyledi. Biz bir şey diyemedik. Komutanımız öcümüzü alacağız diyebildi ağlamaklı bir sesle. Ben bütün bunlara rağmen bilmeni isterim ki gönlümde yerin çok büyük ve Rabbim nasip ederse bu dünyada seninle evlenmek ve sonsuza kadar cennette seninle birlikte yaşamak isterim. Cevabını dört gizle bekliyor olacağım.

Komşunuzun oğlu Fatih

Fatih bu mektubu yazdıktan sonra sabaha kadar uyuyamadı ve sabah komutanından izin alıp hemen mektubu postaneye verdi. Bugüne kadar hiç izin almayan hatta çarşı izinlerine bile çıkmayan Fatih’e ne olmuştu. Ne olduğu açık Fatih sevgisini ilan ediyordu. Utancından bu durumu Mustafa’ya bile haber veremedi. Saatlerce doğru bir şey mi yaptım diye düşünmeye başladı. İçi içini kemiriyordu. Acaba ne zaman mektup gönderirdi. Hoş gonderir miydi? Ya başkası okursa ne yapardı. Kafasında binlerce soru cirit atıyordu. Sağlıklı düşünemiyordu. Komutanı bile ondaki dalgınlığın farkına varmıştı.

Mustafa ve Fatih akşam yine konuşmaya başladılar.

Fatih: Mustafa son zamanlarda aklıma zor sorular gelmekte ve bununla ilgili seninle sohbet etmek istiyorum. Düşünüyorum ki bizler burada bir amaç için bulunuyoruz. Ülkemizin düşmanlardan kurtulması ve bir daha zelil olmamak için. Bu uğurda canımızı feda edeceğiz gerekirse değil mi?

Mustafa: Elbette. Bizim için düğündür ölüm.

Fatih: Ben de tam öyle düşünüyorum Mustafa. Ama bazı meseleler canını sıkmaya başladı. Murat ile konuştuğumdan beri rahatsızım.

Mustafa: Hayırdır.

Fatih: Malum o Üniversitede okuyor,  vakıflara derslere gidiyor, birçok öğrenci ile görüşüyor ve buluşuyor. Gündemi takip ediyor ve hocalar ile hasbihal halinde. Bana geçen gün söylediği şeyler içimi yaktı. Ruhumu adeta mengene arasına alıp iyice sıktı.

Fatih ile Murat geçenlerde eğitim sistemlerinden ve genel durumdan konuştular . Murat eğitim sistemini ve eğitimi söyle tanımlıyordu “ Fatih şunu açıkça söylemeliyim ki elimizde artık maddi imkanlar var. Dil öğrenebiliyoruz, başka ülkelere gidebiliyoruz. Oralarda yıllarca okuyabiliyoruz. Internetten kitaplar sipariş edebiliyoruz. Tüm bunları kolaylıkla yapabiliyoruz. Ama hem üniversitelerde hem birçok vakıf ve STK’larda hem yönetenler hem de hocalar ve öğrenciler gerektiği gibi çalışmıyorlar. Geçen bir münasebetle bir programın sonucunu öğrendim ve çok şaşırdım. Gerçekten devleti için çalışan bir hoca, bir programa onlarca kişi almış ve bunlardan işini iyi yapmayanları elemeye başlamış ve 1 yıl sonunda sadece 1 kişi istenen başarıyı gösterebilmiştir.  Diğer kişiler yeterince çalışmamış ve başarısız olmuşlardır. Tabi diğer kurumlarda ve okullarda yetişmiş insan sorunu var. Bu kadar imkana rağmen hem insan yetişmiyor ve hem de insana gerektiği gibi önem verilmiyor ki. Malesef hem gençlerden hem de hocaların öğrencilere olan tavırlarından memnun değilim. Biz Amerika gibi güçlü ekonomisi olan ve kendini güvencede hisseden bir devlet değiliz ki. Bir an bile gafil kalmaya hakkımız yok. Allah’ın bunun hesabını sormasından korkuyorum. Aç akbabalar gibi bizi yemeye çalışan devletler karşısında diken üzerinde durur gibi durmamız ve azimle çalışmanız gerekirken, biz hiç umursamıyoruz. Ins. Allah bize acır, merhamet eder ve doğru yolu bulanlardan oluruz.

Murat’ın bu sözleri Fatih’i çok yaralar. Bu sözler karışısında ne diyeceğini bilemez ve hasta olacak dereceye gelir. Kendisi milleti rehavete kapılsın diye mi bin bir türlü zorluğa katlanmaktadır. Kendisi hayallerinden, umutlarından, ülkeleri için vakitlerini bile ayırmaktan aciz insanlar için mı vazgeçsin. Kendisi sevdiğinden, anasından, gençler her gün başka bir kafede geyik muhabbetleri yapsın diye mi ayrı kalsındı. Hayır hayır Fatih böyle birisi değil. O çok sinirli ve ülkesini deli gibi seven bir kahraman. Kendisi gibi ülkesini sevmeyeni sevmeyen ve ülkesinde gözü olanın gözünü oyacak kadar deli dolu bir mücahit o. Murat’ın bu anlattıklarını Mustafa’ya anlatır ve ona şöyle der

Fatih: Mustafa. Kardeşim biz anamızdan sevdiğimizden ayrıyız. Bin bir türlü bela ile uğraşıyoruz. Can tehlikesi, yaralanma ve açlık gibi her tülü zorluk var. Lakin tüm bunlardan daha acı olan ise biz bunları göze almışken, milletimin aziz ve necip insanlarından bazıları rahatlarından vazgeçmezlermiş. İlim için, oturdukları yerde bile ders çalışmaktan imtina ederlermiş. Benim ne kadar ülkemi sevdiğimi bilirsin. Vallahi ben canımı ülkem için seve seve veririm. Biz bu kadar risk alırken, oturanlara hissizlere, şuursuzlara, ders çalişmayanlara vallahi halkımı helal etmiyorum. Bizler onlar yüzünden şehit oluyoruz. Billahi onlara hakkini helal etmeyeceğim. Eğer herkes üzerine düşeni yapmazsa daha çok şehit veririz. Vallahi hakkımı helal etmiyorum ders çalışmayanlara. Vallahi hakkımı helal etmiyorum ülkeme hizmet etmeyenlere. Vallahi hakkımı helal etmiyorum tembellere.

Fatih bu konuşmadan sonra ağlamaya başladı ve zaten yorgunda olduğundan kısa süre sonra uyumuştu. Ertesi gün şiddetli bir çarpışmada Fatih şehit oldu ve ondan geriye kulaklarımızda “Vallahi hakkımı helal etmeyeceğim” sözleri kaldı.

Bu arada mektuba ve Fatıma’ya ne oldu dersiniz. Mektup Fatıma’ya ulaştı. Fatıma sevincinden düşüp bayılacaktı.  Hemen mektubu okumaya başladı ve gözyaşlarıyla mektubu defalarca okudu, öptü ve öptü tekrar okudu. Hemen bir mektup yazmaya karar verdi. Günlerden Cuma idi. Mektubu hemen göndermesi lâzımdı, yoksa hafta sonu gönderemezdi.  Fatihini bekletmek istemiyordu.

Sevgili Fatih

Kalp kalbe karşı derlerdi de bu kadar hislerin karşılıklı olabileceğini bilmezdim. Sana kendisine sevdiği oyuncak alınınca mutluluktan havaya uçan adeta bir çocuğun mutluluğuyla bu satırları kaleme alıyorum. Bilmeni isterim ki benimde sen de gönlüm vardır. Ne zamandır söylemeni bekledim. Hiç de umudumu kaybetmedim. Allah şahit hep umudum vardı. Sahi ya izine ne zaman geleceksin. Belki söz yaparız. Hemen evlenmek zorunda değiliz zaten ve sen askerden dönene kadar da beklerim. Allah seni korusun ve hakkımızda hayırlısını nasip etsin. O çok merhametlidir ve hepimiz ona aitiz. Sen benim kalbimdeki en değerli şeysin ve seni asla unutmam.

Komşu kızı Fatıma

Fatıma bu mektubu postaya yetiştiremedi. Hoş gerekte kalmamıştı. Pazar günü Fatihlerin evine üst düzey komutanlar geldi. Sessiz sessiz ağlama sesleri duyuluyordu. Ara ara bu ağlamalara vatan sağolsun sesleri katılıyordu. Fatıma yüreğinde bir yangın hissetti yoksa Fatih’ine bir şey mi olmuştu. Evet Fatih’i en sevgiliye Rabbine gitmişti. Fatıma herkese inat ağlamayacaktı. Dayanacaktı. Güçlü olmak zorundaydı. Hem yazmıştı seni unutmayacağım diye unutmadı da. Mustafa ise Fatıma ile karşılaşmaktan çok çekildiğinden cenazeye katılmak istemedi. Fatıma’ya ne diyecekti. Onun yüzüne nasıl baksındı. Her yıl arkadaşı için hatim indirdi. Murat ise perişan bir halde cenazeye katıldı. Allah onlardan vatan için sevdiklerinden vazgeçenlerden razı olsun amin.

Başta Afrin olmak üzere tüm şehitlerimizin aziz ve necip hatırasına bir hikaye denemesi.

Avatar photo

Ozan Dur

İstanbul 29 MÜ'den mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (7), dillere dair


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul