İlim ve Medeniyet

PİŞMANLIKLARIMIZ, HAYKIRIŞLARIMIZ VE ÇÖZEMEDİKLERİMİZ

Etrafımda sürekli Avrupa’yı öven insanlardan yoruldum. Yorgunluğum duyduğum her cümlede daha da arttı. Ülkem, vatanım, toprağım neden bu Avrupa’nın gerisinde diye düşünüp durdum. Ne zaman bir kıyaslamada Türkiye mağlup olsa, akşam başımı yastığa koyduğumda galip olduğu günün hayallerini kurdum. Büyümek bu yüzden kötü olsa gerek. Büyüdükçe hayallerde büyüyor ve hayallere sığmıyor bazı şeyler. Sonra hayallerde yenemediğimiz acı gerçekler, volkan misali patlıyor ve etrafımız yangın yerine dönüyor.

Hep geçmişin güzellikleriyle avunmayı bırakıp, geçmişi kıskandıracak geleceği kurmaya ne zaman başlayacağız? Günümüzün en tehlikeli ve etkili silahı “bilgi” olarak görülüyor. Bizler ise toplum olarak, bilgiden ne kadar uzaklaşırsak, o kadar mutlu hissediyoruz. İş lafa gelince de mangalda kül bırakmıyoruz. “Yok, bizim atalarımız şu kadar eser verdi.” gibi göğsümüzü kabartan cümlelerimiz, daha doğrusu sığınaklarımız var. Tabi bu bilgiler bile, kulaktan dolma sözlerden ibaret. Geçmişimizi bile bir Avrupalının yazdığı kadar biliyoruz.

Ne acı!

Ben iki farklı ilkokul okudum. Bu da iki farklı eğitim sistemi demekti. İkisi de devlete ait olan kurumlardan birinde, aldığım temelin diğerinin 8. Sınıfına kadar yeterli olacağı aklıma bile gelmezdi. Ama ben, 8. Sınıfta sıra arkadaşıma okuma-yazma öğretmeye çalıştığımı, dün gibi hatırlıyorum. Bu kopukluğun sebebini o dönemlerde anlamak zordu tabi. Gerçi büyüdük, anladık ne oldu? Küçükken yapamadığımız şikayetleri şimdi, süslü cümlelerle yapıyoruz o kadar. Hele ki Mustafa Kutlu okuyorsak, sığınacak sözlerimiz çok olur. Onun tabiriyle “Bu böyledir!” demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

Ülkemizde bir türlü oturtamadığımız ve düşünürken bile çözemediğimiz eğitim sistemimiz var. İşte, Avrupa ve diğer gelişmiş ülkeler farkı burada atıyorlar bize. Mesela; Almanya’nın yüzyılı aşkın süredir aynı sistemi kullandığını öğrenmek, hayatımın şokuydu benim için. “Nasıl yani efendim? Olur mu öyle şey?” diye söylenip durduğumda hocamız; “Yalan mı söylüyorum? Orada yaşadım ve okudum.” diye karşılık vermişti. Hocaya yalan söylüyorsun diye bir imada bulunmadım. Geçmişten o ana kadar biriktirdiğim, ördüğüm duvarlarımı yıkılışına tepki gösteriyordum sadece.

Ben şimdi bir üniversite öğrencisiyim. Bu yazımda gördüğünüz gibi, önceki yazılarımda da imlâ hatalarını görürsünüz. Çünkü ben, bazı okullarının bazılarını tutmadığı, her yeni başkanın, tahta geçen padişahın cülus dağıtması gibi, kendine özgü düşüncelerini, bu ister imlâ kuralları ve kılavuzu isterse de sınav sistemi olsun, ülkenin eğitim sistemine yerleştiren bir ülkede yetiştirildim. Eğer şanslıysanız, benim üniversitede aldığım uyarılar üzerine okuduğum “İmlâ ve Yazım Kılavuzu”nu, size ilkokulda ya da lisede okutacak bir hocaya denk gelebilirsin.

Kim bilir?

Burası Türkiye…

Exit mobile version