PROGRAMSIZLIĞIN YENİ BİR UĞURSUZLUĞU *Şehbender-zāde Filibeli Ahmed Hilmi* | İlim ve Medeniyet

[ İhtilâf-ı hâzır münâsebetiyle ]

Devr-i zâʾilde yok olan hakîkî bir bütçe yok idi. Üç senedir, devr-i meşrûtiyyetde dahi hakîkî bir bütçe yapmadık ve yapamazdık, zîrâ üç senedir yek-diğerini velîeden kabinelerin bir gâye-i hayâliyyesi, bir programı yok idi. Her nâzır, mehmâ-emkan fazla iş yapmak, nezâret işlerini düzeltmek gibi müphem ve ʿumûmi bir fikre ittibâʿen hareket ediyordu.

Programsızlığın dâʾire-i şümûlünden bi’t-tâbiʿ mâliye umuru hâriç kalamazdı. Hattâ diğer programsız nezâretlerin metâlibini tervîç mecbûriyetinde kaldığı için en ıttırâdsız hareketin, mâliyede görüleceği bedîhî idi.

İki sene, zâhiren parlak ve muvaffakiyetli istikrâzlar sayesinde nezâretlere istedikleri mikdâr tahsîs edildi. Lâkin bu paralar semere verecek şekilde sarf edilmedi. Netîcesi iʿtibârıyla deye biliriz ki harbiye nezâratı takrîben müstesnâ tutulunca diğer nezâratlara muhassas-ı mebâliğin terakkiyata masrûf olmak lâzım gelen kısmı, gayrı müfîd bir sûretle sarf edildi.

Bu sene, artık iki hatt-ı hareketin birisini intihâb mecbûriyeti görüldü: Ya kemâfi’s-sâbik yedi sekiz milyon lira istikrâz ederek nezâratların istediği parayı vermek, yâhûd da ʿale’l-ʿâde bütçesinde varidâtıyla masârafâtı tevâzun etmez, o devlet hem iflâs etmiş ve hem de bütçeden mahrûm demekdir. Zîrâ bütçe, yalnız istatistik pusulası demek olmayıp bir de muvâzene fikrini hâvîdir. Fevka’l-ʿâde bütçe ise, müşemmir ve zaruri bir sûretde sarf edilmek üzere istikrâzât karşılığı olarak yapılır.

Bizim bütçemizdeki muvâzenesizlik ise, fevka’l-ʿâde bütçeye ʿâid değil, ʿale’l-ʿâde bütçeye ʿâiddir.

İşte mâliye nâzırı Nâʾil Beğ Efendi bu husûsları nazar-ı dikkate alarak ʿale’l-ʿâde bütçemize, vâridât ve masârafât arasında tevâzün meydâna getirmesine ʿazm etmiş bulunuyor, ve şimdilik harbiye nezâretinin iʿtizâzâtına tesâdüf ediyor. Maʿmâ-fîh az çok diğer nezâretlerin iʿtizâzâtına da hedef olacağı şüphesizdir. Nezâretler bu günkü husûsa bütçelerinin taklîl mikdârına râzî olabilmeleri için kabinenin muʿayyen müşterek bir programı olmak lâzımdır. Ortada böyle bir şey yok. Hâdisât ve ihtiyâcâtın hangisi galebe ederse, ona çâresâz olmakdan ibâret bir hatt-ı hareket var. Hangi nezâretin iki senedir tanzîm etdiği husûsî bütçe mikdârı tenzîl edilirse, o nezâretin nâzırı idâre-i umûr-ı imkânına gayb etmiş olacakdır.

Fi’l-vâki‘ nâzırlar ne yapsınlar? Tensîkâtdeye yapılan garîbeden öyle bir yılgınlık hâsıl oldu ki meʾmûrunun ʿadedini veyâhûd maʿâşatın mikdârını azaltmak cihetini hâtırına bile getiremez.

Geçen sene ki bütçeye şebîh bir bütçe ise, ancak fevka’l-ʿâde bütçelere mahsûs istikrâz üzerine müstenid ve halbuki umûr-ı câriyyeye mukâbil olduğundan her hangi hükûmeti olursa olsun, iflâsa götürecek bir bütçedir. Bu muhakkak ve müdhiş tehlikeyi gayrı vâkiʿ göstermek için ümîd ü hayâl üzerine müstenid hesâblar gösterilir. Bu hayâli hesâblara harbiye nâzırı paşanın da kanâʿat getirdiği sabâh ser-muharririne olan beyânâtından müstebân oluyor.

Müşârün-ileyh, vâridâtımızın her sene bir, bir buçuç milyon lira artacağını ʿaskerce bir katʿiyyetle zan ediyor.Heyhāt ki bu zan, şimdiki hâlde bir hakîkat olamayacaktır. Eğer esbâb-ı müddeʿā zımnında iki senedir vâridâtımızda görülen cüzʾītezāyüd ona sorulursa, böyle bir delîl ile daʿvânın ʿaksi isbât edilmiş olur. Zîrâ bu tezâyüd, iktisâdiyyât-ı milliyenin terakkî ve tekâmülü eseri değildir. Eskisine vergilerin usûl-i cibâyetinde görülen ittirâd ile idhâlâtın tüzâyüdünden hâsıl olmadır.

Servet-i ʿumûmiyyenin tezâyüdü için ne yapdık ki vâridâtımızın her sene ikişer üçer milyon lira tezâyüd edebileceğini ümîd edelim. Kaç kilometrelik yol ve şimendöfer, kaç liman yapdık? Zirāʿat bankasını ıslâh mı etdik?

Ormanlarımızdan istifâde edebilmenin yolunu mu bulduk? Hâsılı ne yapdık? Bütün bu sūʾallere şimdilik, hiç cevâbını vermekden başka çâre olmadığı için vâridâtımızın isbât-ı tezâyüdü istihsāl edilinceye kadar tevakkufa karîb bir hâlde kalacağı tabîʿîdir. Bunun ʿaksini kabul için iktisâdiyyâtda dahi harikayı kabûl-ı iktizâeder!

Binâberîn bu günkü ihtilâf ve buhrân, programsızlığın meşʾûm bir netîcesi muvakkıt ve sathî önemli idâre-i maslahatların kendi kendimizi aldatmanın zehirli bir semeresidir.

Mesʾelenin şâyân-ı dikkat olan ciheti, ne buhrân ve ne de buhrânın bir sûretle tasviyesi değildir. En ziyāde düşünülecek cihet, ʿazm-i katʿî ile hareket edecek bir heyʾet-i vükelâ bulunup bulunamayacağındadır. Öyle bir heyʿet ki artık hayâlât ve zanniyâttan vazgeçerek ʿOsmânlı vatanını cidden ihyâ edecek ve ancak milletin heyʾet-i ʿumûmiyyesi için ʿadl ü ihsân olacak bir program tanzîmine ve bir gâye-i hayâliyyet aʿkîbine muvaffak olsun.

Böyle yapılmazsa, netîce-i hasene vermesi muhâl muvakkıt tavsiyelerle idâre-i memleketin mümkün olduğu fark edilmekde ısrâr olunursa, her an bin türlü hâdisât-ı meşʾûmenin zuhûruyla şaşırıp kalmaz ve vatanımızın da keş-me-keşler içinde yuvarlanması tabîʿîdir.

 

Şehbenderzâde Filibeli

Ahmed Hilmi

 

LATİN ALFABESİNE AKTARAN:

MUSTAFA ÇAĞLAR & EROL TURUNÇ

 

Not:Bu metnin seçiminde ve latin alfabesine aktarılmasında emeği geçen değerli hocamız Yard.Doç.Dr. Ahmet KOÇAK’a teşekkür ederiz.

 

 

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul