FARSÇANIN 800 YILLIK HİNDİSTAN SERÜVENİ | İlim ve Medeniyet

Farsçanın 800 Yıllık Hindistan Serüveni

Gazneli Mahmut’un Hint seferleriyle başlayan İranlıların Hindistan’a yerleşme süreci sonraki senelerde irtifa kazanarak devam etmiştir. Farsça Babürlüler döneminde en zirve dönemlerini görmüş, Babürlü devletinin yıkılmasıyla Farsça, adeta Hint tarihten hızlı bir şekilde silinmiştir. İranlıların bu bölgeye ilgisi uzun yıllar sürmüş ve bölgede İslam’ın yayılmasında rol oynamışlardır. Arapça İslam ile tam manasıyla örtüşürken Farsça da bu dönemde İslam ile örtüşen bir görüntü çizmiştir. Batının Müslüman dünya karşısında gerilemesi son bulduktan sonra Batı sömürgeleştirmeye başlamıştır. İspanya ve Portekiz’den sonra sömürge yarışına geç katılan İngilizler, her iki ülkeyi de geride bırakarak “güneş batmayan imparatorluk” statüsüne yükselmişlerdir.

İrani kavimler ve Hindistan arasındaki ilişkiler çok eskiye dayanmaktadır. İran’ın zerdüştlük inancı ve Hintlerin kadim inançları arasında birçok kişi benzerlikler tespit etmiştir. Ayrıca bu iki halk aynı dil kökenine sahiptir. Hint-Ari denilen dil bunu göstermektedir. Ari kısmının ikinci olarak söylenmesinin sebebi Sanskritçe’nin daha eskiye dayanmasıdır. Sanskritçe günümüzde çok az konuşanı olsa da çok etkili bir dil ve edebi yönü güçlü bir dildir. Bir ülkenin dilinin güçlü olması onun edebiyatının güçlü olması demektir.

Zerdüştlüğün metni olan Avesta’da Hindistan adı defalarca geçmektedir. Hint dini (Vedalar)  ile Avesta arasında inanılmaz benzerlikler söz konusudur. Ateşe saygı, ineğin kutsal olması her ikisinde de ortaktır. Hint kutsal metinlerinde Mitra vardır, bu Avesta’da Misra olarak karşımıza çıkar. Ayrıca Rigveda’daki (Hintlere ait) Yim efsanesi modern dönemdeki Cem efsanesine benzer. Her iki inançta da “devler” görülür ve onlara inanılır. Sasaniler döneminde başvezir olan tabip Borzuy’un meşhur bir Hindistan seferi vardır. Bu sefer sonucunda Kelime ve Dimne Sanskritçe’den Farsçaya tercüme edilmiştir. Hint-İran ilişkileri farklı bir boyut kazanmıştır. Kültürel olarak bir etkileşim söz konusu olmuştur.

Sadece dillerin evrim ve gelişim süreçlerine bakarak bir dünya tarihi dahi yazılabilir. Diller bu bağlamda bizlere büyük kaynaklar sunarlar. Ahamenişler döneminde eski Farsça, Sasaniler döneminde Orta Farsça ve İslam sonrası dönemde Yeni Farsça kullanımı söz konusudur. Bu her üç dönemde de Hint İranlılar için bir sığınak olmuştur. İranlılar ne zaman zor duruma düşseler Hindistan’a kaçmışlar ve orada rahat bir dönem geçirmişlerdir. Lahor önemli İslam şehirlerinden birisidir. İran’ın asıl etkisi günümüz Pakistan’ının olduğu coğrafyaya olmuştur. Urduca çalıştığım dönemlerde Urduca’nın Arapça, Farsça, Türkçe ve İngilizceden devasa boyutlarda etkilendiğini gördüm ama onu en çok etkileyen dil izlenimlerime göre Farsça idi. Dolayısıyla diller üzerinden bile bir tarih anlatısı söz konusu olmakta ve bu bağlamda araştırmacılara öneriler sunulmaktadır.

Persepolis’ten bir görüntü, Ozan Dur 2015

İslami fetihler Sasanileri yıkınca Zerdüştlerin bir kısmı İslamiyeti benimsememek için Hindistan’a kaçacaktı. Daha sonra Şah İsmail döneminde, dönemin baskıcı ve katı Şiileştirme politikaları bölgenin Müslümanlarını Hindistan’a kaçmaya zorlayacaktı. Her iki dönemde de bölgeye Farsça getirildi ve Fars-İslam kültürü bölgede yaygınlaştı. Moğollar döneminde bir kez daha İranlılar Hint diyarına kaçacaklar ve orada yurt tutacaklardır. Oradaki devletler Farsça konuşan İranlılara değer verecek ve onları himaye edip devletin önemli makamlarını onlara verecektir.

İranlılar Sasaniler döneminden kalma kültürlerini muhafaza ettiler. Gittikleri yerleri Farslaştırıyorlardı. Türkler Farsçadan etkilenmişlerdi ve Araplar da Farsça’dan etkilendiler. Türk-İran esintileri kitabında şöyle ifade ediliyor: “… Abbasiler İran kıyafetleri giymeye başlamış İran devlet örgütlenmesinden vezirlik ve cellatlık gibi mevkileri örnek almış, yeni başkentleri Bağdat’ı Sasanilerin Başkentinin yakınlarına inşa etmiş; Akamenidler ve Sasaniler gibi büyük saraylar dikip yönetimlerini öven bilginleri ve sanatçıları desteklemişlerdir. Abbasi halifeliği en aşağı safhasında Farisi etkisinin zirvesindeydi.” Bu alıntıdan da anlaşıldığı üzere İran kültürü zaman zaman canlanıp diğer kültürleri etkileyebiliyor ve bölge halklarını İranileştirebiliyordu. Bunun bir benzerini Hint coğrafyasında göreceğiz.

İslam’ın coğrafyayı aydınlattığı dönemlerde Arapça ön plana çıkarken Farsça 200 yıl kadar bir süre atıl kalıyor. Bu Zerrinkub gibi Milliyetçilerin bu dönemi 200 yıllık sessizlik diye adlandırmalarına sebep oluyor. Bununla birlikte Tahiriler ve Samaniler döneminde Farsçanın canlanmaya başlaması söz konusu. Samaniler döneminde Rudeki gibi yeni Farsçanın Babası sayılabilecek bir isim yetişmiş ve eser verebilmiştir. Yine aynı dönemde Firdevsi’nin Farsçayı diriltmeye çalışması ve onu Sultan Mahmut’a sunması dikkati çeken diğer bir konudur. Sultan Mahmut dönemiyle birlikte Hindistan sefeleri uç noktasına ulaşmış ve birçok bölgeye sefer düzenlenmiştir. Bu seferlere İran’lı Farsça konuşan binlerce asker de katılmış ve bölgeye yerleşmiştir.

Rüstem’in Türklerle savaştığını gösteren Şehname’ye ait bir görsel

Burada değinmek istediğim önemli bir seyyah var: İbn Battuta. İbn Battuta Hindistan’da 9 yıl kalıyor ve orada kadılık gibi görevlerde bulunuyor. Birkaç defa ölüm tehlikesi atlatsa da dönemin hükümdarı ile ilişkilerini genellikle iyi tutuyor. İbn Battuta Farsça bilmiyor ve dönemin hükümdarı da Arapça bilmiyor. O dönemde kullanılan birçok Farsça kelimeyi eserinde zikrediyor İbn Battuta. Tercüman vasıtasıyla insanlarla anlaşıyor ve farklı bir mezhepten olmasına rağmen kadılık görevi kendisine tevdi ediliyor. Bölgede çok ihsanlar görüyor ve çarpıcı olaylar naklediyor. İranlı araştırmacılar İbn Battuta’nın Basra Körfezine Fars körfezi dediğini zikrediyorlar ve o dönemdeki Farsçayı inceliyorlar. Seyahatname Heftcuş, dervaze, nemîdânem, şunîdem (şenidem), Berûv! (boro!) gibi çok fazla Farsça kelimeye yer vermektedir. Kitabı bir de bu açıdan incelemek güzel olur.

İran kültürünün önemli bir kısmını Hint coğrafyasında hüküm sürmüş Türklere de ayrıca borçludur. Bölgede 800 yıla yakın hüküm süren hanedanlardan İran menşeli olan veya olmayan hepsi Farsçaya sahip çıkmış ve zaman zaman ona ayrıcalık tanımışlardır. Özellikle Babürlüler döneminde Farsça en yüksek seviyesine çıkmış ve İngilizler, İngilizceyi getirene kadar uzun yıllar Farsça hâkim dil olarak bölgede kullanılmıştır. İlk tasavvuf kitabı burada yazılmıştır. Onlarca Farsça dilbilgisi ve lügatler yazılmıştır. İlk Farsça şiir yazan kadın şair Rabia Khuzdari burada yaşamıştır. Tasavvuf burada neşvü nema bulmuş ve günümüze kadar devam etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri Farsça şiirsel olarak söylenilmiş ve Hintlilerin İslam’a girmeleri kolaylaşmıştır. Firuzşah-ı behmeni, Yusuf Adil Şah, Sultan Celaleddin Firuzşah Halci, Zahireddin Babür gibi hükümdarlar Farsça şiir söyleyenlerden sadece bir kaçıdır. Safeviler döneminde 700 kadar Şair Hindistan’a geliyor ve Farsçanın bölgede yaygınlaşmasını sağlıyorlar. Babür döneminde Farsça o kadar yaygınlaşıyor ki hükümdarlardan bazıları hayatlarını Farsça kaleme alıyor ve Farsça şiirlerin eleştirilerini dahi yapıyorlar. Ekber Şah döneminde Sansktritçe’den Farsçaya tercüme yapılması için Dâru’t-tercüme (Tercüme odası/evi) kuruluyor. Hint Dini metinleri ilk çevrilen eserler arasındadır ve Hintlilerin inançları anlaşılmak istenmiştir ve bölgeye nüfuz etmek istemişlerdir. İslam ve Hint dinindeki benzerlikler ve farklılıklar anlaşılmaya çalışılıyordu. Bu bağlamda tercüme faaliyetleri birkaç nesil devam etti. İranlılar bölgeye ticaret, sufiliği yayma ve devlet makamı elde etmek için geliyorlardı. Divan’ın dili yani bürokrasinin dili Farsça yapılınca Hintliler de Farsça öğrenmeye başlamışlardı. O dönemden sonra yüzyıllar boyunca Farsça bilenler nimetlere daha kolay ulaştılar. İbn Battuta’da anlatılan Şerif Ebu Gurre’nin bir hikayesi vardır[1] ve kendisi devlet yönetimini kötüye kullanması sonucu şikayet edilmesi üzerine mezar ziyareti bahanesiyle yola çıkıyor ve Hindistan’a kaçıyor. Bunun gibi İran’dan ve komşu bölgelerden birçok kimse Hindistan’ı bir sığınak gibi görüyorlardı.

[1] İbn Battuta Seyahatnamesi s 177.

Sonuç

Farsçanın 600-800 yıllık Hindistan’a bir serüveni bulunmaktadır. Bu serüven en tepeye çıktığı Babürler döneminin çalkantılı yıllarından sonra son buluyor ve eski etkisini yitiriyor. 19. Yüzyıla gelindiğinde Nadir Şah tarafından zayıflatılan Babürlüler, İngilizlere bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar. Babürlülerin inşa ettirdiği eserlerde İranlıların etkisi bulunmaktadır. Nadir Şah bölgeyi ele geçirince Babürlülerin servetini de ülkesine götürüyor ve 3 yıl boyunca kendi halkından vergi almıyor. Hindistan’ın zenginliğinin farkında olan İngilizler 1600’lü yıllardan itibaren bölgeye geldiler ve 1857-58’de İngilizler bölgeyi ele geçirip Farsçanın egemenliğine de kısa bir süre sonra son verdiler. Farsça kısa bir süre içerisinde eski gücünü yitirdi ve cazip olmaktan çıktı. Hindistan’da bugün 22 resmi dil ve yüzlerce dil-lehçe bulunmaktadır. Farsça ise 2020’de 9 klasik dilden birisi olarak Hint okullarında kabul edilmiştir. Hint “Ortacağının” tarih dili Farsçadır ve 10 milyona yakın yazma eserin 1 milyonu Farsça kaleme alınmıştır. Bu Farsça yazma eserleri koruyan Hindistan’da birçok kurum ve kuruluş bulunmaktadır.

Bu meyanda daha spesifik araştırmaların yapılması ve komşu İran’ın anlaşılmasını önemli görüyorum. Türkler Hindistan serüvenlerinde tabii ki ana dilleri Türkçeyi terk etmediler ama Türkçe hanedan dili olarak kaldı. Buna rağmen Farsça ve Arapça bilim-ilim ve sosyal hayat dili oldu yüzyıllarca. Bu kültür karşısında Türkçeye gereken ehemmiyetin verilmediğini ben de düşünüyorum. Tarihten bir hisse alınacaksa bence bu konuda da bir hisse alınması gerekiyor. Bu bağlamda daha fazla araştırma yapılması uygun görülüyor. Derinlemesine nüfuz edecek araştırmalara ihtiyaç olduğu açıktır. Özellikle günümüze de birşeyler söyleyen araştırmalar ayrı bir öneme sahip olacaklardır.

Delhi Mescid’inde Farsça[1]

[1] Görseller Tasnim haber ajansına ait

https://www.tasnimnews.com/fa/news/1401/04/21/2741967/%D8%B1%D9%88%D8%A7%DB%8C%D8%AA-%D8%AE%D9%88%D8%A7%D9%86%D8%AF%D9%86%DB%8C-%D8%AD%DB%8C%D8%A7%D8%AA-800-%D8%B3%D8%A7%D9%84%D9%87-%D8%B2%D8%A8%D8%A7%D9%86-%D9%81%D8%A7%D8%B1%D8%B3%DB%8C-%D8%AF%D8%B1-%D9%87%D9%86%D8%AF%D9%88%D8%B3%D8%AA%D8%A7%D9%86

Avatar photo

Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul