KAVRAMSAL ANALİZLER; İBN HALDÛN’UN ASABİYET KAVRAMI | İlim ve Medeniyet

Bazı zamanlar vardır ki, bu zamanlarda kullanılagelen oturmuş kavramlar ile bu kavramların açıklamayı hedeflediği sosyal gerçeklik arasındaki uçurum diğer zamanlardan daha geniştir. İşte içinde bulunduğumuz dönem böyle bir zaman olarak betimlenebilir. Dolayısıyla, bir bütün olarak modern siyaset terminolojisinin artık uygulama alanının kalmadığı yönündeki… iddia dikkate değer[1]

 

Ortaçağ İslam-Arap düşünürlerinden İbn Haldûn ( 1332 – 1406 ) çok disiplinli çalışmalar yapan, hatta disiplinler arası çalışmalarıyla ön plana çıkan bir kişiliktir. Tarih, sosyoloji, siyaset bilimi, felsefe ve ekonomi gibi önemli alanlarında yapmış olduğu çalışmalar onu ön plana çıkartmıştır.

Tarih boyunca devletin varlığı ve varlığının süreğenliğinin kaynakları tartışılagelmiştir. Yani; Devletler neden yükselir veya düşer? Devletlere veya siyasi örgütlenmelere hayat veren nedir? Bazı toplumlar gelişimlerini siyasi, ekonomik ve sosyal yapıdan tamamlarken bazıları neden tamamlamıyor? Her devlet eninde sonunda yok olmaya mahkûm mudur?… gibi sorulara cevap aranmıştır.

Büyük düşünür İbn Haldûn, Mukaddime isimli eserinde bu sorulara cevap vermektedir.  Ona göre devletin doğuşu, gelişmesi, buhranları ve yıkılışının nedenlerinin bilinebilir. Özet olarak İbn Haldûn şöyle der; topluluklar arasında olan asabiyet bağı sayesinde devletler kurulmuştur. Devlet, ortak çıkarları ve ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir kurumdur. Devletin yıkılışı ise asabiyet bağının zayıflamasındandır. İnsanın doğup, büyüyüp ölmesi gibi devletlerin kurulup, gelişmesi ve yıkılması doğal bir olaydır.

Burada da görüleceği gibi, İbn Haldûn’un devlete ilişkin görüşlerinin temelini asabiyet kavramı oluşturmaktadır. Asabiyet kavramı İbn Haldûn’a özgüdür. Başka bir düşünürde göremediğimiz bu kavramın tanımını çok farklı şekillerde yapmıştır. Bizler bu yazımızda Mukaddime ’de İbn Haldun’un bahsettiği dolaysız ifadelerine değinmeye çalışacağız.

Genel olarak asabiyet tanımlanırken şunu söyleyebiliriz;

Asabiyet: “Aynı nesepten gelen kimseler arasındaki yardımlaşma, dayanışma ve tehlikelere karşı kendini korumak için biyolojik bağlardan doğan, daha sonraları inanç birliğine dönüşerek devletin kurulmasında yol oynayan soyut bir kavramdır.”[2]

İbn Haldûn asabiyeti nasıl tanımlıyor?  İsterseniz İbn Haldûn’un dolaysız ifadelerine bir göz atalım:

Asabiyet şerefin sırrıdır.[3] Asabiyet bir hakime (yöneticiye) insanları zapturapt altına alma ve kendi yoluna sevk etme gücünü veren unsurdur.[4]  Asabiyetin varlığı sayesinde ancak insanlar samimi bir şekilde bir siyasî otoriteye boyun eğerler. Asabiyet sadece nesep birliğinden veya o manadaki diğer bir şeyden hasıl olan bir unsurdur.[5]

Asabiyet kabilelerin tüm boyları ve kollarını kuşatacak ölçekte geniş olabilen, aynı zamanda daha alt siyasî ve sosyal birimlerde de görülebilen, iç içe geçen halkalar misali, farklı ölçeklerde ve farklı derecelerde tezahür edebilen bir unsurdur.[6]

Asabiyet aile ve şerefin kaynağıdır.[7] “Asabiyet şerefin sırrıdır.”[8] Asabiyet nihaî gayesi mülk olan bir unsurdur.[9] Asabiyet; himaye, müdafaa ve hak aramanın ancak kendisiyle mümkün olduğu bir unsurdur.[10]Diğer bir deyişle asabiyet, her türlü kolektif eylemin gerçekleşmesi için zorunlu olarak bulunması gereken bir unsurdur.[11] Asabiyet, bir rütbeye ve kademeye ulaşınca sahibinin onun üstündekini talep etmesine neden olan bir unsurdur[12]

Bir bölgede birden fazla asabiyet mevcutsa, en büyük ve güçlü olan asabiyet  diğerlerine galip gelir ve onları kendine tabi kılar. Böyle bir durumda asabiyetlerin hepsi bu asabiyetin içinde kaynaşır. Ortaya büyük bir asabiyet çıkar.[13]En güçlü asabiyet, kendi kabilesi üzerinde hâkimiyet kurduktan sonra diğer asabiyetler üzerinde de hâkimiyet kurmak ister.[14] Eğer güçleri birbirine denk olduğu için farklı asabiyetler birbirlerine galip gelemezlerse o zaman kendi bölgelerinde hâkimiyet kurarlar ki dünyadaki farklı asabiyetlerin (devletlerin) eş zamanlı varlığı böyledir.[15]

Asabiyet mülke ulaşmadan önce sahiplerinin nimetlere dalmaları nedeniyle zayıflayan bir unsurdur.[16] Asabiyet iyi ve güzel hasletlerle bir arada bulunduğunda mülkü hasıl eden bir unsurdur.[17] Allah, galebelerine ve asabiyetlerine münasip olmak üzere iyi ve güzel hasletleri asabiyet sahiplerine sevk etmiştir. “Yoksa bu gibi hasletler, asabiyet ve galibiyet dikkate alınmadan gelişigüzel onlara verilmiş ve abes olarak onlardan vücuda gelmiş değildir.”[18]

Âd, Semûd, Amâlika, Himyer, Himyerli Tûbâ, Ezvâ ve Mudar aynı asabiyete mensup farklı boylardır. Kayyanîler ile Sâsânîler ve Yunanlılar ile Romalılar arasındaki ilişki de böyledir.[19]

 Asabiyet nesilden nesile farklılık gösteren, refahın artması ve eksilmesiyle ters orantılı olarak artıp eksilen bir unsurdur.[20]

 Asabiyet, mücadele ve karşı koymanın sadece kendisinin mevcudiyeti ile gerçekleştiği ve mensuplarının birbirleri için gönüllü olarak canlarını feda etmelerini sağlayan bir unsurdur.[21] Asabiyet devlet oturduktan ve işleri yoluna girdikten sonra kendisine ihtiyaç hissedilmeyen bir unsurdur.[22]

Halife Mu‘tasım ve oğlu Vâsık zamanında bozulan bir Arap asabiyeti söz konusudur.[23]

Asabiyet sahiplerinden başkası için mülk tam olarak gerçekleşmez.[24] Asabiyet sahipleri arasında dinin ortadan kaldırdığı bir rekabet ve haset mevcut olur.[25]  Asabiyet dinî davetin kendisiyle tamamlandığı bir unsurdur.[26] Asabiyet halkın ve umumun sevk edildiği her hususta kendisine ihtiyaç hissedilen bir unsurdur.[27]

Asabiyet sayı çokluğundan ibarettir.[28] Asabiyet birçok asabenin birleşmesinden ve kaynaşmasından meydana gelen bir unsurdur.[29] Asabiyet sahipleri metanetli ve dayanıklıdır.[30] Her asabiyetin mülkü yoktur. Hakiki mânâda mülk sadece gücünün üstünde kahir bir güç bulunmayan asabiyete mahsustur.[31]

Asabiyet Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasındaki fitne hadisesinin sebebidir.[32] İslâm’ın ilk dönemlerinde mevcut olan asabiyet “asabiyetü’l-hilâfet” iken, sonradan bu “asabiyetü’l-mülk”e dönüşmüştür.[33] Asabiyet “ayrılma ve dağılma hâline karşı konulan vaziin ve müeyyidenin sırrı, birleşme ve anlaşmanın menşei, şer‘î maksat ve hükümlerin teminatıdır.”[34]

Şûra, hall ve akt sadece asabiyet sahiplerine aittir.[35]  Asker ve ordu tabir edilen, şevket ve asabiyettir.[36] Asabiyet nesebin haricinde meydana gelen kaynaşma ve birleşme ile de hâsıl olur.[37]  Bazı hâllerde ayaktakımı ve eşkıya arasında da kaynaşma ve asabiyet hâsıl olabilir.[38]

Sonuç olarak İbn Haldûn, asabiyet kavramını formüle ederek ortaya büyük bir eser koymuştur. Toplulukları “bedevi-hadari” şeklinde bir ayrıma tabi tutarak, bu toplulukların yapılarını açıklamıştır. Asabiyet bağı ile kuvvetli bir yapıya sahip olan bedevi toplulukların zamanla yerleşik hayata geçeceklerini ve asabiyet bağı sayesinde devleti kuracaklarını ileri sürmüştür.

Aynı şekilde devletin kurulmasında olduğu gibi yıkılmasında da en büyük etkenin “asabiyet” olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre, toplumların ve devletlerin iç dinamiği olan asabiyetin zayıflaması devletin de zayıflaması sonucunu doğurur.[39] Bu etkinin devlet tarafından önlenmesi ise mümkün değildir. Çünkü bu, insanın doğup, büyüyüp ölmesi gibi doğal bir sonuçtur.

Üzerinde çalışıldığı takdirde asabiyet, siyaset felsefesinde büyük açılımlar sağlayabilecek, açıklama gücü yüksek bir parametre hâline gelebilir. Zira asabiyet, devlet-altı, devletler-arası ve medeniyet gibi devlet-üstü yapılar düzeyinde kullanılabilecek bir siyasî kavramdır.[40]

Oktay KAYMAK



DİPNOTLAR

[1] Noel O’Sullivan, “Introduction”, Political Theory in Transition, ed. Noel O’Sullivan (New

York: Routledge, 2000), s. 1.

[2] ŞİRVANİ, Harun Han: İslam’da Siyasi Düşünce ve İdare (Çev. Kemal Kuşçu). Ankara,s.225

[3] İBN HALDÛN: Mukaddime (Hazırlayan: Süleyman Uludağ), C.I İst. 1988, s.441.

[4]İbn Haldûn, Mukaddime, I, 274.

[5] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 431.

[6] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 435.

[7] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 439.

[8] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 441.

[9] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 450.

[10] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 450.

[11] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 450.

[12] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 450.

[13] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 451.

[14] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 451.

[15] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 451.

[16] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 453.

[17] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 459.

[18] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 460.

[19] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 463-465.

[20] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 465.

[21] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 479.

[22] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 480.

[23] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 482.

[24] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 484.

[25] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 486.

[26] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 488.

[27] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 488.

[28] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 496.

[29] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 499.

[30] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 502.

[31] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 537.

[32] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 571.

[33] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 576.

[34] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 586.

[35] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 603.

[36] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 723.

[37] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 887.

[38] İbn Haldûn, Mukaddime, I, 889.

[39] AZARKAN, A. Ezeli; İbn Haldûn’un Devlet Görüşü (Yönetimler Döngüsü),  Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 4, ISSN:1304-0278 www.esosder.org

[40]KAYAPINAR, Akif; İbn Haldûn’un Asabiyet Kavramı: Siyaset Teorisinde Yeni Bir Açılım İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı 15, 2006, 83-114


KAYNAKÇA

AZARKAN, A. Ezeli; İbn Haldûn’un Devlet Görüşü (Yönetimler Döngüsü),  Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 4, ISSN:1304-0278 www.esosder.org

İBN HALDÛN: Mukaddime (Hazırlayan: Süleyman Uludağ), C.I İst. 1988

KAYAPINAR, Akif; İbn Haldûn’un Asabiyet Kavramı: Siyaset Teorisinde Yeni Bir Açılım İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı 15, 2006, 83-114

O’SULLİVAN, Noel ; “Introduction”, Political Theory in Transition, ed. Noel O’Sullivan (New York: Routledge, 2000

TOMAR,Cengiz;TDV İslam Ansiklopedisi,  İbn Haldûn Maddesi  http://www.islamansiklopedisi.info/dia/maddesnc.php?MaddeAdi=ibn%20haldun

ULUDAĞ, Süleyman; TDV İslam Ansiklopedisi,  İbn Haldûn Maddesi      http://www.islamansiklopedisi.info/dia/maddesnc.php?MaddeAdi=ibn%20haldun

 

Avatar photo

Oktay KAYMAK

PSIR Doctrine, Practice and Theory oktaykaymak02[at]gmail.com


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul