İlim ve Medeniyet

JOHN WILSON | DİL, ANLAM VE DOĞRULUK ÜZERİNE

Ele alacağımız bu kitap, yazarı John Wilson tarafından 3 temel bölüme ayrılmıştır: kelimeler, ifadeler, doğruluk. Bu bölümlerden her biri kendi içerisinde işlevleri, çeşitleri, onlarla ilintili metotlar ve önem arz eden kavramlara ayrılmıştır. Böylece yazar, bir ilişki bütününü detaylarıyla okuyucuya sunma hedefi gütmüştür.

Yazar, kitabın önsözünde bu kitabı yazmaktaki amacının dilsel(lenguistik) iletişimin incelemesi olan semantiğin önemini vurgulamak ve sağlıklı iletişimin sağlanmasına engel olan yanlışlara işaret etmek olduğunu belirtmiştir. Uluslararası bütün tartışma ve anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulmasında kuvvet’in etkisiz olduğunu belirtip, fikirlerin çatışmasının ikame edici rol oynadığına değinmiştir. Fikirlerin doğru olarak anlaşılması yolunda dilin incelenmesinin, dolayısıyla iletişimin incelenmesinin önemine vurgu yapılmıştır. (s.17)

İletişimde kavramların sağlayacakları anlamlara vâkıf olmak önemlidir. Bir kavram, iletişim halinde bulunan farklı kanallar için farklı anlamlara sahip olabilmektedir. Bu anlamların bilinmemesi ve doğru değerlendirilememesi iletişimde sorunlara yol açabilmektedir. Yazarın, önsözünde verdiği örneği inceleyecek olursak ‘’demokrasi’’ ve ‘’özgürlük’’ kavramları, Batı dünyası ve Sovyet Rusyası açısından farklı şeyler ifade ederler. Bu fikirlerin tartışılmasının dilsel düzeyde gerçekleşmemesi, çözüme ulaşmada engel teşkil etmektedir. Dili gerektiği gibi ele alma ve anlamanın; iletişimi kuvvetlendirmede, işbirliği ve etkileşimin artışının sağlanmasında etkili rol oynayacağı yazar tarafından ifade edilmektedir.

Yazar, sadece ulusların arasında değil, bireyler arası ilişkilerde de dilbilimsel kavrayışın önemini vurgulamıştır. ‘’Bütün trajediler iletişim başarısızlığıdır.’’ sözü ile insanlar, toplumlar arasında gerçekleşen anlaşmazlıkların temelinde ifadelerin anlamına/özüne vakıf olamamak, doğrulama eksikliği ve doğru iletişimin sağlanamamasının olduğunu belirtme gayesindedir. Bu yüzden, insana ait en yüksek form olarak ifade ettiği rasyonel ifade formunun, onu diğer canlılardan ayıran yeteneği olduğunu ve bunun incelenmeye değer olduğunun altı çizilmiştir.

Birçok insanın ahlak, politika ve dinin genel konularında bilgilenme arzusu taşıdığını belirten yazar, semantik öğrenimine işaret etmiştir. Semantiğin, bunları öğrenmede kolaylık sağlayacağını belirterek, okuyucunun dikkatini çekmeye çalışmıştır. (s.19)

Yazar, kitabın önsöz bölümünde, eserin bu alanda uzman olmayanların anlayabileceği düzeyde oluşturulduğunu belirtir. Eserin her bir bölümünün, acele edilmeden, özümsenerek okunmasını okuyucuya tavsiye etmiştir. Böylelikle kitaptan sağlanacak fayda artırılacaktır.

Kelimelerin ele alındığı ilk bölümde, kelimelerin işlevi alt başlığı kapsamında, kelimelerin araç olduğu belirtilmiştir. Onun bu temel vasfının gözden kaçırılması, onun amaçlaştırılmasının hatalara sebebiyet vereceği ifade edilmiştir. Kelime çeşitleri başlığı altında kelimeler, çeşitlerine ayrılmış, her biri örneklerle desteklenerek temel ayrımlarına dikkat çekilmiştir. Başarılı iletişimde, kelime kullanımını yöneten dil kurallarını öğrenmenin önemine vurgu yapan yazar, gramer ve sentaks bilgisini önemsemiştir. Kelimelerle ilgili yanlışlar bahsinde ise, temel olarak iki yanlışı ele almıştır: büyü ve belirsizlik. Büyü, kelimelerin sahip olduğu anlam ve değerin, onu kullanan bireyler tarafından artırılması, değişime uğratılmasıdır. Böylece kelime, sahip olduğu temel anlamdan uzaklaştırılmış olur. Belirsizlik ise, kelimelerin betimleyici-değerlendirici anlamlarının birbirleriyle karıştırılması sonucu ortaya çıkan sorundur.

Kitabın ikinci bölümünde ise ifadeler; işlevleri, doğrulama ve ifade çeşitleri olarak üç başlıkta ele alınmıştır. Önermeleri de tıpkı kelimeler gibi araç olarak tanımlayan yazar, onları nasıl tanımlayacağımızı ve çözümleyeceğimizi, diğerlerinden nasıl ayırt edeceğimiz ele alınmıştır. Wilson, ayrıca bu bölümde iletişimi ikiye ayırmıştır: şiirsel iletişim, düz iletişim. Şiirsel iletişim, mantıksal bir anlam oluşturmaya çalışmadığımız, kelimelerin düz anlamlarının ikincil öneme sahip olduğu yahut hiç öneme sahip olmadığı iletişim türüdür. (s.57) Düz iletişim ise, kendisiyle mantıksal bir anlam kurmayı düşündüğümüz kelimelerden oluşan iletişim türüdür. Biz, bu kelimeleri duygularımızla değerlendirmeyip, aklımızla anlarız. Genellikle doğruya ulaşma amacıyla kullanılan bu iletişim türü; gerçekleri dile getirmek, korkuları/ümitleri/dilekleri ifade etmek, emir vermek, karar vermek ve soru sormak mahiyeti taşır. (s.59,60)

‘’Bir şeyin doğru olup olmadığını öğrenme.’’ anlamına gelen doğrulama bahsini ele alan Wilson, doğrulamanın bizi anlama ve doğruya götüren kılavuz olduğunu söyler. ‘’Hiçbir doğrulama metodunun olmadığı yerde hiçbir anlam da yoktur.’’ gibi ifadelerle doğrulamanın önemine sıkça vurgu yapan yazarımızı mantıkçı pozitivist olarak algılamak yanlış olur. O, bahsettiğimiz tavrıyla bu hususta daha sağlam olmayı teklif etmektedir. (çev. notu, s.10)

Yazar, ifadelerin işlevi ve doğrulama konularından sonra ‘’ifade çeşitleri’’ başlığıyla 5 ifade türünü mantık önermeleriyle örneklendirerek, birbirleri arasındaki farklılıklara değinmiştir. Bununla beraber, bu ifadelerin anlam ve doğrulaması üzerine metotlar sunmuştur. Bu ifadelerden birkaçını yazımızda değerlendirmek gerekirse; emir ve tutum ifadelerinde dil, bildirmeden ziyade belirtme göreviyle kullanılmaktadır. Ampirik ifadeler ise, dış dünya ve tecrübelerimizle doğrulanma açısından en güvenilir olarak görülmektedir. Yazar, bu sebepten ötürü, bilime ve bilim adamlarına, metafizik alanla uğraşanlardan, ahlakçılardan, felsefecilerden, din adamlarından, öte yandan politikacılardan daha fazla güven duyulduğunu ifade etmiştir. Ahlaki ve metafiziksel ifadelerde anlam ve doğrulama hususunda güçlük yaşandığını belirtir. Bu iki şartın yapıları ‘’Anlam ve Doğrulamanın Temelleri’’ başlığı altında incelenmiştir.

Yazarımızın metafiziksel ifadelerin doğrulanması hususundaki teklifi, hepimizin sahip olduğu tecrübelerimizin uzlaşı yoluyla ortak bir metafizik dili inşa edilebileceğidir.

‘’Ön yargı’’ başlığında ise yazarımız, ön yargılarımızı aşmamız hususunda şu üç şeyden kurtulmamız gerektiğini ifade etmiştir: yönetimin, dinsel/sosyal geleneğin, duygularımızın/korkularımızın üzerimizdeki etkisinin. (s.83)

‘’Doğruluğun Şartları’’ bölümünde ise yazar, bir ifadenin doğru olabilmesinin şartlarını –mantıksal bir sıralama ile- şu üç şeyin yerine getirilmesinin gerekliliği belirtmiştir:

  •  İfadenin ne anlama geldiğini bilmek.
  •  Onu doğrulamanın doğru yolunu bilmek.
  •  Ona inanmak için iyi bir delile sahip olmak.

Karşılaştığımız bir ifadenin sahibi olan muhatabın, önermesini sunduktan sonra bunu kanıtlaması, doğrulaması istenir. Eğer o, bu şartları sağlayabiliyorsa, önermesinin mantık açısından doğru olduğu söylenebilir.

Yazar, kitabının bitiş kısmında, kitapta ele alınan dil, anlama ve doğrulama hassasiyetini, saydığımız şartların yerine getirilmesi ön koşuluyla, hayatımızın büyük bir alanında tatbik edilmesinin önemli olduğuna işaret eder. Ayrıca, bu hassasiyetin bir alışkanlık haline getirilmesinin, sorunların çözümünde önemli rol oynayacağını belirtir. Eserin, belli bir uzman kitlesine yönelik hazırlanmadığını, bu öğrenimin seçkin bir zeka gerektirmediğini, sebat ile uygulamaya niyet edildiği takdirde belli bir merhaleye ulaşılacağı hususunda okuyucu yüreklendirilmektedir.[1]

Furkan EMİROĞLU

KAYNAKÇA:

[1] Wilson, John. Dil, Anlam ve Doğruluk, İbrahim Emiroğlu (çev.), 1. Basım, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, Mayıs 2002, s.113,114.

Exit mobile version