İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizinle söyleşi yapabilmek benim için büyük bir şeref, şükranlarımı sunuyorum. Sizi tanıyanlarımız çok olduğundan ben direkt konuya girmek istiyorum.
Ozan Dur: Arapça serüveniniz nasıl başladı ve öğrenmeye nasıl karar verdiniz hocam?
Zahide Tuba Kor: Kadıköy İmam Hatip Lisesi’nin İngilizce ağırlıklı kısmında okudum. O zamanlar bu liselere Süper Lise deniyordu. Diğer hocalarımızın birçoğu gibi Arapça hocalarım çok iyiydi. Lisede sağlam bir dilbilgisi temeli aldım. Bir grup arkadaşımla birlikte lisans ve yüksek lisans yıllarımda beş sene Mısır asıllı Amerikalı bir hocadan Arapça-İngilizce özel tercüme dersleri aldık. Hoca ve dersler çok iyiydi, okuduğumuz metinler kaliteli ve ufuk açıcıydı. Sorun şu ki kıymetini yeterince bilemedim. Hafta içi üniversite birinci, cumartesileri gittiğim Bilim ve Sanat Vakfı ikinci, pazar günleri gittiğim Arapça kursu ise ancak üçüncü önceliğimdi. Bir de 28 Şubat sürecini yaşadığımızdan ve üniversiteyi bitirebileceğime dair ümidim olmadığından kendimi geliştirebilmek adına nerede bir konferans, panel, sempozyum vs. varsa ona da koşar giderdim. Hal böyleyken, dersleri kaçırmadan beş yıl boyunca istikrarla gittim ama yaz tatilleri hariç dil kursu ana önceliğim olmadı; derslerden eve döndüğümde metinler üzerinde tekrar yapmaya vakit bulamadığımdan pekişmedi. Dolayısıyla maalesef ki yeterince istifade edemedim ve bunun pişmanlığını hala hissederim. Çünkü Arapçayı hayatınızın bir döneminde birincil öncelik yapmalısınız ki hedefe ulaşabilesiniz. Nasıl öğrenmeye karar verdim sorunuza gelince Ortadoğu çocukluğumdan beri ilgi alanımdı, dilini de bilmem gerekiyordu.
OD: İlk başlarda iş ile Arapça yürümedi sanırım. Bu durumda neler yaptınız?
ZTK: Evet, iş hayatına girince istikrarla dil öğrenme imkânınız pek olmuyor. Üniversite yıllarımda Arapçayı tam halledemediğim için çalışma hayatım sırasında defalarca Arapça derslerine başladım; hepsi de ya kursun seviyesinin düşüklüğü ya iş yoğunluğum ya mekânın uzaklığı ya da erkek öğrencilerin aralarında hanım öğrenci istememeleri gibi çeşitli nedenlerle yarım kaldı. Ağustos 2013’te Mısır’da Rabia Meydanı katliamı sırasında Türk TV’lerinde konuşanların hiçbiri Mısır uzmanı değildi, sahada neler yaşandığından da habersizdi, içler acısı şekilde atıp tutuyorlardı. Bu beni çok etkiledi. Arapçayı hala halledememenin ve izlediğim Arapça haber kanallarında söylenenleri tam anlayamamanın üzüntüsünü ve vebalini derinden hissettim. 2014’te son Arapça özel derse başlarken –ki kendi iradem dışında tamamen ilahi tesadüfler eseri iki aylığına başlamıştım– hiç umudum yoktu; kendi kendime bunca yıldır halledememişsin, bu yaştan sonra dil mi ilerletilir, tren kaçtı çoktan diye düşünüyordum. Suriye’den gelen Filistinli hocamın asıl mesleği Arapça öğretmenliği değildi, amatörce bu işi yapıyordu ama o iki aylık özel ders sırasında gerçekten ciddi bir ilerleme kaydettim, adeta zihnimde dil konusunda var olan bir duvarın yıkıldığını hissettim. İşte o noktadan sonra derse dört elle sarılıp hayatımın birincil önceliği yaptım. On yıldır çalıştığım Bilim ve Sanat Vakfını Arapçayı halletmek için 2014’te bıraktım. 2,5 yıl boyunca bu özel derse devam ettim. Hedefim sadece okuduğumu anlayabilmekti. Ama hocam sayesinde duyduğumu anlayabilir ve konuşabilir hale geldim. Beni en çok mutlu eden şeyi de paylaşmak isterim. Mısırlı mütefekkir Fehmi Hüveydi’nin bir makalesi Türkçeye çevrilmişti, ama metinde bilgi yanlışı vardı, çok şaşırdım nasıl böyle düşünebilir diye. Arapça hocama götürdüm metnin orijinalini öğrenmek için. Gerçekten yanlış çevrilmiş. Hocam o metni baştan sona Türkçe ve İngilizce karışık dili döndüğünce tercüme etti. O esnada içimden “Allah’ım bir gün Fehmi Hüveydi’nin yazılarını okuyup anlayabilecek miyim acaba?” diye düşünüyor, bunun gerçekleşmesi için dua ediyordum. Bir buçuk sene sonra hocalarımdan Prof. Burhan Köroğlu, el-Cezire Türkçe haber sitesine Arapçadan Türkçeye tercüme için gıyabımda beni tavsiye etmiş. Aradılar; hiç cesaretim yoktu ama bir deneyeyim dedim. Çevirmem için verilen ilk metin Fehmi Hüveydi’nin makalesiydi. Çevirdim, ardından Arapça hocamla üzerinden geçtik. El-Cezire editörü telefonla beni arayıp şunu söyledi: “Arapça editörümüz dedi ki bugüne kadar gelen tercüme metinler arasında ilk defa hiçbir değişiklik/düzeltme yapma gereği duymadan bir metni size teslim ediyorum.” İnanamadım. Bu, benim için çok büyük bir şükür anıydı. Bir şeyi çok isteyince ve çok çalışınca Allah’ın kapıları açtığının bir ispatıydı.
OD: Arapça ilk öğrendiğiniz dil değildi galiba. İkinci dili öğrenmek daha kolay oluyor ama Arapça yine de zor bir dil. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
ZTK: Evet, lisede İngilizce hazırlık okumuştum. Üniversitede lisans ve yüksek lisans da tamamen İngilizceydi. Arapça hem çok zengin bir dil hem de kural-dışılar fazla olduğundan öğrenmek zor; çok daha fazla emek vermeniz, hayatınızın bir döneminde birincil önceliğiniz yapmanız gerekiyor. Öte yandan cümle yapısı ve dil mantığı itibarıyla İngilizce ve Arapça birbirine çok benzerdir. Tam da bu yüzden Suriye'den gelen Filistinli hocam bana "Sen diğer Türk öğrencilerimden çok daha hızlı ve kolay öğreniyorsun, İngilizce bilmen sayesinde" demişti. Dolayısıyla bir dili bilen diğerini daha kolay öğrenir. Bu arada yabancı dili matematik zekasına sahip olanlar daha kolay öğrenir. Dil ile matematik arasında bağlantı vardır. Matematiği matematikten ibaret zannedenler var; oysa matematik, kişiye bir düşünme ve çalışma sistematiği kazandırır.
OD: Arapçanın Ortadoğu çalışmalarındaki önemine değinebilir misiniz? Meslek hayatınızdaki yeri nedir?
ZTK: Hangi bölge üzerine çalışılıyorsa onun dilini iyi bilmek lazım. Yıllarca İngilizce üzerinden Ortadoğu çalıştım. Bu dilde çok iyi eserler tabii ki bol, ama yetmiyor. Çünkü Arapçayı öğrenip olayları medyadan veya bizzat sahaya gidip takip ettiğinizde çeşitlilikleri keşfediyorsunuz. Kim kimdir öğreniyorsunuz. Ayrıntılara vâkıf oluyorsunuz. Dahası, sadece elitleri ve siyasetçileri değil, sıradan halkın sesini ve dertlerini duyuyorsunuz. En önemlisi özgüven kazanıyorsunuz. Arapçayı halletmeden evvel İngilizce kaynaklar üzerinden çalışmalarımı yürütürken sürekli bir kaygı taşıyordum, acaba okuduğum Batılı kaynaklar objektif mi, yazdıklarım ve anlattıklarım doğru mu diye. Arapçayı öğrendiğimde Arap halklarıyla ve coğrafyasıyla aramdaki engel kalktı; artık birincil ağızdan öğreniyorum, ikincil ağıza (İngilizceye) muhtaç kalmadan. Bu arada dil, klasik ilim tasniflerinde “alet ilmi” olarak geçer. Yani ilmin kendisi değil, ona giden yoldur, ilme ulaşma aracıdır. Ortadoğu alanında uzmanlaşmak için de -çalışılan konuya göre- Arapça, Farsça, İbranice veya Kürtçe dillerini bilmek gerekir.
OD: Arapça öğrenirken nasıl bir yol izlediniz ve hocanız nasıl anlattı dersi?
ZTK: Ya özel ders aldım ya da çok az arkadaşımın katılımıyla özel gibi dersler aldım. Kalabalık kurslar benlik değildi. Çünkü benim ilgi duyduğum alan basın Arapçasıydı. Lisede Cezayirli bir hocanın kursuna katılmıştım; kap kacak gibi kelimelerle dolu metinler veriyordu. Bu kelimeler ne işime yarayacaktı? İki ders gidip bırakmıştım. Yine ben gittiğim derste ciddiyet ve disiplin ararım; bunlarsız değil dil, hiçbir şey öğrenilmez. Çalışırken mesai saatlerim içinde izin alıp Fatih’te bir kursa başlamıştım; hocası İstanbul Arap dilinden bir profesördü. Ama derste telefonu çaldığında açıp “Eee daha da nasılsın, çocuklar nasıl, hanım nasıl” diyerek 10 dakika telefonda konuşmuştu; yine katılanların çoğu üniversite öğrencisi olduğundan gereksiz bir sürü sorular sormuşlardı, vakit doğru düzgün birşey öğrenmeden geçmişti. Bir daha gitmedim. Ondan sonra hep özel dersi tercih ettim.
Okuma, dinleme, konuşma ve yazma hepsi farklı metotlarla gelişir. O yüzden hepsi üzerine ayrı ayrı eğilmek gerekir. Mısırlı Amerikalı hocam önemli Arapça basın-yayın kuruluşlarında çıkan makaleleri verirdi; okuyup tercüme ederdik. Aynı metodu Filistinli Hocamla da sürdürdük. Bu metinler sadece dilimizi değil bilgi birikimimizi de geliştirdi. Önemli Arap entelektüelleri ve yazarları bu dersler sayesinde tanıdım. Bu, dille birlikte kültürü de öğrenmeme vesile oldu. Mesela el-Cezire’de yayınlanan makalelerini tercüme ederek Diktatörlük ile Devrim Arasında Arap Dünyasının Krizleri başlığı altında yayınladığım Munsif Merzûkî’yi bu şekilde tanıdım. Hocam makalesini ilk getirdiğinde tek bir cümle bile anlamamıştım, çünkü yazarın muhteşem bir Arapçası vardı. Cümle cümle bana tercüme etmesiyle başlayan yolculuğun sonunda makalelerini anlamaya başladım ve nihayetinde çok önemli bir entelektüel olan Merzûkî’yi ilk kez Türk okurla buluşturdum, tanıştırdım. Son özel derste konuşma için hocam, el-Cezire Arapça kanalının tartışma programlarında sorulan soruları verirdi. Evde bu soruların cevapları üzerine kafa yorar, bilmiyorsam konuyu araştırır, ilgili tartışma programını da dinleyerek hazırlık yapardım. Her hafta 1-1,5 saat konuşurdum, hocam hatalarımı düzeltirdi. Benim açımdan çok verimli geçti bu dersler. Yazmam için de yine o haftanın Ortadoğu’daki önemli gelişmelerinden birini konu olarak verirdi. Bu sayede günceli takip ederdim. Ama Arapça metin yazmam yeterince gelişmedi.
Bu arada yabancı dil yazarak öğrenilir, hocayı dinleyerek ve metne bakarak değil. Kelimeleri kâğıda yazmak zihne yazmayı kolaylaştırır. Bir de Arapçada birbirine çok benzeyen harfler vardır. Eğer kelimeleri yazarak öğrenmediyseniz mesela he, ha veya hı harfi mi unutursunuz; keza sin, sat ve peltek se veyahut zel ve zı harflerini de karıştırırsınız. O yüzden dil öğreniminde eski eğitim metodundan vazgeçmemek lazım.
OD: Arapça öğreniminiz kaç yıllık bir süreç ve Basın Arapçasını nasıl öğrenebildiniz? Basın Arapçası için tavsiyeleriniz neler olur?
ZTK: Dilbilgisi orta okul ve lise yıllarımdan. Sonraki süreçten bahsetmiştim zaten. 2000-2005 arası İngilizce-Arapça tercüme kursuna gittim. Sonrası kopuk kopuk dersler. Kimine bir-iki defa gittim, kimine aylar boyunca. Arapçayı hallettiğim son eğitim sürecim zannedersem 2,5 yıl sürdü. Tabii bu 2,5 yıl sadece dil geliştirmekle geçmedi; aynı zamanda evden çalışmayı sürdürdüm.
Basın Arapçası sürecimi zaten anlattım. İlave söyleyebileceğim şey şu: Bu süreçte derslere ilaveten, başlangıçta anlamasam bile Arapça haberleri sürekli dinledim. El-Cezire kanalı benim için çok faydalı oldu. Bu arada ben uluslararası ilişkiler mezunuyum; hedefim kendi alanımın kelimelerini Arapça iyi öğrenmekti. Basın Arapçası bu noktada çok faydalı oldu.
OD: Doğu nedeniyetinden ülkemizdeki gençlere bir dil öğrenmesini söyleseydiniz Arapça ilk sırada olur muydu ve neden?
ZTK: İlla şu dili öğrenin demem. Herkes hangi bölgeye ilgi duyuyorsa öncelikle onu öğrensin. Mesela Doğu Asya, Çin veya Japonya çalışana önce Arapça öğren demek anlamsız olur. Zaten dili zor öğrenen bir milletiz, önce ihtiyaç duyulan öğrenilmeli. Eğer bir bölge çalışmıyorsa Arapça öğrenebilir. Veya İngilizce gibi kolay bir dil olduğundan Farsça da öncelenebilir. Bu arada Arapçayı öğrenen de hangisini öğrenecek? Kur’an Arapçası veya klasik Arapça ile basın Arapçası da birbirinden farklı. Veya benim gibi fasih mi öğrenecekler yoksa yanına ammiceyi de ekleyecekler mi, ekleyeceklerse hangi yörenin ammicesi? Dolayısıyla Arapçaya başlamadan evvel de hedefi doğru belirlemeli.
OD: Arapça öğrenirken şaşırdığınız ve ilginç bulduğunuz şeyler oldu mu?
ZTK: Dilin zenginliği. Kur'an-ı Kerim'in mucizesinin dili olması boşuna değil... Bizdeki tek bir kelimenin karşılığı olarak Arapçada ince farklılıkları olan bir yığın kelime var. İngilizceden ve Arapçadan Türkçeye tercüme yaparken öztürkçeleştirme adı altında dilimizi nasıl kısırlaştırdığımızı ve mahvettiğimizi fark ettim ve çok üzüldüm. Açık söyleyeyim, biz bir dil soykırımı yaşadık. Anadil ve kullanılan kelime sayısı çok önemlidir; kişinin anlam ve düşünce dünyasını, zihni ve entelektüel kapasitesini kullandığı dil ve kelimeler şekillendirir. Kelimelerle düşünür, anlar, kavrarız. Kelime bilgimiz ne kadar azsa düşünce ve anlam dünyamız ve entelektüel kapasitemiz o kadar zayıf ve sınırlıdır. İnsanlar hep çocuğuna küçüklükten itibaren yabancı dil öğretme hevesinde. Diyorum ki önce çocuklarınıza zengin bir anadil öğretin ki zihni açılsın, kendini ifade edebilir hale gelsin, söyleneni anlayabilsin. Bazı çocuklar görüyorum, kelime bilgileri o kadar kıt ki kendilerini/duygularını sadece küfürle ifade edebiliyorlar. Gerçekten yazık.
Diğer bir şaşırdığım husus da şuydu. Merzûkî’nin makalelerini çevirdikten sonra Arapça hocamla üzerinden geçiyorduk. Metinlerde mesela 900’lü, 1000’li yıllarda yaşamış büyük Arap şairlerden beyitler vardı, tabii bunları çeviremiyordum. Arapça hocam bana beyitleri açıklarken baktım ki şiirlerin tamamını ezbere biliyor. Şaşırdım. Siz bunları nereden biliyorsunuz diye sordum. Anaokuldan itibaren büyük Arap şairlerin şiirleri ezberletilir dedi. 2022’de Özbekistan’a gittiğimde Özbek rehber mikrofonu eline aldığından konuyla ilgili Firdevsî, Ali Şir Nevaî gibi büyük şairlerden Farsça şiirlerle söze başlıyordu. Ona da hayretler içinde sordum, bunları nasıl öğrendiniz diye. Özbekistan’da da ilkokulda geçmiş büyük şairlerin şiirleri ezberletilirmiş. Kendimden çok utandım ve üzüldüm. 1980’lerde ilkokulda bize ezberletilenler ne kadar saçma sapan şiirlerdi. Alfabe ve medeniyet değişikliğiyle kökümüzden ne kadar kopartıldığımızı ve sığlaştığımızı bu vesileyle idrak ettim. Düşünün, Özbekistan ne kadar uzun süre Rus işgalinde kaldı; Ruslaştırıldı buna rağmen kökünden bizim kadar kopmuş değiller.
OD: Arapçayı kullanarak yaptığınız kitap çalışmaları oldu. Bu süreçten de bahsedebilir misiniz? Arapça öğrendikten sonra birçok gencimiz dili kullanmaktan imtina edebiliyor. Siz dili aktif olarak da kullanıyorsunuz. Bu bağlamdaki düşüncelerinizi merak ediyorum.
Daha evvel bahsetmiştim, Arapçadan Türkçeye çevirdiğim makalelerle Arap Dünyasının Krizleri kitabını derledim. Kitap için iki defa Munsif Merzûkî’yle röportaj yapıp kitapta yayınladım. Ezberleri bozucu ve ufuk açıcı çok önemli bir kitap. Yine Arapçam sayesinde Suriyeli yüzlerce kişiyle sahada röportajlar yaptım, savaş ve göç sırasında yaşadıklarını öğrendim. Bunların bir kısmını Tuz ve Taş Üstünde: Suriye’de Rejim, Savaş ve Göç başlığı altında kitap olarak yayınladım. Bu kitapları okuduğunuzda çalıştığınız bölgenin dilini bilmenin önemini kavrayacaksınız. Çünkü Arap rejimlerinin tabiatına, halklarına yaşattıklarına, diktatörlüğün gerçekte ne demek olduğuna, halkların neden isyan ettiğine, gittikleri ülkelerde neler yaşadıklarına dair hiçbir yerde bulamayacağınız bilgilere erişeceksiniz. Komplo teorilerinden ve boş ezberlerden kurtulmanın en önemli yolu sahayı bilmek ve sahanın gerçeklerine yerel dil üzerinden erişmektir. Yine Arapçam sayesinden başka ülkelerden de birçok kişiyle röportajlar yaptım, Ortadoğu Günlüğü blogumda yayınladım. Ben dili aktif kullanıyorum, çünkü kendi alanım. Herkes alanı olduğu için dil öğrenmiyor, dolayısıyla benim gibi dili kullanma imkânı bulamayabilir.
Bu arada her dil bilen iyi tercüme yapamaz. Tercüme yapabilmek için sadece yabancı dili değil, kendi dilinizi de iyi bilmeniz gerekir. Yine iki dilin mantığını da. Anadili iyi olmayan düzgün ve anlaşılabilir bir tercüme yapamaz, keza dillerin mantığını bilmeyen de. Yine her konuda tercüme yapılmamalı. Hangi alanda uzmansanız, hangi alanın kavramlarını ve literatürünü her iki dilde de biliyorsanız o alanda tercüme yapın. Yoksa yeni kavramlar uyduruluyor ve konu yanlış anlaşılıp yanlış tercüme ediliyor, bu da ülkemizde doğru ve güvenilir bilgi problemine yol açıyor. Tercümeye başlamak için öncelikle iyi tercüme yapanların eserleri iki dilde incelenebilir, neyi nasıl kullanmışlar görmek için.
Dili öğrendikten sonra bırakmamak gerekir. Çünkü dil nankördür, çabuk unutulur. Gerçi yeniden başlandığında hatırlamak da kolaydır, ama onca emek verdikten sonra neden unutulsun? Okuyarak, dinleyerek, konuşarak veya yazarak kendi kendilerine dili aktif kılabilirler. Ama en iyisi tabii ki işleri ile dillerini buluşturacak şeyler yapmaları. Bu illa ana işleri olmak zorunda değil, dillerini ikinci-üçüncü işe de dönüştürebilirler.
OD: Arapça öğrenenlere bu söyleşide neler tavsiye edersiniz?
ZTK: Dil öğrenmek kolay değildir, sabırla ve istikrarla çalışmayı gerektirir. Üniversiteyi bitirmeden dillerinizi halletmeye bakın ki sonrasında bizim halimize düşmeyin. Özellikle yaz aylarını tamamen dile ayırın. Çalışma hayatı ile süreklilik gerektiren dil öğrenimi bir arada çok zor oluyor. Öğrencilik hayatı en boş yıllarınız, bu dönemi boşa geçirmeyin. Hayatınızın bir aşamasında dil öğrenmeyi öncelik edinin. Bu arada hep “Dakikasını boş geçiren bir gencin aklına şaşarım” diyorum. Zihniniz açık, öğrenme kapasiteniz yüksek, sorumluluğunuz azken heybenizi olabildiğince çok bilgiyle doldurun. Yaş ilerledikçe kişinin öğrenme kapasitesi düşer, isteseniz de gençlikteki verimi alamasınız, daha çok emek sarf etmek zorunda kalırsınız. İnşirah suresini hayatınıza rehber edinin. Özellikle 7. ayette “Bir işi bitirince diğerine koyul” buyurulur. Boş kalanın yoldaşı “şeytan”dır. Şeytan kelimesini en geniş manasıyla kullanıyorum. Dinlenmek boş kalmakla değil, meşgalenizi değiştirmekle olur. Bunu hayat felsefenize dönüştürürseniz dil öğrenmek kolaylaşır.
Ozan Dur
Yorum Yaz