Zıyrat: Bir Sebeb-i Ziyaret

GEZİ - ANI

Kastamonu ve çevre illerdeki, mezarlık ziyareti geleneği olan "Zıyrat"ı kendi gözlemlerimle anlatmaya çalıştım

Giriş

Geçtiğimiz Kurban Bayramı arifesinde daha önce hiç deneyimlemediğim bir gelenekle karşılaşmıştım: Zıyrat. Bunu ilk başta amcamda duymuştum ve duyduğum gibi de şüphelenmiştim. "Mezarlığa Zıyrat'a gideceğiz" demişlerdi. Acaba ziyaret kelimesi yerine zıyrat mı demiştiler? İşin aslı öyle değilmiş. Kelimenin kökeni Arapça "zwr" kökünden gelen "ziyāra (birinin yanına gitme)kelimesinden gelmekteymiş [1]. Anadolu'nun özellikle Kastamonu bölgesi ve çevresinde, Türklerin İslam öncesi dönemlerine dayanan bir kökene de sahipmiş. Bense daha çok Kastamonu'nun İğdir beldesinde yaşanan boyutunu ele alacağım. Belki farklı yerlerde farklı bir süreç işleniyor olabilir.

Mezarlığa Yola Koyuluş

Toplanış, ikindi vaktinin girmesiyle başlar. Bunun sebebinin öğle sıcağında kavrulmamak ve akşamın karanlığına kalmamak olması gerektiğini düşünüyorum. Biz de ikindi namazının cemaatle kılınmasından sonra toplanıp arabayla yola koyulduk. Köyümüzün çevresinde iki ayrı mezarlık vardı; birbirine uzak iki köyün birbirine yakın iki mezarlığı. Vardığımızda adetten mezar taşlarına su dökmemiz gerektiğini hatırladık. Su taşıyabileceğim birkaç pet şişeyi mezarlıktan elime alıp, akan çeşmeye sahip yaklaşık 200 metre ötedeki mezarlığa yayan bir şekilde yola koyuldum. Bu sırada ailem ve diğer köy sakinleri de mezarlıkta bulunan kadın-erkek bölümünün ayrı olduğu, dikdörtgeni ortadan tam ikiye bölen (ayrıca tam ortasında kare bir pencereye sahip olan) betondan yapılma tek katlı binaya geçmişlerdi. Her aile ekmek ve helva getirmişti. Tüm bunlar olurken neyle karşılaşacağımı az çok öteki mezarlığa varınca anlamıştım. Orada da kadın ve erkekler ayrı "çardak" denilebilecek yapıların altında, birbirleriyle göz teması dahi az kurabilecekleri bir vaziyetteydiler. Erkekler sırayla Kuran'dan ayetler okudu. Bense kadın ve erkek çardaklarının tam ortasında kalmış, çeşmeden şişelerimi dolduruyordum. Beni her iki tarafında nasıl gözleriyle süzdüğünü tahmin ediyorsunuzdur. O sırada bir bahçe sulama bidonu çeşmenin diğer musluk başlığının altına konmuştu. Ancak bidonun kenarlarına su akıyordu, içine değil. Bidonun pozisyonunu değiştirsem de, insanların suyu israf etme fonksiyonlarını kaybetmeden, ne yazık ki daha tonlarca su kaybederiz. Su kutsaldır diyerek dolan şişeleri alıp kendi mezarlığımıza döndüm. Suları münasip bir noktaya bıraktıktan sonra az önce bahsettiğim yapının erkekler bölümüne girdim. Sonradan saydığıma göre odada 25 kişi, 24 erkektik. Bir de kız çocuğu vardı. Yaş ortalamasını soracak olursanız, size yaklaşık 35-40 cevabını verebilirim. Esasında bu ortalamayı kız çocuğu ve benim büyük oranda düşürdüğümüzü söyleyebilirim. Kadınlarsa nispeten erkeklerden sayıca biraz azdı. Yapının içinde duvarları kuşatan hasır koltuklarda dizilmiş kişilerin arasına oturmak pek mümkün değildi. Ben de en uç noktaya oturdum. Bu aslında sonradan kağıt ve kalem çıkartıp tüm olayı kaydetmemde bana cesaret kaynağı verecekti.

Okunmuş Ekmek ve Helva!

İki tane adam ortadaki masadaki malzemeleri dağıtmak için hazırlıyorlardı. Gömleklerinin kolları pazularına kadar sıyrılmış bir şekilde gül kolonyasını kontrol etmiş, ekmekleri ortadan ikiye ayırmış, helvaları ise tek bir noktada tuğla yığını gibi dizmişlerdi. Tüm bunları yapışlarını izlerken, üç kişinin ayrı şekillerde Kuran'ı ezbere bir şekilde okuyuşlarını dinliyorduk. Ayet okuma fazlından sonra ölmüş ve ölecek tüm insanlık için, olmuş ve olacaklar için rahmet duaları edildi. Bu kadar dua, Müslüman ve ayetleri bir arada toplayıp müşterek bir şekilde "Ekmeği ve Helvayı" okumuş ve Allah'ın izniyle bir bakıma kutsanmış vaziyete  getirilmişti. Artık bunlar diriye şifa, ölülereyse rahatlık verecekti. Sadece insana değil, hayvanların bile sütü inşallah çoğalacaktı! Acaba kolonya da kutsanmış sayıldı mı diye sormaktan kendimi alamadım. Soruyu kafamda tartarken gül kolonyasının artık ellere ikram edildiğini gelen kokudan ve seslerden anlamıştım. 

Öncesinde ve Sonrasında Bismillah

İlk başta gül kolonyası sırayla, masayı hazırlayan eller tarafından diğer ellere arz edildi. Hemen ardından oturanlar poşetlerini açtı. Benim gibi poşetsizlere ise poşeti esirgemediler, sağ olsunlar. Sonrasında iki kişinin iki uçtan taşıdığı bir örtünün içinde bölünmüş ekmekler yer alıyordu. Bunlar sırayla örtünün taşınmasıyla dağıtıldı. Hemen ardından lokum dağıtıldı; ancak bunu lokumu satın alanın dağıttığını hatırlıyorum. Büyük ihtimalle lokum en sona kalsaydı alan olmaz diye düşündü. Böylelikle dağıtımın en son aşaması olan helvalar, ekmek taşıma usulünde olduğu gibi örtü vasıtasıyla dağıtıldı. Böylelikle aslında geleneğin önemli kısmı halledilmiş olundu. Tabii oracıkta ekmeklerimizi aralayıp helvaları içine doldurup yemedik. Peki, neden ekmek ve helva diye düşünmedim değil. Aslında ekmeğin, elimizdeki şu anki en eski yazılı eser olan Gılgamış Destanı'nda dahi "yaşamın kaynağı" olarak görüldüğünü görmüştük. Ekmek, esasında "yaban" hayatında olmayan, şehirlilere ve yerleşik düzene aitlerin yemeğiydi. Yani tanrılara karşı ibadet edecek tapınaklara sahip, başlarında kut sahibi bir kral olanlar. Bu coğrafyada ekmek 7000 senedir kutsal kabul ediliyor denebilir. Neden ekmek sorusuna böyle yanıt verebileceğimi düşünüyorum; peki ya helvaya ne demeli? Aslında helva da ekmek gibi yüksek kalorilidir. İçinde bulunan yağ ve şeker dolayısıyla, özellikle yoğun fiziksel aktivite sonrası kaybettiğiniz enerjiyi kazanmanızı sağlayabilir. Denilebilir ki bu sebepten ötürü geçmiş yüzyıllarda emeklerini yoğun olarak kullanan insanlar, helvanın bu özelliğini kendilerine verilmiş bir şifa olarak nitelendirdiler.

İnsan ve Nisyan

Kendisinden çeşitli hukuk dersleri aldığım Ahmet Nohutçu hocam bir derste bize "İnsan" kelimesinin "Nisyan" yani unutma kelimesinden geldiğini söylemişti. Bu bağlamı Zıyrat boyunca hatırladım. İnsanlar sadece elli metre ötelerinde yatan bebek, genç, yaşlıların yanında olduklarını unutarak, birbirleriyle şakalaşabiliyor, kahkaha dahi atabiliyordu. Günlük siyaset, dünya malı, futbol ise özellikle yukarıda yazdığım binadan çıkan erkeklerin hızlıca tartışmaya daldığı konulardı. Bu konuşmalara dahil olmayıp büyüklerimin mezarlıklarına yola koyuldum. Diğer aile üyelerimle beraber çeşitli dualar okuduk. Allah kabul etsin. Böylelikle Zıyrat geleneği tamamlanmış oldu.

Ziyarette Huzur Var

Gönülden Eyle Dua

Ruhları Mutlu Kılan

Üç İhlas Bir Fatiha

- Anonim, Mezar Taşından Alıntı

Kaynakça

[1] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/ziyaret

Kamil Berkcan BALTAY
Kamil Berkcan BALTAY

Ben İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 3. Sınıf öğrencisiyim. İlim ve Medeniyet Topluluğu'nda yer almaktayım. Edebiyat, şiir, tarih, ekonomi hatta kimi zaman halk oyunları ...

Yorum Yaz