DESCARTES’İN RUH VE BEDEN AYRIMI | 2/3 | İlim ve Medeniyet

Yazının bu kısmında yukarıda takip edilen şeklinden biraz daha farklı bir yöntem tercih edilerek Descartes’ın neden zihin ve beden olmak üzere iki ayrı tözü tercih ettiğine dair bir değerlendirme yapılacaktır. Ardından altıncı meditasyon ele alınacak; zihin ve beden arasındaki ilişki, Descartes’ın Duygular ya da Ruh Halleri adlı eserinden esinlenerek açıklanacaktır. Son olarak, çağdaş felsefede zihin beden ayrımının nasıl ele alındığına kısaca değinilecektir.

Descartes her ne kadar 17. yüzyılda aklı merkeze alan bir felsefi sistem ortaya koysa da sonuçta Katolik bir Hıristiyan’dır. Hıristiyan düşüncesi, Tanrı’nın, ruhu ölümsüz bir şekilde yarattığını ileri sürmektedir ve Tanrı ruhları yok etmeyi düşünse bile bu O’nun açısından anlamsızdır. Ayrıca Tanrı’nın ruhu ölümsüz bir şekilde yarattığı düşüncesi Descartes’ın sekiz yıla yakın eğitim gördüğü Cizvit Koleji’nde de hakim bir görüştür. Bu görüşü rasyonel zeminde temellendirmeye çalışan düşünürler olmakla birlikte, diğer yandan bu konunun iman meselesi olduğunu söyleyip; teslimiyetçi bir tavırla kabullenilmesi gerektiğini savunanlar da vardır. Descartes ise ruhun ölümsüzlüğü fikrini rasyonel zemine yerleştirmeye çalışan en önemli filozoflardan biridir (Clarke, 2016, 216-217).  Aslından bunun neden böyle olması gerektiğini Paris İlahiyat Fakültesi’ne yazdığı mektupta açıkça belirtmektedir:

“Tanrı ve ruha dair sorunları, her zaman teolojiden ziyade felsefenin delilleriyle kanıtlanması gereken iki önemli sorun olarak değerlendirmişimdir zira her ne kadar bizim gibi inançlı kişiler için Tanrı’nın varlığına ve insan ruhunun bedenle birlikte ölmediğine iman yoluyla inanmak yeterli olsa da, inançsızları bu iki şey konusunda öncelikle doğal akıl yoluyla ikna etmedikçe herhangi bir dine, hatta neredeyse herhangi bir ahlaki erdeme inandırabilmek, doğrusu hiç de olası görülmüyor” (Descartes, 2018, 27). 

Burada Descartes’ın zihin beden ayrımını biraz daha farklı değerlendiren Clarke’ın fikrine de yer vermek gerekir. Clarke’a göre Descartes, böyle bir ayrımı mutlak anlamda ortaya koymamış; dönemin bilimsel verilerinden hareketle “1641’de, zihinsel etkinliği bedensel olaylarla açıklamak imkansızdı” (Clarke, 2016, 236) şeklinde değerlendirmiş ve Descartes nazarında bu düşüncenin gelişen bilimle değişebileceğini ileri sürmüştür. Diğer yandan entelektüel dürüstlüğe uygun olanın, zihinsel etkinliğin fiziksel hareketlerin sonucu olamayacağını kabul etmektir. Hatta daha da ileri gidip şu ifadeyi de kullanmaktadır: “(…) Descartes’a göre, ruhla bedenin ayrı olduğu sonucu, geçici ya da koşullu bir iddiaydı” (2016, 236).

Burada kanaatimiz Clarke’ın bu iddiasına katılmamaktan yanadır. Descartes felsefesinde bir şeyi bilmek; onu açık ve seçik olarak bilmeyi gerektirir. Açık ve seçik olarak bilmek ise, nesnenin algısının dikkatli bir zihne kendini sunması ve açması; açık olarak bilinebildiğini, diğer yandan nesne yalnız açık olarak anlaşıldığı şekliyle diğerlerinden farklı olması, seçik olduğunu gösterir (Kambouchner ve Buzonz, 2012, 13). Descartes, felsefesinde nesnenin bilgisini tümdengelimsel bir tavra bağlamaktadır. Yani az önce ifade ettiğimiz, açıklık ve seçiklik ilkesini temel ilke olarak kabul edip, bu ilkeden hareketle bilgi meşru kılınmaktadır. Dolayısıyla orada muğlaklık değil, mutlaklık söz konusudur. Clarke’ın iddia ettiği şekliyle zihin beden ayrımı muğlak değil, aksine mutlaktır ve Hristiyan teolojisine de uygundur. Aslında Descartes bunu Paris İlahiyat Fakültesi’ne gönderdiği mektupta açıkça ifade etmektedir. Nihai olarak, Descartes’ın düşüncesi Clarke’ın iddia ettiği şeklinden uzaktır.

Takip ettiğimiz yol üzere bu kısımda da bu çalışmanın ele almaya çalıştığı 6. Meditasyonda söz konusu olan; “Maddi şeylerin varoluşu ve zihin ile beden arasındaki gerçek ayrım” (Descartes, 2019, 100) ele alınacaktır. Descartes ilk olarak salt anlama ile hayal etme yetisi arasında ayrım olduğunu; bu ayrımı iki farklı matematik nesne üzerinden göstermektedir. Buna göre, insan zihni üçgen söz konusu olduğunda, herhangi bir çabanın içine girmeden üçgeni anlar. Yani gözünün önüne üç kenarlı bir şekil gelir. Diğer taraftan bin kenarlı bir şekli düşündüğümde ona dair bir düşünce oluşturabilirim fakat onu anlamak için zihnimin bir çaba göstermesi gerekir ve hatta üçgeni anladığım gibi açık bir şekilde bin kenarlı şekli anlayamam. Onu düşünmeye başladığımda gözümün önüne bulanık bir şekil gelecektir ama tam olarak bin kenarlı bir şekil mümkün değildir. Dolaysıyla burada anlama ile imgelem arasındaki ayrımı çizmek gerekir. Diğer taraftan anlama doğrudan zihnime içkin bir etkinlik iken, imgelem yetisinin varolması zorunlu değildir. Nitekim imgelemin kaynağı salt benim düşüncem değil, dış dünyada varolan cisimlerdir (Clarke, 2016, 100-103). Aslında Descartes’ın böyle bir ayrıma gitmesinin sebebi; maddi dünyanın varlığını göstermektir. Yukarıda da ifade ettiğim gibi imgelemin kaynağı üzerinden bunu yapmaya çalışacaktır.

İmgelem ya da hayal etmenin imkanının salt benim düşüncemden kaynaklanması mümkün değildir. Böyle bir şeyin olabilmesi için zihnim nesnelerin idesine ya da fikrine ihtiyaç duyacaktır. Ayrıca hayal etmenin sağlanması için en başta duyumsama gerekir. Duyumsama dediğimiz şey benim irademden bağımsız, bende kendi fikrini zorunlu olarak oluşturmaktadır. Ben nesneye maruz kaldığımda, duyumsamama gibi bir tercihi seçemiyorum. Ya da herhangi bir duyumsama gerçekleşmediği takdirde ben nesneye ilişkin bir şey algılayamam. Buradan, duyumsadığım şeylere ait fikirlerin bana ait olmadığını; dolayısıyla ben dışında başka bir şeyden kaynaklandığını çıkarsarım (Descartes, 2019, 106). Peki bu ben dışında varolan şey nedir? İmgelem ve duyumsama yetileri insan zihninin bir fonksiyonudur. Ancak ben onlar varolmadan da anlayabilirim. Fakat düşünen ben olmadan onlar anlaşılamazlar. Dolayısıyla bu iki edim, bir nesnenin ilineklerinin, o nesneden ayrı olduğu gibi, benden ayrıdır. Birtakım başka yetiler de vardır: yer değiştirme ve şekil değiştirme yetisi gibi. Descartes bu iki yeti için şöyle bir açıklama yapar:

Bu yetilerin, tıpkı önceki yetiler gibi, içkin oldukları bir töz olmadan anlaşılmayacaklarını, dolayısıyla onsuz olamayacaklarını da görüyorum. Ama şu da açıktır ki, eğer bu yetiler gerçekten varsa, cismi olan ya da yer kaplayan bir tözde içkin olmalılar, düşünen bir tözde değil. Çünkü bu yetilerin açık ve seçik bilgisi belirli ölçüde bir yayılım içerir, ama hiçbir şekilde düşünce içermez” (2019: 111).

Duyumsama ve imgelem dediğimiz eylemin imkanının, maddi şeylerin varlığı olduğu; diğer taraftan mezkur alıntıdan hareketle bu maddi şeylerin özünün yer kaplama olduğu anlaşılmaktadır. Daha önce düşünen benin varlığını gösteren Descartes, burada da insanın yer kaplayan yanını göstermekte ve insan doğasına ilişkin Descartes, gemi kaptanı metaforundan esinlenerek insanın doğasının, kaptanın gemiyi idare ettiği şekliyle olmadığı; ruh ile bedenin birbirine kenetlenmiş bir yapıda olduğu, yani birbirine içkin bir doğaya sahip olduğuna işaret etmektedir.

“Çünkü böyle olmamış olsaydı, düşünen bir varlıktan başka bir şey olmayan ben, bedenim yaralandığında bir acı hissetmezdim, salt zihinsel olarak yaralandığımı algılardım, tıpkı bir denizcinin gemisindeki herhangi bir hasarı gözüyle görerek algılaması gibi. Benzer şekilde bedenim yemek ya da içmek istediğinde, ben bunu açlık ve susuzluk hislerimi hiç birbirine karıştırmadan bariz şekilde anlardım. Çünkü ne de olsa bu açlık, susuzluk, acı ve benzeri hisler zihnin bedenle birleşmesinden, yani kaynaşmasından doğan bir takım bulanık düşünme biçimlerinden başka bir şey değil” (2019: 114).

Burak AYAZ

KAYNAKÇA

Cevizci, Ahmet. Felsefe Tarihi. İstanbul: Say Yayınları, 2015.

Clarke, Desmond M. Descartes. İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2016.

Descartes, Rene. Meditasyonlar. çev. Engin Sunar İstanbul: Say Yayınları, 2013.

Descartes, Rene. Meditasyonlar. çev. Çiğdem Dürüşken. İstanbul: Alfa Yayınları, 2019.

Descartes, Rene. Felsefenin İlkeleri. çev. Mehmet Karasan. İstanbul: M.E.B Yayınları, 1997.

Descartes, Rene. Felsefenin İlkeleri. çev. Mesut Akın. İstanbul: Say Yayınları, 2007.

Descartes, Rene. Yöntem Üzerine Konuşma. çev. Çiğdem Dürüşken. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2013.

Descartes, Rene. Duygu ya da Ruh Halleri. çev. Çiğdem Dürüşken. İstanbul: Alfa Yayınları, 2015.

Kambouchner, Denis – Buzons, Frederic de. Descartes sözlüğü. çev. Murat Erşen.   İstanbul: Say Yayınları, 2012.

Russ, Jacqueline. Avrupa Düşüncesinin Serüveni. çev. Özcan Doğan. İstanbul: Doğu Batı Yayınları, 2019.

Makaleler

Ayhan, İnci. “Bilinç ve Bilinçli Deneyimin Doğası”. Bilim ve Teknik Dergisi 478 (2009): 28-33.

Ders Notları

Bloom, Paul. “Ders: 2. Bu Senin Beynin” Psikolojiye Giriş, çev. Hakan Çetinkaya. (2007): 1-13. Erişim için: https://acikders.tuba.gov.tr/file.php/120/Lectures/2.html

 

 

 

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul