DÖNÜŞÜM SONRASI MAHALLEDE KADINLARIN DEĞİŞEN KONUMU | İlim ve Medeniyet

Avatar photoKonuk Yazar13 Kasım 201939min0

Kentsel dönüşüm, “kentsel sorunların çözümünü sağlayan ve değişime uğrayan bir bölgenin ekonomik, fiziksel, sosyal ve çevresel koşullarına kalıcı bir çözüm sağlamayı amaçlayan kapsamlı bir vizyon ve eylemdir.”

Kentsel dönüşüm süreci ilk olarak 19. yüzyılda yaşanan sanayi devrimiyle birlikte Avrupa’da başlayan hızlı kentleşmeyle birlikte ortaya çıkmıştır. Özellikle kentlerin yeniden tasarlanması ve yenileme çalışmalarının yapılmasıyla ilk uygulamaları başlamıştır. Dünya tarihinde kentsel dönüşüm uygulamalarında Fransa ve İngiltere ön plana çıkan ülkeler olmuşlardır. Özellikle 1851 yılında İngiltere’de çıkarılan Konut Kanunu ve 1851-1873 yılları arasında Paris’in gelişimi ile ilgili çalışmalar bu konudaki ilk örneklerdir. Sanayi Devrimi ile birlikte başlayan şehirleşme hareketleri, meydana gelen istihdam imkânları nedeniyle şehirlerin nüfusunun hızla artmasına neden olurken bir yanda da konut ihtiyacını ortaya çıkarmış, kentsel alanlarda işçi sınıfının yaşadığı ve sağlıksız koşullara sahip konut alanlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Şehir içerisinde görülen bu gecekondu niteliğindeki sağlıksız alanların giderek yaygın hale gelmesi ve kentsel deformasyon kentsel dönüşüm uygulamalarının başlamasına ön ayak olmuştur. Bu konuda bazı araştırmacılar tarafından da ilginç fikirler ortaya atılmıştır. Kentsel dönüşüm, esas olarak kentsel alanlarda karşılaşılan problemlerin ve ihtiyaçların giderilmesi amacıyla, ekonomik, sosyal ve mekânsal şartlara uygun ve uygulanabilir eylem planlarının veya yol haritalarının hazırlanmasıdır. Fakat kentsel dönüşüm eylem planlarının hazırlanmasında dikkat edilmesi gereken en önemli özellik, bu plânların insan odaklı olmasıdır. Daha yaşanabilir, yaşam standartları yüksek kentsel alanların oluşturulması, kentsel dönüşümün ana hedefidir.

Şehir coğrafyası açısından kentsel dönüşümü, fonksiyonları itibariyle kent özelliğinde bulunan yerleşmelerde, kentsel alan içinde kalan fakat fiziksel ve sosyoekonomik olarak kentsel özelliklerini kaybetmiş, jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri bakımından doğal afet riski taşıyan alanların rehabilitasyonu için çevresel şartlara uygun eylem planlarının hazırlanarak uygulanması olarak tarif etmek mümkündür. Kentsel alan içinde sadece fiziksel olarak değil aynı zamanda kentsel yaşama uygun sosyal yaşam alanı ve kültürünün tesis edilmesi ve bu alanlar içinde yaşayanların kentsel ekonomik faaliyetlerde istihdam edilmesi de kentsel dönüşümün bir parçasıdır. Aksi takdirde sadece gecekondu alanlarındaki binaların yıkılarak yerine yenilerinin yapılması ve mahalle sakinlerinin eski sosyal ve ekonomik yaşantılarıyla baş başa bırakılması, kentsel dönüşüm kavramını karşılamakta hayli yetersiz kalacaktır. Bu nedenle kentsel dönüşümde “kentlileşme” olarak tarif edilen, sosyal ve ekonomik açıdan kentsel yaşam biçiminin ve kent kültürünün proje uygulama alanlarında yaygınlaştırılması kentsel dönüşümün önemli bir sacayağı olacaktır.

Türkiye’de kentleşme Batı’daki kentleşmenin aksine büyük oranda yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmış ve son çeyreğinde hızlanmıştır. Bunun temel nedenleri; tarımda makineleşme ve antibiyotik kullanımı, nüfus artışı ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişmeye başlayan sermaye sınıfıdır.  Dolayısıyla, Türkiye’de de kentleşme Batı modelinde olduğu gibi sanayileşmenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Fakat modernleşmenin geç başlamasının Türkiye gibi Batılı olmayan ülkelerde kentleşme açısından ortaya çıkardığı temel problem, Batılı kentleşmenin yayıldığı uzun zaman diliminin aksine, kısa sürede gerçekleşmesidir. Kentleşme, “toplumların yapısal değişimlerinin en göze çarpan yönü” ve “travmatik bir deneyim”dir. “Travmatik” bir olgu ve süreç olarak kentleşmenin gerçekleştiği zaman süresi, toplumların bu süreçte karşılaştıkları problemlere çözüm bulabilme durumlarını belirleyen önemli faktörlerdendir. Kıray’ın tabiriyle bu dönüşüm “on senede oluyorsa başka, otuz senede oluyorsa başka, yüz yılda oluyorsa başka tür süreçlerle gerçekleşir”. Kıray’ın kentleşmenin zaman boyutuna ilişkin gözlemi Türkiye’de kentleşmenin niteliğine dair önemli bir ipucu sağlar. Kıray’a göre Türkiye’de ‘şehirlere nüfus yığılması oranı sanayileşme ve örgütleşme hızımızdan çok fazla’dır. Bunun nedeni, “yapısal değişmenin kırda ve kentte birbiri ile uyuşmayan modernleşme temposu” arasındaki çelişkide yatar. Tarımsal alandaki modernleşmeden ve “genel sağlık düzeyinin yükselmesi’nden kaynaklanan göç nüfusu “asimile” edecek “büyük sanayinin ve onun getireceği örgütlerin geç ve yavaş gelişmesi” nedeniyle, toplumsal mobilite ile kurumsallaşma arasında uyumsuzluk meydana getirmiştir. Tarımda modernleşme sonucu kırsal alandan ayrılmak zorunda kalanlar, göç ettikleri kentlerde istihdam edilebilecekleri ve modern becerileri elde edebilecekleri yeterince modern sanayi ve işletme bulamamış, geçinebilmek için yeni beceriler gerektirmeyen, modern sanayi düzeninden daha çok eski zanaatkârlık düzenine has sektörlerde çalışmak durumunda kalmışlardır.

Türkiye’de kentleşme süreci kırsal alandan gelen nüfusu dönüştürememiş tam tersine göç edenler kentleri dönüştürmüştür. Göçün hızlı ve kısa sürede gerçekleşmesi göç edenlerin kent tarafından asimile edilmesini ya da kentlileştirilmesini engellediği gibi kendilerini yabancı hissetmelerini de engellemiştir. Çünkü göç edenler kendilerini yabancı hissetmeyecekleri boyutlarda ve “sosyo-kültürel açıdan… köyün uzantısı” niteliğinde yerleşim yerlerini – gecekonduları – kentlere eklemiştir ve “klasik sosyolojinin” beklentilerinin aksine insan ilişkilerinin anonimleşmesinden ziyade göç edenlerin aşina olduğu “cemaat” tipi hayat tarzını yeniden üretmişlerdir. Bir diğer nokta ise tüm maddi engellere rağmen düşük gelirli çevrelerde bile gecekondu bölgelerinde yaşayanlarda yükselme ve durumunu iyileştirme arzu ve gayretinin yüksek olmasıdır. Kentlere göç eden ve henüz kentlilik kültür ve bilincine sahip olmayan fakat bütünüyle de anonimleşip geleneksel toplumsal bağlarını yitirmeyen bu nüfus Türkiye’de kentleşmenin sosyo-kültürel özelliklerinin Batılı ve bir kısım Üçüncü Dünya ülkeleri modellerinden farklı bir kalıp ortaya koyması olarak görülmüştür.

Plansız kentleşmenin ortaya çıkardığı maddi ya da fiziki boyutları ile kent statüsünde olan fakat planlama açısından kent niteliğine sahip olmayan kentlerin meydana getirdiği problemlere çözüm arayışı 1940’lara kadar gider. 1980’lerden itibaren yoğunlaşan kentleşme sorununa çözüm arayışı Türkiye’nin deprem riskinin yüksek oluşunun ortaya çıkardığı tedirginlikle ivme kazanmış ve son yıllarda kentsel dönüşüm konusu gündeme gelmiştir. TOKİ ve belediyelerin öncülüğünde yürütülen kentsel dönüşüm projelerine paralel olarak toplumun geliri artan kesiminin daha nitelikli konut talebine cevap vermek üzere özel sektör de “rezidans” tabiri ile popüler olan lüks konut ve siteler inşa etme işine girmiştir.

Türkiye’de kentsel dönüşüm projeleri daha çok kentsel yenileme şeklinde görülmekte ve değişim sadece kent dokusunda değil sosyal dokuda da gerçekleşmektedir. Fikirtepe gecekondu bölgesi dönüşümden sonra alt ve orta gelirli insanların değil; yüksek gelirli insanların yerleşeceği şekilde projelendirilmiştir. Bölgede yaşayan insanlar dönüşümden sonra bir daha Fikirtepe’de yaşayamayacaklarından dolayı, dönüşümün sadece fiziki yapıyı değil sosyal ve kültürel yapıyı da etkileyeceğinden endişe duymaktadırlar. Mahalleler, kentlerin hücrelerini oluştururlar. Bu hücreler de genellikle aileler birbirlerini tanırlar. Geleneksel Türk kentlerinin hemen tümüne hâkim olan ve özünde dayanışma, mensubiyet ve biz bilinci olan komşuluğun yer aldığı bir toplumsal değer üzerinde şekillenir. Mahallenin temel yapı taşı evdir. Ev hayatta bulunduğumuz yere bizi bağlayan öğelerdendir. Ev bulunduğu şehre, mahalleye, muhite, sokağa, içinde yaşayanlara göre şekillenmekle birlikte asıl olan içinde yaşayanlardır. Eve nefesini, emeğini, dokusunu veren evdekilerdir. Evin bulunduğu sokak da mahallenin dikkat çekici bir parçasıdır. Bazen mahalle içinde mahalle gibidir. “Bizim sokak” diye sahiplenilir ve diğer sokaklardan ayrılır

Mahallenin temel yapı taşı evdir. Sokak kapısının önü de evin bir uzantısıdır. Mahalleli bu şekilde mahalleyi görmekte, açık havada bulunmakta, insanları izlemektedir. Bu ev içi bir faaliyet olmanın yanında, aynı zamanda bir sosyalleşme aracıdır. Kapının önü hem evdekilerin hem de mahallelinin alanıdır. Burada oturmak mahalle ortamını ve birlikteliğini pekiştirirken, mahallenin gören ve gözetleyen yanını da desteklemektedir. Bu gözler insanları hem koruyan hem de baskı altında tutan bakışlardır.  Bu olguyu Şerif Mardin mahalle baskısı kavramıyla ifade etmiştir. Sokaktaki çocuğunu gözlediği gibi gelen geçenin hareketlerini de takip eder bu gözler. Yine kapı önünde durmak kapıyı dış dünyaya aralık bırakmak demektir. Mahallede olmak, sokakta olmak ama her an eve ulaşabilmenin güvenini yaşamaktır. Evin mekânını, alanını, metrekaresini büyütmek demektir.

Fikirtepe’de tam bir mahalle kültürü yaşanmaktadır. Herkesin herkesi tanıdığı, kimsenin yabancı olmadığı hatta komşularının başka semtlerde oturan akrabalarının bile tanındığı bir mahalle kültürü. Bir komşuya gelen misafir mahalledeki diğer komşulara da tanıtılır hatta düğünlere, kına gecelerine, mevlitlere onlar da davet edilirler. Herkes birbirini tanıdığından dolayı mahallede pek kavga gürültü çıkmamaktadır. İnsanlar gece yarılarına kadar bahçelerde oturup sohbet etmektedirler. Komşuların birbirlerine gidip gelmeleri, geç saatlere kadar oturup sohbet etmeleri, hep birlikte pikniklere gitmeleri mahallede birlik bütünlük olduğunu da göstermektedir. Fikirtepe yapısı itibariyle kırsaldan kente göç eden nüfusun ağırlıklı olduğu bir semttir. Fikirtepe’de ağırlıklı olarak 10 farklı şehirden vatandaş ikamet ediyor. Bölgede 1838 İstanbullu, 744 Ordulu, 709 Sivaslı, 575 Kastamonulu, 467 Sinoplu, 454 Rizeli, 422 Gümüşhaneli, 364 Çankırılı, 328 Sakaryalı ve 281 Mardinli yaşıyor. Kentsel dönüşümün gerçekleştiği alanlar, kırsal kesimden gelen nüfusun yaşadığı alanlar üzerinde yapılmaktadır. Kentsel dönüşümün gerçekleştirildiği alanlara bakıldığında semtlerde şoförlük, terzilik, marangozluk gibi erkek egemen gücün hâkim olduğu iş alanları mevcuttur. Erkek egemen nüfusun hâkim olduğu bir semtte kadın nüfusu oldukça azdır.  Fikirtepe’de erkek nüfusu 4.744 iken, kadın nüfusu 4.325’tir.

Cinsiyet ayırımcılığı açısından dönüşümden ilk olarak etkilenen grupların kadınlar ve çocuklar olduğu görülmektedir. Kadınlar yaşam alanlarından ve çocuklarının okul çevresinden ve mahalle kültüründen uzaklaşmakta, gecekondu dayanışmasının yerine apartman kültüründe kendilerini yalnız hissetmektedirler. Özellikle “rant” odaklı projelerde cinsiyet körü olarak uygulanan bu projelerde kadınların dezavantajları yeniden üretilmekte ve daha da derinleşmektedir. Güvenlik açısından bakıldığında BM habitat Dünya kentleri raporuna göre gecekondu bölgelerinde yaşayan kadınların barınma, sağlık, ulaşım ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle ilgili sorunlar karşısında erkeklerden iki kat daha dezavantajlı olduğu belirtilmektedir. Oysa artık günümüzde kadınlar için her türlü kentsel mekânların ve modern konutların bile güvensiz olduğu ortadadır. Mülkiyet açısından bakıldığında yine kadınların dezavantajlı olduğu görülmektedir. Kadınlar yeni konutlara kavuşsalar bile, eşlerinin veya akrabalarının etkisi ile haklarından vazgeçtiklerini görebiliriz. Ayrıca Fikirtepe’de oluşan rantın erkekler tarafından ele alınarak çocukların ve kadınların geleceği düşünülmeden çarçur edildiği gibi şikâyetlerin de hızla arttığı görülmektedir. Planlama açısından baktığımızda, kadınlar yaşlılara ve çocuklara baktıklarından, daha çok yeşil alan, engelli ve yaşlıların sağlık hizmetlerine kolay ulaştırılması, bir arada sosyo-kültürel ihtiyaçlarının karşılandıkları ortak mekânların fazla  olmasını istemekteler. Dünyada yapılan örneklerde de kent aktörlerinin görüşlerinin alındığı modeller mevcuttur. Bu aktörlerin başında özellikle kadınlar olmalıdır.

Fikirtepe’de Kadın ve Ev İçi Yaşam

Fikirtepe, İstanbul‘un Anadolu Yakası‘nda, Kadıköy İlçesi sınırları içinde bir semt. Fikirtepe mahallesinin yanı sıra, Eğitim ve Dumlupınar mahallerini de kapsayan bir bölgenin adıdır. Batıda Kurbağalıdere ve 15 Temmuz Şehitler Köprüsü çevre yolu (Otoyol 1) ile Hasan Paşa Mahallesi‘ne; doğuda Merdivenköy‘e; güneyde Kayışdağı Caddesi ile Zühtü Paşa ve Feneryolu mahallelerine; kuzeyde D 100 Otoyolu ile Ünalan Mahallesi‘ne komşu olan Fikirtepe, 1975’te, artan nüfusu yüzünden, üç mahalleye bölünmüştür. Bunlar, Devrim (1980 sonrası Dumlupınar), Fikirtepe ve Eğitim mahalleleri olup, semte adını veren asıl Fikirtepe Mahallesi, Mandıra Caddesi ile Hızır Bey Caddesi arasında kalan bölgede yer almaktadır. Güneyinde Eğitim, kuzeyinde Dumlupınar mahalleleri vardır.

1950’li yıllarda Türkiye’de tarımın mekanize olmasıyla işlerini kaybeden pek çok topraksız köylü ve çiftçi, iş bulma ümidiyle hızla sanayileşen kentlere göç etmeye başlamıştı. Fikirtepe’deki tüm varış hikâyelerinde, doğduğu topraklarda yapacak bir iş bulamayan insanların kente göç edip buralarda kök salma çabaları anlatılır.

1970’li yıllarda hızla büyüyen ve üç muhtarlık bölgesine ayrılan Fikirtepe, 1980’li yıllarda gecekondulara getirilen imar aflarıyla dikey olarak da büyümüş, yığma duvarlı kulübelerin pek çoğu yıkılarak, yerine birkaç katlı betonarme apartmanlar yapılmaya başlanmıştır. Aynı dönemde altyapı hizmetleri de gelmeye başlamış, yollar döşenmiş, yıllarca çeşmelerden evlerine su taşımış insanların evlerine su getirilmiş, elektrik hatları döşenmiştir

2011 yılının Ocak ayında bölge, bizzat İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından özel proje alanı ilan edilmiş, İstanbul’un hemen hiçbir yerine verilmemiş çok yüksek bir imar hakkı Fikirtepe’ye tanınmıştı. Bu plan çerçevesinde 132 hektarlık bölge ortalama 20’şer dönümlük ve her biri 200-300 haneden oluşan 57 yapı adasına ayrıldı. Her bir ada tek bir parsel olarak bir müteahhit firmayla anlaşarak evlerini yıktıracak ve her malik, bu evlerin yerine yapılacak süper lüks gökdelen konutlardan kendi arsa payı oranında dairelere sahip olacaktı. Bu plan büyük bir heves ve vaatle kamuoyuna duyuruldu. Medyada “gecekondunu ver lüks daireyi kap” projesi, “milli piyango” gibi tanımlarla tarif edilen Fikirtepe projesinde beş buçuk yıl sonra bugün gelinen nokta bir kısmı yıkılmış, birazı yapılmış, pek çoğu yerinde duran bir kısmı boşaltılmış evler; elektriksiz, susuz evlere yerleşmiş mülteciler ve artık darmadağın olmuş bir mahalleden ibarettir.

Fikirtepe, kentsel dönüşümün toplum üzerindeki etkisini görebileceğimiz nadide semtlerimizdendir. Kentsel dönüşümün sebep olduğu çarpık kentleşme, alan içerisinde yer yer göğe yükselen gösterişli gökdelenlerin yanı başında izbe çeşitli sebeplerden ötürü tamamlanamamış eski çürümüş gecekondular aslında semtin ikilikler arası çatışmasını gözler önüne seriyor. Kentsel dönüşüm yapılacak olan alan ile yapılmayacak olan alanı Mandıra Caddesi ikiye ayırıyor. Caddeni bir tarafındaki kentsel dönüşüme girmiş yıkık alanlardaki kaldırımlar ve kentsel dönüşüme girmemiş alandaki kaldırımlar iki kesim arasındaki uçurumu bize resmediyordu. Bir tarafında çamurdan bir yol olup yer yer taşların olup yer yer olmaması yürümeyi zorlaştırırken diğer tarafta ise düzgün bir şekilde yürüme imkânı veren düz kaldırımlar göze çarpmaktadır. Kentsel dönüşüm yapılacak olan alan daha çok kemikleşmiş bir taşra kültürüne sahipken yapılmayacak olan alan alışılagelmiş modern kent hayatının bir tezahürü gibidir. Semtte dönüşümün yapılacağı alanda esnaf lokantaları, bakkallar, kahvehaneler mevcutken, dönüşümün yapılmayacağı alanlarda modern yaşamın sembolü olan kurumsal ve çeşitli markaların bayilikleri mevcuttur.  Yapılan bu dönüşümün aslında sadece Fikirtepe mimarisini değiştirmek olmadığı, sosyal dokunun da değiştirilmek istendiği görülmektedir. Çünkü esnaf lokantaları, bakkallar, kahvehaneler taşra kültürünün bir sembolüyken kurumsal ve çeşitli markaların bayilikleri ise modern yaşamın bir sembolüdür. ‘’…statü belirleyicisi olan şey kentli ya da köylü olmak değil kentin hangi bölgesinde oturulduğudur. Bugünün dünyasında bunu belirleyen en önemli şey gelir dağılımıdır. Bununla bağlantılı olarak kente dair her bakış açısı politik olduğu kadar ekonomi-politik bir içeriğe sahiptir.’’ (Lütfi Sunar, Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Değişim, s.161). Fikirtepe konumu itibariyle metropol bir şehrin merkezinde yer almaktadır.  Ulaşım ağı oldukça geniştir. Fikirtepe’de gerçekleşen kentsel dönüşümde rezidans tipi binaların yapılması elit kesimin semte hakim olma isteğinin bir tezahürüdür. ‘’Ben yaşıyorum 3+1 evde. Torunum var, çoluğum çocuğum var. O otel tipi evlerde nasıl yaşarım. Aidatını nasıl öderim. Buradaki komşuluğu orda nasıl bulayım? Ölsen kimsenin haberi olmaz.’’

Taşra kültürünün kentte devam etmesini sağlayan mahalle kültürü Fikirtepe’de mevcuttur. Kentsel dönüşümden önce genellikle tanışık ev sahipleri, aileleri veya kiracılardan oluşan mahalle sakinleri mevcutken dönüşüm sonrası evlerini terk eden mülk sahiplerinin yerini Özbekistan, Suriye vb. göçmenleri barındırmaya başlamıştır. Bu durumdan dönüşüm sonrası evlerini terk etmeyen mülk sahipleri oldukça şikâyetçilerdir. ‘’Eskiden aynı köyden geldiğim insanla kapı komşuyken şimdi dilini bile bilmediğim bir insanla aynı mahallede yaşıyorum. Güvenemiyorum kızım artık kimselere.’’ Bunun yanı sıra çoğunluklu olarak rezidans tipi site evlerinin kendi kültürlerine uygun düşmeyeceğini kanaat getiren mülk sahipleri evlerde oturmak yerine satmayı veya kiralamayı düşünüyorlar. Mülk sahipleri eskiden komşularını ve kiracılarını seçebiliyorken artık komşularının alternatifi olmadığı için göçmenlere ev verebiliyorlar. ‘’Eskiden kendi hemşerilerim ve iş arkadaşlarıma evimi veriyorken şimdi kentsel dönüşümden dolayı binalar yıpranmış ve izbe olduklarından dolayı yerli halk burayı beğenmiyor, göçmen topluluklar evlerini otel gibi kullandıklarından dolayı kiralıyorlar. Artık emekli oldum, çalışamıyorum ve tek geçim kaynağım kiralarım. Bu yüzden artık ayırt etmiyorum’’

Yerli halkın büyük bir kısmının kentsel dönüşümle birlikte göç etmesi ve bunun yerine göçmen halkın gelmesi kentsel dönüşümün gerçekleşeceği alanlardaki kadınların yaşamını oldukça etkilemektedir. Yaptığımız görüşmeler sonucu kadınların en büyük probleminin semtteki güven ortamın yok olması olduğunu saptadık. Yalnızca görüşmeler değil, semtte yaptığımız gözlemlerde güven ortamının kötü olduğunu gösteriyordu. Çocuğuyla parkta vakit geçiren bir anne ile mülakat gerçekleştirirken yerde yatan tinerciler, parktaki kadın ve çocukları oldukça rahatsız etmekteydi. ’’İstanbul’un göbeğinde Kadıköy’ün dibinde yaşadığımız halde halimiz ortada. Eskiden saat fark etmeksizin kadınlar bir araya toplanıp Özgürlük Parkına yürürdük. Şimdi bırakın gece parka yürümeyi akşam saati birbirimizin evine bile gidemiyoruz.’’. Özellikle Suriyeli göçmen halkın semtteki kadınları rahatsız ettiğine dair çeşitli söylemler işittik. ’’Biz onlara din kardeşliğimizden dolayı inandık, ekmeğimizi paylaştık, evimizi semtimizi açtık. Onlar ise yemek yedikleri kaplara pisliyorlar. Semtteki kadınlarımızı rahatsız ediyorlar. Bu konuda özellikle Suriyelilerden şikâyetçiyiz.’’

Bunun aksine Afgan ve Özbeklerden Suriyelilere oranla rahatsız olmadıklarını bilakis çalıştıklarını ve bir zararlarının olmadığını vurguladılar. ‘’Benim alt komşum Özbekistanlı. Hafta içi yatılı işine gider sadece hafta sonu görürüz. Zaten burada genelde Özbek kadın sayısı oldukça fazla.’’

Kentsel dönüşümle birlikte göçmen toplulukların artmasıyla semtte etnik çeşitlilik artmıştır. Göçmen kadınlar ile yerli kadınlar arasında iletişim problemi mevcuttur. ‘’Dilini bile bilmediğim bu insanlarla ben ne paylaşacağım?’’

Bu çeşitliliğin artmasıyla birlikte eski mahalle ve komşuluk kültürünün getirmiş olduğu kadınlar arasındaki gerçekleşen sosyal aktiviteler yok olmaya yüz tutmuştur. ‘’Bundan 5 sene evvele kadar günler yapardık, kısırımız ve böreklerimizi yapar bahçelerimizde çay demler içerdik. Şimdi sabah namazı vakti namaza kalktığımda gözümün önünden demir kapımı alıp götürdüklerini gördüm ve korkuma sesimi çıkaramadım.’’

Kentsel dönüşümün bittiği ilk rezidanslardan biri olan Brooklyn City’de oturan yazılım mühendisliği okuyan bir kadınla konuştuğumuzda semte dair oldukça olumlu bir tutum sergilediğini gördük. Eskiden Şirinevler’de oturduğunu oraya kıyasla Fikirtepe’nin gayet nezih olduğunu belirtti. ‘’Fikirtepe’nin söylendiği kadar kötü bir durumda olduğunu düşünmüyorum. Gece geç saatlerde eve dönerken şu ana kadar hiçbir problem yaşamadım. Fikirtepe’den memnunum gayet nezih bir semt.’’ Kadının oturduğu rezidansı ve rezidansın bulunduğu alanı gözlemlediğimizde dönüşümün yarattığı kaosu göremedik. Kentsel dönüşümün yarattığı tozu toprağı alt sınıftan insanlar yutarken üst sınıftan insanlar güneşli günlerini görmekteydi.

Kadının günlük hayatının büyük bir kısmının geçtiği yer olan ev kentsel dönüşümle birlikte kadının hâkim olduğu bu alanda elini kolunu bağlamaktadır. Evi vermeyen ya da verdiği halde çık emri gelmeyen kişilerin evleri oldukça bakımsız olduğu halde her an çıkabilme ihtimaliyle birlikte evi onarıcı girişimlerde bulunamamaktadır. ‘’Evimin çatısı akıyordu. Taşınırız diye boşuna masraf yapmak istemedim. Artık yaptığım temizlik bile görünmez hale geldi. Fikirtepe artık ümitsiz bir hal aldığı için yaptırma kararı aldım. Çok masraf yaptım. Bu saatten sonra daha da taşınmam. Burası artık çözümsüz.’’ Bu görüşmeci söylediklerine karşın uzun yaşanmışlığın onda bırakmış olduğu manevi değerlerinden dolayı Fikirtepe’ye oldukça bağlıydı. Bu görüşmecimizle aynı yaş grubundan olan orta yaş ve üstü beş kadın ile daha görüştük. Hepsinde semte karşı aynı tutum mevcuttu. Bütün olumsuzluklarına karşın semte oldukça bağlılardı. Emek verdikleri evlerini, anılarıyla dolu olan bu sokakları terk edemiyorlardı. Başka bir semtte yaşamayı düşünmüyorlardı.

Fikirtepe’de kadın istihdamı oldukça azdır. Çalışan kadınlarında göçmen kadınlar olduğunu gözlemledik. Esnaf lokantasına girdiğimizde çalışan bir kadınla mülakat yapmak istedik. Dükkân sahibinden aldığımız yanıt ise ‘o Türkçe bilmiyor ki’ oldu. Göçmen kadınların daha ucuza çalışması yerli kadının Fikirtepe’deki istihdamını etkilemektedir. Dil bilmemelerinin oluşturduğu iletişimsizliğin yanı sıra bu durum kadınlar arası çatışmayı körüklemektedir. Bununla birlikte semtte bulunan sosyal anlamda kendini gerçekleştirebileceği bir kurum olan İSMEK’le görüştük. Yaptığımız görüşme sonucu elde ettiğimiz veriler üst ve alt sınıftan kadınların yaşam tarzlarının ne kadar farklı olduğunu bize göstermektedir. İSMEK kurumu konumu itibariyle kentsel dönüşüm yapıldığı ve yapılmadığı alanların kesişimindedir. Fikirtepe mahallesinden kuruma gelen kadınların göçmen oldukları ve bir meslek edinip para kazanmak amacıyla başvurduklarını belirttiler. İSMEK’in Fikirtepe’nin yerli kadınlarından rağbet görmemesi buna karşın yeni gelen göçmen halkın kuaförlük, güzellik gibi kurslara başvurdukları bilgisini aldık.  Kuruma gelen yerli kadınların genelde kentsel dönüşümün yapılmadığı alandan geldiklerini ve meslek edinmek için değil, vakit geçirmek, arkadaş edinmek için kurumu tercih ettikleri belirtildi. Kentsel dönüşümün gerçekleşmediği alanda yukarıda da belirtildiği gibi üst kesim yaşamaktadır. Ancak Fikirtepe mahallesinde yaşayan alt sınıftan olan kadınların buna vakit ve olanakları yoktur. Bu farkı yalnızca İSMEK üzerinden değil yaptığımız gözlemler sonucu da bulundukları sınıfın hayatlarını ne kadar değiştirdiğini ve birbirlerinden farklılaştığını saptadık.

Fikirtepe mahallesinde kadınlar erkeklere oranla daha az. Salı ve Cuma günleri semt pazarı vardır. Salı ve Cuma günleri semtte öğleden sonra kadın sayısı artmaktadır. Bunun nedeni olarak akşam pazarının gündüze oranla daha ucuz olmasıdır. Bu da Fikirtepe’nin ekonomik yapısını kadınlar üzerinden bize göstermektedir. Fikirtepe’de yaşayan kadınların giyim kültürünü orada bulunan butik üzerinden görülebilmektedir. Genelde muhafazakâr kadınların yaşadığı bu semtte butiklerin ürünleri göçmenlerin gelmesiyle birlikte çok farklı ürünler barındırmaya başlamıştır.

Gerçekleştirilen mülakatlar ve gözlemler sonucu Fikirtepe’deki kadın profilinin, orta yaş ve üstü, muhafazakâr ve dönüşüm sonrası oraya konuşlanan kadın tipi olduğu görülmektedir. Kentsel dönüşüm sonrası semtte bulunan yerli kadınların güven problemi ortaya çıkmaktadır. Bu güven problemi sosyal hayatlarını olumsuz olarak etkilemektedir. Tamamlanamamış bir kentsel dönüşüm farklı sınıflardan insanların bir aradalığını belirginleştirmiştir. Fikirtepe, kentsel dönüşüm gerçekleşmeden önce Anadolu topraklarından gelen muhafazakâr taşra kültürüne sahip kadınların çoğunlukta olduğu bir semt iken artık göçmen kadınların olduğu bir semt haline gelmiştir.

Büşra AKBULUT , Kader SAMANCI, Tuğçe ÖZKURT 


KAYNAKÇA

Zeynel Abidin KILINÇ ve Abdullah ÇELİK, Kentsel Dönüşüm ve Kültürel Dönüşüm, (https://dergipark.org.tr/download/article-file/289210)

(file:///C:/Users/hp/Downloads/T.C._CEVRE_VE_SEHIRCILIK_BAKANLIGI_KENTS.pdf )

Osman ÖZKUL, Kent ve Mahalle Kültürü Arasındaki Fikirtepe (https://dergipark.org.tr/download/article-file/671738)

http://www.ivkad.org/kentsel-donusume-kadin-bakisi-129928#prettyPhoto

FİKİRTEPE’NİN DEMOGRAFİK YAPISI, KADER YILDIRIM

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul