Bazen gökyüzü sanki ciğerine dolar. Hayattan bıkmış gibi hissedersin. Sanki şu karanlık ve oyuncak dünyada sadece sen kalmışsındır. Kuyudasındır ama Yusuf değilsindir. Her şey sana uzak ve samimiyetsiz gelir. Tebessüm edemezsin, sürekli “neden ben?” diye sorgular durursun.
Zihninde kavramlar ve dünyaya ait her şey çayın içinde usulca eriyen şeker gibidir. Dağılırsın, dağılırsın ama toplanamazsın bir türlü. Bir de en samimi gördüklerinden ya da seni örümcek ağlarının kuvveti ölçüsünde olsa bile hayata bağlayan insanlardan yediğin silleler seni daha da silkeler. Her köşe başında buram buram tüten hüzünleri soluyarak derdini katmerleştirirsin. Sıcak bir çay, yanında sevgi hamurunu seninle yoğuracak dertlerini gökyüzü gibi kaplayacak ve sana umut olup yağacak, seni senden alacak bir dost ararsın. O dostu bulduğunda, çölde devesini kaybetmiş ve ümitsizliğiyle dünyayı titreten o derbeder adamın düşünceleri yok oluverir zihninde. Eridikçe erirsin, muhabbetin nasıl kalbi ilmek ilmek Muhammed’e(sav.) götürdüğünü orada seni senden alıp katredeki zerreye vasıl ettiğini müşahede edersin. Kırılan kolunu kanadını bu tatlı muhabbetten aldığın o eşsiz zevkle tamir edersin. İşte her şey aslında o dostu bulamaman, seni senden alıp ıtırların içinde ağırlayan o eşşiz gönül insanından ayrı kalmandan kaynaklanmaktadır. O gönül insanını bul ve hiç bırakma. Düşünceni fikrini ve her şeyini paylaş onunla, paylaş ki yeni ufuklara kanatlanma azmi gelsin yıpranmış kanatlarına, bitap düşmüş ayaklarına Kudüs gücü gelsin, feri sönmüş gözlerinde ümmetin yiğitleri kendi akislerini müşahede etsinler. Önce refik sonra tarik demişler erenler her zamanki gür ve samimi sedalarıyla. Yaranın merhemini burada bul, tarike(yola) seni vasıl eden refikini bir ganimet bil. Yüce kitabında “sadıklardan olun!” İfadesi yerine “sadıklarla beraber olun!” İfadesinin geçtiğini bil ve ona göre sarıldığını bırakma, sevgini azaltma. Sadıklardan olmak, zaten başlı başına sadıkları arayıp bulma işi değil midir? “Bulanlar arayanlardır” diye kulağımıza çalınan bu ulvi anahtar söz seni yine dostunu bulmaya götürecektir.
Gözlerinde koskoca kıtaların akislerini taşıyan, yüzünde yıkık viran olmuş ümmetinin kayıp yapboz parçalarını bulduğun kardeşini bir ganimet bil. Hayatta hep yıkıldım dediğin zaman yardımına koşan, seni senden daha fazla düşünecek o insanın hayatına kattığı bereketi hiç unutma! Hayatta sürekli değişen şartların onun kardeşlik anlayışını değiştiremeyeceği mübarek kardeşini bulmakta acele etsen iyi edersin.
Modern dünyamızda her şeye yabancılaştık. İnsanı yaratılmışların en şereflisi olarak görmeyi bize hatırlatabilecek bir mecramız kaldı mı acaba? Evinden işine, işinden evine maskesini takmadan çıkamayan güzelim insancıklardan bıkmadık mı? Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bil diyen erenlerin sözleri yankılanmıyor mu artık kulaklıklarla tıkadığımız kulaklarımızda? İnsanı modern köleler haline getirenlere sesini çıkarmadan yoksa sende paranı mı sayıyorsun çok sevdiğin bankamatiğinin önünde? Sualler uzun cevaplar daha da uzun günümüzde ne yazık ki. Hepimizin bir şeylere bahanesi var gibi gözüküyor. Tertemiz çehreler gülümsemeyi unutmuşlar sanki. Her yerde o müthiş orkestranın propagandası “sadece dünya için çalış” diye bağırıyor durmadan kulaklıkları tahrip edercesine. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyenler çoğalıyor soğuk zeminlerin üzerinde anlamsız hareketler yapmaya zorlandığımız dünyamızda.. Herkes bir şeye o bir şey de herkese yaklaşıyor ve herkesçe bekleniyor her an..
İşte sen de ben de ümitle bekleniyoruz kardeşim. Her rüya bizimle bölünüyor farkında mısın? Ağlayan her çocuğun kulağına bizim ismimiz fısıldandığında “gelecekler biliyorum!” nidaları sarf ediliyor temiz dimağlardan. Atını bizim için büyütüp besleyen, “ne zaman sefere çıkarsanız emrinize amadeyim yeter ki hareketlenin” diyen kara kıtadaki kara seyisin sesini duymuyor musun? İlk cümlesi “Nerede kaldınız? Gittiğinizden beri sizi bekliyoruz! Osmanlının yadigârları” diye başlayan mektuplar, mailler almıyor musun? Yerde bulduğu bir bezi mühim bir şeye benziyor diye bir köşeye saklayan ve büyüyünce o bezin İslam’ın son ordusunun askerlerine ait olduğunu öğrenen genç hep seni görüyor rüyalarında yastığının altında sakladığı bayrağıyla. İşte o saf genç hep seni anlatıyor çevresine, hiç görmediği seni.. Haydi silkin ve üstadın tabiriyle “mukaddes emanete ne yaptınız?” diye meydan yerine çık. İnsanlığı bir mengenede asırlardır senin yokluğunda sıkan batı adamına bir dur de. Üniversiten, lisen ya da iş yerin senin için muradını kovalayacağın ve her şeyi en iyisiyle neticelendireceğin bu sayede ezilen ne kadar mazlum varsa kucaklayabileceğin muharebe sahan olsun.
Kardeşim! Yol al, yol ol!
Mehmet KISACIK
2 comments
Anonim
3 Mart 2018 at 13:42
Helal cok iyi bir yazı olmus
Anonim
12 Mart 2018 at 00:32
Ağzinıza kaleminize saglık efendim aydinlattınız.