İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Romanlar ve Toplumumuzun Belki En Alt Tabakası
Ülkemizde toplumsal uyum için en alttan başlamak gerekmektedir. Romanları topluma kazandırmaktan bahsediyorum. Onlar adeta gettolarda yaşıyorlar. Oysa fırsat verildiğinde güzel işler yapabilen bu insanları toplumumuza kazandırmamız gerekiyor. Sokaklarımızı suç ve kötülükten arındırmamız şarttır. Romanlar arasında suç oranları yüksek olabilir, fakat bu aşılabilecek bir problemdir. Geçtiğimiz günlerde Peaky Blinders dizisini izledim. Orada Romanlar güzel bir şekilde resmedilmişlerdi. Buradaki “güzel”den kastım, onların da bir şeyler başarabileceğinin gösterilmiş olmasıdır. Kendi alanlarında yükselebilmişlerdi. Evet, dizide suç, büyü, fal gibi konular işleniyor ama belirli ölçüde ahlaklarını da koruyorlar. Zorla malları gasp etseler bile halk onlardan razı; hatta bir mesele olduğunda onların kazanmasını istiyor.
Yine de bu durumdan kurtulmaları mümkündür. Devletimiz ve milletimiz onlar için el uzatmalı. Biliyoruz ki çevre, insanı en çok etkileyen faktörlerden biridir ve Romanlar bazı bölgelerde adeta gettolarda yaşamaktadırlar. Ayrıca çok renkli bir kültüre sahiptirler. Farklılıklar sadece kötü değildir; bir ülke ne kadar renkli kültüre sahipse o kadar zengindir. Bizler imparatorluk mirasını devraldık. Tarihte en güçlü olduğumuz dönemler imparatorluk olduğumuz dönemlerdi. O zamanlarda toplumumuz çok çeşitlilik barındırıyordu.
Ulus devletler doğası gereği tek tip insan modeli istemektedir. Ancak biliyoruz ki Türkiye’de sadece Türkler yaşamıyor. Bu yüzden insan gücümüzü artırmamız gerekir. Japonlar bir öğrenciye, “Sizin başarınız ülkemizin başarısıdır,” der. Dolayısıyla ülkemize kazandırılacak bir insanın çok büyük faydaları olur. Biliyorum, söylediklerim zor görünebilir; ama bu meseleyi yeterince göz ardı ettik. Sadece Romanlar değil, diğer insanlarımız için de elimizi uzatmamız gerekir. Bu insanlar vergi veriyor, ürünler tüketiyor ve ekonomimize katkı sağlıyor. Dolayısıyla kimseyi ötekileştirmemeliyiz. Malum, milletler ötekiyle var olur; ama bu öteki, vatandaşımız olmamalıdır. Peaky Blinders dizisi göstermektedir ki Romanlar da diyelimbaşarılı olabilir. Zekâ dünyada eşit dağılmıştır. Roman vatandaşlarımızın zeki gençleri de ülkemizin istiklal ve istikbalinde önemli görevler üstlenebilirler. Belki de her şey, yapılacak bir Türk dizisine veya filme bağlıdır. Onların da yararlı vatandaşlar olabileceklerini göstermek gerekir. Burada Romanların kendilerine de büyük görev düşüyor. İçlerinden bazıları bütün varlığıyla kendilerini topluma ve ülkemize adamalıdır. Öncü olanlar, diğer bireyler için güzel bir izlenim bırakabilirler.
Dizilerin Algı Değiştirme Gücü: Fauda Örneği
Bir diğer örnek vermek istediğim dizi ise Fauda. İsrail’de bilindiği üzere Aşkenaz ve Mizrahi ayrımı vardır. Arap ülkelerinden gelen Mizrahiler büyük bir ayrımcılığa uğramaktadır. Mahalleleri ayrıdır, hatta ilk zamanlarda Aşkenaz olmadıkları için bankalar onlara kredi bile vermemiştir.
Ancak bir dizi, bütün bu algıları yıkmaya yetmiştir: Fauda. Dizide Mizrahiler önemli görevler üstlenen, İsrail’in güvenliğini sağlayan aktörler olarak gösterilir. Böylece İsrail’de devletin ürettiği sanal bariyerler yıkılmaya başlamıştır. Tabii, Mizrahilerin Araplara karşı en büyük düşmanlardan biri haline gelmesi onların ayıbıdır; bu, konumuzun dışında. Fauda dizisi sayesinde Mizrahilere yönelik algı değişmeye başlamıştır. Dizideki karakterler Filistin lehçesini iyi bildikleri için Filistinlilerin arasına sızıp operasyon yapmaktadır. İsrail, bu “ajanlık oyunları” üzerinden Mizrahilere karşı bakışı değiştirmiştir. Biz neden kendi halklarımız için aynısını yapmayalım?
İlla aynı yolu izlemek zorunda değiliz; fakat kutuplaşma bu kadar artmışken artık harekete geçmemiz gerekir. Hatta politikalar belirlenmeli ve siyasi partiler bu insanları topluma katabilmek için yarışmalıdır. En alt tabaka için bunu başarabilirsek ümitvar olmaya başlayacağım. Çünkü Mevlânâ, Yunus Emre ve diğer ulu önderlerimiz ayrışma için değil, birlik için gelmişlerdir. Anadolu’ya hoşgörü tohumlarını ekmişlerdir.Bugün ülkemizde farklı milletler en alt tabaka haline gelmiş olabilir. Ama bu durum daha ne kadar devam edecektir?
Kişisel Bir Gözlem
İlkokuldan bir arkadaşım vardı. Zannediyorum ortaokula geçmesine izin verilmedi. Devletimiz de sağ olsun uyudu ve o gencimizin okuma isteği elinden alındı. Buna önlem alınabilirdi. İnsanlara gelecek vaat etmek ve vizyon çizmek devletimizin görevi olmalıdır. Bulunduğum şehirde Romanlar, kimsenin yapmak istemediği zor işleri yapıyor: tarlada çalışmak gibi. Oysa adil bir sistem kurulsa, en alt tabakadaki insanlar en üste çıkabilir. Bilâl-i Habeşî, hidayetin Allah’ın elinde olmasına şükretti. Çünkü Kureyş’in ileri gelenleri dururken köle olan Bilâl, âlemlere üstün oldu. Peygamberimiz gerçek üstünlüğü takvada gördü.
Bu insanlarımız arasından da evliyalar, kahramanlar, başbakanlar, bakanlar ve milletvekilleri çıkabilir. Her insanı devletimiz bir kurtarıcı, bir lider, bir kumandan olarak görmelidir. Suça bulaşmış olanlar için de rehabilite çalışmaları yapılmalıdır. Çünkü güçlü bir Türkiye için güçlü insanlara ihtiyacımız vardır. Önemli olan sayı değil, kalitedir.
Rabbim yardımcımız olsun. Okuyanlardan eylem beklerim.
Ozan Dur
Yorum Yaz