KARDEŞLİK HATIRLATMALARI

İSLAM DENEME

"Bu satırlar, bir öğüt değil, bir hatırlatmadır. Ne bir yargılama niyeti taşır ne de bir üstünlük hissi… Sadece aynı yolda yürüyenlerin birbirine tuttuğu bir aynadır. Bu aynada hakikate, nezakete ve sorumluluğa dair bazı çizgileri birlikte görelim isterim."

 
Kardeşlik Hatırlatmaları

 

 

Bazen susmak en güzel nasihattir. Ama bazen de kardeşliğin hakkı konuşmayı gerektirir. Söz söylemek haddine sahip olmak değil; sözün yükünü taşıyabilmektir. O yüzden bu satırlar, bir öğüt değil, bir hatırlatmadır. Ne bir yargılama niyeti taşır ne de bir üstünlük hissi… Sadece aynı yolda yürüyenlerin birbirine tuttuğu bir aynadır. Bu aynada hakikate, nezakete ve sorumluluğa dair bazı çizgileri birlikte görelim isterim.

 

 
 
İstişare, bir topluluğun vicdanıdır.

Kur’an, bir topluluğun salih olup olmadığını anlatırken sadece ibadetlerini değil, karar alma biçimlerini de anlatır: “Onlar ki, Rablerinin davetine icabet ederler, namazı dosdoğru kılarlar, işleri de aralarında istişareyledir.” (Şûrâ, 38)

İstişare bir seçenek değil, bir sorumluluktur. Çünkü Müslüman, aklını mutlaklaştırmaz. Kendi görüşünün arkasına saklanmaz. Sözün bereketi, çoğalmasındadır; kararın bereketi, paylaşılmasındadır. İstişare, sadece bir yöntem değil, aynı zamanda bir ahlak biçimidir. Dinlemekle başlar, anlamakla derinleşir, ortak akılla olgunlaşır. Sessizlik, kabulleniş değilse, istişare eksiktir. Ve istişaresiz adımlar, niyet güzel olsa bile isabetten uzaklaşabilir.

Tek cepheden bakmak, hakikati perdeler.

Bir işi ya da meseleyi sadece kendi açımızdan değerlendirmek, eksik bir bakış üretir. Gerçeklik çoğu zaman çok katmanlıdır. Olayların bir görünen yüzü vardır, bir de bağlamı, zemini, geçmişi ve etkileri… Eğer sadece kendi algımızla hüküm veriyorsak, çoğu zaman bir yanlışı doğru, bir doğruyu da yanlış sanırız.

Çünkü adalet, yalnızca hükümde değil; bakışta da başlar. Geniş perspektifli düşünmek, kolay yargılardan uzak durmak, karşı tarafın ne yaşadığını anlamaya çalışmak... Bunlar sadece bir düşünme biçimi değil; aynı zamanda bir ahlaki duruştur. Duygularla değil, ölçüyle konuşan bir dil; önyargıyla değil, murakabe ile bakan bir göz gerekir. Hakikate yaklaşmak, açıyı çoğaltmakla mümkündür.

İşlerimizi yaparkende tek cepheden bakmamalı, kapsayıcı olmalı; kendi değerlerimizi de reddetmeden mümkün mertebe yola devam etmeliyiz. Bizler at değil, insanız. Onun için at gözlükleri bizi menzilden alıkor ve  eğer at gözlüğü takıyorsak hayata ‘’yavan’’ yaklaşanlardan oluruz.

Fikirler güzeldir; ama onu yaşatan, uygulamadır.

Sözün kıymeti vardır, evet. Ama söz, harekete dönüşmedikçe sadece zihinde bir süs olarak kalır. Toplantılarda konuşulan, defterlere yazılan, zihinlerde parlayan fikirler… Hepsi kıymetlidir; ama asıl kıymet, o fikirleri hayata geçirmekte gizlidir. Niyet ne kadar güzel olursa olsun, adım atılmadıkça unutulur. Zamanla silikleşir, zihinlerin tozlu raflarına çekilir.

Oysa iyilik sadece düşünceyle değil; emekle, planla, çabayla yeşerir. İdealist olmak yetmez, realist adımlar da atmak gerekir. Bir topluluk, hayalleriyle değil, hayallerini gerçekleştirme iradesiyle büyür. Eylem yoksa niyet eksiktir. Uygulama yoksa fikir yetimdir.

Susmak bazen edep olur; ama her zaman değil.

Eğer bir kardeşin hata yapıyorsa ve biz “gönlü kırılır” diye susuyorsak, aslında kırılmasına göz yumduğumuz şey onun kalbi değil, istikamettir. Dostluk, sadece birlikte gülmek değildir. Bazen de yeri geldiğinde usulünce uyarabilmek, yanlışta ısrar etmesin diye hatırlatabilmektir. Bunu yaparken kalp kırmamak, üsluba dikkat etmek elbette esastır. Ama susmanın da bir bedeli vardır. Bazen o bedeli tüm topluluk öder.

Bir yanlışı düzeltmek, bağırarak değil, anlayarak yapılmalı. Ama asla “görmedim” demekle geçiştirilmemeli. Çünkü hakikati söylemek dostluğun düşmanı değil, teminatıdır. Kardeşlik, sadece omuz vermekle değil; gerektiğinde uyarmakla da ayakta kalır. En güzel dostluk, gerçeğe gücenmeyen dostluktur.

İnsanın en zor imtihanı, kendisiyle yüzleşmektir.

İnsanın dışa karşı değil, içe karşı dürüstlüğü önemlidir. Gün sonunda bir topluluk ne kadar güçlü olursa olsun, tek tek bireylerin iç muhasebesi eksikse orada bereket azalır. Çünkü insan en büyük körlüğü kendine yaşar. Kendi yanlışını görmek, kendi nefsini sorgulamak, iç dünyasına dönüp “Neyi daha iyi yapabilirdim?” sorusunu sormak, kişisel değil toplumsal bir iyileşmenin başlangıcıdır.

Bireylerin içtenlikle yaptığı her murakabe, topluluğun genel yönelişine de tesir eder. Sessiz bir muhasebe, gürültülü hatalardan daha öğreticidir. O yüzden insan kendisiyle istişare etmeyi bilmeli. Sessizlikte, yalnızlıkta, gecede… Orada atılan her içsel adım, dış dünyadaki adımların kalitesini belirler.

Merkez ihlâs olmadıkça, çaba yorar ama doyurmaz.

Görkemli organizasyonlar, kusursuz planlar, kalabalık topluluklar… Tüm bunların ruhu eksik kalabilir, eğer merkezde ihlâs yoksa. Çünkü Allah rızası için yapılan bir iş, küçük de olsa yer bulur. İnsanlar için yapılan işlerse, en büyük kalabalıklarda bile içe boş gelir. Bu yüzden her işin niyetine yeniden bakmak gerekir: “Bu iş Allah için mi yapılıyor, yoksa takdir görmek için mi?”

İhlâs, sadece bir niyet değil, aynı zamanda istikamet belirleyicidir. Çünkü ihlâs varsa, karşılık beklenmez. Engel çıksa da yola devam edilir. Sonuç görülmese de sebat edilir. Rıza-yı İlahi’ye yönelmiş bir kalp, meyveden önce kökleri sağlamlaştırır. İşte bu sağlamlık hem insanı hem topluluğu ayakta tutar.

Sözün özü: Kardeşlik, sadece beraberlik değil; birlikte büyümek demektir. Her adımı birlikte tartmak, her hatayı birlikte görmek, her sevinci birlikte yaşamak… Bunların hepsi ancak samimiyetle mümkün olur. Samimiyetin özü ise; istişarede, niyette, muhasebede, uyarıda, bakışta ve adımda saklıdır.

Bunlar, bir mükemmellik çağrısı değil; bir farkındalık davetidir. Zira yol uzun, yük ağır ve zaman dar… Bu yüzden her nefes kıymetlidir.

Vesselam.

Enes ÖZDEMİR

Enes Özdemir
Enes Özdemir

Enes Özdemir, 2002 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. Konya Karatay Hacı Veyiszade İmam Hatip Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngi ...

Yorum Yaz