İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Farz-ı Misal
Bu yalan dünyada tek hakikat midir, ölüm denen o cani?
Cani olsa neye yarar ki? Hey gidi, o da değil mi fani?
Ab-ı hayatı da içse Âdem evladı, yine olmaz kânî.
Kimisi der "Yetmez.", kimisi der "Gelsin artık rücû-i sânî."
Kimine şeb-i arûstur; aşk ile sevgilisine kavuşur.
Kimi, ruhunun ruhuna varır, kucaklar; cennette buluşur.
Kimi kulaklar işitir ölümü, titrer; yüzleri buruşur.
Kaçış yoktur, Allâme-i Cihân padişahı verse de menşur.
Şafak vakti dolunay gibi sen güneşe okusan da meydan,
Heyhat ki kıyamette dürecek her ikisini de yaradan.
İnadı, hırsı bırak; vakti kıyamette dikiyor ol fidan.
Ey vaziyeti perişan, eyleme iki dünyanı da zindan.
Ölüm ne ola ki? Bırakıyor ağızda bir tat; zira acı.
Ölüm denen gerçek, öyle bir şey ki altüst eder taht-ı tâcı.
Yalnız amelin gelir senle; kalmaz ne yâr, ne ana, ne bacı...
Sahi, hâlin ne olur; olmasa Peygamberin sana duacı?
Su misali akar ömür ya. Kavuşmak mı, yaşamak mı kutsal?
Nehir haşmetli, kıpır kıpır... Amma menzilinden emin bu sal.
Yüzüyor dalga dalga; artık gelsin arzusunda vakti visâl.
Hakikat mi tüm bu sözler? Zira ölüm bu, denmez farz-ı misal.
Enes Özdemir
Yorum Yaz