İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Kubbetü’s-Sahra, Mekke’nin, Medine’nin, hatta Şam’ın dışında; ama bütün bu merkezlerin yükünü omuzlamış bir tepeye inşa edilir. Kudüs, geçmiş peygamberlerin izlerini taşıyan kutsal bir mirastır. Ama bu yapı, bu mirası teslim almak için değil; ona şahitlik etmek için yapılır. Emevî Halifesi Abdülmelik’in emriyle 691 yılında inşa edilen bu yapı, Müslümanların sadece mimari değil, teolojik ve siyasi varlık ilanıdır. Kudüs’te bir yapı inşa etmek, yalnızca bir şehirde iz bırakmak değil; bir inancın kök saldığını duyurmaktır [1].
Yapının tam kalbinde, Sahra Kayası yükselir. Rivayetlere göre burası, Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmeye niyetlendiği yer; kimilerine göre İsra ve Miraç mucizesinin başladığı zemin. Bu kaya, bir nevi tarihsel hafızanın cisimleşmiş halidir. Ama Kubbe, bu kayanın üstüne kurulmakla onu kutsamaz; aksine, ona anlam yükler. İslam’ın tevhid anlayışı, bu yapıda bir mekân değil, bir merkez inşa eder. Bu merkez ne sadece coğrafi ne de sadece dini; bu merkez, zamanın içinden geçen mutlak bir yöneliştir.
Kubbetü’s-Sahra’nın mimarisi klasik cami planından farklıdır. Bu bir cami değildir. Bir mihrap, minber ya da kıble duvarı taşımaz. Tersine, sekizgen yapısı ve merkezi planıyla göğe açılan bir zikir gibidir. Yapının merkezine alınan kaya, İslam’da ilk kez doğrudan mimarinin odak noktası olur. Burada yapılan şey, taşa değil; onun etrafındaki niyete anlam vermektir. Kubbe, sanki göğe bir sorudur: "Nereden geldik, nereye yöneliyoruz?"
Dış yüzeyi altınla kaplı kubbe, yüzyıllar boyunca sadece Müslümanlara değil, Hristiyan ve Yahudi hacılara da bir tebliğ figürü olur. Altın kubbe, Kudüs’ün siluetine kazınırken, İslam dünyasının özgüveni de bu kubbenin yükseldiği tepede anlam bulur. Çünkü bu yapı bir mimari rekabetin değil, bir varoluş bildiriminin ürünüdür. Bizans Ayasofyası’nın karşısında değil; bizzat kendi yörüngesinde durur. Ve bu duruş, İslam’ın kendi merkezini kendisinin inşa ettiğinin ilk işaretidir [2].
İç mekânda ise bir sessizlik hakimdir. Dairesel duvarlar, sekizgen galeri, orta mekânı çevreleyen sütunlar... Tüm bu öğeler, göze değil; zihne hitap eder. Kubbetü’s-Sahra, görkemli ama gösterişsizdir. Her ayrıntısı geometrik uyumla örülmüş, tevhidi simgeleyen sadelikle süslenmiştir. En dikkat çekici unsur ise iç duvarları kuşatan hat yazılarıdır. Kur’an ayetleri, erken dönem İslam estetiğinde ilk defa mimarinin ana motifi olur. Yazı, süs değil; öğretidir. Ve bu öğretide açık bir mesaj vardır: "Allah birdir. O doğurmamış ve doğurulmamıştır."
Bu yazıtların bazıları, Hristiyan teolojisine açık bir cevap gibidir. Kubbenin etrafını saran ayetler, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olmadığını vurgulayan pasajlarla doludur. Bu yönüyle Kubbetü’s-Sahra, sadece bir ibadet mekanı değil, monoteist inançlar arasında teolojik bir karşı duruşun mekânı haline gelir. Taşlar, burada tartışır. Ama sessizce. Mimarî, burada bir fikir yürütür; ama bağırmadan, sadece durarak.
Zamanla yapı restore edildi, kubbesi yüzyıllar boyunca değişik dönemlerde onarıldı, dış cepheleri seramikle kaplandı. Ama esas olan hiçbir zaman değişmedi: Bu yapı, Kudüs’te yükselen bir minare değil, tevhidin mekânsal formudur. O, İslam'ın sadece inşa edebildiğini değil, inşa ederek düşünebildiğini de gösterir.
Bugün Kubbetü’s-Sahra’nın etrafında karmaşık politik tartışmalar sürerken, bu yapının sessizliği daha çok konuşur. O yapı bağırmaz, haykırmaz. Ama durduğu yerle bir şey söyler: “Bu tepe, sadece geçmişin değil, yönelimin de yeridir.” Ve o yön, yalnızca kıbleye değil; birliğe, sadeliğe, adalete açılır.
Bir taş yapıdan çok, bir duadır Kubbetü’s-Sahra. Altınla değil, tevazu ile parıldar. Her baktığında göğe değil, kalbe düşer. Çünkü mimari, bazen inşa değildir. Bazen sadece durmak, sadece göstermemek, sadece yöneltmektir. Ve bu yapı, yeryüzünün tam ortasında değil belki, ama tam anlamın merkezindedir.
Davut Ufuk ERDOĞAN
[1] Hillenbrand, Islamic Architecture: Form, Function and Meaning, Edinburgh University Press, 1994.
[2] Sheila Blair – Jonathan Bloom, The Art and Architecture of Islam 1250–1800, Yale University Press, 1994.
Sumeyye Okumuş
13.06.2025 / 20:46Rabbim en kısa vakitte özgürlüğüne şahit kılsın bizi insan özünden ayrı kalabilirmi her kelimenin başında yüreğimizin en başında kalbimin derinlerinde dinmeyen sızım tüm dünyevi sevgilerden uzakta belki bugün belki yarın kavuşmak dileğim bekle bizi Mescid-i Aksa 🤲🏻