ALPER CANIGÜZ’DEN BİR HALI SAHALIK ADAM ÇIKAR MI? | İlim ve Medeniyet

I. Aldım

Uzun denebilecek kadar bir zamandır yukarıdan aşağıya okuyup ihata iddiasında olduğumuz adamlar hakkında bir şeyler yazıyoruz. Bu bazen sessiz bir anlaşma gibi oluyor, herkes böyle düşünüyor ama söyleme gereği duymuyor. Müzakere esnasındaki çay-karadut içme ve sigara-pipo yakma seslerinde ve oturma şekillerinde bunu görmek mümkün. Bu daha kötücül bir yaklaşım. İyimser olacaksak -ki çoğu zaman geriye dönük bir inşa sonucu oluruz- okunan kişiyle derin bir dostluğun ilk adımını atıyoruz da diyebilirim. Hele bu kişi yaşıyor ve üretmeye devam ediyorsa tadından yenmez bir hale geliyor. Burada da mühim bir soru karşımıza çıkıyor: Acaba bir sonraki metnini heyecanla mı bekliyoruz, yoksa düştüğünü, angaryaya çıktığını, “artık biz geçtik bunları canım” demek için mi? Dediğim gibi iyimserlik -en azından bizim için- kurgusal bir faaliyet. Bu kötü bir şey mi? Ne münasebet!

Herkesin bir yazısı oluyor ve bu tarz sürekli üretimlerde en mantıklısı belli bir şablona uymaktır diye düşünüyorum. Bazı arkadaşlarımız daha farklı mecralarda da yazdıkları için, erken uyanıyorlar. Bazımız ise her yazıda stres yapıyor: “Abi benim yazı güzel olmazsa…” Şablon meselesi üzerine baya düşünme imkânım oldu son yazısız okumalarımızda -nerdeyse 7 ay-. Bazı seçenekler öne çıkıyordu. Örneğin Oğuz Atay yazısında denediğim “yazarın üslubuyla bir şeyler karalama”, güzel ama yorucu ve çok dikkat gerektiren bir tarzdı. Bir de benzeme çabasındaki plastiklik de cabası. İyi bir komedyen yahut iyi bir futbolcuyu taklit etmek size ancak arkadaş ortamında ve mahalli halı sahada başarı getirebilir. Ulaşabileceğiniz en üst övgü ifadesi ise “Gerçekten onun gibi” olur. Küçük mutluluklar peşinde değilsek bunu da pek istemeyiz. Bir başkası kendi ilgi alanlarımı da katarak “kurgu malzemesini kurgu için kullanmak” şeklinde özetleyebileceğim ironi ve ciddiyetin kol kola olduğu bir tarzdı. Ancak bunda da muhatap kitlenin ilgisini çekme problemi yaşayabilirdim. Mesela müzik ve futbolu merkeze alan yazılar yazabilirdim. Camus’nün ve Calvino’nun en iyi 11’leri neden maç yapmasındı ki? Yahut Orhan Pamuk’un marazlı sesinin olduğu içli ve hüzünlü bir şarkı neden yazılmasındı? Albüme de “Kemah’ta yahut herhangi bir yerde” ismini verirdik. Eminim en matrak iki şarkı Menteş ve Canıgüz’ünkiler olurdu. Doğan bas çalar, elektro çalan Oktay’ın eline bakardı. Nurullah davul çalarken L. Ulrich gibi dilini dışarı çıkarırdı. Emre solist olur içli içli söyler, ben de uzun isimli ve/veya çaycı rock gruplarındaki gibi acayip şarkı sözleri yazardım. “Abi kafanda kurbağa var/abi kafanda kurup kurup vuruyosun oğa buğa” gibi. Ama olamazdı ve olmadı tabii ki. Cevabı ayan ve de beyan ortada: Müzik konusundaki hiçbirşeyliğimiz.

Geriye futbol kalıyor ki bu da sorunlu. Zira büyük çoğunluğumuz ucundan kıyısından futbolla ilgilenirken grubun elegant abisi Oktay Kaymak yanında futbol konuşulunca Mısır ammicesine maruz kalan ilahiyat talebesi gibi yüzümüze bakıyordu. Olsun dedim, dostuz, eğitiriz, eğitişiriz. Böylece romanlarda dikkatimi çeken kişilere dair yazmayı planladığım ve Rohan basım-dağıtımla prensip anlaşmasına vardığım eserimin ilk notlarını da bu bahaneyle tutabilecektim. Her şeyin daha güzel olacağını sanıyordum dum dum dum…

II. Verdim

Buradan sonra kurgu başlıyordu işte. Kitaplardaki şahıslardan idealde iki en olmadı bir takım çıkarmam ve uygun bir formasyonla sahaya dizmem gerekiyordu. Belki de maç yaparlardı. Kıran kırana geçen ve “kahkahalarla ağlatan ve hıçkırıklarla güldüren” maçı hak eden kazanırdı. Ya da buradan çıkan takımla sözgelimi en iyi Aytmatov takımı karşılaşırdı. Şimdiden söylüyorum Kırgız steplerinde kan akardı kan. Neden olmasındı. E bi bakalımdı:

Bu tarz bir ameliyede herhalde en kolay oluşturulacak topluluk seyirciler olmalı. Zira onların katkıları oyuncularla kıyaslandığında daha dolaylı olacaktır. Ancak Canıgüz kahramanları cinayete meyilli yahut katil olduklarından bu tribün Texas yahut Çarşı’dan farksız olacak ve gerektiğinde skora etki edecek kimselerden oluşuyordu. Öyle ki tribünde yer verdiğim kişilerden sadece güzel Rum kızı Bebeka, Aziz’in tiyatrodan arkadaşı Fulya ve Aziz’in kızı Zeynep masum addedilebilir. Hamit Alemdar’ın kız arkadaşı yılışık, manik depresif ve marlboro light bağımlısı Nalan da bu gruba ucundan kıyısından girebilir. Aziz’in eski eşi Nergis kocasını aldatması açısından mecazen, Abdül’ü öldürmesi açısından da gerçek manada bir katildir. Keza Alper Kamu’nun 20’lik komşu kızı Alev Abla da sapık Hicabi Beyi öldürmüş bir psikopattır. Menekşe gözlü sanat yönetmeni Sanem, Alper’in bakıcısı Hatice Abla, uzaylı esmerler Mehtap ve Sevilay ve de Safinaz Abla tribündeki diğer katil-manyaklar.

Müsabaka Muhittin’in Yerinin yakınlarında bir halı sahada gerçekleştirilecek ve maç esnasında Dallas Gold marka bir topla oynanacak.  Bakkal Yakup halı saha kenarında köfte ekmek satacak, GizliAjansın çaycısı Ercan ise maçtan önce ve sonra oyunculara ve seyircilere su, soda ve çay ikramında bulunacak. Sahada maçtan önce ve devre aralarında Nirvana’dan “Smells Like Teen Spirit” ve maçtan sonra da İskender Doğan’dan “Kan ve Gül” isimli parçalar çalınacak.

Hakemliğini benim yapacağım maçta taraflar giydikleri forma renklerinden hareketle Siyah takım ve Gri takım ismini alacaklar. Gri takımın teknik direktörü Gaddar Kara Kedi Şeytan Bey, yardımcısı telepatik Tunçay Bey olurken, Siyah takımın teknik direktörü emekli tarihî eser kaçakçısı Şeref namıdiğer Panş olacak. Oyuncular sahaya kendi imkanlarıyla gelirken yalnızca siyah takımın golcüsü Alper Kamu koruması şoför Mutullah Amcayla gelecek. Maçı saha kenarında plastik sandalyelere oturmuş Kaan Sezyum, Cenk ve Erdem isimli işsizler kendi aralarında değerlendirecek ve sonradan bu sahada izledikleri maçlarla ilgili yaptıkları “Görmek istiyorsan, önünden çekil” isimli Youtube programında bu maça -inanmazsınız- tam bir bölüm ayıracaklar.

Maçtan sonra Gazanfer’in köpekleri Kont ve Arap’a ve Müberra Ablanın üç köpeğine bakan mahalleden Hakan, Kansız Celal, Cemalettin, Burhan ve Deli Erhan, Halil İbrahim’in medreseden 15 talebesiyle “Ne baktın lan” kavgasına tutuşacaklar. Kavga, büyüklerin müdahalesiyle bastırılacak.

III. Kadrolar:

1. Siyah Takım

Kale: Panş, sivilde Muhittin’in yerinde şarkıcılık yapan en güvendiği dostu Hayri Kuru’yu kaleye alıyor.

Defans: Kanatlarda Güvercinci Yusuf (sol) ve Halil İbrahim (sağ) oynarken stopper hattı Panş’ın itleri ve aynı zamanda katilleri olan Piç Okan ve Tatar’dan oluşuyor. Hem güven veren hem de korkutan bir dörtlü. Her şey olabilir.

Orta saha: Solda ayyaş ve başarısız reklam yazarı hayatın ona kurulan bir komplo olduğuna inanan Musa var. Ortada on numara mevkiinde karizmatik savcı, on numara adam Metin Bilgin var. Metin’den beklenti forveti özellikle Alper’i paslarıyla beslemek. Sağda 35’lik Fransız asıllı oyuncu Hector Berlioz var. Takımın zayıf halkası orta sahanın kanatları gibi görünüyor. Metin Bilgin’e çok iş düşüyor.

Forvet: Siyah takımın en güvendiği bölge. Ortada Alper Kamu oynarken kenarlarında uzaylı avcıları Fezayi Aslantürk (sol) ve Müberra Abla (sağ) oynuyor. Müberra Abla başta yadırganabilir ama ilk beş dakikada sahadaki önemini herkese kabul ettirebileceğinden eminim.

Görüldüğü gibi 4-3-3’lük bir formasyonla sahadaki yerini alan takım atak futbolu oynamayı planlıyor. Top rakiplerindeyken yoğun pressle maksimum hızla geri kazanılmaya çalışılacak. Ataklar daha ziyade 10 numara Metin Bilgin üzerinden kurulacak. İleri üçlünün tamamının etkili gol ayakları olması Bilgin’in işini kolaylaştıran bir faktör olmakla birlikte Alper’in fiziği, Fezai, Müberra ve Hector’un yaşı Panş’ı tedirgin eden durumlardan.

2. Gri Takım

Kale: Kalede Musa’nın asker arkadaşı renkli karakter Şaban var.

Defans: Solda geçmişine takılı kalmış, “başarısızlık duygusuyla kıvranıp duran, ikinci sınıf aşk romanları çevirmeni, orta sıklet avare amatör dedektif” Aziz, sağda komiser yardımcısı Onur Çalışken oynarken, defansın göbeği hayatının bir kısmını haftalık 700 bin Frank karşılığında satan Hamit Alemdar ve mahallenin çocuklarını itinayla döven sert abi Gazanfer’e emanet olacak. İki takımın defans hattı da kemik kıran cinsinden.

Orta saha: Orta sahada Amca Bey (defansif orta saha), Kız Tevfik (sol), Tahta Kafa (sağ) ve önlerinde ise kondisyonu yerinde düzgün fizikli Şevket Hakan Tuncel (ofansif orta saha) olacak. Daha ziyade tecrübenin ön plana çıktığı orta saha takımın hem gol atmada hem de defansa yardım etmede etkili olması bekleniyor.

Forvet: İkili forvetin sağında 25 yıllık tecrübe Olcayto Fişek ve çılgın devrimci Abdül olacak. Fişek’ten daha ziyade sırtı dönük oyunda başarılı olması beklenirken, Abdül maçın sürpriz ismi olabilecek özelliklere sahip.

Teknik heyetin 4-4-2’lik bir formasyonu tercih ettiği Gri takımın topu rakibe bırakıp kontra ataklarla gol bulmaya çalışacağı tahmin ediliyor. Kontralardaki gol umudu ise şüphesiz hızı ve adam geçme becerisiyle Abdül. Ayrıca orta alanda yoğun paslaşmalar yapıp Abdül’ün ters koşuları sonucu karşı takımın dağılan dikkatini de Olcayto Fişek’le gole çevirmek istiyorlar.

Kıran kırana geçmesi beklenen maçta Hector Berlioz ve Şevket Hakan Tuncel’in aynı anda sahada olmalarının imkânı sonuçla birlikte merak konusu olan bir diğer mesele. Maçın sonucunu söylemek yerine siz değerli okuyuculara bırakayım. Sizce bu maç kaç kaç biter ve nasıl bir mücadele yaşanır?

Ömer Faruk MADEN

Takımların sahadaki görünümleri şöyle:

Siyah Takım

Gri Takım

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul