GÜVENLİK BAĞLAMINDA SALDIRGAN REALİZM VE SAVUNMACI REALİZM | İlim ve Medeniyet

Avatar photoAydın GÜVEN5 Ocak 20197min0

Yapısal Realizm, kendi içerisinde alt teoriler barındırır. Bunların en belirgin olanları Saldırgan Realizm ve Savunmacı Realizm’dir.

Saldırgan Realizm’in en önemli temsilcisi Mearsheimer’dir.  Saldırgan Realizm, Yapısal Realizm’in rekabetçi türüdür. Saldırgan Realizm’in kökenine bakıldığında daha rekabetçi bir dünya öngördüğü için gücün maksimize edilmesi gerektiğini savunan teori türüdür. Mearshaimer, devletlerin niyetinin bilinmemezliğine ek olarak, devletlerin bu niyetlerle ilgili en kötü ihtimali hesaba katmaları ve ona göre hareket etmeleri gerektiğini ileri sürer. Dolayısıyla bu mantıkla hareket eden bir devletin diğer devletlerin kapasitelerine odaklanması ve gücünü maksimize etmesi gerekir. Çünkü devletlerin kendini savunması, sahip olduğu güç ile doğru orantılıdır. Yani Saldırgan Realizme göre hayatta kalmaya devam etmek için gücün en üst seviyeye çıkarılması güvenlik açısından büyük önem kesbetmektedir.[1]

Mearsheimer’in bu fikirleri göz önüne alındığında amacının mutlak güvenlik olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bilinmelidir ki mutlak güvenlik uzun vadede güvensizliğe neden olur. Çünkü bir devletin gücünü maksimize etmesi diğer devletleri kışkırtacaktır ve bu olgu diğer devletler tarafından tehdit olarak algılanacaktır. Dolayısıyla gücün maksimize edilmesi sonucu dahi mutlak güvenlik elde edilmeyebilir.

Savunmacı Realizm ise diğer Yapısalcı realist teorilerin aksine uluslararası sistemin aşırı rekabetçi bir yapısının olmadığını iddia eder. Waltz’a göre işbirliği ve kendini sınırlandırmak belli koşullar altında devlet açısından en iyi seçenek olacaktır. Çünkü Saldırgan Realizm’in tersine Savunmacı Realizm, uluslararası sistemin, genel olarak rekabetçi eğilim ortaya çıkarmadığını ve güvenliğin sağlanılmasının mümkün olduğunu iddia eder.[2]

Mearsheimer’in Maksimum Güç iddialarını ele alan Waltz’a göre devletler, güçlerini maksimize etme peşinde değillerdir. Çünkü bu tür çabaların başarıya ulaşma ihtimali oldukça düşüktür. Başarıya ulaşsalar bile diğer devletler hegemon güç olmaya çalışan devlet karşısında bir ittifak kurmaya yöneleceklerdir. Dolayısıyla maksimum güç elde etmeye çalışan devlet açısından, karşısında etkin koalisyonların oluşacağını bildiği için aşırı gücün istenir olmadığını iddia eder.[3] Çünkü Savunmacı Realizme göre bu durum Güvenlik İkilemi’ne neden olacaktır. Güvenlik İkilemine baktığımızda ise bu durumun Realizm’de hayati bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre bir devletin kendi güvenliğini arttırmak için güç elde etmesi, diğer devletleri buna karşı önlem almaya sevk edecektir.[4] Dolayısıyla burada Mearsheimer’in iddiasının Waltz’un iddiası karşısında arka plana düştüğünü söylemek doğru olabilir. Çünkü devletlerin salt savunma amacıyla elde ettikleri güç dahi, yeri geldiğinde potansiyel düşmana karşı bir saldırı aracına dönüşebilir. Ancak Waltz’un ve Savunmacı Realizm’in cevap veremediği başka bir soru vardır. “Eğer bütün devletler hayatta kalma peşinde koşuyorsa, hayatta kalma olgusuna yönelik tehlikeler nereden geliyor”. Buna cevap olarak ise Randal Scheweller; Güç elde etmek istemenin güvenlik çıkmazına neden olmadığını çünkü tek başına kendi başının çaresine bakmanın savaş olgusunu açıklayamayacağını öne sürer.[5]

Burada üzerinde durulan asıl örnek ise Çin’in hızlı ekonomik büyümesinin uluslararası sistemde rekabete ve güvensizliğin neden olup olmayacağı meselesidir.[6].   Bu durumu çok boyutlu ele almak gerekiyor. Öncelikle Saldırgan Realizme göre bakıldığında, Saldırgan Realizme göre Çin’in bölgesel güç olması aşamalı olarak ABD’yi bölgeden uzaklaştıracaktır. ABD bunu istemeyince bu durum rekabet ortamına neden olacaktır. Ama ABD öncelikle Çin’i dengelemek adına bölgedeki diğer devletlerle (Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Rusya) dengeleyici bir koalisyon kurmak isteyecektir. Çin de bu çevrelenmiş durumdan kurtulmak isteyeceği için bu durum uzun vadede bölgede rekabete neden olacaktır.

Savunmacı Realizme göre ise Çin’in bölgede hakimiyet kurma ihtiyacı yoktur.  Çünkü Çin’in sahip olduğu potansiyeller (nüfus, büyüklük vb) Ona etkin bir savunma için gerekli kaynakları zaten sağlamaktadır. Aynı zamanda nükleer silahların bir caydırıcılık rolü üstlendiğini de ileri süren Savunmacı Realistler, iki ülke arasındaki coğrafi uzaklıktan dolayı Çin’in sahip olduğu konvansiyonel silahların ABD’yi tehdit edemeyeceğini ve rekabete neden olamayacağını iddia etmektedir.

[1] Collins, Alan. Contemporary Security Studies. “Charles L. Glaser, Realism”. Oxford University Press, 2010.2. Edition.19

[2] A.g.e.19

[3] A.g.e.19

[4] A.g.e.24

[5] Balcı, Ali. Gardaş, Şaban. Uluslar arası İlişkilere Giriş. İstanbul, Küre Yayınları, 4. Baskı.137-138

[6] Collins, Alan. Contemporary Security Studies. “Charles L. Glaser, Realism”. Oxford University Press, 2010.2. Edition.21

Avatar photo

Aydın GÜVEN

Güney Asya -South Asia [email protected]


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul