İSRAİL PERSPEKTİFİNDEN İRAN VE ORTADOĞU’DAKİ GELİŞMELER | İlim ve Medeniyet

İsrail basını incelendiğinde görülmektedir ki İsrail, kendisini Ortadoğu’daki tek demokratik devlet olarak görmektedir. Netenyahu, “Eğer İsrail olmasaydı Ortadoğu dağılırdı” dedikten sonra “İsrail, bölgenin ABD ve Avrupa yanlısı olarak kalmasını temin etmektedir” şeklinde açıklamalarda bulunmaktadır. Bölgeye yukarıdan bakan İsrail ile ilgili bu yazımızda, İsrail’in küresel gelişmelere nasıl baktığını ve İran ile ilişkilerini ele alacağız.

İsrail gündemini en çok meşgul eden mesele belki de İran’dır. İran ile yaşadığı sorunların en büyüğü, İran’ın nükleer bir güç olmasının oluşturduğu korkudur. İsrail daha önce Ortadoğu’da ve özellikle Arap coğrafyasında nükleer girişimlerine karşı tahammülsüz davrandı ve bu programların iptali için operasyonlar gerçekleştirdi. Son operasyon gerçekleştirdiği bölge ise İran oldu.

İsrail istihbarat birimi Mosad tarafından gerçekleştirilen operasyonla, İranlıların “Amad” adını verdikleri nükleer programları deşifre oldu. Hatta o kadar büyük bir “başarı” elde ettiler ki Netenyahu’nun açıklamasına göre yarım ton belge ve binlerce veri içeren cd’ler ele geçirildi. Bu ele geçirilen veriler daha sonra ABD ve BM’ye iletildi. Bu durum İran’ın uluslararası camiada zor bir duruma düşmesine neden oldu.

Kaynak: https://www.washingtonpost.com/video/world/netanyahu-claims-to-have-photos-of-irans-secret-atomic-warehouse/2018/09/27/1528e3f6-c281-11e8-9451-e878f96be19b_video.html?noredirect=on&utm_term=.3063deef54dd

İsrail böylece İran’ın yalan söylediğini kanıtlamış oluyordu. Hamaney, Ruhani ve Cevad Zarif defalarca İran’ın nükleer silah peşinde olmadığını dile getirmişlerdi ama Netenyahu ise elde edilen verilerden İran’ın nükleer silahlara ulaşma peşinde olduğunu gösteriyordu. Netenyahu’nun açıklamalarına göre İran nükleer çalışmalarına 2015’den sonra hız vermiştir ve 2017’de ise İran bu konuyla ilgili arşivleri dışarıdan terk edilmiş bir yer görünümde olan Tahran’daki bir binaya taşımıştır. İsrail’in düzenlediği operasyonla buradaki arşivler ele geçirilir. İsrail, ayrıca belgelerin ABD ile paylaşıldığını ve ABD’nin de belgelerin doğruluğunu onayladığını bildirdi.

İran’ın BM’deki temsilcisi Mir Rıza Yusufi ise İsrail’in ithamlarını manasız ve gülünç buldu. New York Times’a yazdığı yazıda “İran’ın böylesine hassas bilgileri Tahran’ın uzak bir köşesinde terk etmesi, gülünç ve manasızdır” dedi. Arşivin Azerbaycan toprakları üzerinden İsrail’e kaçırıldığı iddiasına ise Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hikmet Hacıyev’den yalanlama geldi. Ayrıca Netenyahu’nun iddialarının Uluslararası Atom Enerji Ajansı tarafından da yalanlandığını dile getirdiler. Netenyahu’nun açıklamalarının doğru olup olmadığını bilmemekle beraber, İran’ın bu açıklamalardan sonra uluslararası camiada zor bir duruma düştüğü gerçektir. Ayrıca bu iddialarla ilgili İran’ın verdiği cevapları araştırdık ama sadece Mir Rıza Yusufi’nin cevabına ulaşabildik. Ne Hamaney ne de Ruhani’den yapılan bir açıklama tespit edilememiştir. İsrail nükleer konusunda dünyanın hassas olduğunu biliyor ve ABD’nin, Saddam için uydurduğu “nükleer silah var” söylemini kullanıyor olabilir. İsrail’in öne sürdüğü argümanların gerçek olup olmadığı ilerleyen süreçlerde daha iyi anlaşılacaktır.

İsrail’in güvenliği açısından önemli olan diğer bir çatışma alanı Suriye’dir. İsrail son aylarda Suriye’ye düzenlediği saldırılarla gündeme gelmektedir. Özellikle İran’a ait orada kurulan tesislere saldırı düzenlendi. Çünkü İsrail, İran’ın kendi sınırına yaklaşmamasını istemekte ve gelişmiş füzelerin bölgeye yerleştirilmesine karşı çıkmaktadır. İran ise bölgede etkinliğini artırma çabasındadır.

İsrail, İran ile yaşadığı gerilimi bir iç siyaset malzemesi olarak da kullanmaktadır. Mavi-Beyaz Parti’sinin başında olan Benny Gantz, “Hükümeti kurduğumda İran’da nükleer silah olmayacak” açıklamasında bulundu. Liberman ise iktidarı eleştirerek “Hamas’a karşı bilfiil harekete geçemeyenler, İran’ın nükleer girişimine sözle karşılık verir.” dedi.

İsrail ve İran basını incelendiğinde ve açıklamalar takip edildiğinde görülmektedir ki her iki ülkede birbirinin en büyük rakibi ve düşmanıdır. Her iki ülkede birbirini iç politika malzemesi olarak kullanmaktadır. Karşılıklı ithamlar ve açıklamalar geçmişte olsa da İran, 1979 devriminden sonra belki de en büyük krizle karşı karşıya kalmış durumdadır. İran geçmişte Irak ile savaşmış ve savaş sırasında yalnız kalmış olsa da Irak, aynı zamanda İsrail’in de baş düşmanı olduğundan, İsrail ABD’de lobi faaliyetleri yaparak İran’a silah satılmasını temin etmiştir. Saddam devrildikten sonra bölgedeki diğer rakiplerinden de kurtulan İran, anayasasında da belirttiği üzere “Devrim İhracı” üzerinde çalışmıştır. İran bölgede bugüne kadar başarılı bir şekilde güvenliğini korumuş ve etkisini artırmış diyebiliriz. Bölgedeki düşmanları ya zayıflamış ya da tamamen istikrarsızlığa gark olmuştur. Saddam devrilmiş, Taliban Afganistan’da zayıflamış, Irak ve Suriye’de ise IŞİD neredeyse tamamen temizlenmiştir. Bunların yanında İran özellikle Irak ve Suriye’de etkisini artırmış ve önemli bir bölgesel aktör haline gelmiştir. Son zamanlardaki olaylar incelendiğinde ise İran bölgede güç kaybetmeye başlamıştır ve istikrarsızlığa doğru sürüklenmektedir. Hem içteki isyan, hem eylemlerle mücadele etmesi ve hem de dış baskılara karşı durması gerekmektedir. Örneğin tahtın eski sahipleri olan Pehlevi Şahının yurt dışındaki oğlu muhaliflere çağrıda bulundu ve rejim değişikliği için kendi etrafında toplanmalarını istedi. Çok etkili olmadığı söylense de İran’ın bu dış baskıları da göz önünde bulundurması gerekmektedir. Uzun bir süredir de ambargo altında olduğundan, diğer bölgelerdeki faaliyetlerinde kısıtlamaya gidebilir. Çok geniş bir coğrafyada aktif olan İran, ekonomik baskılar bu şekilde devam ederse bölgede nüfuz kaybetmesi muhtemeldir. Örneğin 2018 yılında Basra’da düzenlenen gösterilerde İran konsolosluğu ateşe verildi ve Ayetullah Hamaney’in resmi yakıldı. Ayrıca Irak bölgede Amerika ve İran arasında seçim yapmaya zorlanmakta ve Irak şu an için çareyi denge politikası güderek atlatmaya çalışmaktadır. ABD, Irak’a İran’ın bölgede etkinliğini kısıtlamasını söylese de birçok bakımdan İran’a bağımlı olan Irak, bu konuda ilerleyen süreçlerde adım atabilir. Dahası İran’ın desteklediği aday 2018 seçimlerinde oyların çoğunu elde edememiştir. Öne sürülen teorilere göre İran, buna rağmen gözdağı vermek için bölgedeki müttefiklerindan İsrail, ABD ve Suudi Arabistan’a karşı ufak çaplı saldırılarda bulunmasını isteyebilir. Örneğin İran destekli Husiler 2 Temmuz’da Suudilere ait havalimanına saldırmışlardır. Bu saldırıların arkasında İran olduğu düşünülmektedir.

ABD-İran Arası Çekişme Nereye Gidebilir?

Muhtemel Senaryolar

Yapılan analizlere ve yetkililerin açıklamalarına bakıldığında iki tarafta savaş yanlısı değildir. Hamaney “Ne müzakere, ne de savaş” demektedir. Trump ise “savaştan yana olmadıklarını” ve hatta ”rejim değişikliği istemediklerini” dile getirdi.  Irak tecrübesi hala zihinlerde canlı olduğundan en azından seçimlere kadar ABD’nin İran’a askeri bir müdahalede bulunma ihtimali oldukça düşüktür. İran açısından bakıldığında ise iran’ın önünde üç seçenek bulunmaktadır.

İlk seçenek Trump ile müzakere masasına oturmaktır. Lakin İran müzakere masasına oturmak için bazı şartlar öne sürmüştür. Ambargonun kaldırılması ve nükleer antlaşmaya saygıyı öne sürdü. Trump yönetimi ise İran’ın şartlarını kabul edecek gibi durmuyor ve dolayısıyla bir müzakere ihtimali düşük görünüyor.

İkinci seçenek, İran’ın nükleer antlaşmadan çekilmesi ve uranyumu zenginleştirmeye devam etmesidir. Bu durumda İran, diğer Avrupa devletlerinin baskısıyla karşılaşıp yalnız kalabilir ve İran için bu durum facia ile sonuçlanabilir.

Üçüncü seçenek, İran’ın mevcut duruma adapte olmaya çalışmasıdır. Bu durumda İran 2020 yılındaki seçimlerin sonuçlarına kadar bekler. Belki de Trump seçimleri kazanamaz ve İran için daha ılımlı bir ortam olabilir. Bu durumda İran ekonomik zararı en aza indirmeye çalışacaktır ve “direniş ekonomisi”ne devam edecektir. Üç seçenek de göz önüne alındığında İran büyük ihtimalle üçüncü seçeneği tercih edecektir ve seçimleri bekleyecektir. Bu durumda da ekonomik krizle mücadele etmeye çalışacaktır. Hamaney devletin  resmi makamlarındaki insanlarla bir araya gelerek bu konuda açıklamalarda bulundu. İran’ın petrole olan bağımlılığının azaltılması gerektiğini, Amerika’nın kendi iç problemleri olduğunu ve bir rapora göre ABD’de 41 milyon kişinin açlık sınırında olduğunu dile getirdi. Bunları anlatarak Amerika’nın durumunun hiç de iç açıcı olmadığını dile getirmek istiyordu. Ayrıca Hamaney, ABD’nin çok uzun bir süredir hesap yaptığını ama başarılı olamadığını dile getirdikten sonra Muhammed Rıza’nın, Jimmy Carter döneminde onların adamı olduğunu ve ABD ne derse yaptığını söyledi. Ama buna rağmen halk ise ellerinde hiçbir şey olmadan galip gelmişlerdi.Ülkenin şerefinin ve onurunun ise kendi kendine yeterli olmasına bağlı olduğunu söyledi ve gençlere olan güvenini defalarca zikretti. Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere İran “direniş ekonomisi”ne devam edecek ve petrole olan bağımlılığını azaltmaya çalışacaktır. Bu ne kadar mümkün olabilir bilinmemekle beraber, İran bir süre müzakereye en azından istedikleri olana dek yanaşmayacaktır.

Çok düşük bir ihtimal olmakla beraber dördüncü bir olasılık ise İran’ın durumuna diğer devletlerin müdahale etmesi ve ABD’nin İran’a uyguladığı baskıları azaltmasına yönelik gayret göstermeleridir. Bu duruma müdahil olabilecek devletler ise Avrupa Devletleri, Rusya ve Çin’dir. Ancak bakıldığında Avrupa Devletleri ABD ile karşı karşıya gelmek istemiyor. ABD ile yaptıkları ticaret hacmini ve o pazarı kaybetmek istemeyen Avrupa, bir yere kadar müdahil olabilecektir. Çin’e bakıldığında ise şu an zaten ABD ile ticaret antlaşmaları yapmakta ve onun İran’ı desteklemesi de pek mümkün gözükmemektedir. Ruslar ise İran’a ne kadar destek olabilecektir,? Bunu ilerleyen zamanda hep birlikte göreceğiz.

Sonuç olarak İran’ı çok sıkıntılı bir süreç bekliyor. Biz düşük bir ihtimal olduğunu düşünüyor olsak da senaryolardan birisi de İran’da bir devrimin gerçekleşmesidir. Bu devrimi gerçekleştirebilecek organize kurum ise Devrim Muhafızları Ordusu’dur. Devrim Muhafızları Ordusu Hasan Ruhani’yi makamından indirebilir ve ülkenin idaresini ele alabilir. Bu, ihtimal dairesinde olsa da gerçekleşmesi pek mümkün gözükmüyor. Hasan Ruhani reformist kanadı temsil etmesine rağmen Hamaney ile katı bir şekilde çatışacak söylemlere sahip değildir.Tüm bu gelişmelerden Yemen, Irak ve Suriye nasıl etkilenecek merak konusudur.

Ozan DUR

Kaynaklar:

Avatar photo

Ozan Dur

İstanbul 29 MÜ'den mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (7), dillere dair


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul