BİTMEYEN KANLI SÜRGÜN: 1944 AHISKA SÜRGÜNÜ TARİHİ | İlim ve Medeniyet

Avatar photoKonuk Yazar19 Kasım 201820min1

BİTMEYEN KANLI SÜRGÜN (1944 AHISKA SÜRGÜNÜ)

Mustafa YETEN

Ahıskalıların kanlı sürgünü, geçtiğimiz on dört kasım yıldönümü olarak anılan o karanlık gün. Sözde Ermeni soykırımının(!) dünyada yarattığı etkinin yarısı kadar bile bilinmeyen bir soykırımdır Ahıska Türklerinin yaşadığı bu sürgün. Bir o kadar da üzerinde çalışılması, akademik yayınların yapılması gereken bir meseledir. Son on yılda değişen Türkiye sayesinde bir nebzede olsa araştırılan ve kamuoyuna aktarılan Ahıska Sürgünü, ortaya çıkan yeni arşiv vesikaları sayesinde dünyaya aktarılmalıdır.

Çoh gezdim çoh gördüm gurbet elleri, ( Çok gezdim çok gördüm gurbet elleri)
Sene benzer vatan görmedim Ahıska. ( Sana benzer vatan görmedim Ahıska.)
Çoh eşittim ben yabançi dilleri, ( Çok işittim ben yabancı dilleri)
Sözimi yadlara vermedim, Ahıska. ( Sözümü, dilimi, unutturmadım, Ahıska.)

Ahıskalı ozanın dilinden dökülen bir dörtlükten daha fazlası olan bu mısralar aslında yaşanan bir dramın acı gerçeklerini yansıtmaktadır. Belki de çoğumuzun nerede olduğunu bilmediği bir yerdir Ahıska bir cennet bahçesi, yeşilin her tonu…

Ahıska bugün Gürcistan Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yer alan idari birimlerden birisidir. Gürcüler burayı Meshetiya olarak isimlendirmiştir bu yüzden Ahıskalı Türkler Meshet Türkleri olarak da bilinmektedir. Çok değil bundan yüz yıl öncesine kadar bölgenin en büyük merkezlerinden biri olmuştur Ahıska. Türkiye sınırından salt 15 km uzaklıkta bulunan bu şehrin köyleri ülkemiz sınırları çerisinde yer alan Posof ilçesine yürüme mesafesi kadar yakındır. Daha çok güney sınırlarımızda duymaya alışık olduğumuz bu manzara kuzeyde de bu şekildedir. Oldukça güzel bir coğrafyaya sahip olan Ahıska yeşilin her tonunu da içinde barındırmaktadır.

Aynı zamanda Rabat Kalesi, Ahmediye Külliyesi gibi birçok tarihi yapısıyla adeta tarihsel bir güzellik sunmaktadır. Daha önce Hazarların yaşadığı bu bölge 642 yılında Hz. Osman’ın Hilafeti devrinde İslam ile müşerref olmuştur. Daha sonra bölge çeşitli Türk topluluklarına ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan biri de hala bölgede yaşayan Türklerin geldiği boy olan Kuman-Kıpçak Türkleridir. İslamiyet’i ilk benimseyen boy olan Kıpçaklar bu bölgenin İslamlaşmasında önemli bir rol oynamıştır öyle ki  Sultan Alparslan Malazgirt’ten önce bu bölgeyi alarak Anadolu’nun kapısının anahtarını ele geçirmiştir. Ne var ki 1267-1268 yılları arasında Moğol hakimiyetine giren Ahıska; İlhanlı, Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletlerine bağlı mahalli beyler olarak bilinen ‘Atabeg’ idaresine kalmıştır. Ahıska, 1578 yılında ise Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi sırasında Osmanlı topraklarına katılarak Çıldır Eyaleti’nin merkezi haline gelmiştir. Bir süre sonra Çıldır’dan ayrılarak müstakil bir eyalet olan Ahıska bundan sonra tarihteki en zirve devrini yaşamıştır. Nitekim 1828-1829 Osmanlı-Rus Harbine kadar bu böyle devam etmiştir. Evliya Çelebi’ye göre XVII. asırda Ahıska’da taş bir kale ve kalenin bin yüz civarında hanesi, birçok camii ve mescit, medrese, han, hamam, çarşı bulunmaktaydı. Aynı zamanda Ahmediye Külliyesi, medresesi ve sebiliyle o devirden günümüze kalmış mimari eserlerdendir.

1829 Edirne Antlaşmasıyla Ruslara terk edilen Ahıska’nın kaderi bundan sonra hiç parlak olmamıştır. Hatta devrin aşıkları bu olayı şöyle dile getirmiştir:

‘Ahıska bir gül idi gitti,
Bir ehl-i dil idi gitti,
Söyleyin Sultan Mahmud’a
İstanbul’un kilidi gitti.’

Nitekim öyle de olmuştur ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) sonucunda Ruslar Yeşilköy sahillerine kadar gelerek İstanbul kapıların dayanmıştır. I. Dünya Harbi sonucunda  Ahıska bir süre İngilizlerin hakimiyetine girmiş 1921 yılında ise TBMM’nin SSCB ile yaptığı Moskova Antlaşması sonucunda Ahıska ve Ahılkelek Sancakları SSCB’ye verilmiştir. Ahıska SSCB’nin yıkılmasına kadar Tiflis Vilayetine bağlanarak vilayet merkezi haline getirildi. 1991’de SSCB’nin yıkılmasıyla Ahıska yeni kurulan Gürcistan Cumhuriyetine bağlı bir şehir haline geldi.

 

Ahıskalıların  Sürülmesinin Sebepleri

Aslında sürgün sebebi çok aleni olsa da Ruslar çeşitli bahaneler öne sürerek Ahıskalı Türkleri bölgeden sürmüştür. Bunlardan ilki II. Dünya Harbi’nde Türkleri Almanlara yardım etmekle suçlamaktı. Fakat bu nasıl bir tezattır ki aslında Ahıskalı Türkler Sovyet ordularında Almanlara karşı çarpışmaktaydı ve yüzlerce Ahıskalı genç bu çarpışmalarda hayatını kaybetmişti. Bu sebebin bir bahane olarak sunulduğu apaçık ortadadır. Diğer bir sebep olarak sunulan bahane ise Almanların Ahıska’ya doğru ilerlemekte olduğu ve Türklerin bu sebeple buradan uzaklaştırılarak korunmaya çalışıldığıydı. Lakin bu bahanenin de uydurma olduğu çok kısa sürede anlaşılmıştı.

Rusların Ahıskalı Türkleri buradan sürmelerinde en önemli etkenlerden birisi XIX. asırda Balkanlarda uyguladığı Panslavizm politikasının bir benzerini burada uygulayarak bölgeyi Ortodoks olmayan unsurlardan arındırmaktır. Diğer bir etken ise Türkiye sınırında yer alan böylesine kritik bir yerde aynı milletten olan Ahıskalı Türklerin bulunması Ruslar tarafından ileride bir tehdit olarak görülmekteydi. Bu amaçla bütün Karadeniz kıyısında olduğu gibi Türkiye sınırındaki Türklerin de bu bölgelerden tahliye edilmesi kararlaştırıldı. Aynı zamanda 1940 yılında Ahıska’da hatırı sayılır bir miktarda linyit yatağının bulunması Rusları sürgün fikrine iten sebeplerden biri olmuştur.

 

14 Kasım 1944

1944 hazanında saldatlar (Sovyet askerleri) Ahıska halkına harman kaldırmada ve çayır toplamada yardım etmişti. Pek hayra alamet olmayan bu duruma Ahıskalılar da anlam veremediler. Aslında saldatların bunu kendi çıkarları için yaptıklarını nereden bilebilirdiler. Ahıskalı Türkler sürgüne tabii olduklarında yanlarına ne hasat ettikleri ürünleri ne de hayvanlarını alabildiler. Bütün bunlar saldatlar tarafından yağmalandı veya Ruslara verildi.

14 kasım gece yarasından sonra Ahıska Türklerinin daha önceden belirlenmiş olan evleri bir bir çalınmaya başlandı. Bilinmez bir yolculuğa çıkacaklarından bi:haber olan zavallı insanlar ne olduğunu anlayamadan yaka paça evlerinden dışarı sürükleniyordu. Karşı çıkanlar tereddüt edilmeden kurşunlanıyordu. Karanlık gecenin bile acı gerçeği kapatması mümkün değildi. Yakılan Türk evlerinin alevleri Posof’tan bile görülüyordu. İşte bütün bu mezalim karşısında zaten yaşlı, kadın ve çocuklardan ibaret olan karşı koyacak hiçbir kuvvete sahip olmayan Ahıskalı Türkler birer birer trenlere bindirilmeye başlandı. Ruslar; kadın, ihtiyar, çocuk ayırmaksızın tren raylarını döşemede çalıştırdıkları Türkleri şimdi bizzat kendi elleriyle yaptıkları raylar üzerinde sonu belirsiz bir yolculuğa zorluyordu.

Üstelik insanlık dışı muamelelere sahne olan bu sürgünün aracı olarak da hayvan taşımada kullanılan vagonlar seçilmişti. Her vagona Ahıskalıların tabiriyle beş altı tütün yani beş altı aile dolduruldu tek bir Türk kalmayınca acı düdük sesiyle tren ağır ağır hareket etmeye başladı. Nereye gittiklerini, niçin bu muameleye uğradıklarını, ne zaman sona ereceğini bilmeden yanlarına bir kuru ekmek, bir testi su bile alamadan aç susuz günlerce yol aldılar, Ahıska’dan uzaklaştıkça uzaklaştılar. Bazı kaynaklara göre 80.000 Türk sürgün edildiği düşünülse de yeni ortaya çıkan arşiv belgelerine göre ise bu sayının 100.000’den fazla olduğu belirlenmektedir. Bu insanların 17.000’i açlık, susuzluk, hastalık sebebiyle yollarda hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin gömülmesi için bile durulmadı, tek tek vagonları dolaşan saldatlar, soğuk bedenleri bozkırın kucağına atıp gittiler.

Üç hafta boyunca durmaksızın yol aldıktan sonra Ahıska Türkleri daha önceden belirlenmiş olan Sovyet Cumhuriyetlerine dağıtılmaya başlandı. Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Rusya’nın farklı bölgelerine tarlaya atılmış buğday tanesi gibi serpildiler. Ahıskalıların çilesi bundan sonra da devam etti. Köylere ve kolhozlara yerleştirilen Ahıska Türkleri soğuk ve yokluk sebebiyle büyük bir kırıma uğradılar. Yaklaşık 30.000 insan bu yüzden hayatını kaybetti birçoğu da ağır hastalıklarla mücadele etmek zorunda kaldı. Fakat oldukça çalışkan ve direnç sahibi olan Ahıskalılar kısa sürede kendi düzenlerini kurmaya başladılar. Kendi evlerinin ve mesleklerinin sahibi oldular. Bir köyden diğerine gitmesi dahi yasak olan Türkler. Stalin’in ölmesiyle bu yasaklanmadan da kurtuldu ve biraz daha rahat koşullarda yaşamaya başladılar. Eskisi kadar baskı altında olmayan Ahıskalılar ailelerini arıyor bulabilenler aynı meskenlerde toplanıyordu. Ahıska Türkleri kültürüne ve geleneklerine oldukça bağlıdırlar hala bugün bile birçok örf ve adetleri devam ettirmektedirler. Sürüldükleri yerde de Ahıskalılar kültürlerini ve özellikle de dillerini hiçbir şekilde unutmadılar, unutturmadılar. Her zaman yeni nesilleri Ahıska kültürüyle ve en önemlisi de vatan hasretiyle yetiştirdiler. Vatanlarına bağlıklarıyla bilinen Türk milleti burada bir kez daha kendisini göstermişti Ahıska Türkleri de her ne pahasına olursa olsun belki kendileri yetişemese de çocukları, torunları için vatanlarına geri dönme umuduyla yaşamıştılar.

 

Fergana ve Hocalı Katliamları

1989 yılına gelindiğinde Ahıska Türkleri bir faciayla daha karşı karşıya geldiler. Fergana olayları olarak bilinen ufak bir pazar kavgasının büyümesi yüzlerce Ahıskalının ölümüne hasebiyet verdi. Özbekistan’da yaşayan Ahıskalılar artık Özbekler tarafından istenmiyor ve vahşice uygulamalarla kıyımlar yaşanıyordu. Ahıskalı ailelerin evleri işaretlenerek ateşe veriliyordu, genç kızlara tecavüz vakaları oldukça artmıştı. Hatta devrin tanıklarından hamile kadınların karınlarından bebeklerin çıkarılıp vahşice işkencelerle öldürüldüğü anlatılmaktadır. Sadece yirmi yıl önce kendi durumları da hiç iç açıcı olmamasına rağmen evlerini, ekmeklerini Ahıskalılarla paylaşan Özbekler ne olmuştu da bu hale gelmiştiler. Bu durumu anlamak özellikle şuan ki Türkiye’de yaşayan için pek zor olmasa gerek. Suriyeli muhacirlere karşı kışkırtılan milletimize yaptırılmak istenen de tam da budur. Çok şükür feraset sahibi halkımız böyle provokasyonlara gelmemektedir.

Fergana olayları sonucunda bahtsız Ahıskalılar bir kez daha yaşadıkları yerden kovularak hicrete mecbur edilmiştir. Ukrayna, Rusya, Kırgızistan, Türkiye ve Azerbaycan’a göçmek zorunda kalan Ahıska Türkleri yeniden düzen kurma çabasıyla ve kara hülyasıyla yeni hayatlarına doğru yol aldılar.

Ahıskalı Türklerin kara bahtı sürgünle yazılmış bir kere vatan hasretiyle yanıp tutuşan ve hala vatanlarına geri dönme umuduyla yaşayan bu insanlar bir darbeyi de Azerbaycan’da aldılar. 1992 Hocalı Katliamı olarak bilinen olaylarda da onlarca kayıp verildi. Tamda bir yuva bularak biraz da olsa rahata kavuştuklarını düşünen Ahıskalıları bir hicret daha bekliyordu. Bu sefer de çoğunluğu Türkiye, Rusya, Ukrayna ve ABD’ye göç etmek zorunda kaldılar. Artık geri dönme umutlarını da yavaş yavaş yitirmeye başlayan Ahıskalılar sadece hayatta kalma mücadelesiyle hazan yaprağı gibi oradan oraya savruldular.

Ahıskalıları sevindiren haber 2008 yılında geldi. Devrin başbakanı olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın girişimleriyle Gürcistan Devlet Başkanı Miheil Saakaşvili tarafından Ahıskalılara vatanlarına geri dönme izni verildi. Bu hadise Ahıska Türklerini büyük sevince boğsa da evleri, toprakları artık başkalarının kullanımında olduğu için ancak az bir Ahıskalı geri dönebildi. Özellikle şehirlerde, yaşayabilecek bir ev sahibi olabilen Ahıskalılar vatanlarına kavuşabildiler. Diğerleri ise tatillerde de olsa hiç bilmedikleri memleketlerini görmek için Ahıska’nın yolunu tuttular.

Sonuç olarak Ahıskalı Türklerin 1829’dan itibaren ana vatandan ayrılmasıyla başlayan acı hayat serüvenleri üç sürgüne ve sayısız kayıplara, ayrılıklara sahne olmuştur. Ahıskalılar 2008 yılında vatanlarına kabul edilseler de geri dönmek için hala birtakım maddi ve manevi zorluklar yaşamaktadırlar. Son on yılda Türkiye’nin ve özellikle Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın gayretleri Ahıskalı kardeşlerimiz tarafından minnetle ve şükranla karşılanmaktadır ve bunu her seferinde dile getirmektedirler. Bu vesile ile acımasızca katledilen Ahıskalı kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz ve en kısa sürede vatanlarına kavuşabilmelerini temenni ediyoruz.

Mustafa YETEN

 

Kaynaklar

  • BOSTAN İdris, Ahıska, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.I, s.526-527, 1998 Ankara.

     http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c01/c010568.pdf

  • KIRZIOĞLU M. Fahrettin, Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s.35-62. 1992 Ankara.

https://vdocuments.net/yukari-kuer-ve-coruk-boylarinda-kipcaklar-fahrettin-kirzioglu.html

  • YÜZBEY İrade, ‘’Ahıskalı Türkler ve Kültürleri’’, Türk Dilleri, Edebiyatı ve Tarihi Dergisi. S.7. 2008.

      http://www.turkishstudies.net/Makaleler/637969420_37yuzbeyirade.pdf

One comment

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul