İlim ve Medeniyet

EDWARD SAİD’İN SEKÜLER ELEŞTİRİ’DEN KASTI NEDİR?

 

Edward Said, Secular Criticism adlı giriş yazısında eleştirinin dünden bugüne uygulanış şekline dair bir değerlendirmede bulunur ve yazının hemen başında edebi eleştirinin icra yollarını dört ana başlıkta toplar. Daha sonra Foucault ve Derida ile beraber metinselliğin keşfedildiğinden bahseder. Said burada “metinsellik” ile beraber metin ve metnin içinde bulunduğu dünya arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin eleştiriye katkısını tartışmaya başlar. Said’e göre metinsellik ile beraber tarih ortadan kalkmıştır, yani bu yaklaşım metni tarihten ve durumlardan ayırmıştır. Said ise metinlerin yaratılmış oldukları dünyadan, politikalardan, sosyal hayattan, insan yaşamından bağımsız olmadığını ve metinlere yaklaşırken bu ilişkiyi ve bağlantıyı görmezden gelemeyeceğimizi söyler. Tüm bu olaylar ve durumlar da metne dahildir, yani metinseldir. Bu açıdan tüm metinler maddidir, dünyevidir. Aynı zamanda her bir metin bir tarihsel “an”dır.

Daha sonra Said, Auerbach’ın savaş sırasında İstanbul’da yazdığı Mimesis kitabı örneği üzerinden kültür, mekân, üretim ilişkisini tartışır. Böylelikle mekânın işlevselliğine de değinmiş olur. Auerbach bu kitabı ait olduğu kültürden çok uzakta yazmıştır. Kendisi de bu kitabın varlığını zengin bir kütüphanenin yokluğuna borçlu olduğunu söylemiştir. Bu yönüyle kitap, yoksun oldukları sebebiyle Batı kültürünün bir olumlaması değil, ondan bir uzaklaşma olmuştur. Said burada Oryantalist kitabından hatırlanacağı üzere Batı/Doğu zıtlığından söz eder; İstanbul’un İslami ve ırksal bir çok çağrışımı bulunur ve Avrupa-Hristiyanlık kendisini bu çağrışımların zıddı ile konumlandırmıştır. Tüm bu kabul edilmiş zıtlıklar aslında metinlerin de hiyerarşik düzen içinde anlamı ve sınırlarını belirlemiştir. Auerbach, Avrupa düşüncesinin baskın olmadığı bir mekanda her türlü imkansızlığa rağmen Batılı eleştiri dünyasına bir eser kazandırabilmiştir ve bunu da hem fiziksel hem entelektüel açıdan o kültüre karşı koyduğu mesafe ile başarmıştır.

Said daha sonra Matthew Arnold örneğini vererek kültür ve toplum ilişkisini açar. Kültür ve toplum ilişkisinde, kültürün toplumu da kapsayıcılığından ve bu ikisi arasında karşılıklı bir etkileşim ve dönüşüm olduğundan bahseder. Oradan Benda ve entelektüel kavramına geçilir ve bireysel ve kişisel farkındalığın eleştiri icrasındaki kilit rolü vurgulanır. Bireysel akıl bir bağlamın ve bir kolektivitenin içinde bulunduğunun farkındadır. Ancak aynı zamanda bu farkındalık bireysel bilincin yalnızca o kültürün ürünü yahut çocuğu değil, aynı zamanda o kültürün bünyesinde bulunan bir aktör olduğunun da farkındadır. Bu farkındalık sayesinde o kültüre karşı bir mesafe koyabilir. Said’in eleştiri olarak tanımladığı da bu mesafedir. Önemli olan eleştirel bilincin, güç ve iktidar arasındaki ilişkinin ve bunun sonucunda oluşturulan gerçekliğin metinlerin oluşumundaki katkısını unutmamaktır. Bu eleştirel bilinç ile Said, “hısımlılık” (filiation) yerine “bağlılık” (affiliation) terimini öne çıkarır ve bunun edebiyata getirilerinden bahseder. Daha sonra Avrupa merkezli, klasikçi anlayışı, tabulaşmış fikirleri eleştirir. İnsanlık tarihinin kanonlaşmış ve klasikleşmiş söylemlerden ibaret olduğunu, düşünmenin bir yanılgı olduğunu söyler. Said için önemli olan “izm”ler değil “ist”lerdir (örneğin; Marksizm değil Marksistler). Eleştirinin de bu baskın söylemin dışında kalması gerektiğini savunur. Buna bağlı olarak eleştiriyi (oppositional) muhalif olmaya benzetir. Eleştiri “şüpheci” ve “dünyevi” olmalıdır. Dolayısıyla eleştirmen de metnin ötekilerine, metnin söyleyemediklerini hatta metnin susturduklarına karşı duyarlı olmalıdır.

Kısacası Said, “seküler eleştiri” olarak tanımladığı hali yalnızca kendine göndermede bulunarak var olan, yaşanmışlığı yok sayan, kapalı sistemlere karşı olan manasında “dünyevi” kelimesi ile ilişkilendiriyor. Başta belirtildiği üzere Said, temel olarak metinlerin dış dünyayla olan bağlantısının koparılmasına ve başka bir evrene hapsedilmesine itiraz ediyor. Yazarın da engel olamayacağı bir şekilde metin artık dünyadadır ve yazarın kontrolünden çıkmıştır. Bu durum o metnin alımlanma biçimleri için de geçerlidir. Bu noktada eleştiri ve eleştirmenin rolü büyüktür. Çünkü eleştirmen sanat hakkında yargıda bulunmaya vesile olacak değerleri belirler. Dolayısıyla metinler kadar eleştiri de dünyevidir.

Exit mobile version