DOĞU VE BATI TOPLUMLARINDA DİPLOMASİ GELENEĞİ VE ETKİLERİ, KARŞILAŞTIRMALI ÖRNEKLER | İlim ve Medeniyet

Tarihsel süreç içerisinde geçmişten günümüze doğru geldikçe, yeniliklerin sonucu olarak birçok bilim dalının bir diğer bilim dalı ile yoğun etkileşimler içinde olduğunu görürüz. Bu bağlamda günümüzde yüzlerce farklı bilim dalı arasında etkileşim ortaya çıkmış ve her alanda yetişen insanlar sayesinde bu bilimler geniş birikimlere sahip olmuşlardır. Hem teorik hem de pratik anlamda ortaya çıkan bu etkileşimler farklı bakış açılarına ihtiyaç duyulması sonucunu doğurmuştur.

Uluslararası ilişkiler alanı ile ilgili incelemeler neredeyse binlerce cilt tutar. Buna karşı, söz konusu genel çerçeve içinde sırf diplomasiye ayrılmış derinlemesine ve analitik çalışmaların yeri pek kısıtlıdır. Fransız ve İngilizlerin, daha çok diplomasi meselesine mensup olanlar tarafından kaleme alınmış inceleme ve hatıra karışımı eserleri bunlar arasında çoğunluğu oluşturur. Yirminci asırda, Kissinger gibi önemli bir temsilcileri başta olmak üzere Amerikalı yazar, araştırmacı ve diplomatlar da söz konusu alana ilgi göstermiştir.[1] Başka ülkelerden yazarların diplomasi konusunda yer edici eserleri pek fazla olmadığı gibi, ülkemizde de çoğunluğu Büyükelçilerin kişisel hatıraları biçiminde olmak üzere, diplomasi konusunda kapsamlı eser yok gibidir. Hazırladığım bu çalışma da öncelikle ‘diplomasi’ kavramını açıklayarak tarihsel gelişim sürecini ele alacağım. İkinci bölümde ‘diplomat’ kavramına değindikten sonra diplomasiye kaynaklık edebilecek karşılaştırmalı bazı örnekler verdikten sonra çalışmayı sonlandıracağım. Bu yönüyle aslında iki tane temel çatışmayı birleştirmiş olacağız.  Bu çalışma disiplin içi bir araştırma olma iddiasındadır. Diplomasi kavramın uluslararası ilişkiler bilimleri bağlamında ele almaya çalışacağım.

DİPLOMASİ VE TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ

“Diplomasi terimine çeşitli zamanlarda, çeşitli yazarlar ve kaynaklar tarafından farklı tanımlar verilmiştir.  Türkçe Sözlük ve Ansiklopedilerden örnekler vermek gerekirse, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünün diplomasi tanımı ‘uluslararası ilişkileri düzenleyen antlaşmalar bütünü; yabancı bir ülkede ve uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme işi ve sanatı; bu işte çalışan kimsenin görevi, mesleği; bu görevlilerin oluşturduğu topluluk’ şeklindedir. Aynı sözlük diplomasi sözcüğünün mecazi anlamını ‘güç bir görüşme sırasında gösterilen ustalık ve beceriklilik’ olarak tanımlamakta ayrıca ‘diplomatça’ sözcüğüne yine mecazi olarak ‘açıkgözlülükle’ tanımını yapmaktadır. Bu tanımlar Meydan Larousse tarafından aynen aktarılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı Türk Ansiklopedisi’nin diplomasi tanımı uluslararası hukukta uluslararası ilişkilerin bilimi ve yürütülüşü şeklindedir. Yeni Hayat Ansiklopedisi’ne göre ise diplomasi ‘uluslararası ilişkileri yönetme bilgisi ve mesleğidir. Temel Britannica’nın diplomasi sözcüğüne verdiği tanım biraz daha ayrıntılıdır: ‘Diplomasi bir ülkenin başka ülkelerle ilişkilerinde kendi konumunu korumaya ve iyileştirmeye çalışırken öbür ülkelerle yürütebilme uğraşı ve sanatıdır’.

Yabancı dilde örneklere bakıldığında; Oxford İngilizce Sözlüğüne göre, diplomasi ‘uluslararası ilişkilerin müzakerelerle yürütülmesi; bu ilişkilerin büyükelçi ve elçilerle yürütülmesi ve yönetilmesinin yöntemi; diplomatın işi ve sanatıdır. Encyclopedia Britannica ‘uluslararası ilişkileri yönetme konusundaki yerleşik yöntem veya uluslararası ilişkileri, başlıca müzakere yoluyla yönetme sanatından bahseder. Fransızca Universalis Ansiklopedisi için diplomasi ‘devletlerin barışçıl dış ilişkilerinin yürütülmesindeki resmî yöntem ve araçların bütünüdür.Yazarlar ve düşünürlerin tanımları daha da farklılıklar gösterir. Ernest Satow diplomasiyi ‘bağımsız devletlerin hükûmetleri arasındaki resmî ilişkilere zeka ve taktın uygulamasıdır’ şeklinde tarif etmiştir. Albert de Broglie için ‘diplomasi devletler arası ilişkilerde sadece gücün hâkim olmasını önlemek için medeniyetin yarattığı en iyi şeydir’. Edmund Burke’nin tanımı ‘diplomasi uluslararası ilişkilerde ve müzakerelerde maharet ve yetenektir’ şeklindedir.

Olumsuz tanımlar da eksik değildir: Ambrose Bierce’e göre diplomasi ‘ülkesi için yurtsever yalan söyleme sanatıdır’. Talleyrand için ‘diplomasi yalan söylemek ve inkâr etmektir’. Ludwig Boerne de benzer görüştedir: ‘diplomasi Fransızca konuşmak, konuşup bir şey söylememek ve sahte laşar etmektir’. Çarpıcı tanımlama örnekleri de vardır: ‘diplomasi başkasının sizin istediğinizi yapmasına müsaade etmektir’. Lester B.Pearson; ‘diplomasi savaşın başka vasıtalarla sürmesidir’ Zhou Enlai. Ve bir atasözü: ‘diplomasi en fena şeyleri en hoş şekilde söylemektir’.

Bununla beraber, diplomasinin objektif tanımları çoğunluktadır. Keith Hamilton ve Richard Langhorne’e göre ‘diplomasi siyasi birimler, bu birimleri yönetenler ve ajanları arasındaki ilişkilerin barışcıl yönetimidir’. Harold Nicolson için ‘diplomasi bağımsız devletler arasındaki ilişkilerin müzakereler yoluyla yönetilmesidir’. Charles de Martens ise ‘diplomasi müzakere bilimi veya sanatıdır’ der. Bu tanım ve deyişlerin bir kısmında ‘müzakere’ ve ‘ilişkileri yürütme’ kavramı öne çıkmakla birlikte, diplomasinin işlevi hakkında tam bir görüş birliği olduğu söylenemez. Kimisi diplomasiyi ‘savaşın bittiği yerde barış başlar’ diyerek barış zamanıyla özdeşleştirirken bir diğeri diplomasiyi barış zamanında savaş şeklinde tanımlayabilmektedir. Ama sonuçta diplomasinin uluslararası ilişkilerin yürütülmesinde vazgeçilemez bir araç olduğu teslim edilmektedir. Aslında, diplomasi için bir tanımlama denemesine girişmek yerine, bu kavramın tarih boyunca geçirdiği gelişmelere değinmek, bugünün diplomasisinin ulaştığı içeriği çeşitli araç ve işlevleri bağlamında incelemeye çalışmak daha uygun bir yöntem olacaktır.” (İSKİT, Ekim,2012)

Diplomasi teorisi esas itibarıyla, bugünkü haliyle bildiğimiz, ‘modern’ diplomasinin temellerinin atıldığı 15. yüzyıldan başlayarak Avrupa’da geliştirilmeye başlamıştır. ‘Modern diplomasi’ özel hukuki kurallarla korunan ve sürekli olarak dış ülkelerde veya uluslararası kuruluşların merkezlerinde ikamet eden diplomatların oluşturduğu bir ağın dış politika uygulama faaliyetleri şeklinde doğmuştur. Bu ağ ilk olarak İtaya yarımadasında 15. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış ve Münster ve Osnabrück Kongrelerini (1644-8) izleyen iki buçuk asır içinde belirli bir olgunluğa ulaşmıştır.İlk başlarda diplomatik teoriyi ilgilendiren başlıca konular şehir-devlet ve daha sonra ulus-devletler arasındaki ilişkilerde diplomatın, diğer bir deyişle resmî aracıların tanımı ve işlevi üzerinde yoğunlaşmıştır.

O çağlarda, diplomasi konusundaki yazıların sahibi diplomatlar, hukukçular veya Grotius gibi her ikisi birden olanlardı. Diplomasi hakkındaki literatür ise kaba hatlarıyla ikiye ayrılıyordu. Bir bölüm yazar, sırf bir büyükelçinin sahip olması gereken niteliklerle meşgul oluyor, diğer bir bölüm ise büyükelçilerin statüsüyle ilgili hukuki konular, ayrıcalık ve bağışıklıklar konusunda fikir yürütüyordu. 17. asrın sonuna kadar, büyükelçinin ‘hükümdarın aynası’ olması geleneğine bağlı olarak, diplomat Machiavelli ve Guicciardini’den hukukçu Grotius’e ve din ve devlet adamı Richelieu’ye kadar bu alanda eserler verenlerin hepsi ‘prens hizmetkârı mükemmel elçinin kendilerine göre ideal niteliklerini ayrıntılı olarak sıralamışlardır.

O çağlardaki yazarların üzerinde durduğu ikinci konu, elçinin yabancı bir saraydaki hukuki statüsünün niteliğidir. Özellikle, diplomatın görevini yerine getirirken ne ölçüde ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanması gerektiği konusu başta Grotius olmak üzere çeşitli düşünürler tarafından geliştirilen bir alandır. Bu konu esasen yüzyıllar boyu diplomasinin ana tartışma konularından birini oluşturmuş, bu tartışmalar ayrıcalık ve bağışıklıkların ancak 20. yüzyılda, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki 1961 Viyana Sözleşmesiyle kodifiye edilmesiyle bir sonuca bağlanmıştır. Buna rağmen, ileride görüleceği gibi bugün dahi ayrıcalık ve bağışıklıkların değişen dünya koşullarına nasıl uydurulacağı konusu gündemden çıkmamıştır. 16. yüzyıl sonlarında ağırlık ikinci gruptan birinciye kaymış ve büyükelçilerin nitelikleri hakkında, bazen pek de incir çekirdeği doldurmayacak bol kitap ve yazı üretilmiştir.

17. yüzyıl sonu ve 18. yüzyılda ise diplomasi teorisine ilişkin tartışmalar ve ortaya koyulan eserlerin içeriği değişmiştir. ‘Mukim elçilik’ kurumunun yerleşmesi ve hükümdarların elçileri dışişleri politikalarının başlıca aracı olarak kullanmaya başlamaları sonucu diplomasinin uluslararası ilişkilerin vazgeçilmez bir unsuru hâline gelmesiyle diplomasi ve diplomatların siyasi işlevi hakkında yaygın bir tartışma başlamıştır.

Bu çerçevede, özellikle 1648 Münster – Osnabrück Antlaşmalarıyla Avrupa hükümdarları o zamana kadar hep savaşa ve çatışmaya dayanan ilişkilerini bir düzene sokma gereğini anladıkları zaman, diplomatik teori daha açık bir ‘siyasi’ renge bürünmüştür. O dönemlerden başlayıp bugüne kadar süregelen diplomatik teori soruları oldukça çeşitlidir. Diplomasinin bir ülkenin gücüne katkısı, diplomatın hükümdarına ve devletine itaat derecesinin ölçütleri, ‘diplomasi ve ahlak’ teması, diplomasinin ulusal çıkarları savunmanın ötesinde bir işlev sahibi olup olmadığı, yabancı ülkelerle ‘sürekli müzakere’ kavramı, diplomasi uygulamasında ‘uygun mevsim’ olup olmadığı tartışması, diplomatın temsil görevinin içeriği, diplomasinin profesyonelleşmesi, bunlar arasında sayılabilir. (İSKİT, Ekim,2012)

 

MACHİAVELLİ’NİN PRENSİ ve NİZAMULMÜLK’ÜN SİYASETNAMESİ’NDE DİPLOMASİ TANIMLAMALARI DİPLOMAT FİGÜRLERİ

  İktidar mücadelesi, iktidarın niteliği ve iktidar-toplum ilişkileri tarih boyunca önemli bir düşünsel mesele olmuştur. İdeal yöneticiyi 15. ve 16. yüzyıllarda Niccolo Machiavelli’nin Prens’i (İl Principe) bu alanda önemli bir eser olarak ortaya çıkmıştır. Machiavelli’nin 1513’te kaleme aldığı ve 1532’de, yani onun ölümünden beş yıl sonra basılan eseri Prens, bir toplumsal varlığı (devleti) yeniden kuran ya da düzenleyen kimsenin (prensin) başarılı olabilmek için bilmesi gereken, yabancı olamayacağı ve yabancı kalamayacağı, iktidarı ele geçirme ve ayakta tutma tekniklerinin ne olduğu sorusu etrafında dönmektedir.  (Machiavelli, Ekim,2004)  Diğer taraftan, bu konu üzerine çalışanlar tabii ki sadece Batılı düşünürler olmamıştır ve ayrıca Doğu toplumlarının tarihini durağan, imparatorların tek özne olduğu ve sınıf çelişkilerinin olmadığı bir tarih olarak okumak da yanlış olacaktır. Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün Siyasetname (11. yüzyıl) adlı eserleri de yöneticilere tavsiyeler ve diplomasi usulü ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Bu çalışmanın bu kısmında amaçlanan, Nizamülmülk ile Machiavelli arasında eserleri ve yaşadıkları dönem göz önüne alınarak yönetim anlayışları, hükümdara sesleniş biçimleri, verdikleri tavsiyeler ve kendi danışmanlık görevleri bağlamında bir malumat paylaşımında bulunmaktır.

Machiavelli, tek başına diplomasiyi yeterli görmese de bu amaçla harcanan paraları destekleyerek diplomasinin ulusal gücüne katkısını ilk destekleyen yazarlardandır. Diplomasiyi bir devletin karşı tarafı aldatmak için kullandığı bir araç olarak gören ve amaca ulaşmak için her yolu meşru sayan Niccolo Machiavelli Prens adlı eserinde diplomasi ahlakı ile ilgili olarak şunu ifade eder; sözünü tutmamak sadece ahlaki bir sorun değildir. Aynı zamanda, güvenilirliğin sağladığı avantajlardan vazgeçmektir. Aynı zamanda bu konu, diplomatların karşı karşıya oldukları, kişisel ahlaki zorunluluklar ile prenslerine sadakatları arasında seçim yapma ikilemiyle de ilgilidir. Zaten, diplomasinin kamuoyu gözünde bazen olumsuz bir imaja sahip olmasının, samimiyetsizlik, doğruları söylememek, saptırmakla özdeşleştirmesinin kökeninde, ülkesine (prensine) sadakat ile ahlaki ilkelere uyma arasındaki çelişki yatmaktadır.[2] Diplomatların hükümdarları (prensleri) güçlendirmek ve özellikle onların şöhretlerini arttırmak için yararlı olduklarını kabul eden Machiavelli, mukim büyükelçilerin bilgi toplama işlevlerinin önemini de vurgulamaktadır.

Bir ilim ve siyaset adamı olan Nizamülmülk’ün günümüze kadar gelen en büyük yapıtı Şüphesiz ki, “Siyasetname” adlı eseridir. “Siyasetname”, İslam dünyasında dönemin halife ve padişahları başta olmak üzere ileri gelen devlet ve ilim adamlarının yol göstermek ve tavsiyelerde bulunmak amacıyla yazılan pratik siyaset bilim türündeki yapıtlar geleneğinin önemli bir halkasıdır. Ancak biz Siyasetnameyi diplomasi geleneği ve diplomat figürü üzerinden inceleyeceğiz. Genel olarak eserde diplomasi ve diplomat ile ilgili ele alınan konular şunlardır;

Elçilerin Önemine ve Durumlarına Dair (21 fasıl)

  • *Elçiler dokunulmazdır. Devletler arasında savaş dahi çıksa elçilere dokunulamaz onlar işlerini sorunsuzca yürütebilir.
  • *Dönem itibari ile elçiler kusur arayıcıdır bu yüzden geçtikleri ve kalacakları yerler verimli ve düzenli olmalıdır.
  • *Taşıdıkları asıl haber dışında gittikleri devletin açığını bulmaya, zayıf yönlerini ortaya çıkarmaya çalışırlar.
  • *Elçiler mutlaka karşılanmalı ve onlara verilen önem hissettirilmelidir.(Prestij içinde önemlidir)
  • *Nizam’ül-Mülk için elçinin mert bir asker olması özel olarak istenmiştir böylece karşı tarafa bütün askerlerimiz böyledir mesajı verilebilecektir.
  • *Elçiler stratejik açıdan da önemli, çoğu zaman devletlerin önden bir elçi gönderip zayıflık ilettikleri ardından sert bir darbeyle karşı tarafı bertaraf ettiği kitapta anlatılmaktadır.

 Nizam’ül-Mülkün Elçilerinde Aradığı Bazı Özellikler

  • *Padişaha söz söyleyebilecek kadar cesaretli,
  • *Hitabet yeteneğine sahip,
  • *Paraya tenezzül etmeyecek,
  • *Kumara, kadınlara ve içkiye ilgisi olmayan,
  • *Dinine ve mezhebine sıkı sıkıya bağlı,
  • *Kısacası doğrudan güvenilir,
  • *Âlim ve yaşlı olursa daha iyi,
  • *Savaşçı ve güçlü bir asker olursa daha da iyi, şeklinde açıklanabilir. (Nizamumülk, 2015)

 

Sonuç olarak doğu ve batı kültüründen aldığımız bu iki arasında diplomasi ve diplomatlarla ilgili birçok benzerlik olduğu gibi kısmen farklılıklar olduğunu söylemek mümkümdür.

 

Kaynakça

  • İSKİT, T. (Ekim,2012). Diplomasi;Tarihi. Teorisi, Kurumları ve Uygulması. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
  • Machiavelli, N. (Ekim,2004). Prens. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
  • Nizamumülk. (2015). Siyasetname. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

 

[1]Temel İSKİT, (Ekim,2012). Diplomasi;Tarihi. Teorisi, Kurumları ve Uygulması. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. syf.4.

[2] Machiavelli, N. (Ekim,2004). Prens. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Avatar photo

Oktay KAYMAK

PSIR Doctrine, Practice and Theory oktaykaymak02[at]gmail.com


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul