KÛFE ULU CAMİİ: KUM ÜZERİNE KURULAN YÖNELİŞ

MİMARİ

Kûfe Ulu Camii: Kum Üzerine Kurulan Yöneliş

Bir şehir düşün; nehir kıyısında değil, bir başkent gölgesinde değil, tam da çölün ortasında doğmuş. Ne yeşil vadilerle çevrili ne de ticaret yollarının uğrak yerinde. Ama bu şehir, kendine yer seçerken ne toprağın bereketini ne de suyun cömertliğini düşünmüştür. Kûfe, bir fikrin üzerine kurulmuştur. Ve o fikir, İslam’dı.

Kûfe Ulu Camii, bu fikrin mimarideki ilk yankılarından biridir. Ne görkemli kubbeleri vardı ne de büyük minareleri. Ama orada yükselen her direk, yeni bir toplumun omurgası gibiydi. Bu cami, sadece bir ibadet alanı değil, bir düzen arayışı, bir yeryüzü tecrübesi olarak kuruldu. Kur’an’ın henüz ayet ayet yaşandığı o dönemde, şehirler de ayet gibi inşa ediliyordu: Düz, açık, çağıran.

Kûfe’nin kuruluşu hicrî 17. yüzyıla dayanır. Hz. Ömer döneminde bir garnizon şehri olarak kurulan bu yerleşim, kısa sürede sadece askerî değil, ilmî ve siyasî bir merkeze dönüştü. İslam fetihleriyle gelen nüfus, burada bir arada yaşamakla kalmadı; birlikte düşünmeyi, yönelimi ve yaşamayı da öğrendi. Ve Kûfe Ulu Camii, bu toplumsal deneyin merkez noktasına yerleşti. Çünkü İslam’da şehir, cami etrafında kurulur. Caminin kıblesi şehri yönlendirir, minberi siyaset belirler, mihrabı kalpleri hizaya getirir1.

Kûfe Ulu Camii’nin planı sadedir: Açık bir avlu, çevresini saran revaklar, kıble yönünde bir mihrap ve doğrudan konuşan, hiçbir süsü olmayan taş sütunlar. Bu sadelik, yoksunluk değil; bilinçli bir tercihtir. Çünkü o dönemde cami, yalnızca namaz kılınan yer değil, aynı zamanda şura meclisidir, eğitim alanıdır, dava salonudur. Mimari, işlevle yarışmaz; işlevin içinde erir. Gölge yapan revak, sadece serinlik değil; aynı zamanda eşitliktir. Herkesin yeri aynı, herkesin yönü birdir. O yüzden Kûfe Ulu Camii, sınıfsız bir mekânın ilk taslağıdır.

Bu camide adalet konuşulmuştur. Halifeler buradan halka seslenmiş, kadılar burada hüküm vermiş, âlimler burada ders halkaları kurmuştur. Ve en önemlisi, burası Hz. Ali’nin hem konuştuğu hem şehit edildiği yerdir. Taşların bile taşıdığı ağırlık, sıradan değildir. Çünkü Kûfe, sadece çöl kumuna kurulmamıştır; imtihanın tam ortasına kurulmuştur. Hz. Ali’nin adalet anlayışı, bu caminin sütunlarına sinmiştir. Onun sessizliğinden, onun yalnızlığından, onun derinliğinden bugüne kadar ulaşan bir yankı vardır burada. Caminin her sütunu bir sabrı, her taşı bir suskuyu anlatır.

Zaman geçtikçe Kûfe önemini yitirmiş, Basra, Bağdat, Şam gibi şehirler parlamaya başlamıştır. Ama Kûfe Ulu Camii’nin yeri başka kalmıştır. Çünkü orada doğan plan, sonradan bütün İslam şehirlerine model olmuştur. Merkezde cami, çevresinde çarşı, sokaklar camiye yönelir, adalet binası onun yanı başında kurulur. Bir mimarîden çok, bir medeniyet ilkesi doğmuştur burada2.

Bugün cami ayaktadır ama yorgundur. Sessizdir ama taşları hâlâ konuşur. Revaklarında yankılanan Kur’an sesleri, bin yıl öncesinin dikkatini çağırır. O yapıya bakan biri sadece bir tarih görmez; bir niyet görür. Çünkü camiler, özellikle ilk camiler, niyetle kurulmuştur. Onlar inşa edilmeden önce düşünülmüş, çizilmeden önce dua edilmiş, yükselmeden önce secde edilmiştir.

Kûfe Ulu Camii, çölün ortasında bir sabır taşı gibi durur. Etrafındaki şehir yıkılmış, dağılmış, sönmüştür belki. Ama cami hâlâ merkezdir. Çünkü onun merkezi olduğu şey, sadece coğrafya değil; bir anlamdır. O anlam, İslam’ın şehirle kurduğu ilişkinin özüdür: Merkez kutsal olursa, çevre adaletli olur.

Ve belki de bu yüzden, bugünün şehirlerinde eksik olan şeyin ne olduğu Kûfe’nin o sessiz taşlarında gizlidir. Şehirler camileri merkeze almayı unuttuğunda, insanlar yönünü de unutur. Oysa ilk şehirlerde yön, kıbleydi. Ve kıble, sadece yön değil; bir karar, bir tavır, bir istikametti. Kûfe Ulu Camii işte bu istikametin ilk taşlaşmış halidir.

Alıntı

  1. Ira M. Lapidus, A History of Islamic Societies, Cambridge University Press, 2014.
  2. Hillenbrand, Islamic Architecture: Form, Function and Meaning, Edinburgh University Press, 1994.

Davut Ufuk Erdoğan

 

Davut Ufuk Erdoğan
Davut Ufuk Erdoğan

Mimarlık / Tarih / Sanat Felsefesi / Kamu Yönetimi

Yorum Yaz