İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Rabbe Sığınmak Mı? Kaçmaktan Yorulmak Mı? Bağlanma Biçimlerine Din Psikolojisinden Bakış
Herkes bir yere sığınmak ister, kimisi Allah’a, kimisi kendine, kimisi de kimseye... Ama ya sığınmak da kaçmak kadar zorsa? Bağ kuramayan kalpler için dua bile bir tehdide dönüşebilir. İşte bu yazı bağlanma biçimlerini sadece psikoloji değil, din psikolojisi penceresinden de anlamaya çalışanlara.
Bağlanma, Bağlanma Teorisi Nedir?
Kişinin birine duygusal yakınlık, güven ve ihtiyaç duyma şeklinde kurduğu bağdır. Yani insanların ilişkilerinde ortaya çıkan doğal psikolojik süreçtir.
John Bowlby’nin geliştirdiği bilimsel teorinin ismidir. Bu teori, bağlanmanın nasıl oluştuğunu, küçük yaşta anne/bakıcı ile kurulan ilişkinin yetişkinlik ilişkilerini nasıl etkilediğini açıklar.
Bağlanma teorisi, kişiler arası duyusal bağların gelişimi ve dinamikleriyle ilgilenir. Ayrıca dinin merkezinde yer alan bireylerin Tanrı ile ilişkisini anlamak için bir çerçeve sunar. Yapılan anket çalışmaları ile bir çok dindar bireyin Tanrı’yı bir dayanıklılık kaynağı olarak gösterdikleri çalışmalar elde edilmiştir.
Bağlanma teorisi, John Bowlby tarafından erken çocukluk döneminin sosyal duyusal dünyaları üzerinde etologların, hayvan ve kuş yavrularının kendi türlerinin yetişkinlerine nasıl bağlandıklarını inceleyen gözlemlerini dayalı geliştirilmiş bağlanma, hayatta kalma içgüdüsünün bir ürünü olarak bebeğin annesine veya bakıcısına bağlanması anlamına gelmektedir. Anne figürü burda çok önemlidir.
Güvenli bağlanma, bir bireyin kendisini değerli, anlaşılmış ve korunmuş hissetmesiyle ilgilidir. Bebeklikten itibaren bakım veren kişiyle kurulan duygusal yakınlık, çocuğun dış dünyayı keşfetme cesaretini artırır.
Kaygılı bağlanma stiline sahip olan kişiler çocukluk dönemlerinde genellikle ebeveynleri ile tutarsız, ilgisiz ve duygusal yönden istikrarsız durumlar yaşamışlardır. Bu tarz olaylar kişinin güvenli bağlanmasını engeller. Böylece kaygılı bağlanma stilini yaşarlar.
Kaçıngan bağlanma, bireylerin yakın ilişkilere karşı duygusal mesafe koymalarını, bağımsızlık ve öz yeterliliklerini aşırı derecede vurgulamalarını ve duygusal açıklıktan kaçınmalarını içeren bir bağlanma biçimidir. Çocukluk döneminde ebeveynler veya bakım verenler tarafından duygusal ihtiyaçların karşılanmaması kaçıngan bağlanmaya sebep olur. Ebeveynlerin duygusal olarak ulaşılamaz veya tepkisiz olmaları, çocuğun duygusal destek arayışında tutarsızlık yaşamasına neden olabilir.İlerleyen yaşlarda duygusal bağlardan kaçınma eğilimine yol açar.
Düzensiz bağlanma stilinin çocukluk travması veya istismarının bir sonucu olduğuna inanılmaktadır. Algılanan korku, bu stilin gelişiminin temel unsurudur. Yetişkinlikte, düzensiz bağlanma stiline sahip kişiler davranışlarında son derece tutarsız olabilir ve öz inançları ve başkalarına güvenme konusunda zorluklar yaşayabilirler. Bu tür sorunlar, ruh hali bozuklukları gibi potansiyel olarak zihinsel sağlık sorunlarına yol açabilir.
İnsanlar arası ilişkilerde empati, güven, sevgi, merhamet gibi duyguların oluşabilmesi için bebeklik/çocukluk dönemi sağlıklı bir şekilde atlatılmalıdır. O dönemlerde oluşan güvenli veya güvensiz bağlanmalar sebebiyle yetişkinlik dönemine de yansır. Ebeveyn/bakıcı ile kurulan güvenli Bağ gelecekteki hayata da güven katar. Arkadaşlık, partner ilişkileri veya kurulan güvensiz bir bağ ile gelecekte de insanlara karşı güvensiz ve kaçmaya yönelik bir anlayış oluşur ve bu kişiler için hayat zorlaşır.
Kirkpatrick ve Shaver, inananların Tanrı ile ilişkisini bir bağlanma bağı olarak kavramsallaştırmış ve inananların Tanrı’yı özellikle güçlü bir destek kaynağı (yani güvenli bir liman ve sağlam bir üs) olarak algılayabileceklerini iddia etmiştir. Tanrı’nın bir bağlanma figürü olarak bu görüşü, hem doktrinel hem de deneyimsel-duygusal temsil düzeylerinde ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, nörobilimsel kanıtlar, dindar bireylerin kişisel dua ederken Tanrı’yı ilişkisel, diyalogcu bir ortak olarak algıladıklarını göstermiştir. Tanrı’ya bağlanma, bağlanmanın olgunlaşmasıyla zamansal olarak bağlantılı olarak gelişiyor gibi görünüyor.Çocukların bakıcıyla fiziksel temas kurma bağımlılığını azaltan ve içselleştirilmiş güvenlik kaynaklarına güvenme yeteneklerini artıran bilişsel gelişmeler (örneğin sembolik düşünce, zihinselleştirme) aynı zamanda onların Tanrı gibi maddi olmayan varlıkları bağlanma figürleri olarak temsil etmelerini de sağlar. İnananların Tanrı’yı güvenli bir liman ve emniyetli bir üs olarak algılayıp O’na bu şekilde yaklaşma eğiliminde olduklarına dair kapsamlı kanıtlar mevcuttur.
Bireyin bağlanma stilini tanıması, hem insanlar arası ilişkilerde hem de Allah ile olan ilişkisinde derin bir dönüşümün başlangıcıdır. Güvenli bağlanma; sevgi, merhamet, sadakat ve istikrar gibi değerleri beslerken, kaygılı veya kaçıngan bağlanma biçimleri kişinin hayatında tekrar eden kırılgan döngülere sebep olabilir. Bu döngüleri fark etmek; psikolojik destek, manevi rehberlik ve içsel farkındalıkla mümkün hâle gelir. İnsan, hem diğer insanlara hem de Yaratıcı’ya güvenle bağlandıkça ruhsal bütünlüğünü tamamlar.
Sonuç: Sığınmak mı, Kaçmak mı?
Bazı insanlar aslında çok sever ama sorumluluk almaktan, yeniden acı yaşamaktan korkar. Bu yüzden kaçmayı severler; bu kaçış sevmedikleri için değil, yaraları hâlâ açık olduğu içindir. Kimi insan yaraya koşar, kimi yara gördüğünde kaçar. Ama Allah, kaçanları bile rahmetiyle kovalar. İnsan ilişkilerinde kaybolan güven, O’nda yeniden hayat bulur. Bağ kurmayı öğrenmek bazen dünyayla değil, önce Rab ile başlar.
Kaynakça
Hümeyra Doğan
Yorum Yaz