İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
En Modern Tek Tanrılı Din: Mısır’da Bahailik
Giriş:
Bahailik, ortaya çıkış yeri İran olmakla birlikte neredeyse dünyanın bütün ülkelerine dağılmıştır. Coğrafi dağılım olarak en yaygın dinlerden birisidir. 19. yüzyılda ortaya çıkan Bahailiğin kökenleri biraz daha eskiye dayanmaktadır. 1753 yılında doğan ve Şeyhilik ekolünü kuran Şeyh Ahmed El-Ahsaî ile Bahailiği başlatmak mümkündür. Proto-Bahailik olarak Babi’liği görmekteyiz. Babi’liğin kurucusu Mirza Ali Muhammed, 20 Ekim 1819 tarihinde doğmuştur. Dayısı tarafından hamilik yapılan Mirza Ali Muhammed, farklı halleri üzerine Kerbela’ya gönderilmiştir. Burada 1843 yılında Şeyhiliğin önde gelen müritlerinden Seyyid Kazım Reşti ile tanışmıştır. Seyyid Kazım Reşti, belki de istemeyerek de olsa Babiliğin ortaya çıkışına sebep olmuştur. Kendisinden sonra Mehdi’nin geleceğini söylemiş ve onu arayıp bulmaları gerektiğini belirtmiştir. Bütün bu anlatılanlardan etkilenen Mirza Ali Muhammed, kendisini Mehdi’ye açılan kapı yani bâb ilan etmiştir. Kendisi ulema tarafından alınan fetvalara istinad edilerek Nasirüddin Şah’ın emriyle kurşuna dizilerek 1850 yılında öldürülmüştür. Öldürülmeden önce Babiliği birkaç bin İranlı arasında yaymayı başarmış ve belirli bir takipçi kitlesi elde edebilmiştir. Bu takipçi kitlesi daha sonra iki oğlu arasındaki mücadeleden oldukça yıpranacak ve günün sonunda kazanan Bahaullah ve oğlu Abdülbaha olacaktır. Hareket bu zamanlarda birçok defa dağılma ve tarihten silinme tehlikesi geçirdiyse de bir şekilde toparlanacak ve günümüzde 7 milyon civarında insanın inandığı bir dini inanç olacaktır.
Bâbın öldürülmesi bâbileri harekete geçiren süreci başlatmıştır. Mirza Ali Hüseyin (Bâb)’ın öldürülmesi akabinde iki bâbi Nasirüddin Şah’a suikast girişiminde bulunmuştur. Bu da bardağı taşıran son damla olmuş ve birçok bâbi bu olaydan sonra öldürülmüştür. Kalanlar için artık İran’da yaşamak inanılmaz oranda zorlaşmıştır. Onlar da ileride çareyi göç etmekte bulacaklardır (Fığlalı, 1991). Bahailerin lideri daha sonra kendisini Mehdi ilan edecekti. Mehdiler de dini olarak bakıldığında Şah’ın da üzerinde bir otoriteye sahipti. Bununla birlikte Bâb’ın öldürülmesi üzerine ve sonra yaşananlar üzerine mistik birtakım söylemler de geliştirilmiştir. Örneğin İran’da o dönem olan salgın ve kuraklıkları bâbiler, Bâbın öldürülmesine bağlamışlardır.
Bahailik devlet olarak Şiiliğin tek merkezi yeri olan İran’da ortaya çıkarak, Sünni İslam’ın merkezlerinden birisi olan ve Ezher Üniversitesi’ne ev sahipliği yapan Mısır’a yayılmıştır. Bahaulllah’ın oğlu Abdülbaha Mısır’a davetçiler gönderilmesine büyük önem vermekteydi ve Mısır, inancın yayılması için önemli görülmekteydi. Mısır’ın İslam dünyasındaki önemli mevkii de düşünüldüğünde Bahailerin neden burasına önem verdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Afrika’ya ve Arap dünyasına inancın yayılması için de Mısır stratejik bir öneme sahipti. Batıni bir hareket olan Şeyhilikle olan derin bağları, onların şeriattan uzaklaşmalarına engel olmamıştır. İslam’ın beş şartına farklı yorumlar getirmişlerdir ve Bahailiğin gelmesiyle Hz. Muhammed’in (sav) getirdiklerinin artık geçersiz olduklarını belirtmişlerdir.
Bahailiğin Kökeni
Bahailik, Şeyhilik ekolüne bağlı olduğundan Şeyhilik ekolünü öncelikle bilmek gerekmektedir. Bu ekolü kuran Şeyh Ahmed el-Ahsaî 1753 ve 1826 yılları arasında yaşamış ve Kur’an-ı Kerim’i alegorik bir şekilde yorumlamıştır. Böylelikle Mehdi’nin geleceği tarihi hesaplamaya çalışmıştır (Melikova, 2013). Bu hesaplamalar sonucunda da yakın bir zamanda Mehdi’nin geleceğini haber vermiştir. Bu durum da Bahailiğin çıkışına ortam hazırlayan önemli bir gelişmedir. Özellikle Şeyh Ahmet Ahsaî’den sonra onun takipçisi Seyyid Kazım Reşti’nin derslerine Bâb (Mirza Ali Hüseyin) da katılmıştır. Burada saygınlık kazanan Bab, tanınırlık açısından kendisini Bab ilan edebilecek en uygun kişilerden birisiydi (Melikova, 2013). Bab da bu fırsatı değerlendirerek sonraki yıllarda kendisinin Mehdi’ye açılan kapı olduğunu yani bâb olduğunu ilan etmiştir. Mehdi’nin imamlar ve hükümdarlar üzerinde bir otoritesi olduğundan İran Şahları bu hareketi kendisine yönelik en büyük tehlikelerden birisi olarak görmüşlerdir (Melikova, 2013).
Bahâullah İran’da tehlikeli görüldüğünden Osmanlı topraklarına sürülmüştür. 1863 yılında İstanbul’a gelmiş ve dört ay kaldıktan sonra Edirne’ye sürülmüştür. Edirne’den de Akka kalesi’ne sürgün edilmiştir ve burada da 10 yıldan fazla bir süre yaşayıp. 1892 yılında 75 yaşında ölerek Akka’ya gömülmüştür. Ölmeden de oğlu Abbas’a (Abdülbaha) yerine geçmesi yönünde işarette bulunmuştur(Hacı, 2017). Abdülbaha ile birlikte inanç, Doğu ve Batı’ya yayılmaya başlamıştır.
İran’da Bahailere yönelik 1874, 1880, 1882, 1883 ve 1891’de farklı şehirlerde birçok kanlı saldırı düzenlenmiştir(Kniaź & Niechciał, 2013). Dolayısıyla onlar da çareyi civar ülkelere gitmekte bulmuşlardır. Hem İran hem de Mısır anayasasında Bahailerin hakları güvenceye alınmamıştır ve bu da bugüne kadar devam eden bir sorun yumağı haline dönüşmüştür. Özellikle her iki ülkenin de İslami bir geçmişi olması ve İslam’ın da sadece zımmi statüsünü ehl-i kitaba vermesi Bahailer açısından bir sorun teşkil etmiştir. Bu bağlamda Yahudiler ve Hıristiyanlar, Bahailerden daha çok haklara sahip olmuşlardır.
İran ricalinin kaçış noktalarından birisi Hindistan’dır ve Hindistan, İranlılara yüzyıllarca ev sahipliği yapmıştır. İslam’ın gelmesiyle Zerdüştler, Moğolların gelmesiyle İranlılar hep Hindistan’a kaçmışlardır (Ozan, 2024). Yakın dönemde ise baskı gören Bahailerin kaçış noktası Hindistan olmuştur. Hindistan’a gitmek üzere Akka’ya vardıklarında onlara Abdülbaha Mısır’a gitmelerini salık veriyordu. Böylece Bahailerin Mısır dönemi başlamış oldu. Hindistan ayrıca bir dinler ülkesiydi. Burada inancın yayılması daha kolay olabilirdi. Bu kadar dini çeşitliliğin arasında ayrıca inancın takipçileri de farklı inançlara geçiş yapabilirdi. Hindistan’da insanlar farelere dahi tapmakta ve anormal derecede kutsal addettikleri eşya ve canlılar dahi olabilmektedir. Bütün bu gelişmelere rağmen Bahaullah ve Abdülbaha dailerini Mısır’a göndermiş ve burada evlenip inancı yaymalarını salık vermiştir. Bahailer de bu emire uyup Mısır’a gelip yerleşmişlerdir.
Bahaullah ve İnancın Dünyaya Açılması
Bahaullah’ın yaklaşık 30 yıllık ömründe (1863-1892) inanç, 15 ülkeye yayılmıştı. Mısır’ın bu ülkeler arasında 4. sırada olması lazımdır. İnanç, İran’dan sonra Irak, Osmanlı, Hindistan ve Mısır’a yayıldı. Bahaullah’ın döneminde Bahailer, Mısır’a dailer gönderdiler. İlk gelenler halı tüccarları idi. Bahaullah’da Akka’ya sürülürken Mısır geçiş güzargahlarından birisi idi. Bahaullah 1864 yılında Edirne’de iken Hacı Bakır Kaşani ve Seyyid Hüseyin Kaşani’yi Mısır’a davet amacıyla gönderdi. 1867 yılında ise iki öncü (pioneer) daha gönderdi: Hacı Mirza Haydarali Şirazi ve Hacı Mirza Hüseyin(Mustapha, 2015).
Görsel 1: Mısırdan Bir Görüntü

Kaynak: Independent Arabia
İlk öncülerin çalışmasının etkisi sınırlı olmuştur. Daha çok Mısır’daki İranlılar arasında etkili olan inanç, 1896 yılında ilk Mısırlı’nın inancı kabul etmesi bir dönüm noktası olmuştur ve zamanla Mısırlılar arasında inanç daha da yaygınlaşmıştır. Abdülbaha döneminde ise İnanç daha da yaygınlaşmış ve Bahailerin sayısı binlerle ifade edilir olmuştur. Yerel Bahai mahfilleri de zaman içerisinde kurulmaya başlamıştır. İbrahim Ali Mansur, Bahai İnancını kabul eden ilk yerli Mısırlı kişi olmuştur(Mustapha, 2015).
Görsel 2: Bahai İnancını Kabul Eden İlk Mısırlı

Kaynak: Rowshan Mustapha,
Mısır’a gönderilen Dailerden en bilgili olanlarından birisi Mirza Ebu’l-Fadl Gulpaygani (1844-1914) idi. Gulpaygani 1894 yılında Mısır’a geldi ve Bahaullah’ın da talimatıyla Ezher Üniversitesi’nde Hocalığa başladı. Kısa süre içerisinde birçok Mısırlı öğrenciye ulaşmış idi ve Bahaullah’ın önerisiyle ilk başta inancını, açıklamadı(Mustapha, 2015). Daha sonra öğrencilerin arasından bazıları İnancı kabul etti ve inanca tarihi hizmetlerde bulundular. Mısırlılar Bahailik hakkında ilk başlarda çok bilgili değillerdi ve başlangıçta İnanca temkinli yaklaştılar. Bahailiğin yeni peygamber geldi iddiası ve İslam’ın şartlarını değiştirme iddiaları gündeme geldiği andan itibaren peş peşe aleyhlerinde fetvalar yayınlanmaya başladı. Özellikle bu süreci 1920’li yıllardan sonra başlatabiliriz Gulpaygani İnancı 1896’da açıklamak zorunda kaldı. Bu durumda İran’da olan gelişmelerin büyük bir etkisi vardı. Mirza Ebu’l-Fadl Gulpaygani, Nasirüddin Şah’ın öldürülmesi olayının Bahailere atfedilmesi üzerine harekete geçmek zorunda kaldı. 1 Eylül 1896’da Muktataf dergisinde inancı tanıttı. Bundan sonra Mısırlı entelektüeller inançtan haberdar olmaya başladılar. 1 Mayıs 1896’da Nasirüddin Şah öldürülmüştü ve 3 ay sonra ise Mirza Ebu’l-Fadl İnancı açıklamak gereği hissetmişti. Nasirüddin Şah’ı öldüren ise Cemaleddin Afgani’nin bir öğrencisi idi ve Bahailer, İran’dan Bahailerin olaya müdahil olmadıkları yönünde açıklama gelene kadar can ve mal açısından sorunlarla karşılaştılar(Mustapha, 2015).
Bahailer özellikle yenileşme akımının bazı açılardan öncülerinden idi. Osmanlı ve Mısır’daki yenilikçilerle irtibat halinde idiler. Mesela Mısır’da ilk kız okulunu Bahailer açacaktı. Mısır’da 1896 yılında Modernist Muhammed Abduh gazetede Bahailere dair yazacaktı. Abduh ilk başlarda Bahailere övgü ile bahsediyordu. Bahailik İslam’ın mistik bir yorumu iken Abduh’un da mistik bazı yönleri olduğu belirtilmektedir (Geoffrey, 2017). Mirza Ebu’l-Fadl’dan aylar önce Abduh gazetede Bahailere dair olumlu yazılar yazmıştı. Modernistler dinde modernleşmeyi savunurken, Bahailik modern bir din olma iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Bu bağlamda Osmanlı ve Mısır’daki modernistler ile Bahailerin yakın ilişkileri bulunmaktaydı. Ebu’l-Fazl o kadar etkili olmuştu ki Batılı ilk Bahai de inanca girecekti.
Görsel 3: Thornton Chase ismindeki ilk Batılı Bahai

Kaynak: Independent Arabia
Tek Tanrılı en modern dinin kurucusu Bahaullah 29 Mayıs 1892’de Akka’da vefat etti. Abdülbaha ise 22 Mayıs 1844’te dünyaya gelmiştir. Kendisine Baha’nın kulu anlamında Abdülbaha ismini seçmiştir. Bu babasının öğretisine ne derece bağlı olduğunu ayrıca göstermektedir. Abdülbaha döneminde inanç Doğu’dan Batı’ya yayılmıştır. Bahaullah, Mısır’ı bir geçiş güzergahı olarak kullanıp burada çok kısa bir süre kalmışken, Abdülbaha Mısır’da birkaç yıl kalmıştır. Kendisi de aslında Mısır’da kalmayı hedeflememiş, Mısır üzerinden Batı’ya açılmayı planlamıştı. Lakin Mısır’da rahatsızlanınca burada ikamet etmek zorunda kalmıştır. Bu durum inancın daha geniş kitlelere yayılması açısından önemlidir.
Görsel 4: 1863-1868 yılları arasına resimlendirilen Abdülbaha’nın bir resmi

Kaynak: Bahá’í.org
Abdülbaha babası ile birlikte uzun yıllar beraberdi. Onun yazılarını yazıyor ve ondan inancı öğreniyordu. Osmanlı, Bahai önde gelenlerini Akka’da hapiste tutuyordu Abdülbaha da burada göz altında tutuluyordu. 1908 yılında gerçekleşen Jön Türk devrimi ile birlikte bu tutuklular serbest kaldılar. Onlarca yıl hapis ve göz altı yaşayan Abdülbaha bu dönemden sonra gerçek manada özgür kalmıştı. Özgür kalmadan bir yıl önce Karmel Dağındaki meşhur araziyi satın aldılar ve oraya Bahaullah’ın mezarını yaptılar.
Görsel 5: Karmel Dağı’ndaki Meşhur Bahai Hac Mekanı, Hayfa

(Fotoğraf: Ozan Dur, 2017).
1909-1910 yılında Abdülbaha Hayfa’daki işlerini hallederek Mısır’a doğru yol aldı. Burada bir yaklaşık bir yıl civarında kaldı. Burada kaldığı süre içerisinde Mısır’ın önde gelen isimleriyle görüşmeler yaptı. Gazetelerde Bahailiğe dair yazılar bu dönemde yoğun bir şekilde çıkmaya başladı. Abdülbaha ile tanışanlar onun bilgisinden ve “karizmasından” etkileniyorlardı. Abdülbaha hakkında çıkan ilk yazıların önemli bir kısmı oldukça olumluydu. 1912’de New York’a gitmek üzere Mısır’dan ayrıldı. 1913 yılında Port Said’e geri döndü ve burada ikamet etmeye başladı (Ahmed, 2023).
Batı’daki çalışmaları onu önemli hale getirdi. Özellikle Batı’da mevcut olan manevi ve ruhani boşluk hali yeni mistik dinin yayılması için uygun bir ortam sunuyordu (Melikova, 2013). Özellikle savaş karşıtı olmaları ve dünyadaki dinleri tek bir çatıda birleştirme girişimleri büyük dikkat çekmişti. Dünya savaşının yaşanacağı böyle bir dönemde savaş karşıtlığı farklı bir görüş olarak öne çıkıyordu. Ayrıca kilisenin bıraktığı manevi boşluğu Doğu’dan gelen “teozofik” (Tanrısal Bilgelik) akımlar doldurmaya başlamıştı.
Görsel 6: Bahailer Eyfel Kulesi önünde

Kaynak: Bahá’í.org
Bahailik Mısır’da Yankı Uyandırıyor
1910 yılında Abdülbaha ile görüşenler arasında Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Selâme Musa, İsmail Mazhar ve Abbas El-Akkad gibi isimler bulunuyordu. Selâme Musa El-Usur dergisinde şu ifadelere yer veriyordu: “Bu dinin Mısır’da destek görmesini isteriz.” (Ahmed, 2023)
Diğer Mısır’ın önde gelen isimleri de büyük ihtimalle Bahailiği tam kavrayamadıklarından olsa gerek, Bahailik hakkında oldukça olumlu ifadeler kullanıyorlardı. Lakin bu olumlu hava onlarca yıl devam etmeyecek, 1920’li yıllardan itibaren Bahailer baskı ortamı ile karşılacaklardı.Abdülbaha, 1921’in Kasım ayında vefat etti. Mısır’da önemli oranda teşkilatlanmışlardı. 1924 yılında İskenderiye’de yerel ruhani mahfil kuruldu ve 1928’de Mısır ve Sudan’da merkezi mahfili kuruldu. 1925 tarihinde ise önemli bir gelişme oldu. Bahailer kendilerini İslam’dan ayrı bir inanç olarak nitelendirdiler. Bunu da kabul eden ilk ülke Mısır oldu. Ayrı bir inanç olarak belirtildi ama Bahailer üç kutsal dinin de kaynaklarından beslenirler ve yeri gelince o üç kaynaktan da eserler yazabilirler. Mısır’ın Bahaileri ayrı bir inanç olarak kabul etmesini Bahailer sevinçle karşıladılar (Ahmed, 2023).
Görsel 7: Bahailerin Mısır’daki Merkez Binası, 1956.

Kaynak: Bahaipedia
Abdülbaha’nın 1910-1913 yılları arasındaki kısmi ikameti Bahailiğin tanınmasında önemli rol oynamıştır. 1920 yılından itibaren de Bahailer münferit saldırılara uğramıştır. Lakin 1960 yılına kadar Mısır hükümeti Bahailere karşı aleyhte bir tavır geliştirmemiştir. Özellikle 1920’lerden itibaren 1960’lara kadar büyük bir kazanım ve görünürlük elde etmişlerdir. 1960 yılından itibaren ise Nasır döneminde bütün mahfiller kapatılıp malları müsadere edilmiştir(Mustapha, 2015).
1960 yılında Nasır Döneminde 263 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılarak tüm Bahai kurumlarının feshedilmesine ve faaliyetler, sürdürülürse bunun cezasının üç yıla kadar hapis ile sonuçlanacağının bildirilmesine hükmetmiştir. Bahai topluluğuna ait mülklere de el konulmuştur.
Bahailerin Mısır’da Uğradığı Baskılar
Mahfillerin kapatılıp, mallarının müsadere edilmesinde Bahailerin savaş karşıtı olmaları önemli bir sebep olmuştur. Evrensel Adalet Evi’nin İsrail’de bulunması ve Hayfa’ya hacıların gitmesi Mısır hükümeti’ni harekete geçirmiştir. Bahailik bu tarihten itibaren açık bir şekilde Siyonizm ve büyük güçlerin bir aracı olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Bu tarihten sonra ise Mısır’da yaşamak zor hale gelmiş ve göç etmeleri için üzerlerinde baskı kurulmuştur. 1965 yılında “devlete komplo kurmak” adıyla bir kısım Bahailere dava açıldı. Bizzat devlet tarafından sıkı gözetim altında tutulmaya başlandılar. Bu suçlama ayrıca onları İsrail ve Batı Almanya ile iş birliği yaptıkları yönünde bir iddiayı da içeriyordu(Mustapha, 2015). Zeytun davasından sonra, 1967’de hafif suçlar, 1970 yılında Sühâc Davası, 1972 yılında Tanta Davası Bahailere yönelik açıldı. Kişisel medeni bir kanun bulunmadığından ve Mısır kanunu dini temelli olduğundan Bahailer sorun yaşamaktadır. Mevcut olan dini kanun ise Yahudiler ve Hıristiyanları azınlık olarak kabul etmekte ve Bahaileri ise dışlamaktadır. Bu bağlamda Bahailerin, Müslümanlar ile yaptıkları evlilikler dahi geçersiz sayılmakta ve Bahailer de kendi aralarında evlenmektedirler(Mustapha, 2015).
1960’a doğru giden süreçte Bahailerin lideri Şevki Efendi olmuştu. Şevki Efendi, Bahai dini kitaplarının dünya dillerine çevrilmesinde büyük roller oynamıştı. Bahai dini metinlerinin Türkçeye de çevrilmesinde önemli görevler üstlenmiştir. Ayrıca Bahailerin organize olması ve “kurumsallaşması” yolunda önemli hizmetleri oldu. Şevki Efendi 1957 yılının 4 Kasım’ında Londra’da vefat etmişti.
Bahailer 1960 sonrasında büyük zorluklar yaşadılar. Devlet kanunlarının dışında Bahailere yönelik 12 Fetva yayınlanmıştır. İlk fetvanın yayınlanma tarihi ise 1910’dur ve Abdü’l-Selam el-Bişra tarafından yayınlanmıştır. 6 tanesi 1949 ile 1960 arasında, yayınlanmıştır ve diğer altısı ise 1968-1998 arasında yayınlanmıştır (Johanna, 2003). Bu fetvaların neredeyse hepsi Bahailerin aleyhinde idi. Enver Sedat döneminde ise Bahailer görece bir rahatlığa kavuştular. Enver Sedat ilk defa gayri Müslimler için kişisel statüden bahseden kişi idi. Medeni hal, vatandaşlık, cinsiyet ve din gibi konuları ele alan Müslüman olmayanlar için Mısır anayasasında kişisel statü mevzuatı bulunmamaktaydı. Kişisel statüden ilk bahseden Enver Sedat olmuştu ve Bahailere yönelik olumlu ifadeler kullanmaya başlamıştı. Enver Sedat ve eşi ile Bahailer birçok defa görüşmeye çalıştılar ve bazılarında ise muvaffak olabildiler. Bu görüşmelerde Bahailer, durumunun düzelmesi yönünde söz aldılarsa da Enver Sedat’ın hükümet süresi uzun olmadı.
Görsel 8: El-Ahram Gazetesindeki Enver Sedat’ın Bahailerden bahsettiği kısım.

Kaynak: Rowshan Mustapha
El-ehram gazetesinin yukarıda görselde belirtildiği üzere 1980 yılında (Görsel 8) Enver Sedat GayriMüslimlerden bahsediyor. Şu ifadeleri yazının başında kullanmaktadır. “Bunun yanında, Müslüman olmayanlar için kişisel statü yasası, miras kanunu ve başka kanunlar da var. Ben Bakanlar Kurulu’ndan, vatandaşı ilgilendiren her konuyu kapsayan tam bir dosya istedim.” Lakin daha önceden çıkarılan kanun ve fetvalar liderlerin dahi işini bu bağlamda zorlaştırmaktadır. Günümüzde de Bahailer hukuki ve dini olarak sorunlarla karşılaşmaktadırlar.
Günümüzde Bahailerin Yaşadığı Mısır’a Uyum Sorunu
Bahailer özellikle 1960’lı yıllardan itibaren devlet eliyle baskı altında tutulmaya başladılar. Öncesinde kendilerine tahsis edilen Mısır’da birkaç mezarlık bulunmaktaydı. Lakin zamanla bu mezarlıklara da el konuldu ve sadece bir tane kaldı. Müslüman mezarlıklarına gömülmek istediklerinde büyük bir infial meydana geliyordu. Bu bağlamda kendilerine mezar tahsis edildi (Ahmed, 2023). Yahudilerin mezarlığının yan tarafındaki mezarlığa Kahire’nin güneyinde bulunan Besatin bölgesine gömülüyorlardı. Zamanla buradaki mezar yerleri doldu ve günümüzde yeni yerler için Bahailer çabalamaktadır. Bahailerin inancında bir kişi öldüğünde en fazla bir saat mesafede bir yere gömülebilir. Kahire dışında yaşayanlar mezar bulamadıklarından bir saatten fazla yol kat etmek durumunda kalıyorlar. Bu da inananlar açısından manevi bir sorun teşkil etmektedir.
Bahailerin çözemediği meselelerden birisi de miras hukukudur. Bahai evlilikleri tanınmadığından kocası ölen bir kadın hem maaş alamayabiliyor hem de çocukları 15 yaşını geçtikten sonra Bahai olurlarsa mirastan mahrum kalabiliyor. Son dönemlerde ABD ve İngiltere gibi ülkeler Bahailer konusunda Mısır iç işlerine karışma girişiminde bulunmaktadırlar. Bu Mısır açısından bir rahatsızlık olarak anılsa da dönemin liderleri zaman zaman dış baskılara da dikkat etmektedirler.
Mısır’ın politikaları Bahailerin ülkeden göç etmesi yönünde. Kimlik kartlarına Bahai yazılmasına izin verilmiyor. Bahailer kendilerini İslam’dan farklı bir inanca mensup olarak görmektedirler. Kimlik kartında belirtilmediğinden Bahailerin tam sayısı da bilinmiyor. Araştırmacılar birkaç bin kişi olduklarını ifade etmektedirler. Lakin son zamanlarda Independent Arabia gibi global haber kanallarının Bahailere yönelik haberleri Bahaileri tekrardan gündeme getiriyor. Kendileri de İngilizce internet sitesi açmış olup, Bahailiğin tarihini de kendileri araştırmaktadır. Sistemsel olarak da önceki kanunların değiştirilmesi kolay gözükmüyor. Bahailerin İsrail ve Siyonizm ile bağlantısı kurulduğundan, Mısır’ın İsrail ile ilişkileri düzelmeden Bahailerin durumları da düzelmeyebilirdi. Günümüzde Mısır, İsrail ile olumlu bir ilişki kurabilmekte olsa da ders kitaplarında İsrail ve Siyonistlere yönelik olumlu bir değişim bulunmamaktadır. Ders kitaplarında olumlu bir değişim olmazsa ve El-Ezher açıklamalarında Bahailere yönelik olumsuz fetvalar çıkarmaya devam ederse Bahailerin durumunda bir değişiklik olmayabilir.
Bahailerin hac mekanının Hayfa’da olması ve Hayfa’nın da İsrail’de bulunması itibariyle Bahailer ayrıca sorun yaşamaktadırlar. Mısır’ın tarihi İsrail ile savaşlarla dolu ve Mısır Arap Milliyetçiliğinin önde gelen bir ülkesiydi. Bu bağlamda İsrail ile yapılan birçok savaşta Mısır öncü bir role sahipti. El-Ezher gibi dini bir kurumun bulunması yasa çıkarırken şeriatı da göz önünde tutmayı beraberinde getirmektedir. Ayrıca bütün bir dünyaya yayılmış bir ideolojinin İhvanı Müslim’inin Mısır’da toplumsal bir tabanı bulunmaktadır. İhvanı Müslim’inden olan Yusuf El-Karadavi, Bahailerin “müşrik” olduğunu savunmaktadır. Dolayısıyla Mısır’da Bahailik istenmeyen bir inançtır ve Bahailer de gönüllü göçe zorlanmaktadırlar.
Sonuç:
Bahailer, İran’dan sonra Osmanlı ve Mısır’da yayılmışlardır. Mısır’daki varlıkları ilerleyen yıllarda iki asırlık bir geçmişe ulaşacaktır. Bu süreçte zaman zaman baskı ve rahatlama dönemleri yaşamışlardır. Baskı dönemlerinde birbirlerine kenetlenmiş, rahatlama dönemlerinde ise inançlarını yayma çabası içine girmişlerdir. Batılı devletler, Enver Sedat döneminden itibaren, Bahailer baskı altındayken onlara destek olmaya başlamışlardır. Ancak hiçbir ülke kendi iç işlerine müdahale edilmesini istemez. Bununla birlikte, ABD ile Mısır arasındaki iyi ilişkilerden Bahailerin de dolaylı olarak olumlu şekilde etkilenmesi mümkündür.
Bahailik, Şeyhilik ekolünden doğmuş ve zamanla kendisini İslam’dan ayrı bir inanç olarak konumlandırmıştır. İslam’ın temel şartlarını ya değiştirmiş ya da bunların yerine yenilerini getirmeye yönelmişlerdir. İslam’ın beş şartını kabul etmediklerinden dolayı kendilerine “müşrik” gibi sıfatlar yakıştırılmıştır. Özellikle Mısır’ın dini kodlarında yer almayan ve Siyonizm ile ilişkilendirilen bir inancı yaymaya çalışmaları, önemli sorunlar doğurmuştur. Mısır’ın hukuk sistemi tamamen şeriattan bağımsız olmadığından, Bahailer ehl-i kitap statüsünde değerlendirilmemiştir. Bu durum, günümüze kadar süregelen sorunlar yumağının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Günümüzde ise Bahailer, anayasal haklarını elde edebilmek için çaba göstermektedirler.
Not: Efendi ismi Bahailer arasında yaygınlıkla kullanılıyordu. İlk bahailer, Arapça, Farsça ve Türkçe biliyorlardı. Günümüz Mısır lehçesinde de Beyefendi anlamında Yafendim ibaresi kullanılmaktadır.
Kaynakça:
Çiçek, Hacı. “Bahâîlik, Bahâîliğin Görüşleri, İslâm Düşüncesindeki Yeri ve Ona Dair Bazı Yorumlar.” Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 3, no. 6 (2017/1): 139.
Dur, Ozan. “Farsçanın 800 Yıllık Hindistan Serüveni.” İlim ve Medeniyet, 30 Kasım 2024. https://www.ilimvemedeniyet.com/farscanin-800-yillik-hindistan-seruveni.
Fığlalı, Ethem Ruhî. “Bahâîlik.” TDV İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, 1991. Erişim 9 Ağustos 2025. https://islamansiklopedisi.org.tr/bahailik.
Hassanien, Ahmed Said. "بهائيّو مصر: تلاحقهم معضلة الحياة والموت." Independent Arabia, 30 Mayıs 2023. https://www.independentarabia.com/node/440866/سياسة/تقارير/بهائيو-مصر-تلاحقهم-معضلة-الحياة-والموت.
Kniaź, Małgorzata, ve Paulina Niechciał. “Bahaici w Iranie i Egipcie. Perspektywa porównawcza.” The Polish Journal of the Arts and Culture, no. 6 (3/2013): 92.
Melikova, Leyla. “How Baha’ism Travelled from the East to the West (Ideological Evolution of the Neo-Universalist Religious Doctrine).” [Dergi Adı] 7, no. 3–4 (2013): 117.
Mustapha, Rowshan. The Bahá’í Faith in Egypt: A Historical Survey of the First Twelve Decades. Doktora tezi, [Üniversite Adı], [Yıl], 2.
Nash, Geoffrey P. “Geç Modern Çağda İslami ve Bahai Modernleşmelerindeki Korku ve Otoritenin Etkisi: Liberal Bir Perspektif.” Çeviren Mustafa Derviş Dereli ve Abdullah Ömer Yavuz. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 17, no. 2 (2017): 203.
Pink, Johanna. “A Post-Qur’ānic Religion Between Apostasy and Public Order: Egyptian Muftis and Courts on the Legal Status of the Bahá’í Faith.” Islamic Law and Society 10, no. 3 (2003): 414. Leiden: Koninklijke Brill NV.
Ozan Dur
Yorum Yaz