TCMB PARA POLİTİKASI UYGULAMALARI: 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ ÖNCESİ VE SONRASI | İlim ve Medeniyet

GİRİŞ

Dünyanın 1929 Büyük Buhranından sonra ortaya çıkardığı etkiler bakımından karşılaştığı en sarsıcı ekonomik kriz 2008 Küresel Ekonomik Krizi’dir. Birçok iktisatçı 2008 krizini bir finansal kriz olarak nitelemekte ve ‘2008 Küresel Finans Krizi’ tabirini kullanmaktadır. Bu çalışmada iki tanımlama da yer yer kullanılacaktır.

Ekonomik kriz dönemlerinde uygulanan politikaların ve etkilerinin incelenmesi, akademik hayata bu konu ile ilgili bir eser kazandırılması, gelecek yıllar için politika yapıcı kurumların izleyeceği yolda tekrar aynı hataları yapmamalarını sağlayacak ve olası krizlere müdahaleleri hızlandıracaktır. Bundan dolayı bu tip çalışmalar hayati önem arz etmektedir.

Para Politikası kabaca, Merkez Bankası tarafından para arzını belirlemek amacıyla piyasaya doğrudan veya dolaylı olarak müdahale etmesidir. Durgunluk dönemlerinde genişletici, enflasyonist dönemlerde ise sıkı para politikası izlenir. Para politikası kısa vadeli etki yapar, ancak maliye politikası ile beraber ve paralel bir yol izlendiğinde kalıcı etkileri olur. Para politikasının da çok uzun bir tarihi vardır ancak modern merkez bankaları ile birlikte bugün uygulamakta olduğumuz şeklini süreç içerisinde almaya başlamıştır.

Türkiye tarihte birçok ekonomik problem ile boğuştu. Bunlar başlıca; yüksek enflasyon, dayanıksız bir bankacılık sektörü, derinliği olmayan bir finans ve güven vermeyen bir merkez bankası. Bu sorunların birçoğu aynı kronik bir hastalık gibi nüksedince 2001 yılında da kriz kaçınılmaz oldu.[1]

2001 yılında Türkiye’de ortaya çıkan ekonomik kriz sonucu para politikasında da değişmeler olmuştur. Aynı zamanda 2001 yılında ortaya çıkan ekonomik kriz beraberinde Türkiye’de büyük bir siyasi krizin de oluşmasına zemin hazırlamıştır. 2002 yılında bu zeminin bir sonucu olarak ilk defa seçimlere giren AK Parti, tek başına iktidar olmuştur. AK Parti tek başına iktidara gelmesinin ardından yeni bir ekonomi politikası ile halkın karşısına çıkmıştır. 2001 Krizinden ders alınan birçok nokta yeni ekonomi politikasında önlem olarak yer almıştır. Bu önlemlerden bahsetmek gerekirse; sıkı para politikası ve yüksek enflasyonla mücadele, serbest kur rejimine geçiş bunlardan bazılarıdır.[2] 2001 yılının bir diğer sonucu ise IMF ile yapılan uzun süreli, politika dayatıcı ve denetleyici anlaşmalardır. IMF anlaşmaları da TCMB’nin yeni para politikasına etki eden değişkenlerden birisidir.

2008 yılında önce Mortgage krizi olarak ardından türev piyasalar balonu ve en basit haliyle ABD’de başlayan bir emlak krizi olarak nitelenen 2008 Küresel Ekonomik Krizi Türkiye’yi de etkilemiştir. Türkiye’nin her ekonomik birimi bu krizden etkilenirken, para politikası yapıcısı olan TCMB’de etkilenmiş ve önlemleri alma yoluna gitmiştir. TCMB 2001-2008 arası Türkiye özelinde yaşanan ekonomik krizin yaralarını saran ve büyümeye geçen ekonomiye katkı sağlayan bir politika izlerken, 2008-2010 yılları arasında krizden daha az etkilenmeye çalışan defansif bir duruş sergilemiştir.

Bu çalışmada ayrıntılı olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Para Politikasına, araçları ve amaçlarına, 2008 Küresel Krizi öncesi para politikalarına ve Küresel Krize değinilecek. Son olarak da 2008 Krizi sonrası TCMB’nin duruşu incelenecektir.

PARA POLİTİKASI

Para politikasının tarihi dünya için epey eski olsa da Türkiye için çok eski değildir. Türkiye’de gerçek anlamda para politikası uygulamaları Özallı yıllara tekabül eden 1980 sonrasıdır. Ekonomik serbestleşmenin ve liberalleşmenin yaşandığı o konjonktürde para politikası da hükümetlerin bir uzvu olmaktan kısmen çıkmış, daha bağımsız bir hale bürünmüştür. Para politikasının daha serbestçe yapılabildiği bu dönemde, bununla beraber dış ticaretin serbestleşmesi ve faizin serbestleşmesi gibi olaylar da fiyat istikrarını sağlamada yardımcı olan diğer etkenlerdir.[3]

1990’lı yıllar para politikasının IMF ile imzalanan stand-by anlaşmaları doğrultusunda kullanılması ile geçti. Koalisyon hükümetlerinin kısa sürede yıkılıp, neredeyse 2 senede bir seçim yapan Türkiye’nin ekonomik istikrarını yakalayamadığını ve enflasyonun önünün alınamayacak düzeylere ulaştığını görüyoruz. 1999 yılında enflasyon %75-80 dolaylarında seyretmesi IMF’yi bu konuda harekete geçirmiştir. 1999 yılında IMF ile yapılan görüşmelerin sonucun yeni bir stand-by anlaşması imzalanmıştır. Bu stand-by anlaşması 1999’dan sonraki iki seneyi kapsayacak şekilde hazırlanmıştı. Hem denetleyici hem de kuralcı stand-by anlaşmalarından biriydi. Türkiye ekonomisi için birçok zor hedef koymuştu. Bunlar; enflasyon oranının tek haneli rakamlara indirilmesi, kamu açıklarının makul bir seviyeye çekilmesi, bir büyüme trendinin yakalanması ve hiç durmadan yapısal reformların yapılması.[4] Bu stand-by anlaşmasının öngördüğü bazı uygulamaların bir kısmı gerçekleşmiştir ancak 2001 yılında patlak veren kriz bu kazanımları da beraberinde götürmüştür.

2001 yılının Şubat ayında patlak veren krizin ardından 15 Nisan 2001 günü TCMB ‘’Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’’ açıklamıştır. Bu programda elli günlük hazırlığın ardından ekonomik krizin nedenleri tespit edilmiş, mikro çözüm önerileri sunulmuş ve acil olanları ise TBMM’ye gönderilmiştir. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nı popülist olarak eleştirenler olmuş olsa da 2001 krizinin nedenlerini tespit etmesi ve getirdiği yenilikler bakımından Türkiye ekonomisinde çok önemli programlardan biri olarak kalacaktır.

2001 yılında TCMB ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’ ile birlikte Merkez Bankası Kanunu’nda da değişiklikler yapılmasını talep etti. Bu değişiklik krize alınacak önlemler arasında acil yapılması gerekenler arasında yer alıyor. Sonuç olarak 1211 sayılı kanunun 14 maddesinde değişiklik yapıldı ve 7 maddesi de kaldırıldı ve yeni bir madde eklendi.[5]

Yeni çıkan kanunun en önemli değişikliği TCMB’nin amacı doğrultusunda olmuştur.   ‘’Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler. Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler.’’[6] 1211 sayılı kanunun 4. Maddesi bu şekilde TCMB’nin temel amacını da belirlemiştir.

2002 yılında para politikası açısından önem arz eden en önemli gelişme, Merkez Bankası tarafından alternatif bir para politikası stratejisi olan enflasyon hedeflemesine belirli koşullar sağlandığında geçileceği duyurusunun yapılmasıdır. Enflasyon hedeflemesi rejimine fiilen geçmek için gerekli ön koşullar henüz oluşmadığı için 2002-2005 döneminde ‘örtük enflasyon hedeflemesi’ uygulanması tercih edilmiştir.[7] Örtük enflasyon hedeflemesi rejimi, enflasyon hedeflemesi rejimini resmi olarak ilan etmeksizin enflasyon hedeflerinin açıklanması ve bu hedeflere ulaşmak için merkez bankasının para politikasını kullanması olarak tanımlanabilir.

 PARA POLİTİKASI AMAÇLARI VE ARAÇLARI

Para Politikası Amaçları

Para politikasının birçok amacı vardır ama en temel amacı fiyat istikrarını sağlamak yani fiyatlar genel seviyesini stabil bir seviyede tutmaktır.[8]

1990’lı yıllarda başlayan ve 2000’li yıllarda da devam eden enflasyon hedeflemesi, Türkiye’de birçok ülkede bugün tercih edilen politikadır.[9] Fiyat istikrarı, ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanabilmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Fiyat istikrarının bozulması ekonominin birçok çalışan kanalını etkilemekte ve uyumunu bozmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de sık sık bu durum görülmekte, büyüme oranları düşmekte ve ekonomik istikrarsızlık sosyal hayata da sirayet etmektedir.[10]

Para Politikasının Araçları

Para politikası araçlarını daha kolay anlatmak amacıyla bir tasnif yaptık. Bu tasnife göre para politikası araçları; genel para politikası araçları ve özel para politikası araçları olmak üzere temelde ikiye ayrılıyor. Ardından genel para politikası araçları da piyasaya müdahalesi açısından dolaysız para politikaları ve dolaylı para politikaları olarak ikiye ayrılıyor.

Genel Araçlar

Dolaysız para politikası araçları iki tane demiştik. Bunlar; kredi tavanı ve faiz denetimi.

Kredi Tavanı: Merkez Bankasının, bankaların birçok ekonomik durum ile ilgili olarak verecekleri kredilere bir takım sınırlamalar getirmesi durumudur.[11]

Faiz Denetimi: Merkez Bankası direkt olarak mevduatların veya kredilerin faizlerini etkileyebilir.[12] Günümüzde ise modern merkez bankaları artık direkt müdahale yöntemini terk etmişlerdir, daha çok dolaylı para politikası enstrümanları ile piyasaya müdahale etmektedirler.[13]

Dolaylı para politikası araçları ise üç tanedir. Bunlar; Açık Piyasa İşlemleri (APİ), Reeskont Politikası ve Zorunlu Karşılıklar Politikası.

Açık Piyasa İşlemleri (APİ): Merkez Bankasının piyasadaki nakit miktarını finansal araçları (tahvil, bono vs.) kullanarak etkilemeye çalışmasıdır. APİ, günümüz modern merkez bankalarının başvurduğu en önemli para politikası aracıdır.[14] APİ işlemlerin en çok kullanılan finansal enstrümanlar tahvil ve bonodur. Piyasadaki tahvil ve bono kağıtlarını satın alarak likitideyi azaltabilirken, tahvil ve bono kağıtlarını da piyasaya satarak likitide zerk edebilir. Böyle dolaylı para politikası aracılığıyla piyasa likitidesini kontrol eder.[15]

Reeskont Politikası: Reeskont kelime anlamı ile iskonto etmek demektir. Bankaların ellerindeki senetleri Merkez Bankasına iskonto ettirdiklerinde uygulanan faiz oranına reeskont oranı denilmektedir.[16]

Zorunlu Karşılıklar Politikası: Ticari bankalar ileride karşılaşabilecekleri zorluk anlarında kullanılmak üzere, aldıkları her mevduat ve diğer bazı yükümlülüklerin belli bir oranını Merkez Bankasına yatırmak zorundadırlar. Bu orana ise Zorunlu Karşılık Oranı demekteyiz. Merkez Bankası Zorunlu Karşılık Oranı’nı artırarak veya azaltarak bankaların kredi hacmini etkileyebilmekte ve böylelikle likitide kontrolü yapabilmektedir.[17] Zorunlu karşılıklar politikası dünyada terkedilen bir uygulama olmasına rağmen TCMB’nin hala yoğun bir şekilde bu aracı kullanması eleştirilen noktalar arasında yer alıyor.

Özel Araçlar

Para politikasının özel araçları denildiğinde aklımıza iki tane en yaygın uygulama geliyor. Bunlar; İkna Etme Politikası ve Selektif Kontroller.

İkna Etme Politikası: İkna Etme Politikası, Merkez Bankası’nın gücünü ve güvenilirliğini kullanarak finansal kurumları belli politika yönünde uygulamalara adım atmalarını sağlayan yöntemdir. Merkez Bankası’nın güvenilirliği ile doğru orantılı olarak bu politikanın gücü belirlenir.[18]

Selektif Kontroller: Merkez Bankası selektif araçları kullanarak toplam rezervi ve faiz oranlarını etkiyebilmektedir. Bu konuda seçici olunduğu için etkisi ancak belli başlı sektörlerde hissedilebilir.

2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ

2008’in Eylül ayında Amerika Birleşik Devletlerinde ortaya çıkan ve hızlıca tüm dünyayı saran 2008 Küresel Ekonomik Krizi, ABD’de ortaya çıkan ‘mortgage krizi’ olarak adlandırdığımız bir gayrimenkul balonu krizidir. Krizin öncesinde mortgage kredi hacmi 10 trilyon dolara kadar ulaşmış ve dünyanın en büyük piyasalarından biri olmuştur. Mortgage kredileri başlangıçta seçilmiş müşterilere verilirken, ‘subprime mortgage’ adlı bir kavram üretilip, herkese bu krediden verilmeye başlandı. Düşük gelirli Amerikalılar, subprime mortgage kredilerini kullanırken değişken faizli olanlarını tercih etmişlerdi ancak FED’in faizleri peşpeşe artırması ve konut fiyatlarının hızlıca düşmesi, düşük gelirli Amerikalıların kredi borçlarını geri ödeyememesi ile sonuçlandı.

Ancak büyük sorun subprime mortgage kredilerinin arkasından gelen ve dev gibi büyüyen türev ürünlerdeydi. Türev ürünleri, şirketlerin riskli işlemlerini diğer bir alışverişe konu etmesini sağlayan sözleşmelerdir. Bundan dolayı mortgage kredilerinden doğan riski üçüncü kişilere devretmesi sorununu ortaya çıkarmıştır.[19] Bu açıdan baktığımızda birbirinin borcuna kefil olan kurumsal yapılarla karşılaşıyoruz ve bu yapıların en büyüğüyse Lehman Brothers Bankası. Sözleşmelerin yerine getirilemeyeceği basında yer almaya başlayınca Lehman Brothers’ı kötü günler bekliyordu ve 2008 Küresel Ekonomik Krizi net olarak tüm dünyaya kendini o anda gösteriyordu.

2008 krizinin diğer bir nedeni de son dönemde ABD ekonomisinin çok yüksek düzeyde cari açık vermesidir. ‘’ABD’nin cari işlemler açığı 2005 yılında 805 milyar dolar (GSYİH’nın % 5.9’u), 2006 yılında 812 milyar dolar (GSYİH’nın % 6’sı) ve 2007 yılında ise 738 milyar dolar (GSYİH’nın % 5.1’i) olarak gerçekleşmiştir. Bu da ABD ekonomisini daha kırılgan bir hale getirmiştir.’’[20] (Göçer, 2012)

2008 Küresel Ekonomik Krizi yine küreselleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kapitalizm kendi krizlerini mi üretiyor sorusuna cevap verebileceğimiz iyi bir örnek olmuştur. Her daim olduğu gibi kapitalizm ve sermaye hızlı bir şekilde dönüşüm yaşarken, kanunlar ve denetim yavaş kalmış ve denetlenmeyen sistem kriz doğurmuştur.[21]

Ancak kriz tüm ülkelere çok kötü çarptı. Dünya ekonomisi tam bir yıllık GDP rakamına eşit olan 50$ trilyon miktarı kadar küçüldü.[22]

‘’Global kriz hepimize çok önemli görevler ve dersler sundu. Öğrenilen en önemli derslerden biri, bir bütün olarak ekonominin düzgün işlemesi için finansal istikrarın vazgeçilmez olduğuydu.’’[23] (Başçı, 2012)

2008 Krizi’nin bir sonucu olarak; finans sektörünün yapısı tekrardan tartışmaya açılmıştır. Finans sektörünün, üretim sektöründen çok daha büyük olması onu kontrol edilemez bir hale büründürmüştür. Sonuç olarak yeni krizlerin finans sektöründen tekrardan çıkmaması için finans sektörünün, üretim sektörüne ve kurallarına uygun olarak tekrardan tasarlanması gerekmektedir. [24]

TCMB’nin KÜRESEL KRİZ SONRASI DURUŞU

2001-2008 aralığı yıllarda izlenen yolu ‘Para Politikası’ bölümünde anlattık. Burada da 2008 Küresel Ekonomik Krizi sonrası TCMB’nin para politikası duruşunu incelemeye çalışacağız.

2008’de başlayan ekonomik krizin Türkiye ekonomisine darbesi ilk etapta çok güçlü oldu. Çünkü Türkiye daha önce birçok ekonomik kriz görmüş ve etkisi hale taze bir ülkeydi.[25]

Ancak ilk ayların güçlü etkisinden sonra 2001 Krizinin de bir sonucu olarak yapılan reformların etkisi görülmüştü. 2001 Krizinin ardından özellikle Bankacılık alanında yapılan reformlar Türkiye’yi kriz anında olumlu ayrışan ülkelerden biri yaptı. Ayrıca Türkiye’nin yine 2001 krizi sonrası izlediği sıkı maliye politikası ve kamunun borç oranının iyi durumda olması, Türkiye’nin kriz kaderini Güney Avrupa ülkelerine benzemekten kurtardı. [26]

Kriz ABD’de başlamış olmasına rağmen hızlıca dünya ekonomilerini de etkiledi. Türkiye’de diğer gelişmekte olan ülkeler gibi hızlı işsizlik artışından nasibini aldı. Türkiye ekonomisi 2008 yılının son çeyreğinden başlayarak büyümesinde hızlıca bir düşüş trendine girdi. Türkiye Ekonomisi 2008 yılında 0,7 büyürken, 2009 yılının faturası ağır oldu ve ekonomimiz 4,8 oranında küçüldü.[27]

‘’Türkiye kriz döneminde en fazla faiz indirimine giden ülke olmasına rağmen TL’nin değer bakımından değişiklik yaşamaması ve ciddi dalgalanmaların gözlenmemesi dikkat çekmektedir. Bu durum ülke ekonomisine duyulan güvenin artmasına neden olmuştur. TCMB normalde olduğu gibi kriz döneminde de orta vadeli uygulamalarına devam etmiştir. Bu dönemde tek amacı fiyat istikrarı olmamış, fiyat istikrarının yanı sıra finansal istikrarı da gözetecek şekilde TL ve döviz likiditesindeki aksaklıkları azaltacak, kredi piyasalarının sağlıklı işlemesini sağlayacak ve reel sektörü destekleyecek bir dizi ek önlemler almıştır.[28]’’ (TCMB, 2011b)

TCMB kriz döneminde enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkeler arasında faizleri en çok indiren ülke olmuştur. Buna rağmen TL’de ciddi değer kayıpları yaşanmamıştır. Bundan dolayı rahatça diyebiliriz ki; TCMB krize vaktinde önlem almada başarılı oldu.[29] 2009 yılının üçüncü çeyreğinde de devam eden politika faizi indirimleri ekonominin iyiye gitmesinde ve talebi tetiklemekte önemli bir rol oynamıştır.

Türkiye’nin 2008 Krizini dirençli atlattığını açıkça gösteren bir diğer olgu ise IMF ile 2008 yılında stand-by anlaşması imzalanmamasıdır. Türkiye 1961’den başlayarak IMF ile 19 tane stand-by anlaşması imzaladı. Son stand-by programı 2008 yılında sona erdi ve Türkiye, IMF ile yeni bir stand-by anlaşması imzalamadı. Çünkü Türkiye, ‘Yapısal Uyum Programıma’ güçlü bir bağlılık gösterdi ve kendisi ispatladı.[30]

2008 Ekonomik krizi sonrasında, küresel ekonomik konjonktürde değişmeler yaşandı ve sermaye akışı gelişmekte olan ülkelere yöneldi. Türkiye bu sermaye akımlarını çeken birkaç ülkeden birisiydi.[31] Ancak FED’in 2015 sonu ve 2016 başı şahin görünüm veren politikaları ve 0,25 baz puanlık -uzun süre sonrası gerçekleşen ilk faiz artırımı- ardından dünyada azalan likitide Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere sermaye akışını çok ciddi bir geri dönüşe sevketti diyebiliriz.

Son küresel kriz sağlam ekonomiye sahip ülkelerden; kırılgan ekomiye sahip ülkeleri ayıran bir turnusol testi oldu.[32] Örneğin; Brezilya 2008 Krizine Türkiye’den daha az dış dengesizlikle girdi ve daha ufak bir küçülme ile krizi atlattı.[33

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

2008 Küresel Ekonomik Krizi, ABD’de başlamış olmasına rağmen kısa sürede tüm dünyayı sarmış ve bir ateşin içine götürmüştür. 1929 Ekonomik Buhran’ından belki de daha büyük bir ekonomik krizi yaşatmıştır. Yukarıda metinde de incelediğimiz üzere ABD’de yaşanan denetim eksikliği ve kredi balonu 2008 Krizini, etkisi çok geniş kitlelere yayılan bir krize dönüştürmüştür. 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nde batan birçok banka ve kuruluşun derecelendirme kuruluşları tarafından verilen notlar AAA+ idi. Ancak çoğu krize dayanamadı. Bundan dolayı 2008 krizi gibi krizlerin tekrar yaşanmaması ve kapitalizmin tekrardan kriz doğurmaması için ciddi ve objektif denetimlere ihtiyacımız var.

Türkiye özelinde ise 2008 krizi, iyi giden bir ekonomiyi 1 yıllığına duraklatmış ancak ardından gelen 3-4 sene boyunca dünyadaki parasal genişlemeden sebeple doğrudan/dolaylı yabancı yatırımcının sermaye akışında ilk sıralarda yerini almıştır.

2008 Krizi’nde de tecrübe ettik ki, 2001 yılında özellikle bankacılık alanında yapılan reformlar ülke ekonomisini krize karşı daha dirayetli bir hale getirdi. Aynı zamanda mali disiplininden de taviz vermemesinden dolayı Türkiye, 2008 Krizinde az yara alan ülkeler kategorisinde yerini aldı. Bundan dolayı gelecekte ortaya çıkabilecek herhangi bir küresel ekonomik krizden daha az etkilenmek için siyasi iktidarların ülke ekonomisinin ihtiyacı olan yapısal reformlardan vazgeçmemeleri gerekmektedir.

Son olarak cari açık sorununu büyük ölçüde çözen ve kırılgan ekonomiler arasından çıkan bir Türkiye’nin ekonomik olarak önünün daha açık ve geleceğinin daha pozitif olduğunu düşünüyorum.

Hayri SOYGÜZEL            

[1] James L. Butkiewicz ve Zeliha Özdoğan, Financial crisis, monetary policy reform and the monetary transmission mechanism in Turkey, Working Paper Series, 08, 2009, s. 3.

[2] Mahfi Eğilmez, Ekonomi Politikası, 19. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2014, s.259.

[3] Yaşar Sarı, Cumhuriyetten Günümüze Türkiye’de Uygulanan Para Politikaları, 2007, Muğla Üniversitesi,

Fethiye Ati Sıtkı Mefharet MYO, sbed.mku.edu.tr/article/download/1038000578/1038000373

[4] Prof. Osman Z. Orhan ve Prof. Seyfettin Erdoğan, Para Politikası, 2. Baskı, İstanbul: Umuttepe Yayınları, 2015, s. 378.

[5] Orhan ve Erdoğan, s. 387.

[6] TCMB, Yıllık Rapor, 2001, s. 111-114.

[7] Orhan ve Erdoğan, s. 393.

[8] Orhan ve Erdoğan, s. 66

[9] Eğilmez, s. 174.

[10] Timur Önder, Para Politikası: Araçları, Amaçları ve Türkiye Uygulaması, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Piyasalar Genel Müdürlüğü, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Ankara 2005, s. 6.

[11] Önder, s. 62.

[12] Önder, s. 61.

[13] Eğilmez, s. 177.

[14] Orhan ve Erdoğan, s. 71.

[15] Erişah Arıcan ve Güçlü Okay, Ekonomik İstikrarsızlık Ortamında Merkez Bankalarının Uyguladığı Para Politikaları ve Türkiye Örneği, İktisat Politikası Araştırmaları Dergisi, Vol:1, No:1, 2014, s. 10.

[16] Orhan ve Erdoğan, s. 75.

[17] Eğilmez,  s. 178.

[18] Orhan ve Erdoğan, s. 78.

[19] İsmail Göçer, 2008 Küresel Ekonomik Krizin Nedenleri ve Seçilmiş Ülke Ekonomilerine Etkileri: Ekonometrik Bir Analiz, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Vol:17, 2012, s. 20.

[20] Göçer, s. 21.

[21] Eğilmez, s. 273.

[22] Ayhan Güney, The Role of Turkish Central Bank During and After The 2008-Financial Crises, International Business & Economic Research Journal, Vol:10, No:12, Aralık 2011, s. 93.

[23] Erdem Başçı, Monetary Policy of Central Bank of The Republic of Turkey After Global Financial Crisis, Insight Turkey, Vol:14, No:2, 2012, s. 23.

[24] Güney, s. 96.

[25] Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, 5. Basım, İstanbul: Türkiye İŞ Bankası Kültür Yayınları, 2015, s. 290.

[26] Pamuk, s. 291.

[27] Hasan Cömert and Selman Çolak, The Impacts of the Global Crisis on The Turkish Economy and Policy Responses, ERC Working Papers in Economics, 14/17, Aralık 2014, s. 5.

[28] TCMB,(2011b), Para Politikası ve Enflasyon Görünümü, İstanbul

[29] Güney, s. 94.

[30] Nazan Bedirhanoğlu Balaban, Global Economic Crisis and Turkey, The Turkish Yearbook of International Relations, Vol:40, Ankara 2009, s. 127.

[31] Başak Barçın, The Unorthodox Monetary Policy of The Central Bank of The Republic of Turkey: Does it work?, HEC Paris, Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2012, s. 98.

[32] M. İbrahim Turhan ve diğerleri, ‘’The exprerience with macro-prudential policies of the central bank of the republic of turkey in response to the global financial crisis’’, Policy Research Working Paper, Ekim 2011, s. 12.

[33] Dani Rodrik, ‘’The Turkish Economy after the Global Crisis’’, Ekonomi-Tek Dergisi, Vol:1, No:1, Ocak 2012, s. 59.


KAYNAKÇA

  1. Butkiewicz, James L. ve Özdoğan, Zeliha. (2009). Financial crisis, monetary policy reform and the monetary transmission mechanism in Turkey. Working Paper Series.
  2. Eğilmez, Mahfi. (2014). Ekonomi Politikası. 19. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi.
  3. Uygur, Ercan. (2010). The Global Crisis and The Turkish Economy. Turkish Economy Association.
  4. Sarı, Yaşar. (2007) Cumhuriyetten Günümüze Türkiye’de Uygulanan Para Politikaları.  Muğla Üniversitesi,
  5. Fethiye Ati Sıtkı Mefharet MYO. sbed.mku.edu.tr/article/download/1038000578/1038000373
  6. Orhan, Osman Z ve Erdoğan, Seyfettin. (2015) Para Politikası. 2. Baskı. İstanbul: Umuttepe Yayınları.
  7. TCMB, Yıllık Rapor, 2001, s. 111-114.
  8. Önder, Timur. (2005) Para Politikası: Araçları, Amaçları ve Türkiye Uygulaması. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Piyasalar Genel Müdürlüğü. Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Ankara.
  9. Arıcan, Erişah ve Okay, Güçlü. (2014). Ekonomik İstikrarsızlık Ortamında Merkez Bankalarının Uyguladığı Para Politikaları ve Türkiye Örneği. İktisat Politikası Araştırmaları Dergisi, Vol:1, No:1.
  10. Göçer, İsmail. (2012). 2008 Küresel Ekonomik Krizin Nedenleri ve Seçilmiş Ülke Ekonomilerine Etkileri: Ekonometrik Bir Analiz. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi. Vol:17.
  11. Eğilmez, Mahfi. (2016) Makro Ekonomi. İstanbul: Remzi Kitabevi.
  12. Güney, Ayhan. (2011) The Role of Turkish Central Bank During and After The 2008-Financial Crises. International Business & Economic Research Journal. Vol:10. No:12.
  13. Başçı, Erdem. (2012) Monetary Policy of Central Bank of The Republic of Turkey After Global Financial Crisis, Insight Turkey. Vol:14, No:2.
  14. Pamuk, Şevket. (2015) Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi. 5. Basım. İstanbul: Türkiye İŞ Bankası Kültür Yayınları.
  15. Cömert, Hasan and Çolak, Selman. (2014) The Impacts of the Global Crisis on The Turkish Economy and Policy Responses. ERC Working Papers in Economics. 14/17.
  16. TCMB.(2011b). Para Politikası ve Enflasyon Görünümü. İstanbul.
  17. Balaban, Nazan Bedirhanoğlu. (2009). Global Economic Crisis and Turkey. The Turkish Yearbook of International Relations. Vol:40.
  18. Barçın, Başak. (2012) The Unorthodox Monetary Policy of The Central Bank of The Republic of Turkey: Does it work?. HEC Paris. Yüksek Lisans Tezi.
  19. Turhan, M. İbrahim ve diğerleri. (2011) ‘’The exprerience with macro-prudential policies of the central bank of the republic of turkey in response to the global financial crisis’’. Policy Research Working Paper.
  20. Rodrik, Dani. (2012) ‘’The Turkish Economy after the Global Crisis’’. Ekonomi-Tek Dergisi. Vol:1. No:1.
Avatar photo

Hayri SOYGÜZEL

Economics • MENA Region [email protected]


4 comments

  • Mehmet Duyan

    28 Temmuz 2016 at 10:09

    Yakında Türkiye’de de bir Emlak krizi yaşanacak gibi duruyor…

    Yanıt

  • Bekir Bora

    6 Ağustos 2016 at 10:05

    Yetersiz bir yazi… çoğu olgularda neden-sonuç ilişkileri somut ve açıklayıcı bir şekilde anlatilmamis. Örneğin, Finansal kapitalizmin çöküşünun sebebini tek bir cumle ile anlatmaya calismissiniz. O da anlaşılır olmaktan uzak malesef.

    Yanıt

  • Mustafa Tuç

    6 Kasım 2017 at 17:53

    Çok istifade ettiğim bu yazı için teşekkür ederim.

    Yanıt

    • Avatar photo
      Hayri SOYGÜZEL

      13 Aralık 2017 at 15:47

      Estağfirullah.

      Yanıt

Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul